Önceki Bölüm: Suni Bir Ayrım: Örgüt Ve Parti
Kapitalist toplum, bir bütünlük arz eden sınıflı toplumların en gelişmişi, aynı anlama gelmek üzere sınıflı toplumların en “kirlisidir”.
Kapitalist toplumun iki karşıt sınıfından biri; burjuvazi, iktidardadır.
Kapitalist toplumun iki karşıt sınıfından bir diğeri, işçi sınıfıdır ve iktidarı almak dışında kurtuluşu yoktur.
İşçi sınıfı, iktidarı alabilecek ve sınıfsız bir toplumu kurabilecek tek devrimci güçtür.
İşçi sınıfı bu iktidar mücadelesini, kendi çıkarlarının dolaysız savunucusu olacak olan bir devrimci parti ile yürütebilir. Parti, işçi sınıfının iktidarı, kurtuluşu savaşında tek gerçek silahıdır.
İşte bu noktada, parti üzerinde tartışma önem kazanıyor. Parti üzerindeki tartışmanın bir noktası da parti ile sınıf ilişkisidir.
Devrimci işçi partisi onun öncü partisidir. Bu öncülük, işçi sınıfının iktidar savaşına atılmasının, bu savaşın öncü gücü haline gelmesinin kendiliğinden gerçekleşmeyeceği anlamına da gelir. Yani, işçi sınıfı, kendiliğinden bir süreçle devrimci savaşımını zafere götürecek örgütlülük ve bilince erişemez. Burada bir iradenin devreye girmesi gerekir. İşte öncülük burada başlar. İşçi sınıfının devrimcileşerek iktidar savaşında müttefiklerine öncülük yapar hale gelmesi, öncelikle devrimci bir partiyi gerektirir.
Ancak anlaşılacağı üzere burada;
1. İşçi sınıfının bir anda devrimcileşmesinden söz edilmiyor. İşçi sınıfının devrimci parti etrafında kenetlenmesi, bir mücadeleyi gerektirir. Savaşımın tümünü üç muharebe olarak ele alırsak, birincisi partinin oluşması, ikincisi partinin sınıf ile ve toplumun ileri güçleri ile kenetlenmesi, üçüncüsü de iktidarın alınması için saldırı aşaması olur. Her muharebe, pek çok çatışmadan oluşur. Öyleyse sınıfın devrimcileşmesi ve işçi sınıfının devrimci parti etrafında kenetlenmesi bir mücadele, bir süreç meselesidir.
2. Yine bu vurgudan çıkacaktır ki, devrimci parti işçi sınıfının tümünün desteğini almayabilir. İşçi sınıfının en ileri unsurları, ana güçleri bu dönüşümü geçirmelidir.
Öyleyse, işçi sınıfının içinde etkin olan birden çok parti var olacaktır. Yani her sınıfın sadece bir partisi olur düşüncesi yanlıştır. Pek çok burjuva parti, burjuvazinin farklı kesimlerinin, farklı dönemlere ait çıkarlarının savunucuları olarak ortaya çıkabiliyor. Benzer biçimde birden çok parti de işçi partisi olarak ortaya çıkar.
Burada üzerine konuştuğumuz ise, “öncü parti “dir. Öncülüğün ne olduğu, aslında tüm parti tartışması içinde ele alınır. Kuşkusuz, buna rağmen ana noktalarını vurgulamak üzerine de tartışılmıştır.
Demek ki birden çok işçi partisi olabiliyor; ama işçi sınıfının devrimci öncüsü bir tane oluyor. Devrimci öncü iktidarı alma ve sosyalizmi kurma mücadelesini yönetecektir. Zaman zaman bazı tarihi tartışmalarda, “öncü” rolünü hak etmemiş bazı partilerin geçmişteki “doğru” saptamaları gündeme getirilerek, “doğruların sadece öncü tarafından savunulmadığı”na kanıtlar sunmaktadır. Bu, kökten yanlış bir tartışmadır. Devrimci öncü, doğruların dillendiricisi değil, işçi sınıfını iktidara taşıyıp, sosyalizmi kuracak hattın savunucusu ve önderidir. Hem yanlış yapılması, hem de iktidara taşımak ile sosyalizmi kurmak görevleri arasında farklı vurguların öne çıkması normaldir. Diğeri metafizik bir bakış olur, olayları süreçler olarak değil, tarihsel boyutlarıyla değil de tek kendisi olarak ele alıp inceleme hatasını içerir.
Birden çok işçi partisi olabiliyor. Öyleyse, işçi sınıfının öncü partisinin bu partiler karşısında tutumu ne olmalıdır? İşçi sınıfının diğer örgütleri karşısında, sendikalar vb. karşısında tutumu ne olmalıdır?
Devrimci parti, diğer işçi partilerinden, sınıfın uzun vadeli, iktidara kadar uzanan çıkarlarını her koşulda savunması ile ayrılır. İşçi sınıfının çıkarlarının bir kısmını savunabilen partiler de olur. Örneğin bir parti, işçi sınıfının durumunu düzeltmek üzere reformları, kapitalizm içinde samimi tarzda savunabilir. Burada “samimi”nin ölçüsü net olur mu? Sanmıyorum; ama yine de belli bir ciddiyetle bazı işçi hakları için mücadele eden bir parti düşünmek olanaklıdır. Ya da mesela işçi sınıfının kurtuluşunun devrim olmaksızın olanaklı olduğunu, bunun için seçimlerin yeterli olduğunu savunan partiler vardı.
Bu partiler, belli ölçüde işçi sınıfının ufkunun “tıkanıklığının” sonucudur. Çoğunlukla sınıfı yanlış yönlendirdiler; ancak yine de devlet ile işbirliği içinde olmadıkları ölçüde, mücadeleye katkıları da olabilir.
Dolayısıyla, bu tip partiler karşısında tutum, onların eylem çizgilerinin somut değerlendirilmesi ile ortaya konabilir. Zamanla bu partiler içinden karşı devrime hizmet edenler çıkabildiği gibi, tersine, giderek devrimci parti ile ittifak içine girenler de olur.
Biz, devrimin “renkli” bir süreç olduğunu biliyoruz. Devrimin bir ittifak politikası gerektirdiğini de biliyoruz. İşte ittifaklar, işçi ve emekçilerin çeşitli düzeydeki temsilcilerinden oluşan bir devrimci emek cephesi ile anlam kazanıyor (Kuşkusuz bununla sınırlı değildir. Bölge halkları başta olmak üzere tüm dünya devrimci hareketi Anadolu Sosyalist Devrimi’nin ittifaklarıdır; ama burada bir ülke somutundan söz ediyoruz). İşte devrimci partinin diğer, işçi sınıfı içinde örgütlü siyasal örgütler karşısında tutumu, bu renklilik içinde ve mutlaka mücadelenin gelişimine bağlı olarak, somut biçimde ele alınır. Fakat ilke olarak başka partilerin de var olacağı kesindir.
Devrimci partinin bu noktada, kendi rolünü doğru kavraması ve kavratması gerekir. Devrimci parti, işçi sınıfının öncü partisi, işçi sınıfının nihai çıkarlarının her koşulda savunucudur. O, iktidar savaşı ve sosyalizmin dünya ölçeğindeki zaferi için işçi sınıfının vazgeçilmez silahıdır.
İşçi sınıfının ekonomik-demokratik haklarını savunmak üzere kurulmuş örgütler, devrimci parti tarafından her zaman desteklenen örgütlerdir. Kuşkusuz, devrimciler bu örgütlerin içinde, sınıfın nihai çıkarlarını örgütler ve savunurlar. Fakat bu örgütlerin her zaman sınıfın gelişiminde önemli katkıları vardır. Öte yandan diyoruz ki, devrimci işçi partisi, işçi sınıfının tüm unsurlarını kendi bağrında örgütleyemez. O, en ileri, sınıf bilinçli işçilerin örgütüdür. Bu durumda, işçi sınıfının geniş yığınlarının sendikal ya da fabrika komiteleri biçiminde örgütlerinin varlığı, her zaman devrimci parti açısından olumluluktur. Devrimci parti, bu örgütlerin ciddi ve işçi sınıfının çıkarlarına göre çalışmasını savunur, destekler. İşçi sınıfının sendikal birliğini, bu temelde ileri bir adım olarak görür. Devrimci parti, işçi sınıfının her alanda geliştirdiği örgütlülükler içinden, devrimci olanını desteklemek, öne çıkarmakla yükümlüdür.
Örneğin; bugün, Anadolu işçi sınıfı esirdir, diyoruz. Esirdir; zira kendi örgütleri olan sendikalar bile devlet sendikalarıdır, kendisine karşıdır. Son 20 yıldır pek çok kere, ülkemizde grev silahının işçilere karşı kullanılan bir silah olduğuna dair sayısız örnek gördük. Aslında ülkemiz deneyi gösteriyor ki, eğer işçi sınıfının sınıf bilinci geri, siyasal örgütlenmesi zayıf ise, sendikaları elinde tutamıyor, işçi sınıfı siyasal alandan çekilmiş ise, silahsızlandırılıyor ve esir alınıyor. Siyasal bilinç gelişmemiş ise, “ekonomik sınıf” olmanın ötesine de geçemiyor. Marx’ın “işçi sınıfı ya devrimcidir ve her şeydir, ya da değildir ve hiçbir şeydir” sözünü doğruluyor yaşam.
Demek ki, devrimci parti, işçi sınıfının tek örgütü değildir, öncü örgütüdür.
Devrimci parti, kendisi dışındaki örgütlerin varlığına gözlerini kapamaz, onları görmemezlikten gelmez. Tersine, onları sosyalizm savaşına adım adım, eylemleri ile yaklaştırır. Öncülüğün böylesi bir anlamı da vardır.
Parti, tüm işçi örgütlenmelerine somut, hareketli bir mücadele süreci içinde yaklaşımlar geliştirir. Toptancı, ezberci genel yaklaşımların tehlikelerini görmek gerekir; ancak bu noktada, kendi devrimci çizgisini savunmakta da tereddüt etmez. Bu süreç de mücadelenin bir alanıdır. Ülkemiz örneğinde görüldüğü gibi, devrimci yönlendiricilik eksik ise, işçilerin kitlesel örgütlerine devlet rahatlıkla el atabiliyor. Öyleyse, bunun mücadelenin önemli bir alanı olarak ele alınması, basit genellemeleri de önlemenin yoludur. Gelişen ya da var olan örgütler içinden devrimci olanını öne çıkarmak, bizzat örgütlemek, bu mücadelenin kapsamı içindedir. Bunun gibi, işçi sınıfı içindeki burjuva ajanlarına karşı savaşım da bu kapsamdadır. Devrimci parti sadece ideolojisi ile değil, ahlâkı, politikaları, eylem hattı ve örgütlenme tarzı ile de kendini reformist, uzlaşmacı örgütlerden ayırmak zorundadır. Bu çok yönlü bir mücadele alanıdır. Önemli olan bu mücadeleyi sağlıklı yürütebilmektedir.