Kaldırılsın kelimesi tırnak içindedir. Evet, ama gerçeği yansıtıyor.
Acaba, asgarî ücret tespit komisyonu feshedilse, acaba asgarî ücret olmasa ve kaldırılsa ne olur? Tartışmaya değerdir.
2018 yılının başında, 1 ABD Doları, 3,70 TL idi.
2018 yılında, asgarî ücret net 1604 TL idi.
Dolar cinsinden asgarî ücret 433,51 idi.
433 dolar asgarî ücret ile yıla başlayan işçiler, kısa sürede, doların TL karşısında yükselmesi ve gelen zamlar ile, hayat pahalılığı ile ne kaybettiklerini anlamadan, zorlanmaya başlamıştı. Aylardan Ağustos geldiğinde ise, işler zıvanadan çıktı. Dolar 7.00 TL oldu ve işçilerin kayıpları sadece aldıkları ücretin erimesi ile kalmadı. Patates, soğan padişah yemeği gibi fırladı, fiyatları arttı. Ama hemen her şey %50 zamlandı.
2019 yılının başında, asgarî ücret ne olacaktı?
Asgarî ücret tespit komisyonu toplandı. Sonuçta, 2.020 TL asgarî ücrette karar kılındı, ki buna eskiden toplanan fatura-fişlerden gelen asgarî geçim indirimi de dahildir. 2020 TL ne demektir?
Dolar cinsinden 374 dolardır. Dolar kuru her gün değişmektedir. Ve Nisan ayında 1 ABD Doları’nın nerelere çıkacağı konusunda, epeyce senaryo vardır. Bildiğimiz, bugünkü değerlerinin üzerine çıkacağıdır.
Bir de elbette Nisan ayına sağ ve salimen çıkıp çıkamayacağımız sorusu da var.
Dolar cinsinden asgarî ücret, 59,5 dolar düşmüştür, azalmıştır.
Zamlar geliyor, hayat pahalanıyor, ama asgarî ücret, Dolar cinsinden düşüyor!
2018 yılının başında simit 1 TL idi ve 2019 yılına girdiğimizde simit 1,50 TL’dir. Demek ki, 1604 simit yerine, 2019’da, en çok 1347 simit alabileceğiz.
Bunu lütfen, aklınızın bir yerine yazın.
Gelelim ikinci konuya.
Acaba, ülkemizde asgarî ücretin altında ücret alanlar var mı?
Elbette ki var.
9 milyon asgarî ücretle çalışana karşılık, 6 milyon, sigortasız, sosyal güvencesiz çalışan var. Bu sosyal güvencesiz çalışanların önemli bir bölümü, asgarî ücretin de altında ücret almaktadır.
Bir bölüm işçi, oldukça uzun çalışma koşulları altında çalışmaktadır. Eğer 1604 TL 2018 asgarî ücreti, 8 saat x 5,5 gün (hafta) üzerinden hesaplanırsa, aylık 192 saat çalışmak demektir. Bu da, 8,35 TL saat ücreti, 2018 yılı başını temel alırsak 2,25 dolar saat ücreti demektir.
2019 yılının başını alalım. 2020 bölü 192 eşittir 10,5 TL (1,94 dolar) saat başına ücret eder.
Ama bir soru var. Türkiye’de, 9 milyon asgarî ücretli acaba, ayda kaç saat çalışıyor? Haftalık çalışma saatinin, mesai ücreti almadan 60 saat olduğu yazılıp çizilmektedir. Bu da, saat başı ücreti 8,40 TL (1,55 USD) olarak hesaplamamızı gerektirir.
Şimdi, fazladan çalışan, ama bir miktar mesai alan, aldığı mesaiye rağmen, saat başı ücreti 1,94 ABD Doları’nın altında olan acaba kaç işçi vardır?
İşte size sendikalara hesaplamaları için bir bilmece.
Acaba Türkiye’de asgarî ücretin altında ne kadar insan çalışmaktadır?
Bunu da aklınıza kazıyın lütfen.
Şimdi, acaba, çocuk işçilerin durumu nedir? Çocuk işçiler, asgarî ücretin kat be kat altında ücret almaktadır ve sayıları 5,5 milyondur. 5.5 milyon çocuk, asgarî ücretin altında ücret almaktadır.
Bu üç noktayı iyice alt alta yazıp, önünüze koyun. Göreceksiniz ki, asgarî ücret, en düşük ücret demek değildir. Asgarî ücretin altında ücret alan, kâğıt üstünde belki 10 milyon, gerçekte çalışma saatleri ve saat başı ücreti hesaba katılırsa, 15 milyon kişi vardır. 15 milyon kişi asgarî ücretin altında ücret alıyorsa, “asgarî ücret komisyonu” ne işe yarar?
Asgarî ücret komisyonunu, işçi sınıfı, işçiler dağıtmalıdır.
İçinde, işverenin, devletin olduğu, sendika diye “sarı sendikaların” yer aldığı bir “asgarî ücret komisyonu”nun canı cehenneme.
İşçiler, bu komisyonu dağıtmalıdır.
Asgarî ücret komisyonu, maaşların, ücretlerin erimesini kabul ettirmek için iş gören, entrika komisyonudur.
Asgarî ücret komisyonu, işçileri aldatmak için, onları uyutmak için iş gören bir komisyondur.
Asgarî ücret komisyonu, derhal dağıtılmalıdır.
Diyelim ki, asgarî ücret diye bir şey yok, ne olacak?
Ya işçiler, mesela 1000 TL aylık ile çalışacak ya da mücadele etmesini öğrenecekler. Mücadele etmesini öğrenmemiz demek, birleşmemiz demektir. İşçi sınıfının birliğinin sağlanması demektir.
İşte o zaman biz işçi birliğini sağlamış olarak, kendi kurullarımızda, tüm işçi sınıfına çağrı yaparız ve deriz ki, 3.000 TL altında ücret kabul etmiyoruz. Eğer bu gerçekleşmezse, tüm işçiler genel greve gideceğiz. İşte size asgarî ücret tespit komisyonu.
Her sendika, kendi iş kolunda tüm işçilerin birliğini sağlar ve her sendika, kendi iş kolunda en az ücretin ne olacağını belirler. Bunun için toplu sözleşmeler gibi pazarlığını yürütür.
Asgarî ücret tespiti, sadece alınacak aylık ücretin tespiti demek değildir. Bir ülkede açlık sınırını gösteren rakamlar ortaya çıkmış iken, asgarî ücretin açlık sınırının altında olması açıklanabilir midir?
Asgarî ücretin vergiden, gelir vergisinden muaf tutulması da bir “asgarî ücret tespit komisyonu” işidir. Sendikalar, asgarî ücretin vergilerden muaf olmasını talep etmelidir. Madem asgarî, en düşük ücrettir, öyle ise, onun üzerinden vergi alınması saçmadır, adaletsizdir. Asgarî ücretten söz ediyorsak, bu verginin de ortadan kaldırılması gerekir.
Görüldüğü gibi, bu iş sendikaların işidir.
Dahası var.
Kriz koşullarında olduğumuzu söylüyorlar.
Peki, öyle ise, işsizlik sigortasının tüm denetimi, doğrudan işçi birliklerine verilmelidir. Her fabrikadan gerçekleşen kesinti, o fabrikada kurulu bir işçi komitesi tarafından denetlenmeli, sendikalar işsizlik fonunun yönetimini doğrudan devralmalıdır. Devlet, işsizlik sigortasından elini çekmelidir.
Devlet, işsizlik sigortası kesintilerini almakta, bunları, keyfince harcamaktadır, inşaat, yol yapıyorum diye yandaş şirketlerine fon olarak vermekte, seçim çalışmaları için kullanmakta, savaş sanayiinin desteklenmesi için devreye sokmaktadır. Oysa işsizlik fonu, o fonu ödeyenlerin bizzat kendi kararları ile yönetilmelidir.
Kriz var.
Evet, var.
Zamlar aracılığı ile krizin faturasını biz ödüyoruz, işçiler ödüyor.
İşsiz kalarak krizin faturasını işçiler ödüyor.
Vergiler, harçlar vb. yolu ile krizin faturasını biz işçiler ödüyoruz.
Azalan, alım gücü düşen ücretler nedeni ile krizin faturasını biz ödüyoruz.
Ve bize, “kriz var” diyerek, her türlü yolla, “fedakârlık isteklerini” dayatıyorlar. BES kesintileri, işsizlik sigortası kesintileri, deprem kesintileri vb. Akıl almaz bir biçimde her şeyimizi alıyorlar, her fırsatta birkaç liramızı daha çalıyorlar.
Ve şimdi, başa dönelim.
Asgarî ücret kaldırılsa ne olur?
Hiçbir şey olmaz.
Zaten asgarî ücretin altında işçi çalıştırmak yaygındır ve devletin de onayı ve bilgisi dahilindedir. Sigortasız işçi çalıştırmak, doğrudan devletin teşviki ile gerçekleşmektedir.
Ve tüm bunlardan sonra, “asgarî ücret tespit” komisyonunu toplantıları yapıyorlar. Utanmaları yoktur. Yüzlerindeki maskeyi işçiler yırtıp atmadıkça, utanmaları da olmayacaktır.
Asgarî ücret ilan etmezlerse, buyursun, tüm işverenler, istediği ücrete adam çalıştırsın, bakalım sürdürebilirler mi? Bakalım, işçilerin mücadelesi nasıl gelişir? Asgarî ücretleri kendilerinin olsun, bize gerekli olan, işçilerin örgütlü birliğidir. Biz işçiler eğer örgütlü isek, asgarî ücreti belirleme olanağını bizzat kendimiz yaratırız.
Bir ülkede ABD doları %40 artmış iken, siz utanmadan asgarî ücreti %26 artırdığınızda, gerçekte işçileri daha da fakirleştirmiş, sömürüyü daha da artırmış olursunuz. Yaptıkları da budur.