Önceki Bölüm: Devrimci Gönüllülük
Dünya devrimci hareketinin yenilgisi; sağa kayış, beraberinde sosyalizme ve devrimci örgütlenmeye karşı bir güven erozyonu oluşumuna neden oldu. Sağa kayışın, çözülüşün ulaştığı bugünkü nokta, aynı zamanda devrimci hareketin yeniden toparlanmasının olanaklarının dünya ölçeğinde oluşmaya başladığı noktadır. Elbette bugün bunun elle tutulur ipuçları henüz “ikna” edici değildir; ancak sağa kayış artık son noktasına varmıştır.
Devrimci hareketin yeniden yükselişi için sosyalizme ve devrimci örgütlenmeye karşı oluşan güven erozyonunun yenilmesi zorunludur. Bu sanıldığından daha zor, daha çetin bir mücadeleyi gerektirmektedir. Devrimin temel sorunlarından biri bu düşüşü yükselişe çevirmektir. Bu ise eylemin birleştirici ve etkileyici gücüyle ve çetin bir mücadele ile sağlanır.
Bu noktada örgüt, devrimci parti, mücadelenin temeline oturmaktadır. Dönekler, sosyalizme saldırırken en çok örgüte saldırıyorlar; ama özellikle ülkemiz için iş burada bitmiyor. “Devrimciler” de örgütten özenle uzak duruyorlar. Örgütün “özgürlüklerini” yok ettiğini, yanlış örnekleri kanıt göstererek örgütün bürokratizm vb. ile özdeş olduğunu ileri sürüyorlar. Onlara göre örgüt “iş” yapmanın önünde engeldir.
Tablo bu kadar açık olmasına rağmen böyleleri kendilerine devrimci diyebiliyorlar. Bu nedenle şimdi yakalanması gereken ana halka, devrimci partidir. Mihenk taşı budur.
Bu saptama böylesi bir işin altına girmek için yapılır. Bu noktada örgüt yaşamı, parti yaşamı üzerinde dikkatle durmak gerekir. Parti, örgüt; eski toplumu yıkıp, yeni toplumu kurmak için vardır. Yeni toplum yeni insanla kurulur. Yeni insanın yaratılması devrimci savaşımın ayrılmaz bir parçası ve parti yaşamının da yönlendirici ilkesidir. Yeni insanın yaratılması, komünizme geçiş sürecinin tümünü kapsayan büyük bir kavgadır. Bu kavga, en başta bugünden, kendi örgütümüz içinde yönlendirici ilke haline gelmezse kazanılamaz. Örgüt yaşamının birinci noktası burasıdır.
Her kolektif yaşamın kendi amaçları, bu amaçlarla sıkı ilişkili kendi ilkeleri vardır. Devrimci partinin kendi örgütlenmesinde yeni toplum, yeni insan ilişkisi ne nedenle temeldir? Parti, örgüt; kendi yaşamını bu hedefe bağlı olarak düzenler. Özel mülkiyet toplumunun yarattığı tüm çürümüşlüğe, kokuşmuşluğa ve bunların kapitalist biçimi olan yabancılaşmaya, bencilliğe, sevgisizliğe, korkaklığa, burjuva ideolojisinin her biçimine karşı savaşmayı yeni insanın yaratılmasının zorunlu bir koşulu olarak görmek gerekir. Bunun bir başka ifadesi, örgütün kendi saflarında çürümüşlüğün her biçimine karşı savaşmak konusunda amansız davranmasıdır.
Devrimci mücadelede süreklilik esastır. Örgüt böylesi bir sürekliliği sağlamanın tek yoludur. Örgüt sadece varlığı ile (yani kalma ile) sürekliliğini korumuş olmaz. Tersine ilkeleri, kadroları, yaşam biçimi vb. açılarından varlığını sürdürebiliyor olması gerekir. Bu tartışma bir başka biçimde, örgütün birliğinin nasıl korunabileceği biçiminde de yürütülebilir. İkinci nokta budur.
İkinci noktayı biraz daha açmak durumundayız. Örgütün ideolojik birliğini sağlamak nedir? İdeoloji bir kere sağlanan ve böylece bir ömür boyu korunan bir şey değildir. Tersine ideolojik birlik dinamiktir. Örgüt sınıf savaşımının çeşitli aşamalarında somut durumu değerlendirmek, buna uygun savaşım biçimlerini geliştirmek durumundadır. Sınıf savaşımı böylesi bir dinamizme sahip iken, ideolojik birliği bu dinamizmi dışlayacak tarzda düşünmek doğru değildir. Demek ki her dönüm noktasında, ideolojik birlik “yeniden” sağlanır. Bir başka deyişle ideolojik birlik ve genel olarak partinin birliği üretken ve canlı bir parti yaşamını şart koşar.
Üretken ve canlı bir parti yaşamı eleştiri, tartışma ve ortak eylem yürütme ilkeleri üzerine yükselmelidir. Eleştiri, tartışma ve eylemde birlik demokratik merkeziyetçiliğin bir başka ifadesidir. Kendi örgütünün, kendi yoldaşlarının hata ve zaaflarını görmeyen, yüksek sesle bu hata ve zaafları söyleme cesareti göstermeyen, bu hata ve zaafların üzerine gitmeyen her yoldaşımız, nedeni ne olursa olsun, örgüte zarar veriyor demektir. Burada eleştirmenin yetmeyeceği, öneriler getirmenin önemi üzerinde durulmalıdır. Eleştiri ve tartışma ancak işin ölçü alındığı ortamlarda canlı kalır. Tersi durumda tartışma gevezeliğe, eleştiri dedikoduya dönüşmekten kurtulamaz.
Her örgüt kaçkını merkeziliğe saldırmıştır. Tarih bunun örnekleriyle doludur ve bu saldırılar her seferinde “eleştiri özgürlüğü” ilkesinin ardına sığınılarak yapılmıştır. Eleştiri özgürlüğü devrime, sosyalizme karşı kullanılamaz. Eleştiri özgürlüğü altında örgüt yıkıcılığı suçtur. Kendi hata ve zaaflarını örtmek için eleştiri silahına sarılanlar zayıf kişiliklerdir. Böyleleri bu zaaflarıyla yaşamayı seçtikleri sürece geleceğin dönekleri olacaklardır.
Eleştiri, kaçmanın aracı değil, mücadele etmenin, mücadeleyi diri tutmanın yoludur.
Üçüncüsü; devrimci örgüt yaşamı bürokratizmi kesinlikle dıştalar. Enerji ve yeteneğin devrimci çalışma yerine, mevki elde etme amacıyla kullanılması, parti sorumluluğunun bir boyun eğme aracına dönüştürülmesi, fikirlerin mücadelesinin yerine yer edinme mücadelesinin geçirilmesi, örgütün birliğine, devrimci mücadeleye karşı işlenmiş suçtur.
Örgüt hiyerarşisi söz hakkının derecesini belirlemez. Hiyerarşi merkezi düzeyde eylem yürütmenin aracıdır.
Parti yaşamının vazgeçilmez bir ilkesi de Marksizm-Leninizm’in özümsenmesi, her adımda pekiştirilmesi ve geliştirilmesidir. Teorinin pratik savaşımdan uzaklaşarak “geliştirilmesi” uğraşı sadece tanımaya yönelik, en iyi ihtimalle aydınca bir uğraştır. Bu uğraşın olumlu sonuçları olabileceği unutulmamalıdır; ancak devrimci parti teorinin geliştirilmesini, dünyanın değiştirilmesi, komünizmin kurulması hedefiyle birlikte ele alır.
Teorinin geliştirilmesi, örgütün, partinin faaliyetlerinin içkin bir öğesidir. Özellikle bugün, teorik faaliyetin önemi çok daha fazladır. Dünya yüzeyinde devrimci hareketin yeniden toparlanabilmesinin koşullarının oluşmaya başladığı bugünkü koşullarda teorik mücadelenin önemi daha da artmıştır. Yenilen Ekim Devrimi’nin mirası özümsenmeden ilerleyebilir miyiz? Burjuva ideolojisinin, reformizmin egemenliğine karşı tutarlı bir mücadele yürütmeden önümüzü açabilir miyiz? Bu noktada özellikle Kemalizm’in sol üzerinde etkilerinin kılcal damarlarının bile (Kürt devrimci hareketinin etkisiyle) su yüzüne çıktığı bugün, ikinci sorunun önemi çok daha açık hale gelmiştir.
Devrimci parti en ileri teori ile donanmış bir partidir. Bu üçüncü nokta da örgüt yaşamında teorik mücadelenin yerini belirleyen noktadır.
Devrimci yaşamın, örgütlü yaşamın, dördüncü temel taşı enternasyonalizmdir. Devrimci örgüt kendi saflarında ulusal, ırksal, sınıfsal ve cinsel ayrımcılığın her türünü yok saymak durumundadır; ancak elbette yok saymak, ayrımcılığı dışlamak yeterli değildir. Tüm bu etkilerden kurtulmanın bir savaşım ve savaşımda süreklilik ile mümkün olacağının bilinciyle hareket etmek durumundayız.
Proletaryanın kavgası dünya ölçeğinde bir bütündür. Devrimci örgüt, dünya ölçeğindeki bu kavganın müfrezesi olarak, dünya proletaryasına karşı sorumlu olmak durumundadır. Ülkede sosyalizmi kurmak ve dünya devrimi için savaşmak bu sorumluluğun gereğidir. Savaşımda başarı kadar başarısızlıklar da dünya proletaryasının ortak hazinesidir. Dünya devrimci hareketi tarihine; olumluyu kendi hesabına, olumsuzu “öznel suçlulara” yıkan tek yanlı, inkârcı veya şabloncu anlayışları reddetmeden bu ortak hazine geliştirilemez.
Kendi dışında devrimci mücadele yürüten örgütlere küçümseme ile yaklaşan her örgüt devrim davasına zarar verir. Bizler, örgütümüz içinde bu tür kendini beğenmiş eğilimlere karşı amansız ve acımasız bir savaşım yürütmek zorundayız. Dünyanın herhangi bir köşesinde yükselen devrimci mücadeleye karşı kayıtsızlık, ilgisizlik, enternasyonalist ruh halinin terk edilmesi değil midir?
Devrimci örgütün niteliği, üyesinin niteliğine, örgüt içi disiplin ve yaratıcılığa bağlıdır. Disiplin ve yaratıcılık ile nitelik ilişkisini birbirine bağlayan devrimci gönüllülüktür. İşte beşinci nokta burasıdır.
Gönüllülük, devrimci parti için sıradan bir özellik değildir. Tersine pek çok diğer ilke, parti yaşamında gönüllüğü temel alır. Örgüt, her kolektif gibi kendi amacı tarafından belirlenmiş bir değerler sistemine, ilke ve kurallara sahiptir. Bir kolektife girmeyi kabul eden kişi bu kolektif iradeyi kabul ediyor demektir. Gönüllülük, birçoklarının “özgürce” yaptıklarını yapmaktan vazgeçmeleri anlamına da gelir. Kendini devrime, devrimci mücadeleye adayan, bu doğrultuda önder olmayı hedefleyen bir kolektife üye olan kişi, bunun sorumluluklarını yerine getirmeyi gönüllüce seçmiş demektir. Böylesi bir gönüllük üyenin niteliğinin temel taşıdır.
Devrimci gönüllük, devrimci bilince dayanır ve devrimci eylemde, örgütlü mücadelede ifadesini bulur. Canlı bir örgüt mekanizması “eleştiri, tartışma ve eylemde birlik” ilkesi üzerinde yükselir. Örgüt içinde ve dışında, hayatın her alanında bir devrimci olarak davranabilmek, kendini aşabilmeyi, bu bilinç ve kavrayışla davranabilmeyi gerektirir.
Gönüllüğün olmadığı yerde tartışma, eleştiri olmaz. Onun yerini adam kayırma, dalkavukluk, dedikodu alır.
Gönüllülük; üyenin niteliğinin, inadının, özverisinin, militanlığının temelidir. Devrimci bir örgütte üyenin niteliği, bilinci, inadı ve özverisi parmakların yüzlerce kez kalkıp inmesinden çok daha önemlidir.
Gönüllülük; üyenin niteliği, devrimci disiplin ve yaratıcılığın da temelidir.
Nihayet bir devrimci için “örgüt içi ve dışı yaşam” ayrımı olmaz. Yaşamı bir bütün olarak algılamak, öyle davranmak ve öyle yaşamak gerekir.
Tüm bunlar gerçekte doğru kabul edilmekle birlikte kuru ve mekanik biçimde ele alınırsa, özveri, yüksek düzeyde disiplin, inat ve yaratıcılık bir yana bırakılmış olur. Devrimci kişi, kendini yenilemek, aşmak göreviyle karşı karşıyadır. Alışkanlıklarından ve ayak bağlarından kurtulmak zorundadır. Devrimci zamanı örgütsel gelişmeler, toplantılar, eylemlerle sınırlandırdınız mı, günlük yaşamın her alanında devrimci olarak yaşamayı bir yana bıraktınız mı, yoğunlaşmanız, eksikliklerinizi aşmanız çok zor olacaktır. Örgütün bizlerden profesyonelce, tüm zamanımızı devrime adamamızı istemesi başka şeydir, bizlerin hayatın her alanında devrimci olarak yaşamamız başka şeydir.
Örgütü geliştirmek; eleştirilerimizi sakınmaksızın dile getirmekle, daha militanca bir mücadele ile daha büyük bir yoğunlaşma ile enerjimizi, tüm güzelliklerimizi, hünerimizi, kavgaya katmak yoluyla mümkündür. Doğruları alt alta sıralamakla değil. Bugün bizlerin doğruları sıralayıp, hayatı seyre dalma lüksümüz yoktur; yarın da olamayacaktır.
Devrimci olmanın bir onuru vardır; ancak devrimcilik bir kere kazanılan ve ömür boyu geçerli olan bir ünvan değildir. Birincisi; örgütlü mücadeleden kaçarak devrimcilik olmuyor. İkincisi; örgütlü mücadele içinde kalabilmek, sürekli mücadele etmekle, kendini yenilemekle mümkündür. Bu sorumluluğu duymak, her anı, her zamanı, her olanağı bu doğrultuda değerlendirmek görevdir. Büyük işler yapmaktan söz edip, herhangi bir konuda en küçük bir adım atmayan tip, bize yabancı olan tiptir.