Saray Rejimi diyoruz, yerindedir. Artık, TC devleti, tüm burjuva kurumları teker teker yok ediyor.
Saray Rejimi, önce siyasal partileri yuttu. İlk yuttuğu, MHP değildir. İlk parti olma hüviyetini yitiren AK Parti olmuştur. AK Parti, bir siyasal parti değildir. Kelimenin bilinen anlamında bir siyasal parti olmaktan çıkmıştır. Gülen Hareketi ve Erdoğan işbirliğinin ürünü olan Saray Rejimi, önce AK Parti’yi yutmuştur.
Ardından Saray Rejimi MHP’yi yutmuştur.
Ve bu yutulmanın cazibesine kapılmış olmalı ki, Muharrem İnce ve Kılıçdaroğlu, birlikte CHP için bir yutulma planı hazırlamıştır. CHP, artık bir siyasal parti olmaktan çıkmıştır.
Hepsi Saray Rejimi’nin bir parçasıdır.
Hepsi Saray’dan yönetilmektedir.
Saray Rejimi, yerindedir.
Tümü ile devlette çeteleşme, ranta dayalı, yağmaya dayalı ekonominin zorunlu sonucu olarak çeteleşme, Saray Rejimi demektir. Sadece inşaat işinin mafyası yoktur. Sadece ihale mafyası yoktur. Sadece enerji sektöründe mafya yoktur. Sadece eğitim sektöründe mafya yoktur. Sadece sağlık sektöründe mafya yoktur. Hemen her sektör bir çeşit mafyanın yönetimindedir.
Dahası var. Artık dinî tarikatların hemen hemen hepsi birer mafya organizasyonudur, bir yandan yüksek meblağlarda paraları yönetmektedir, diğer yandan şantaj dahil her türlü şiddeti kullanmaktadır.
İşte Bakanlar Kurulu mu deniyor, yeni kabine, tam da bu çeteleşme-mafyalaşma ilişkilerinin dışavurumudur.
Erdoğan’ın, ülkeyi bir Anonim Şirket (AŞ) olarak yönetmek istiyorum, ifadesi, şimdi Saray Rejimi AŞ olarak hayat bulmaktadır.
Parlamento, tam anlamı ile işlevsizdir, hiçtir. Parlamentoyu FETÖ’cülerin bombaladığı ilan edilmişti. Kimin bombaladığını bilmiyor olsak da, parlamentoyu kimin, neyin ve nasıl işlevsiz kıldığını biliyoruz.
Sandıklar artık anlamsızlaşmıştır.
Şimdi, Saray Rejimi, içeride ve dışarıda aynı saldırgan politikalara devam edecektir. Düne kadar OHAL ile ne yaptılarsa, şimdi “kurumsallaşmış OHAL” ile aynı şeyleri yapacaklar. Bu nedenle OHAL’in kalktığı bir yalandır.
Suriye’de ABD adına tetikçilik devam edecektir.
Filistin’de, İsrail’in Kudüs’ü başkent ilan etmesine destekleri sürecektir. Ve ABD’nin isteği ile İran’a karşı saldırılar için hamleler hazırlayacaklardır.
İçeride ise, işçi sınıfına, halklara, Kürt halkına, emekçilere, hakkını arayan herkese, saldırılarını artıracaklar. Her türlü örgütlenmeyi önlemek ve yasaklamak için uğraşacaklar. Aynı yasa tanımazlıkla, her türlü hakka saldıracaklar.
Bunalımın yükünü, ekonomik krizin maliyetlerini, işçi ve emekçilere yıkmak için her türlü yolu deneyecekler.
Biz bu devleti Tekelci Polis Devleti olarak görüyoruz. Bugün, bizim bu analizimizin daha iyi anlaşılacağını düşünüyoruz. Saray Rejimi, ancak Tekelci Polis Devleti anlaşıldığında kavranabilir.
Ve elbette, işçi sınıfının, halkların mücadelesi, özgürlük ve sosyalizm mücadelesi, ülkenin kurtuluşu demek olacaktır.
İşçi ve emekçiler, kendi güçlerine güvenmek dışında bir yolla savaşamazlar.
İşçi sınıfı, kendi gücünü ancak örgütlenerek elde edebilir.
İşçi ve emekçiler, halklar, artık hangi partiye oy vereceğiz ile oyalanmamalıdırlar. Tüm burjuva partiler tüm yönleri ile ortadan kalkmış, kendilerini imha etmişlerdir. Saray Rejimi, tümünü yutmuştur.
Artık, Saray’ın denetimindeki parlamentoya karşı, halk, işçi ve emekçiler, kendi yönetim organlarını oluşturmalıdır.
Arık, işçi ve halk meclisleri dönemi başlayacaktır.
İşçi sınıfı, her fabrikada, her ilçede, her ilde, işçi kurultayları ile bağlı, işçi meclisleri örgütlemelidir. Bu meclisler, kendi bulundukları alanı, diğer meclislerle bağlantılı olarak yönetmelidir.
Her mahallede, halk meclisleri kurulmalıdır.
Elbette bu, işçi sınıfının ekonomik örgütlenmelerini terk etmesi anlamına gelmez. Elbette sendikalarda örgütlenme devam edecektir. Hatta görev, gerçek anlamı ile militan bir işçi sendikacılığı ortaya koymaktır. Elbette ki, işçi sınıfı siyasal örgütlenmelerini de geliştirmelidir. Ama tüm bunların yanında, sokakta, halk kendi meclislerini, kendi kendini yönetme organlarını oluşturmalıdır.
İşçi sınıfı ve emekçi halkın, kendi gücünü örgütleme dışında bir yolu yoktur.