“Belli ki yakındır doğayı,
ve hayatı sarsacak saat”
Avrupa’da (aslında daha başka yerlerde de), bir hayalet dolaşıyor. Henüz biz işçiler, devrimci sosyalistler, “hah işte başladı” demeden hem de. Kapitalizmin milyonlarca işçi emekçiye, dünya çapında verecek hiçbir şeyi yok. SSCB’nin dağılmasından bugüne ‘korkulur’ olmaktan çıkan işçi sınıfına karşı yürütülen saldırılar, dünya çapında tepkilere neden oluyor. Başka bir dünya mümkün düşüncesi giderek mayalanıyor. Henüz, hoşnutsuz kesimler, ne istediğini net bir şekilde ortaya koyamasa da ne istemediği ortada. Daha şimdiden, belli başlı ülkelerin hepsinin birer Gezi’si var. Ve işçi sınıfı, yok edilen hakları için sokakları dolduruyor. Her ne kadar, işçi sınıfı, sosyalizm, komünizm hedefiyle donanmış olmasa da devletler komünizm korkusunu iliklerine kadar duyuyor. Dünya çapında gericilik yükseltilmeye, ırkçı, dinci iktidarlar yoluyla kitleler baskılanmaya çalışılıyor. Yüksek sınıf bilinciyle Türkiye burjuvazisi Saray Rejimi’nde ifadesini bulan devletin bekası, işçi ve halk düşmanı politikalar etrafında kenetleniyor.
Saray Rejimi’nin bir türlü atlatamadığı Gezi sendromu, saldırılara yön veriyor. Herkes korkutulmak, teslim alınmak isteniyor. Fatih Portakal’ı, Müjdat Gezen ve Metin Akpınar’ı bile kaldıramayan bir sistem var karşımızda. Gelinen aşamada, sadece alamadıkları maaşlarını isteyen, çalışırken ölmek istemeyen, insanca çalışmak ve yaşamak isteyen işçiler, suçlu muamelesi görüyor. Bu, 3. Havaalanı inşaatında çalışan işçileri aşan bir boyuttadır. Her şey karşıtıyla beraber var oluyorsa, işçi sınıfı da saldırılar karşısında bugün olduğundan daha fazla tepki göstermeye devam edecektir. Burada belirleyici olan, sınıfın örgütlülük düzeyi olacaktır.
Ekonomik Göstergeler
Kasım 2018 itibariyle, açlık sınırı 1.943 TL, yoksulluk sınırı 6.328 TL, bir işçinin geçim bedeli 2.385 TL. Asgarî ücret 1.603 TL. Asgarî ücret tespit komisyonu çalışmalarına başlarken, bu sözde pazarlık masasına işçileri temsilen oturan Türk-İş, 2.000 TL ile başladı. Hâliyle burası bir pazarlık masası, demek ki pazarlık payı içinde.
CHP asgarî ücretin 2.200 TL olmasını önerdi, DİSK’in talep ettiği 2.800 TL bile işçinin yarasına merhem olamayacakken. Aldığı evin kredisini ödeyemeyen, kredi kartı borcunu artık çeviremeyen, işsizlik ya da işsiz kalma korkusuyla yaşayan, bu korkuyla dayatılan koşullara eyvallah eden milyonlarca insan, açıklanacak zamları bekliyor. Diğer ücretliler, memurlar, emekliler cabası. Enflasyon düştü yalanına kendilerinden başka kimseyi inandıramasalar da ücret zamlarını baskılamada bu yalandan faydalanacakları kesin.
Tam bu sırada, TÜSİAD Yüksek İstişare Kurulu Başkanı Tuncay Özilhan’dan hükümete uyarı geliyor. Özilhan, “iflaslar başlarsa dalga dalga yayılır” derken, tehdit eder gibi konuşuyor. İflasların KOBİ’lere sıçraması hâlinde işsizliğin artacağı, işsizlik ve yüksek enflasyonun talepleri düşüreceği, bunun da şirketleri zora sokacağını söylüyor. O bunları söylerken, vergi affının affı ilan ediliyor. Asgarî ücretin vergi dışı bırakılmasını reddeden ‘koalisyon’, son vergi affından faydalanan ama taksitlerini ödeyemeyen patronlara yeni bir af çıkarttı.
Vatandaş ise borç içinde yüzüyor. Son açıklanan rakamlara göre, tam 31 milyon kişinin kredi borcu var. Kâr rekorları açıklayan bankalar, borç tahsilinde varlık yönetim şirketlerinden destek alıyor. Bankaların borçlarını satın alan bu şirketler, insanların boğazına çöküyor. Bu işi yapan sadece 20 şirket var. Bu şirketlerin takip ettiği dosya sayısı 3,5 milyon civarında.
Ticaret Bakanı’nın açıklamasına göre, 2018’de 96.851 esnaf kepenk kapattı. TÜİK verilerine göre Eylül 2018 itibariyle işsizlik oranı sadece bir ayda yüzde 0,8 artarak yüzde 11,4’e çıktı. Yine sadece Eylül ayında işsizler ordusu 330 bin kişi büyüdü. İşsiz sayısı 3 milyon 749 bin kişiye yükseldi. Kayıt dışı çalışan oranı ise yüzde 33,8 olarak açıklandı. Bankalar Birliği Risk Merkezi’nin açıklamasına göre, karşılıksız çek tutarı Ocak-Kasım 2018 döneminde, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 60 artarak 25 milyon TL oldu.
Sanayi üretimi ve konut satışları düşüşte. Sadece son bir ayda konut satışı 40 bin azaldı. Yapılan vergi indirimleri ve kredi kolaylıklarına rağmen.
Asgarî ücretin alım gücü, DİSK’in araştırmasına göre, 100 ürünün 86’sında düştü. Özellikle gıda ürünlerinde ciddi düşüş yaşandı. Bu arada dünyada gıda fiyatları ortalama yüzde 8,5 düşerken, Türkiye’de gıda enflasyonu yüzde 26 civarında gerçekleşti. Kasım 2018’de üretici fiyat endeksi (ÜFE) bir yıl içinde yüzde 38,54’lük bir artış gösterdi. Bu son aydaki 2,5 puan düşüşe rağmen gerçekleşen rakam. ÜFE’deki bu artış, henüz tüketici fiyatlarına yansımış değil. Buradan yola çıkarak, önümüzdeki aylarda daha yüksek enflasyon sürpriz değil.
Mecliste kabul edilen 2019 bütçesi, vergi ve ceza bütçesi. 2019 yılında 756,5 milyar TL vergi geliri ön görülüyor. Bu vergilerin 318 milyar TL’lik kısmını KDV oluşturuyor. Biz işçiler, ekmek, peynir alırken bu tutarın büyük bölümünü ödeyeceğiz. Gelir vergisinin bütçedeki payı 176,7 milyar TL. İşçi sınıfı, 2019’da da vergi rekortmeni olacak. Cezalarda da 2018’e göre 3,9 artışla 12,1 milyar TL gelir bekleniyor.
Kısacası, Saray Rejimi’nin çizdiği pembe tabloyla gerçekler örtüşmüyor. A Haber’de büyüyen Türkiye’yi izleyen kitleler, çarşı-pazarda gerçekleri yaşıyor. Üstelik papaz krizi de yok. Tam tersine, Erdoğan ve Trump, aşklarını tazeliyor.
İşçi Cinayetleri
Dört bir tarafı cinayet mahalline dönen iş yerlerinde, işçiler; patronların kârları düşmesin diye ölmeye devam ediyorlar. Kasım 2018’de 154 işçi çalışırken hayatını kaybetti. Böylece 2018 yılının ilk 11 ayında iş cinayetlerinde ölen işçi sayısı 1.797’ye yükseldi.
İSİG Meclisi’nin yaptığı özel çalışmaya göre, göçmen işçiler, giderek artan sayılarda iş cinayetlerinden payını alıyor. Çalışmaya göre, 2018 yılının ilk 11 ayında 108 göçmen işçi iş cinayetlerinde öldü. 2013’te 22 olan bu sayı, böylece sadece 5 yılda yaklaşık 5 kat artış gösterdi. Bunlar belirlenebilen rakamlar. Başta Suriyeli mülteciler olmak üzere, ülkemize sığınan çaresiz insanların sömürü ve kader ortaklığında Anadolu işçi sınıfıyla bütünleştiği görülüyor.
İş cinayeti, esas itibariyle, bir babanın, annenin, bir kardeş veya evladın ölümüdür. Bu hâliyle, toplumsal bir sorun. Yakın zamanda yaşanan bazı iş cinayetlerini hatırlayalım. Gebze’de, Kuzey Marmara Otoyolu inşaatının bir parçası olan viyadük, işçilerin üzerine çöktü. İşçilerin, yetiştirme baskısıyla 24 saat çalıştırıldığı inşaatta, beton blokların kalıplarının, gerekli süre geçmeden söküldüğü düşünülüyor. 3 işçi, beton blokların altında kalarak hayatını kaybetti. Olay sonrası, haber yasağı getirilmesi dikkat çekti. AK Parti’nin ‘prestij’ projelerinden olan inşaatı Limak-Kolin ortaklığı yürütüyor.
29 Kasım’da, Kırıkkale Organize Sanayi Bölgesi’nde bir gaz dolum tesisinde parlama meydana geldi. Bir işçi öldü, iki işçi yaralandı. Denizli Pamukkale’de, 29 yaşında işçi Ferdi Bal, İlke Çelik Metal Fabrikası’nda, makinaya sıkışarak hayatını kaybetti. Samsun’da, ısı yalıtımı yapılan binada, iş cinayeti gerçekleşti. İskelenin çökmesi sonucu, 15. kattan düşen işçilerden Yakup Göller hayatını kaybederken, Şener Yıldırım ağır yaralandı. Konya’da, babalarının çalıştırdığı yem karma makinasının arkasında oyun oynayan 2 ve 3 yaşında iki Suriyeli kardeş hayatını kaybetti. Ankara yüksek hızlı tren ‘kazasını’ iş cinayeti olarak saymamız sanırım yersiz olmaz. Ölen 9 kişiden üçünün demiryolu çalışanı olmasının yanı sıra, alınmayan iş tedbirleri, ihmaller ve kâr hırsı, can kayıplarının ana sebepleri. Birileri, yapmadıkları işlerin bedellerini cebe indirip servet yapıyor, büyük fedakârlıklarla çalışan işçiler, tutuklanıyor, tek bir sorumlu istifa etmiyor ve yayın yasağı getiriliyor. Ama ne der polisiye yazarları? “Hiçbir cinayet kusursuz değildir.” Mutlaka hesap vereceksiniz.
İşçi Sınıfının Eylemleri
Krizin bedelini krizi çıkartanlar ödesin kampanyası, bildiri dağıtımları, imza standlarıyla devam ediyor. KESK’in açıkladığı bölge mitinglerine; “Krizin Bedelini Krizi Çıkartanlar Ödesin” kampanyasını birlikte yürüten DİSK, TTB, TMMOB ve aralarında bizim de olduğumuz devrimci kurumlar, siyasi parti ve dernekler de destek verdi. İzmir, Diyarbakır ve İstanbul bölge mitingleri gerçekleşti. Bizler gibi ‘milim rüzgârın esmediği’ günleri bilenler için umut veren eylemler oldu. Bu mitinglerle beraber, asgarî ücret, işyeri bazlı hak arama, gasp edilen haklarını alma mücadelesi veren işçilerin eylemleri, emeklilikte yaşa takılanlar (EYT) gibi kesimlerin eylemleri baz alınırsa, toplumsal hareket, kendi yasalarını yürütüyor. İçişleri Bakanlığı, çarşı-pazarda, sarı yelek satışlarında bir artış olup olmadığını araştırıyor. Bakıyorlar ki bir kıpırdama yok, rahatlıyorlar. Komiksiniz kardeşim. Yani gerçekten, bu ülkede yaşananları roman yapıp yazsak, absürt roman dalında Nobel ödülü alırız. Şimdi, linççi çeteler, Fox TV önüne gidip, sıktıkları portakalları yola dökse kim şaşıracak? Uğur Dündar’ın artık 65 yaş üstüne hitap eden, Halk Arenası programına bakıp, Müjdat Gezen ve Metin Akpınar’a dava açmalarına ne demeli. Giderek artan gözaltı ve tutuklamalar, üç-beş yıl önceki davalardan çıkan cezalar… ne diyelim, bunların hiçbiri ve daha fazlası sizleri (bu bir saygı ibaresi değil, çoğul vurgusu) kurtaramayacak.
Grevler
• Gripin Fabrikası’nda, Petrol İş üyesi 83 işçi, yüzde 25 zam taleplerine yüzde 17’lik teklifiyle cevap veren patrona karşı grev silahını kullandı. 15 gün süren grev 7 Aralık tarihinde yüzde 22 zam oranında anlaşmayla sonuçlandı.
• Süperpak Grevi: Avusturya menşeli Süperpak firmasının İzmir Torbalı, Karaman ve Antep’te bulunan 3 fabrikasında 240 işçiyi ilgilendiren toplu iş sözleşmesinin anlaşmazlıkla sonuçlanması üzerine 20 Haziran tarihinde başlayan grev, 22 Aralık’ta varılan anlaşmayla sona erdi. Sıfır zam öneren patrona karşı, taviz vermeden 186 gün direnen işçiler, grevin bittiğini açıklarken, kendilerine destek veren kesimlere teşekkür ederek ‘dilenenler değil, direnenler kazanır’ mesajını verdi. Sendikadan yapılan açıklamada, sözleşmenin ilk yılı biten 3 yıllık bir anlaşma olacağı, 2 Ocak’a kadar ücretli izinli sayılan işçilerin bu tarihte işbaşı yapacağı açıklandı. Varılan anlaşmaya göre işçiler her zam döneminde enflasyon oranında zam alacak. Sosyal yardımlar net ödenecek, işçiler vergi dilimlerinden etkilenmeyecek.
• Ürosan Grevi: Tekirdağ Çorlu’da kurulu Ürosan Fabrikası’nda Petrol İş Sendikası’na üye 34 işçinin 18 Aralık’ta başlattığı grev, 24 Aralık’ta varılan anlaşmayla sona erdi. Patronun verdiği 490 TL’lik artışı kabul etmeyen işçiler, vergi dilimine girdiklerini, önerilen zammı bu yüzden az bulduklarını söylemişlerdi.
• İzban Grevi: İzmir’de, şehir içi banliyö tren işleten İzmir Büyükşehir Belediye iştiraki İZBAN’da, Demiryol-İş Sendikası’nın yüzde 32’lik zam isteğine şirketin önerdiği yüzde 16’lık zammı kabul etmeyen işçiler 10 Aralık tarihinde greve çıktı. Grev kararı 340 işçiyi kapsıyor. İzmir’in topal ördek belediye başkanı Aziz Kocaoğlu, bir taraftan grev kırıcılığı yaparken diğer taraftan işçileri itibarsızlaştırmaya çalışıyor. İZBAN yönetiminin, işçilerin yüksek maaş aldıkları iddialarına karşılık işçiler maaş bordrolarını büyüterek Alsancak Garı’na astı. Kocaoğlu işçilerin 4 bin TL maaş aldığını iddia etmişti. Bununla yetinmeyen Belediye ve İZBAN, emekli makinistleri sefere çıkartarak grev kırıcılığı yaparken, grevci işçiler İzmir halkına, destek olmaları ve gerçekleri işçilerden öğrenmeleri için çağrı yapıyor.
Hakları İçin Eylem Yapan İşçiler
• Ankara Gülveren TOKİ inşaatında çalışan işçiler aylardır alamadıkları maaşları için direniyorlar. 220 işçinin çalıştığı inşaatta, 3 Aralık’ta başlayan direniş, polisin gözaltı ve para cezalarıyla bitirilmeye çalışılıyor. İki işçinin “intihar edeceğiz” diyerek inşaata çıkması üzerine devreye giren AK Parti’li vekillerin sözü üzerine direnişe birkaç gün ara veren işçiler verilen sözlerin tutulmaması üzerine tekrar direnişe başlarken, polis de işçileri gözaltına alıp, para cezası kesmeye devam ediyor.
• Market işçileri, kendilerine sahip çıkan Nakliyat İş Sendikası öncülüğündeki direnişlerini büyüterek sürdürüyor. Real Marketler’in hileli iflas göstermesi üzerine kıdem tazminatı hakları için Real Market işçilerinin direnişi sürüyor. Haklarını gasp eden şirketin marketleri olan Media Markt ve Metro mağazalarında kasa kilitleme eylemleri ve mağazaların önünde basın açıklamaları devam ediyor. Her gün birkaç mağazayı dolaşan işçiler sık sık polis ve özel güvenlik engeline takılıyor. Buna rağmen kararlı tutumlarıyla işçiler mağazaları kilitlemeye devam ediyor.
• Geçtiğimiz aylarda konkordato ilan eden Makro Marketler’in devri sırasında, devredildikleri marketlerde hakları gasp edilen veya işten atılarak kıdem tazminatı ödenmeyen yaklaşık 6.500 işçinin yine Nakliyat İş Sendikası öncülüğünde mücadelesi sürüyor. Aralarında bir koordinasyon oluşturan ve komite kuran işçiler, mücadeleyi giderek büyütüyor. 24 Aralık’ta farklı illerden (Kayseri, Konya, Ankara, Samsun, Malatya, İstanbul, Antep) gelen bin civarında işçi, Makro Marketler’in Ankara’da bulunan genel merkezi önünde haklarını isteyerek eylem gerçekleştirdi.
• Beylikdüzü’nde bulunan Gülsan Cam Fabrikası’nda çalışan 213 işçi, maaşları ödenmediği için iş bırakırken, ertesi gün, yani 23 Ekim’de, patronlar ‘battık’ deyip fabrikayı bırakıp gidince işçiler, ödenmeyen maaşları, ihbar ve kıdem tazminatları için fabrika önünde beklemeye başladı.
• İstanbul Bostancı’da bir apartman inşaatında çalışan 15 işçi, maaşlarını alamadıkları için asıl işveren konumundaki Köroğlu İnşaat’a karşı iş bırakma eylemi başlattı. 25 Eylül’de başlayan eylem, inşaat önünde devam ediyor.
Sendikalı Oldukları İçin İşten Atılan İşçilerin Direnişleri
Patronların örgütlü işçi düşmanlığı bitmek bilmiyor. Hemen hemen sendikal örgütlenme girişimi olan her yerde işçiler işten atılıyor. Ya da işçiler uzun uğraşlar sonucu Bakanlık yetkisini alırsa, bu sefer de patronun itiraz süreci başlıyor. Bu süreci, işçi çıkarma ve işçilerin birliğini dağıtmak amacıyla kullanıyorlar. Her direniş sürecinde, devlet kurumlarından biri bile “nedir bu hâl” diye sormuyor. Ama patronların ‘ricasıyla’ işçiler gözaltına alınıyor, eylemleri suç gibi gösteriliyor, işçiler taciz ve tehdit ediliyor.
• FLORMAR işçileri, ‘Flormar değil, direniş güzelleştirir’ şiarıyla Gebze’deki fabrika önündeki direnişlerini sürdürüyorlar. 15 Mayıs’ta 132 işçinin başlattığı direniş, boykot çağrıları, dayanışma ve çeşitli etkinliklerle devam ediyor. Bir taraftan patron, direnişçi işçileri, içeride çalışan işçilerden yalıtmak için her yolu denerken diğer taraftan Kocaeli Valiliği ve Gebze Kaymakamlığı işçilerin çadırına, ses cihazına, duracakları yere kadar her şeye karışarak işçileri taciz etmeye devam ediyor. Çadır kurmalarına izin verilmeyen işçilerin kış şartlarında soba yakmasına da Valilik ve Kaymakamlık eliyle izin verilmiyor. Bütün bu yasakların gerekçesi ise yayaların geçişini engellemek. Her türlü olumsuzluğa rağmen, direniş ilk günkü coşku ve kararlılıkla sürüyor.
• Nakliyat İş Sendikası’nın üç ilde Araç Muayene İstasyonları’nda, sendikaya üye oldukları için işten atılan üyeleriyle birlikte başlattığı direnişler sürüyor. Muğla TÜVTÜRK’te, Urfa TÜVTÜRK Polçak Muayene İstasyonu’nda ve Eskişehir Reysaş Muayene İstasyonları’nda sendikalı oldukları için işten atılan işçilerin direnişleri sürüyor.
• İstanbul’da bulunan CPS Otomotiv Tekstil Fabrikası işçileri, patronların toplu sözleşme sonrasında üretimi İzmir Serbest Bölge’de bulunan bir fabrikaya kaydırma kararı üzerine, İzmir Serbest Bölge önünde eylemlere başladı. Türk İş’e bağlı Deri Teks Sendikası’na üye olan işçiler, işten atmalara engel olmak için, CPS’in en büyük müşterisi olan Volkswagen’e çağrı yapıyor ve patronları sendika haklarına saygı duymaya çağırıyor.
• Tekirdağ Çorlu’da kurulu Kale Kayış Fabrikası’nda, Petrol İş Sendikası’nın yetki alması üzerine patron önce yetki itirazı yapıp, arkasından iki öncü işçiyi işten attı. İşçiler bunun üzerine fabrika önünde direniş başlattı. Asgarî ücret civarında maaş alan işçiler 15 gün gece, 15 gün gündüz olmak üzere günde 12 saat çalıştırılıyor. İşçiler geçimlerini sağlamak için o kadar mesaiye muhtaç ki, patron sendikadan istifa etmeyen işçileri mesaiye bırakmayarak cezalandırmaya çalışıyor.
• İzmir Tariş Fabrikası’nda, DİSK Gıda İş Sendikası’na üye olan 7 işçinin fabrika önünde başlattığı direniş sürüyor. İşten atmaların ilk günü, işçiler fabrikayı işgal etmiş, işçilerin haklı eylemlerini yasa dışı ilan eden İzmir Emniyeti patronun isteğiyle işçileri yaka paça gözaltına almıştı.
• Bursa Orhangazi’de kurulu Cargill Fabrikası’nda Türk İş’e bağlı Tek Gıda İş üyesi 14 işçinin işe geri dönüş mücadelesi yaklaşık 250 gündür devam ediyor. İşçiler Eylül ayında şirketin İstanbul’da bulunan merkezine yürürken gözaltına alınmış, serbest bırakıldıktan sonra yürüyüşe devam etmişti.
• DİSK’e bağlı Sosyal İş Sendikası’na üye 9 işçinin işten atıldığı Aydın Belediyesi’nde direniş 5 ayını doldurdu.
• Tekirdağ Ergene’de 450 işçinin çalıştığı Aygün Alüminyum Fabrikası’nda 257 işçiyle Türk İş’e bağlı Türk Metal Sendikası’nın yetki alması üzerine, 12 işçi işten atılırken patron da yetki itirazı yapmıştı. Burada da direniş 5 ayını geride bıraktı.
• DİSK’e bağlı Birleşik Metal İş Sendikası’na üye 11 işçinin işten atıldığı BBS Metal Fabrikası önünde direniş devam ediyor. Gebze’de kurulu iş yerinde direniş 12 Eylül tarihinde başlamıştı.
• Antep Babacanlar Kargo’da 2017 Eylül ayında başlayan 9 işçinin direnişi sürüyor. İşe iade davasını kazanan işçiler patronun keyfi tutumuyla işbaşı yaptırılmıyor.
Bir başka eylem alanı, KHK’larla işten atılan ve işe iade isteyen emekçiler. KESK’in büyük baskılarla karşılaşan nöbetleri, Zeytinburnu Belediye işçisi Kenan Güngördü’nün direnişi, Ankara’da Mahmut Konuk’un mücadelesi sürüyor. Yüksel Direnişçileriyle birlikte gözaltına alınıp, 1 haftalık işkenceli sorgulardan sonra serbest bırakılan Mahmut Konuk ilk pazartesi günü, ‘nerede kalmıştık’ mesajıyla direnişini sürdürüyor.
Bir başka mücadele alanı kendilerini emeklilikte yaşa takılanlar (EYT) olarak isimlendiren kesimin eylemleri. Bu konuyu İşçi Gazetesi’nin önümüzdeki sayısında bir dosya olarak inceleyeceğiz.
Daha çok inşaat şantiyelerinde olmak üzere, ödenmeyen maaşları, kötü çalışma ve yaşam koşullarına karşı birçok yerde spontane gelişen, hızla biten, çoğunlukla kazanımla biten eylemleri duyuyor, haber yapıyoruz. Artık bunların hepsini bir yazıda yazmak giderek zorlaşıyor. İşçi Gazetesi’ni ve sosyal medya hesaplarını takip etmek, fikir edinmek açısından önemli.
Her anlamda cendereye alınan işçi sınıfı, giderek artan biçimde hoşnutsuzluğunu ortaya koyuyor. Özal, iktidarda olduğu yıllarda, işçi sınıfına dönük saldırılar ve zamlar karşısında, örgütsüz işçilerden korkmamak gerektiğini söylüyordu. Bu, sınıf bilincidir. Bugün egemenler korkuyu iliklerinde hissediyor. Sarı yelek satışlarını bile kontrol eden, FETÖ’cü diye bastıkları evlerden çıkan yelekleri suç aleti olarak lanse eden bir düzen. İşçi sınıfının hem sendikal anlamda örgütlülüğünü geliştirmesi hem de siyasi hatta sahip merkezî bir örgütlenmeyi büyütmesi, bugün her zamankinden hem daha mümkün hem de daha acil bir iştir. Devrimci sosyalist her işçi, emeğini buraya doğru kanalize etmelidir. Gazetemiz her deliğe girmeli, harekete geçen herkese ulaşabilmeliyiz. Komutanın dediği üzere; “Rota çizildi mi bir kere, asılmak gerek küreklere.”
İşçi Gazetesi