Erdoğan, kürsülerden, TV kanallarından, “domates, patates, sivri biber ve patlıcan”a savaş açmış, bunları terör aracı, halcileri terörist ilan etmiş durumdadır.
Bir açıdan haklı. Kendine karşı bir muhalif parti lazım. Kılıçdaroğlu, Akşener pek işe yaramıyor. O nedenle onların yerine, domates, sivri biber, patlıcan ve patates devreye girdi. Öyle ya, karşıda bir düşman tarif edince işler kolay olabilir.
Ama bu seferki “düşman”ların, dilleri başka. Domates domatesçe, patates patatesçe konuşuyor. Sivri biber kendine özgü bir yolla, patlıcan patlıcanca konuşuyor. Ve bu ve diğer yardımcı maddeler, mesela hıyar, mesela dolmalık biber, kürsülere çıkmadıkları için sansürlemek işe yaramıyor. Mesela bunlar miting yapmadıkları için, polis araması, polis sireni ile ses bastırma, coplama, “sizi yürütürsem adam değilim” tarzında ‘adam olmama’ tutumları işe yaramıyor. Bu düşman feci. Zeki mi ne? Topluma bir tarz ulaşıyor ve domates domatesçe, sivri biber sivri biberce, patates patatesçe, hıyar hıyarca konuşuyor. Buna rağmen, herkesin, her ailenin evine girebiliyorlar.
Saray’da Erdoğan, bunları rüyasında görüyor olmalı. MİT başkanı, bunları yakından takip etmekte. İşi biraz zor çünkü bunların üzerinde SIM kart yok. Ordu, bunlara karşı özel savaş taktikleri geliştirmekte. Soylu ise, bu “varlık”ların tümden yasaklanmasını sağlamazsa adam değil.
İşte hayatın böyle muziplikleri vardır.
Sen, Saray’ın başı, her şeyin başkanı olursun. İlk gün işe başladığında senin biat ettiğin uluslararası sermaye sana, tarım politikaları dayatır. Her ABD ziyaretinde elinin altında bir Cargill dosyası ile geri dönersin. Cargill için özel yasalar çıkartırsın. Ama sonunda o domatesler, patatesler, sivri biberler, hıyarlar, patlıcanlar, dolmalık biberler karşına dikilir.
Sen, her şeyin başkanı olmak için yola çıktığında ABD’li efendilerine verdiğin sözler gereği, 2002’den bu yana ülkede görülmemiş bir özelleştirme saldırısının tetikçisi, uygulayıcısı olursun. Devlet basma mı üretir, devlet et mi satar, devlet şeker mi satar, devlet içki mi üretir vb. dersin. Şimdi, kendin gider “tanzim” satış yerleri organize etmeye başlarsın. Hem de nasıl komik kelimelerle, “Terörist bunlar. Bunları da allahın izni ile yok edeceğiz. Cudi’de, Kandil’de ne yaptıksa, bunlara karşı da onu yapacağız.”
Bunları dinleyince, bir korku filmi diye vizyona sürülen filmin, nasıl da ucuz bir komediye dönüştüğünü görüyoruz.
Hayat işte.
Dün özelleştirmeci olursun, gün gelir devletçi olmak zorunda kalırsın.
Tez elden, “Domates, biber, patlıcan” şarkısı yasaklanmalıdır. Yoksa muhalefet, bu şarkıyı kampanya şarkısı yapabilir.
İşte yerel seçimlere giderken siyasal manzara budur.
Sistem, Saray Rejimi çürümüştür ve çevresini de çürütmektedir. Başka türlü de ayakta duramaz.
Bugün, bu yerel seçimlerde, gerçek alternatifi, halk meclislerini yaratarak, uzun soluklu bir mücadeleye hazırlığın ilk adımlarını atabiliriz. Halk meclisleri, mahalle mahalle örgütlenmelidir.
Halk meclisleri, sadece seçim döneminde değil, her zaman varlığını korumalı, kendini geliştirmelidir. Halk meclisleri, en azından muhtarlık bazında ele alınmalıdır. Mahallenin, mahallelerin konumuna göre, belki daha geniş, belki daha dar da ele alınabilir. Ve bu seçimlere, bu gözle bakmamız gerekir.
Halk meclisleri, seçilen belediye başkanlarının üzerinde de bir baskı aracına dönüştürülmelidir. Kentin, mahallenin yağmalanması, rant ile bağlı her türlü adımın önüne geçilmesi, gerçek sorunların, gerçek gündemin ele alınması bu meclislerin görevi olmalıdır.
Saray Rejimi, parlamentoyu yok etmiştir. Parlamento bir özelliği olan organ değildir ve daha da tırpanlanmaktadır. Parlamento, bugün, değil burjuvazinin apış arasını örten bir yaprak, sadece ve sadece Saray’ın apış arasını örten bir organ olarak bile işe yaramaz durumdadır.
Siyasi partiler anlamsızlaşmıştır. AK Parti, kelimenin gerçek anlamında bir parti olarak yoktur. Herhangi bir organının kararlar aldığı, işe yaradığı bir durum söz konusu değildir. MHP diye bir parti yoktur. Elbette MHP vardır, ama bir parti olarak anlamı yoktur. CHP can çekişmektedir. Kılıçdaroğlu, yerel seçim adaylarını parti meclisinden geçiremem diye, kendi yetkisine alıyor ve kendi yetkisi ile atadığı adaylar, şaibelidir. Kılıçdaroğlu’na, Maltepe için Ali Kılıç aday olacak talimatı kimden gelmektedir? Kılıçdaroğlu, küçük Erdoğan olma hevesindedir. CHP hâlâ can çekişmektedir.
Siyasi partiden çok, bunlar, taraftar topluluğu gibidir.
Bu koşullarda, halkın kendi meclislerini yerellerden kurması, bunu geliştirmesi dışında yol yoktur.
31 Mart yerel seçimlerinde elbette HDP adaylarına oy vereceğiz, elbette dürüst, demokrat, sosyalist adaylara oy vereceğiz. Ama esas olan, halk meclisleri etrafındaki bir örgütlenme ile bunu başarmaktır. Tüm seçim çalışmaları boyunca, ister muhtar adayı, ister belediye başkan adayı için olsun, mahallede bir kahvede sürekli, düzenli toplanmak, bu toplantılardan mahalle meclisi çıkarmak gerekir. Seçimlere buna uygun tarzda müdahale etmek gerekir.