Krizin Faturasını 350 Milyar Doları Yiyenler Ödesin!

“Acaba dolar 7 TL’yi geçecek mi yoksa 5 TL’ye mi inecek?” “ Euro 8 TL olur mu?”… Günlerdir başka bir gündemimiz yok. Herkesi bir ekonomik kriz korkusu sardı. Kolay değil, kriz denildi mi başımıza geleni biliyoruz. İşsizlik, yoksulluk, kredi ile aldığımız ve işimizden olup elimizden gitmesin diye susarak köle gibi çalıştığımız ev ve arabalar ya giderse korkusu.. Kredi ile eve girmeyenlerin kira ödeyemeyip evden atılma korkusu…
Evet daha öncekilerden biliyoruz ki, ne zaman ekonomik kriz var denilse, patronlara, zenginlere bir şey olmuyor ama emeği ile, alınteri ile geçinen milyonlar için çile doldurmakla geçen, çocuklar için katlanılan hayatın dahi artık sürdürülemez hale gelmesi anlamına geliyor.

Bu kriz dış güçlerin oyunu mu?

Hatırlayalım, 2019’un Kasım ayında yapılacak genel seçimler, 1,5 yıl önceye çekilerek, geçtiğimiz Haziran ayında yapıldı. Saray rejimi, Erdoğan, yaşanan ekonomik krizi artık saklayamayacaklarını anladıklarından, erken seçime gitmişlerdi.

O zaman Rahip krizi yoktu ve seçimler öncesi dolar 5 TL’ye yaklaşmıştı.

Bu kriz, borcu boçla çeviren, rant ve yağma ekonomisinin eskisi gibi borç para bulamamasından kaynaklanmaktadır. 2002 yılında yaklaşık 100 milyar dolar olan dış borç, bugün özeli ve devleti ile toplam 450 milyar dolara ulaşmıştır. 16 yılda tam 350 milyar dolar para bu ülkeye borç olarak girmiştir.

Bu 350 milyar dolar, yollara, köprülere, havaalanlarına, inşaata ve ihalelerden alınan komisyonlar üzerinden yönetenlerin ceplerine indirilmiştir. Sadece, 2018 yılı sonuna kadar ödenmesi gereken borç miktarı 180 milyar dolardır.

350 milyar dolar borçla ekonomiyi büyüttüğünü söyleyenler, GSMH ‘yi 10 bin dolara çıkardık diye övünenler, şimdi borçlarını kapatacak borç para bulamıyorlar. Artık kredi bulmakta da sıkıntı içindedirler. Kamu bankaları yağmalanmakta, faiz ve dolar kuru aynı anda artmakta, enflasyondaki artış, onların rakamları ile yükselmekte, tüm makyajlamalara rağmen işsizlik yükselmektedir.

 

Tüm bunların üzerine gelen “Rahip krizi”, Erdoğan için bulunmaz nimet olmuştur.

 

ABD ve Trump sanki ekonomik krizin toplumda yaratacağı öfkenin Saray’a, patronlara yönelmesini engellemek için çalışmaktadır.

 

16 yıldır sürdürülen yağma ekonomisinde deniz bitmiş, şimdi kendi sorumluluklarından kurtulmak için dış güçler yalanına sarılmışlardır.

 

Bu ekonomik ve siyasal çöküşün yaratacağı öfkenin gerçek sorumluları olan Saray’a, patronlara yönelmemesi için dış ve iç düşman yalanlarına sarılarak, milliyetçiliği, ırkçılığı yükseltiyorlar, yükseltecekler. Savaş politikalarını derinleştirerek, işçi-emekçilerin, halkın kendilerini desteklemelerini istiyorlar, istemeye devam edecekler. Bu krizi daha fazla yağmayla, rantla, artan vergi oranlarıyla, BES’leriyle, bedelli askerlik paralarıyla aşmaya çalışacaklar.

16 yılda 350 milyar doları iç edenler ekonomik krizin yükünü çeksinler.

Erdoğan 100 gün eylem planında halka “Yastık altından dövizleri çıkarın. Altınlarınızı çıkartın, gelin bunları TL’ye dönüştürün.” dedi. Hangi işçinin, hangi emekçinin yastığının altında döviz var? Bizim yastığımızın altında yatağımızdan başka bir şeyimiz yok.

 

Bu krizin faturasını, 16 yılda 350 milyar doları ceplerine indirenler, biz işçi-emekçilerin alınteri ile zenginleşenler ödesin. Çıkartacakları savaşlara kendi çocukları gitsin.

 

Bize düşen;

Bu kriz ile neredeyse yarı yarıya azalan başta asgari ücret olmak üzere ücretlere zam istemektir.

İşten atmalara karşı direnmektir.

İğneden ipliğe, elektrikten doğalgaza, ekmekten şekere yağmur gibi gelen zamları kabul etmemek, bunun için mücadele etmektir.

 

Bilelim ki; biz örgütsüz oldukça, yan yana gelip beraber hareket etmedikçe, tek başına bu kabustan sıyrılmaya çalıştıkça, bu faturalar bize ödetilecek. Yönetenler, patronlar zenginliklerine zenginlik katmaya devam edecek.

 

“Acaba dolar 7 TL’yi geçecek mi yoksa 5 TL’ye mi inecek?” “ Euro 8 TL olur mu?”… Günlerdir başka bir gündemimiz yok. Herkesi bir ekonomik kriz korkusu sardı. Kolay değil, kriz denildi mi başımıza geleni biliyoruz. İşsizlik, yoksulluk, kredi ile aldığımız ve işimizden olup elimizden gitmesin diye susarak köle gibi çalıştığımız ev ve arabalar ya giderse korkusu.. Kredi ile eve girmeyenlerin kira ödeyemeyip evden atılma korkusu…
Evet daha öncekilerden biliyoruz ki, ne zaman ekonomik kriz var denilse, patronlara, zenginlere bir şey olmuyor ama emeği ile, alınteri ile geçinen milyonlar için çile doldurmakla geçen, çocuklar için katlanılan hayatın dahi artık sürdürülemez hale gelmesi anlamına geliyor.

Bu kriz dış güçlerin oyunu mu?

 

Hatırlayalım, 2019’un Kasım ayında yapılacak genel seçimler, 1,5 yıl önceye çekilerek, geçtiğimiz Haziran ayında yapıldı. Saray rejimi, Erdoğan, yaşanan ekonomik krizi artık saklayamayacaklarını anladıklarından, erken seçime gitmişlerdi.

O zaman Rahip krizi yoktu ve seçimler öncesi dolar 5 TL’ye yaklaşmıştı.

Bu kriz, borcu boçla çeviren, rant ve yağma ekonomisinin eskisi gibi borç para bulamamasından kaynaklanmaktadır. 2002 yılında yaklaşık 100 milyar dolar olan dış borç, bugün özeli ve devleti ile toplam 450 milyar dolara ulaşmıştır. 16 yılda tam 350 milyar dolar para bu ülkeye borç olarak girmiştir.

Bu 350 milyar dolar, yollara, köprülere, havaalanlarına, inşaata ve ihalelerden alınan komisyonlar üzerinden yönetenlerin ceplerine indirilmiştir. Sadece, 2018 yılı sonuna kadar ödenmesi gereken borç miktarı 180 milyar dolardır.

350 milyar dolar borçla ekonomiyi büyüttüğünü söyleyenler, GSMH ‘yi 10 bin dolara çıkardık diye övünenler, şimdi borçlarını kapatacak borç para bulamıyorlar. Artık kredi bulmakta da sıkıntı içindedirler. Kamu bankaları yağmalanmakta, faiz ve dolar kuru aynı anda artmakta, enflasyondaki artış, onların rakamları ile yükselmekte, tüm makyajlamalara rağmen işsizlik yükselmektedir.

 

Tüm bunların üzerine gelen “Rahip krizi”, Erdoğan için bulunmaz nimet olmuştur.

 

ABD ve Trump sanki ekonomik krizin toplumda yaratacağı öfkenin Saray’a, patronlara yönelmesini engellemek için çalışmaktadır.

 

16 yıldır sürdürülen yağma ekonomisinde deniz bitmiş, şimdi kendi sorumluluklarından kurtulmak için dış güçler yalanına sarılmışlardır.

 

Bu ekonomik ve siyasal çöküşün yaratacağı öfkenin gerçek sorumluları olan Saray’a, patronlara yönelmemesi için dış ve iç düşman yalanlarına sarılarak, milliyetçiliği, ırkçılığı yükseltiyorlar, yükseltecekler. Savaş politikalarını derinleştirerek, işçi-emekçilerin, halkın kendilerini desteklemelerini istiyorlar, istemeye devam edecekler. Bu krizi daha fazla yağmayla, rantla, artan vergi oranlarıyla, BES’leriyle, bedelli askerlik paralarıyla aşmaya çalışacaklar.

16 yılda 350 milyar doları iç edenler ekonomik krizin yükünü çeksinler.

 

Erdoğan 100 gün eylem planında halka “Yastık altından dövizleri çıkarın. Altınlarınızı çıkartın, gelin bunları TL’ye dönüştürün.” dedi. Hangi işçinin, hangi emekçinin yastığının altında döviz var? Bizim yastığımızın altında yatağımızdan başka bir şeyimiz yok.

 

Bu krizin faturasını, 16 yılda 350 milyar doları ceplerine indirenler, biz işçi-emekçilerin alınteri ile zenginleşenler ödesin. Çıkartacakları savaşlara kendi çocukları gitsin.

 

Bize düşen;

 

Bu kriz ile neredeyse yarı yarıya azalan başta asgari ücret olmak üzere ücretlere zam istemektir. 

 

İşten atmalara karşı direnmektir. 

 

İğneden ipliğe, elektrikten doğalgaza, ekmekten şekere yağmur gibi gelen zamları kabul etmemek, bunun için mücadele etmektir.

 

Bilelim ki; biz örgütsüz oldukça, yan yana gelip beraber hareket etmedikçe, tek başına bu kabustan sıyrılmaya çalıştıkça, bu faturalar bize ödetilecek. Yönetenler, patronlar zenginliklerine zenginlik katmaya devam edecek.

 

Bizler örgütlendikçe saldırıları püskürtecek, direndikçe kazanacağız.

 

Krizin faturasını krizi çıkaranlar ödesin!

 

KALDIRAÇ
13 Agustos 2018