3 Haziran 2018 günü Ali Koç, Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanlığı seçimlerini kazandı. Seçim öncesi başlayan ve seçim sonrası katlanarak artan Ali Koç sevgi seli ve “devrimci Ali Koç”a varan akıl almaz yorumlara geçmeden önce Ali Koç’un başkanlığa gelen sürecine kısaca değinelim.
İlginçtir ki, tüm bu “Ali Koç Başkan, Fenerbahçe şampiyon” süreci Aziz Yıldırım’ın Ali Koç’u takdimine dayanıyor. 30 Mayıs 2015’te gerçekleştirilen Seçimli Olağan Genel Kurul’da kürsüde yaptığı konuşmada Aziz Yıldırım, Ali Koç’u kendisinden sonraki başkan olarak gösteriyor ve şöyle diyor: “Benden sonra buraya kimin başkan olacağı çok önemli. Benden sonra çapulcular olursa yandık. Bunun için Ali Koç’a rica ettik. Ali benim kardeşim gibi. Biraz iş yoğunluğundan görüşmeyelim 2-3 ay, hemen ‘araları yok’ diye yazıyorlar. Ali Koç, bıraktığım gün başkanlığa aday olacak, söz verdi. O kongrede, ben burada olacağım.” Aziz Yıldırım’dan sonra kürsüye gelen Ali Koç, kongre üyeleri tarafından ayakta alkışlanıyor ve “Küçüklükten beri hayal ettiğim başkanlığa adaylığım konusunda artık bugün değilse de yarın elimizi taşın altına koyma zamanımız geldi” diyor.
Fenerbahçe Başkanlığı Ali Koç’un çocukluk hayaliymiş. Araya bir parantez açıp Ali Koç’un Fenerbahçeliliğine de değinelim öyleyse kısaca. 2008 yılında Hürriyet’te yayınlanan bir röportajda abisi Mustafa Koç, Fenerbahçeli olma hikâyelerini şöyle anlatıyor: “Beni evimizdeki garson Fenerbahçeli yaptı. Ali’ye ise ben ‘Oğlum başka seçeneğin yok, sen Fenerli olacaksın’ diye bastırdım. O sıralarda 5 yaşında olan Ali de Fener’i seçti.” Tam bir pembe dizi tarzı, zengin evin çocuğu ile mutfaktakiler anektodu sunuyor burada Mustafa Koç… Vasıf Öngören’in zengin mutfağını incelemesi boşuna değil demek ki. “Ah ulan şu zengin mutfakları!”
Neyse, Ali Koç’un “Babam yaşlandıkça, daha doğrusu yaşı ilerledikçe, enerjisi artıyor, günü 36 saat gibi yaşıyor. İçindeki Beşiktaş sevgisi iyice su yüzüne çıkıyor. Fenerbahçe başarılı olunca, babamın üzüldüğünü görüyorum, ben de üzülüyorum. Beşiktaş başarılı olunca, babam seviniyor; ama benim üzüldüğümü görünce, yine üzülüyor. Onun böyle etkileneceğini küçükken düşünebilsem, Beşiktaşlı olabilirdim.” dediği röportaj, aile içindeki Beşiktaş-Fenerbahçe rekabetini Koç ailesindeki ‘demokrasi’ye bağlayarak noktalanıyor.
Dönelim Başkanlığa giden sürece… 2015’teki kürsü konuşmasının ardından Ali Koç, Habertürk TV’de yayınlanan Akılda Kalan programında o gün konuşma yapmayı planlamadığını, o gün konuşma listesine adını yazdırmadığını; ancak Aziz Yıldırım ve yönetiminin isteği doğrultusunda konuşma yaptığını söylüyor. Gel gelelim, 22 Ekim 2016 tarihinde Fenerbahçe Yüksek Divan Kurulu’nda Aziz Yıldırım, kamuoyunda dolaşan adaylık dedikoduları üzerine Ali Koç’u hedef alarak sert sözler söylüyor ve buna cevaben Ali Koç, o dönem başkanlığını yaptığı 1907 Fenerbahçe Derneği’nin toplantısında, bir yıl önce yaptığı konuşmayı hatırlatarak adaylığını açıklıyor. 21 Eylül 2017’de de 1907 Fenerbahçe Derneği’nin 25. yıl kuruluş etkinliklerinde 13 yıldır sürdürdüğü başkanlık görevinden istifa ederek resmî olarak adaylığını duyuruyor.
Ve 3 Haziran günü yapılan Seçimli Olağan Genel Kurul’da “Tam zamanı şimdi!” sloganıyla Ali Koç, Aziz Yıldırım’ın aldığı 4 bin 644 oya karşılık 16 bin 92 oy alarak yeni başkan oldu. 3 Temmuz’la başlayan süreçten bunalan taraftarın, seçimlerden önce, Ali Koç’un başkanlığa adaylığını açıklamasından itibaren başlayan “Ali Koç başkan, Fenerbahçe şampiyon” tezahüratları 3 Haziran günü tavan yaptı. Yine bu kısma geçmeden önce böylesine desteklenen, özdeşim kurulan Ali Koç’un göz sulandıran bir ‘başarı hikâyesi’ tadında sunuluabilecek kısa özgeçmişine bakalım ve bunun en az bir kısmıyla özdeşim kurmaya çalışalım.
Ali Koç… 1967 yılında İstanbul’da, Vehbi Koç’un torunu, Rahmi Koç’unsa en küçük oğlu olarak dünyaya geldi. Londra‘da başladığı Harrow School’dan 1985 senesinde mezun oldu. 1989 senesinde ABD Houston Teksas’taki Rice Üniversitesi’ni bitirdi. 1995-1997 seneleri arasında ABD Boston, Massachusetts Harvard Üniversitesi‘nde yüksek lisansını yaptı. Sonrasında Koç Holding AŞ yönetim kurulu üyesi kurumsal iletişim ve bilgi grubu başkanı oldu. 30 Ocak 2008’den bu yana Koç Holding Yönetim Kurulu Üyesi olan Ali Y. Koç, Şubat 2016’dan bu yana Koç Holding Yönetim Kurulu Başkan Vekili olarak görevini sürdürmekte. 1997 yılından bu yana Ford Otosan Yönetim Kurulu’nda görev yapmakta olan Ali Y. Koç, 10 Aralık 2012 tarihinde Ford Otosan Yönetim Kurulu Başkanı oldu. Ali Y. Koç, aynı zamanda Ark İnşaat, Bilkom, Digital Panorama, Koç Bilgi ve Savunma Teknolojileri, Koç Finansal Hizmetler, Koç Sistem, Koçtaş, Otokar, Otokoç, Setur ve Yapı Kredi Bankası Yönetim Kurulu Başkanı görevlerini üstlendi. Ayrıca Harvard Üniversitesi, Bank of America ve CFR’da (Council of Foreign Relations) Global Danışma Kurulu Üyesi. 2018’de açıklanan, şahsına ait mal varlığı ise 850 milyon dolar.
O özdeşimi kurabildik mi?
Taraftar grupları içinde yer alanlar için durum farklı olabilir; ancak tüm bu taraftarlık meselesinde ortak bir bağ yaratabilmek adına bir figürle özdeşim kurulduğu gerçek. Elbette, bu özdeşim her kimle kurulursa kurulsun, nihayetinde, endüstriyel futbol içerisinde taraftar-müşteri yaratmaya hizmet etmekten öteye geçemez. Bu noktada, yine de herhangi bir kulüp başkanıyla -hele ki Ali Koç’la- kurulan bağ yerine Alex’le bağ kuran Fenerbahçe taraftarına da özlem duymamak elde değil.
Evet, Ali Koç “Tam zamanı şimdi!” diyerek seçimlere girdi. Mustafa Koç’un evin mutfakla ilişkileri iyi tutan iyiyürekli, temiz zengin çocuğu olmasıyla başlayan Fenerbahçelilik yolculuğunda, Fenerbahçe Spor Kulübü yönetiminde yer alması, 1907 Fenerbahçeliler Derneği’nde başkanlık yapması ve mal varlığını da ortaya koyarak Fenerbahçe’yi bu zor günlerinden çıkarıp, ‘eski güzel günlerine’ döndürme özlemi falanı filanı bir yana, Ali Koç gibi Türkiye’nin en zengin, en köklü ailesinin üyesinin bir spor kulübüne başkanlık yapması çok da olağan bir şey değil. Ali Koç “Tam zamanı şimdi!” derken “Neden şimdi?”, “Ne oldu şimdi?” sorularını da beraberinde getirmedi demek yalan olur.
Futbol kulüplerinin başkanlarının zengin iş adamları olması alışılmadık bir şey değil, aksine futbol kulüplerinin geldiği noktada bu, bir zorunluluk hâlindedir. Futbol endüstrisi büyüdükçe, kulüplerin yönetim organizasyonları da daha fazla önem kazanmaya başlamış, bu sebeple kulüplere gelir temin edebilecek yönetimlere ihtiyaç duyulmaya başlanmıştır. 1990 ve sonrası dönemde özellikle ‘üç büyüklerin’ kulüp yönetimlerinde ‘parayı veren düdüğü çalar’ dönemine girilmiştir. Fenerbahçe de bunun en tipik örneği olmuştur. Özellikle Aziz Yıldırım döneminde tesisleşmeye hız verilirken, şirketleşme ve holdingleşmeye yönelik çabalar hız kazanmıştır. Hatta bunun ileri aşamasında kulüpler artık bir anonim şirket gibi yönetilen, borsada işlem gören işletmeler hâline gelmiştir ve tıpkı büyük şirketler gibi ‘CEO’ları tarafından yönetilmektedir.
Tablo bu olsa da bahsi geçen kişinin Koç ailesinin bir üyesi olması durumu farklılaştırıyor. Buna dair birçok yorum ya da analiz yapmak mümkün. Ancak Ali Koç’un başkanlıkla birlikte gündeme geliş biçimi üzerinden öne çıkan bir kısım var ki öncelikle bunun üzerinde durmak gerekiyor.
Ali Koç, bu pozisyona gelerek kendisini çok daha görünür bir alana çekti. Ve bir sempati topladı. Şu anda Koç Holding Başkanı pozisyonunda abisi Ömer Koç bulunuyor, kendisiyse başkan vekili olarak yer alıyor; ancak Ali Koç’un son yıllarda Koç ailesinin en görünür yüzü olduğu da bir gerçek. Fenerbahçe’ye başkan olarak da bu sempatiyi ve görünürlüğü taçlandırdığını söyleyebiliriz. Ne demiş Topal Agâh (1958’de Fenerbahçe Spor Kulübü’ne başkanlık yapan Agâh Erozan): “Beni, Fatih’in ve Kartal’ın kaymakamı olarak ‘Topal Agâh’ diye yüz kişi tanırdı. Mebus oldum, beş yüz kişi tanıdı. Meclis reis vekili oldum, meclisin iç tüzüğünü ezberledim, bu sefer bana ‘Hafız Agâh’ dediler, beni bin kişi tanıdı. Fenerbahçe’ye başkan oldum, tuvaletten çıkarken bile resmimi çektiler, şimdi beni bütün Türkiye tanıyor. İnsan kendisinin reklâmını yapmak istiyorsa, bir yolunu bulup Fenerbahçe’ye başkan olmalı. Türkiye’de tanınmak ne imiş, ben Fenerbahçe’ye başkan olunca öğrendim.”
Ali Koç, bu başkanlıkla doğrudan bu görünürlüğü, bu süreçte Fenerbahçe’nin kurtarıcısı olarak toplayacağı sempatiyi mi hedeflemiştir bilinmez; ama en azından bunu göze aldığı, bunu hesaplayabildiği kesindir. Kaldı ki daha ilk günlerden kendisine “Koç gibi adam Ali Koç”, “Mavi gözlü dev” ve “Herkesin sevgisini kazanmış bir lider” dedirtti, üstelik sadece Fenerbahçe taraftarı tarafından da değil.
Öte yandan Koç’ların futbol kulüplerine atfettiği önemi yine yazının girişinde bahsettiğim, “Babamın bu kadar üzüleceğini bilsem Beşiktaşlı olurdum” başlıklı röportajda görüyoruz. Rahmi Koç, kaptanından bahsediyor, hani şu dünya turuna çıktığı 40 metrelik teknesinin kaptanından. “Biz Yosi’yi Türk tebasına geçirmek istedik. Başvurusunu yaptırdık. Yosi aşağı yukarı 23 yıldır bizimle. Tabii sıklıkla yurtdışına gidip geldiği için, tam oturma süresini dolduramamış, ‘Daha beklemesi lazım’ dediler. Bizim kaptan Yosi’yi Türk tebasına almadılar ama Fenerbahçeli Mehmet Aurelio 24 saatte Türk tebasına geçirildi. Bunu da anlayabilmiş değilim.” diyen Rahmi Koç’a yanıt, oğlu Ali Koç’tan geliyor: “İşte Koç’la Fenerbahçe farkı…” Bir şeyi Koç olarak yapmak, Sarı Kanarya olarak yapmak kadar sempatik görünmese gerek.
Aziz Yıldırım’ın 20 yıllık iktidarının, Erdoğan’ın 16 yıllık iktidarına eşleştirilmesi, Aziz Yıldırım’ın hükümete gözle görülür yakınlığı, Ali Koç’un seçim sürecinde giydiği Mustafa Kemal imzası taşıyan tişörtü -ki bu tişörte tekrar döneceğiz-, seçim söylemleri ve hatta seçim konuşması sırasında “Ramazan ayında su içerek mesaj verdi” yorumları… Tüm bunlar birleşince bu seçim, bilhassa sosyal medyada, yaklaşan 24 Haziran seçimlerine denkleştirildi ve “Ali Koç seçildi, şimdi sıra İnce’de” sözleri havada uçuştu. Ali Koç’u ilk tebrik edenlerden olan Muharrem İnce de Twitter’dan “Aziz Yıldırım’a bugüne kadar yaptığı hizmetlerden dolayı teşekkür ediyor, Fenerbahçe Başkanlığı’na seçilen Ali Koç’u tebrik ediyorum. Fenerbahçe camiası değişimi gerçekleştirmiştir, şimdi sıra Türkiye’deki büyük değişimdedir.” paylaşımı yaptı. Bu ülkenin burjuvalarının başında gelen bir adamı, sınıf kimliğinden tamamen ayrıştırarak, asıl kamburun kimler olduğunu unutarak “Ülkece sırtımızdaki kamburlardan kurtuluyoruz” denildi. Tıpkı 24 Haziran seçimlerinde İnce’nin de bu devlete aynı bağlarla bağlı olduğu gerçeğini unutarak Erdoğan’a karşı İnce’yi desteklemek gibi bir gaflet Ali Koç meselesinde de ortaya çıktı. Bu açıdan İnce-Koç eşleştirmesi yapan söylemlerin açığa çıkması çok anlaşılırdı, bağlamı açıkça ortaya koydu. Her iki tutum da “denize düşen yılana sarılır” gibi bir ‘mantığın’ sonucuydu.
Bu eşleştirme, seçimden bir gün önce gerçekleşen Muharrem İnce’nin Maltepe’deki mitingine ulaşımın engellenmesi üzerine Ali Koç’un deniz otobüsü seferleri düzenlettiği hurafelerine kadar ulaştı. Neyse ki Ali Koç, bu konudaki yalanlamasını yaparak, CHP Genel Başkanlığı’na adaylığını koyması talebiyle karşı karşıya kalmaktan kurtuldu. Uç ve kötü bir espri olmuş gibi gelebilir, kabul ediyorum; fakat bu süreçte sosyal medyada Ali Koç’a yakıştırılan sıfatlar, Ali Koç’u yücelten söylemler kadar kötü değil… Her birini tek tek ele alıp cevaplandırsak yeri. Evet, cevaplandırsak; çünkü her bir övgü, kocaman bir soru işareti aslında…
Ali Koç sevgi selinin ve bu popülerleşmenin etkisiyle, 2015’teki söylemleri de tekrar gündeme gelerek yakıştırılan sıfatlar “devrimci Ali Koç”a kadar vardı. “Ali Koç Türk futbolunda devrim yapacak” sözleriyle, seçim konuşmalarında sağ yumruk havada selâmları ve 2015’teki açıklamaları içiçe geçince sosyal medyada bir “devrimci Ali Koç” açığa çıktı. 2015’te B20 toplantısında Ali Koç şöyle konuşmuştu: “Eşitsizliğin ortadan kalkması için kapitalizmin ortadan kalkması gerekir. Ben en azından eşitsizliğin minimum seviyeye indirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Gerçek sorun kapitalizmdir… Bill Gates diyor ki, 100 bin dolarla siz sıtma ile mücadele edebilirsiniz. Bir insanın saçlarının dökülmesine karşı kellik ilacı için büyük paralar dökülürken insanları öldüren sıtmaya karşı mücadele saç dökülmesine karşı mücadeleden daha zayıf kalıyor. Eğer bu problemlere eğilmezsek sonuçta günlük hayatta karşılaştığımız bu olumsuz şeyler kaçınılmaz olacak… Küreselleşmenin insan tarafı yok… İkinci Dünya Savaşı’ndan beri en büyük göç dalgasıyla karşı karşıyayız. 60 milyon insan evini terk etti ve kötü insan hakları altında düşük ücretlerle çalışmaya hazırlar. Burada özgür olarak, serbest olarak dolaşamayan tek unsur insan. Buradaki eşitsizliği anlamak için Einstein olmaya gerek yok. Eşitsizliği asgarî düzeye indirmek için yapılacak çok fazla senaryo var. Paradigmalar değişmeli.”
Bu konuşmanın ardından, farbikalarında işçileri sarı sendika Türk Metal’e mecbur bırakan Koç’lardan olan Ali Koç hakkında, sendikacılar arasında, “Türk İş’in başına Ali Koç’u getirelim” konuşmaları geçtiği söylenmişti. O dönem de, bugüne kıyasla daha ti’ye alır düzeyde kalsa da Ali Koç’tan anti-kapitalist yaratmaya çalışan akla ziyan yorumlar yapılmıştı. Tam bu araya kronolojik bir detay not düşeyim; Ali Koç’un bu açıklamaları aylar öncesine dayanıyordu, aynı yıl Şubat ayında Ali Koç “2 çocuk sahibi bir baba olarak çocuklarımın geleceğinden endişe duyuyorum” dedikten sonra gelir dağılımındaki adaletsizliği eleştirip “İşçi ücretleri düşük” demişti. Fenerbahçe başkanlığına adaylık yolunda ilk açıklamalarda bulunması da B20’deki konuşmalarından birkaç ay önceye tekabül ediyor.
Öncelikle şunu belirtmek gerekiyor B20’deki bu söylemler, o gün, o toplantı içinde de Ali Koç’a has söylemler değildi. Ardından çıkıp konuşma yapan Bülent Eczacıbaşı da “Geleceğimizi tehlikeye düşüren sonuçlar var. Bunu bugünden fark etmemiz gerekiyor. Değişme zorunluluğu yine karşımızda. Bir değişimin olması gerektiği kesin. Ancak bu değişimin ne yönde olması gerektiği konusunda çok tartışmalar var. Kapitalizm insanlık için istenen sonuçları vermedi, veremedi. Ne şekilde değişmesi ve yerini neyin alması gerektiği konusunda dünyada tartışmalar sürüyor.” demişti.
Evet, Ali Koç’un bu sözleri o dönem açığa çıkan ‘vicdanlı kapitalizm’ söylemlerinin bir devamıydı. 2011’de Pepsi Co’nun Başkanı Indra Nooyi “Kapitalizm aslında iyi bir şey. İnsanlardaki yeteneklerin, vasıfların ortaya çıkmasını sağlayan bir araç. Öte yandan kapitalizmin vicdanlı olması lazım. Vicdanını kaybeden kapitalizm beraberinde felaket getirir.” demişti. Bu açıklamalarla birlikte kapitalizme yeni, ‘vicdanlı’ bir biçim kazandırma tartışmaları başlamıştı. Bu açıklamalara sebep olan 2011’deki Wall Street işgaliydi. Nooyi açıklamasının devamında “Wall Street’de bugün protesto edilen kapitalizm değil. Vicdanını kaybetmiş kapitalizm. Kapitalizmin içinde bulunduğu durumu, işini kaybetmiş insanların durumunu ortaya koyan protestolar” diyerek korkusunu göstermişti. Bu tartışmaları açan, bu söylemlere sebebiyet veren, iyice su yüzüne çıkan sınıf çelişkileri ve buna karşı oluşan hareketlerden yola çıkarak duydukları korkuydu. Koç Holding’in görünür yüzü, sempati toplayıcısı Ali Koç’un bu çıkışı da bu sürecin bir devamıydı. Ve en önemlisi de Ali Koç’un bu açıklamaları binlerce metal işçisinin greve çıktığı Metal Fırtına’dan birkaç ay sonra gerçekleşmişti. 2013 Gezi Direnişi ve 2015 yılında Metal Fırtına’nın yaşanmasından duyulan korku burada da ‘vicdanlı kapitalizm’ söylemlerini gerektirdi. Öncelikle bunu akılda tutmak gerekir.
Gel gelelim, bu açıklamayı yaptığı dönemde Koç’a ait Tofaş’ta, Türk Traktör’de, Otokar’da, Ford Otosan’da, Arçelik’te işçilere verilen sözler tutulmayarak öncü işçiler işten atıldı, işçi kıyımı yapıldı. Arçelik’te polis fabrikanın içerisine sokularak işçilere saldırtıldı. Ford Otosan yönetim kurulu başkanı olan Ali Koç, greve çıkan işçileri direndiği için işten çıkardı. Büyük direniş sonucunda yapmak zorunda kaldığı ‘rekor zam’ olarak belirtilen zamla, Arçelik’in Beylikdüzü fabrikasındaki 900 işçiye ödediği aylık ortalama ücret toplamı 3 milyon lira civarındayken, fabrikanın bir günlük kârı 2 milyon lirayı buluyordu.
Ali Koç’un “Çocuklarımın geleceği için endişeleniyorum” diyerek aslında korkusunu açığa çıkardığı ve bir yandan kapitalizm eleştirisi yaptığı günlerinde de Koç Holding’in Çekmeköy’deki merkez fabrikasındaki Divan Pastanesi imalathanesinde çalışan işçiler çalışma şartlarına karşı mücadele etmek için Gıda-İş sendikasında örgütlenmeye başlamış, Divan Pastaneleri yönetimi ise hakkını arayan 53 işçiyi tazminatsız işten atmıştı. İşçiler ise çadır kurarak eylemlerini sürdürmüştü.
Soma katliamının yaşandığı dönemde Türk Traktör işçileri bir günlük yas ilan ederek iş bırakmışlardı. Mustafa Koç ise bu eylem sonrasında bir günlük zararı işçilerin maaşlarından keseceğini söylemişti.
Koç’un sahibi olduğu ve 2017’de 4 işçinin yaşamını yitirdiği patlamayla gündeme gelen TÜPRAŞ’ta yapılan toplu iş sözleşmesi, fazla mesailerde alınan ücretlerle hafta tatilinde ödenen ücretleri düşürmeyi ve normal çalışma sisteminin değiştirilmesini dayattı.
2017’de açıklanan verilerle 8 milyar doların üstündeki servetiyle Koç ailesi, eleştirdiği kapitalizmin bu ülkede koçbaşıdır. Yazının başında ‘başarı öyküsü’ tadında bir biyografi sunmuştuk, bu da zenginliği işçi sömürüsüne dayanan Ali Koç’a ilişkin gerçekçi bir biyografi olarak burada dursun.
Öte yandan, evet, “Futbol asla sadece futbol değildir!” Mesele, Francisco Franco’nun “Bana 150 bin kişilik bir uyku tulumu yapın”, Antonio Salazar’ın “Portekizi kırk yıl süreyle 3F’le, fiesta (şölen), fadima (örgütlü din) ve futbol ile yönettim” gibi ünlü sözlerinde açığa çıktığı gibidir. Yine yukarıda bahsettiğim gibi kulüpler şirketlere dönüşmüş, futbol kitlede spor olarak anlamını yitirmiş, hem kitleleri yönetmenin bir aracı hâline gelmiş hem de taraftarlar müşterileştirilmiştir, hatta yaz okulları kapsamında küçücük çocuklardan dahi taraftar-müşteri yaratılmaya başlanmıştır. Sporun ve futbolun dönüşümü Ford’un şu sözlerinde belirginleşmiştir: “Daha çok otomobil satabilmemiz için daha çok otomobil yarışı düzenlememiz ve bunları iletişim kanallarıyla duyurmamız gerek.”
Ali Koç, 3 Haziran’da başkanlığa gelir gelmez, ilk iş olarak takıma yeni bir CEO atadı. Stadlar boş geçen yılları geride bırakmak için kombineler almak için taraftara çağrıda bulundu. Bu konuda kolaylıklar sağlayacağını açıkladı. Seçim sürecinden beri yaptığı, Fenerium’lardan alışveriş yaparak takıma destek olmak ve Fenerbahçe’nin ‘ayağa kalkışına’ katkıda bulunmak çağrılarını yineledi ve Fenerbahçe Dergisi’nin Temmuz sayısındaki başyazısında bu çağrıların karşılık bulmasından duyduğu sevinci belirtti. Mustafa Kemal imzalı tişörtle geleceğiz demiştik, geldik. Başkanlığın ilk günlerinde bu tişörtün 79.97 TL ile Fenerium’larda satışa sunulmaya başlandığı büyük bir coşkuyla açıklandı.
Ve nihayetinde Ali Koç’un kazandığı sempati, sosyal medyada “Herkese, her yere bir Ali Koç lazım” cümleleriyle taçlandı. Lafı daha da uzatmaya gerek yok, bize lazım olan Ali Koç değildir, bize lazım olan kamburlarımızı parlatmak değil, o kamburları sırtımızdan atmak için işçi sınıfının mücadelesini yükseltmektir.
Yazıya bir Ezop masalıyla başlamıştık, konuya uygun düşen bir başka Ezop masalıyla da bitirelim:
“Tilki bir çitten aşarken ayağı kaymış, düşmeyeyim diye böğürtlene tutunmak istemiş. Böğürtlenin dikenleri ayaklarını kanatmış, canı acıyınca: ‘Bu da ne! Ben senden yardım bekliyorum, sen bana büsbütün kötülük ediyorsun!’ demiş. Böğürtlen: ‘A birader, sen de ne diye bana sarılmaya kalkarsın? Bilmez misin, benim huyum gelip geçene sarılıp yolundan alıkoymaktır!’ demiş.”
İdil Özkurşun