Bu söz tam olarak böyle midir? Üç aşağı, beş yukarı böyledir. Eski bir sözdür ve bir yönü ile, bunun gibi eski sözler, insanın bilgiyi nasıl biriktirdiğini, nasıl süzerek bugünlere taşıdığını, deyim uygun düşerse, nasıl rafine ettiğini göstermektedir.
Acaba bu söz, ilk olarak aşk ile ilgili mi kullanılmıştır? Yoksa ilk olarak bu söz, bir komutan tarafından savaş sırasında mı kullanılmıştır?
Sadece sabırsızlık olsa, insan ve doğa arasındaki ilişkilerden geliyor olması muhtemel olurdu. Öyle ya, ekini ektikten sonra, sabırlı olmak gerekir. Sabırlı olmak, beklemesini bilmek demektir. İşin içinde bilgi vardır. Yoksa, oradan bir zaman sonra bitkinin yeryüzüne çıkacağı, bir zaman sonra meyve vereceği bilinmez ise, sabır neden gerekli olsun ki? Av sırasında da sabır gerekli olur. İlk hamleyi en uygun zamanda yapmak için.
Ama işin içine ahmaklık girince, muhtemelen işin iki yönünde de insan vardır. O nedenle; acaba aşkta mı, yoksa savaşta mı kullanılmıştır, diye soruyoruz. Her ikisinde de sabırsızlık, ahmaklığı doğurur.
Bu hâli ile sözün içinde yine bilgi vardır, yine eylem anı vardır; ama öte yandan bir strateji içinde davranış geliştirme de vardır. Burada sadece bilgi söz konusu değil, bilginin kullanımı ve karşı tarafın hamleleri de devreye girmektedir. Bu nedenle, son derece rafine bir sözdür: Sabırsızlık, ahmaklığın anasıdır.
İnsan, doğaya, topluma ve düşünceye ait kanunları öğrenir ve bu bilim ile, doğaya, topluma ve düşünceye müdahale eder. Belki de, önce müdahale eder, sonra öğrenir. Her ikisi de doğrudur. Ama doğa toplum ve düşünceye ait; daha kestirme gidersek; çevremizdeki olaylar ve süreçlere ait bilgilerimiz, hem eylemlerimizin (kişisel olarak tek başına bizim eylemlerimizin değil, toplumsal olarak eylemlerimizin) ürünüdür, hem de eylemlerimizin nedenidir. Öğrenme süreci, başında ve sonunda eylem olan bir süreçtir. Dahası, öğrendiklerimizin doğruluğunu test etme olanağı da yine bu eylemlerde saklıdır.
Eylem; davranış geliştirmek demektir. Sadece ne yapacağını değil, nasıl, nerede, ne zaman yapacağını da bilmek demektir.
İşte sabırsızlık, bir davranış biçimidir. Burada, ne yapacağımızdan çok, nasıl ve ne zaman yapacağımızla ilgiliyiz, demektir. Daha çok da zaman. Gerçekte, ne yapacağınız, nasıl yapacağınız, ne zaman yapacağınız gibi sorunlar, birbirinden kopuk, ayrı ayrı konular değildir. Biz bilelim veya bilmeyelim, bunlar birlikte planlanır, planlanmamış olsa da birlikte gelişir, birlikte ortaya çıkar. Siz ne yapacağınızı düşünürken, farkında olun olmayın, nasıl ve ne zaman yapacağınızı da planlamaya başlarsınız.
Sabırsızlık; sizin eyleminizin zamanını iyi ayarlayamamanız, bunu olması gerekenden erkene almanız demektir. Sabırsızlık; sizin dışınızdaki anın, koşulların, nesnelliğin hesaba katılmaması ya da yeterince katılmaması demektir. Sabırsızlık, uygun anı bekleme iradesinin ve bilincinin geliştirilmemesi demektir.
Öyle ise sabırsızlık, ya bilgi eksikliği demektir ya bilginiz ile davranışınız arasında bir kopukluk demektir ya da her ikisinin de içinde içkin olan, bilginize yeterince önem vermemek demektir. Yani, bilginizin ne anlama geldiğini bilmemek, duygularınızı bilginizle uygun tarzda yoğurmamak demektir.
Bizim ülkemizde; daha genişletirsek; bizim bölgemizde sabırsızlık oldukça yaygındır. Ve belki de dışarıdan bize gelen bir eleştiridir; “duygularınızla davranıyorsunuz”. Bu eleştirinin, Doğu toplumlarında, günlük yaşamda haklı bir yeri vardır. Bizler, duyguları hassas insanlarız. Ama aslında, duygularımızı, hislerimizi, inançlarımızı bir yana bırakarak davranmak diye bir şey de gerekli değildir. Bize gerekli olan, duygularımız, hislerimiz, inançlarımız ile, bilgilerimizi doğru tarzda birleştirmektir. Duygusuz olmak değil, duygularını bilincinin önünde tutmamak önemlidir. Bilgiyi, doğru değerlendirmek önemlidir. Eğer bu başarılırsa, her olayda, duygularımız bir avantaja dönüşecektir.
Sabırsızlık; gerçekte duygularını kontrol edememek olarak da ele alınabilir. Biz bu görüşe daha uzağız, sanki aynı kapıya çıkıyor gibidir, ama, biz yine de, sabırsızlığı, bilginin kıymetini doğru anlayamama ve davranış geliştirmede bir eksiklik olarak ele almaktan yanayız. Bunlar, sanki aynı konularmış gibi görünür, ama değildir. Biz, duyguların önemini göz ardı etmekten yana değiliz. Sabırsızlık, gerçekte, bizim dışımızda yer alan nesnel sürecin bilgisini doğru edinmede bir eksiklik ya da elde ettiğimiz bilgiyi davranışa dönüştürmede bir eksikliktir. İlkindeki eksiklik, bilimden, aynı anlama gelmek üzere Marksizm’den uzak olmak, onu yeterince iyi kavrayamamaktır. Toplumsal olaylardan konuşursak, somut durumun somut tahlilini doğru yapamamaktır. İkincisi ise; acemiliktir, ustalaşamamaktır.
Toplumsal mücadelede de, devrimci mücadelede de ustalaşmak diye bir şey vardır. Sabırsızlık, eğer bilimsel analizde, süreçleri doğru görmede, öngörüde bir eksiklikten gelmiyor ise, bu bilgiyi işlemek ve eyleme dönüştürmekte bir eksiklik anlamına geliyordur. Bu da özetle acemilik ya da ortak davranış geliştirme eksikliği, yani disiplinsizlik demektir.
Taşın bilgisine sahip olduktan sonra, herkes taşı kırar. Ama önemli olan taşı kırmada ustalaşmaktır. Bu daha etkili sonuç verir.
Karşısına cephede çıkınca, herkes düşmanını ayırt edebilir. Ama önemli olan, hayatın her alanında dostu, düşmanı ayırt edebilme becerisidir. Burada hisleriniz de önemlidir, bilginiz de. Ama her gün geliştirdiğiniz davranış da önemlidir.
Demek ki, bu hâli ile “sabır”, insanı yavaşlatıcı bir şey değildir. “Sabırlı ol” demek, pek çok durumda, yaşlıların gençlere, onları çoğunlukla yavaşlatmak için söyledikleri bir söz değildir. Günlük hayatta böyle olabilir. Kuyrukta beklerken sıkılınca, “sabırlı ol” denilmesinden farklı bir konuyu konuşuyoruz. Susmak için, sinmek için, sessiz kalmak için kullanılan sabırlı olmaktan söz etmiyoruz. Tersine, eylemin, sözün zamanını doğru ve kendi iradenle seçebilmek için sabırdan söz ediyoruz.
Sabırsızlığı, daha çok, davranış geliştirmede bir eksiklik olarak ele alarak, sabırdan ya da sabırsızlıktan söz ediyoruz.
Bu durum, bilginin de kıymetini kaybettiriyor. Sabırsızlık, avantajınızı kaybetmeniz anlamına da geliyor. En uygun şartları, acele ve erken bir hamle ile kaybetmeniz anlamına da geliyor. Çok bekleyip de, anı, zamanı kaçırma tehlikesi de aynısıdır. Ama daha çok karşılaştığımız şey, sabırsızlıkla anı kaçırmaktır. “Dün erken idi, yarın çok geç olacak”, sözü tam da bu anlamda önem kazanır. Ama eğer eylem için sabır gösterebiliyorsanız, bu, sürece ilişkin, bir planınız var demektir. Bir plan ve bir davranış geliştirilmiş ise, tehlike geç kalmaktan çok, erken harekete geçmek olur. Zamanın önemini işaret eder.
Meta ve para ilişkileri açısından zamanın önemi; “vakit nakittir” diye ifade ediliyor. Nakit, tüccar için çok önemlidir ve elindeki malı ne kadar erken paraya çevirirse o kadar rahat edebiliyor.
Bizim için zamanın önemini, “demir tavında dövülür” sözü ifade edebilir. Burada da sabır, bir davranış olarak önem kazanır. Sabır, ilk akla geldiği gibi, zaman kaybetme, zamanın geçmesine izin vermek değildir; zamanın değerini bilmektir, demiri dövmek için “tav”ını beklemektir.
Elinizde bilim var, bilgi var ve siz eğer sabırsız davranıyorsanız, boşa emek sarf ediyorsunuz demektir. İşte bundan dolayı ahmaklık deniyor. Bir yerde ahmaklık varsa, gerisinde büyük oranda sabırsızlık var demektir. Ahmaklık; aklın geri plana alınması, aklın devre dışı bırakılmasına dayalı bir davranış geliştirme demektir. Zeki ve ahmak olmak mümkün. Biri, sizin daha çok kişisel kapasiteniz diye ele alınabilir. Zeka; işin toplumsal yanını da unutmazsak; budur. Ama akıl devrede yoksa, bilginiz davranışlara dönüşmüyorsa, ahmakça davranıyorsunuz demektir. Sabırsızlık söz konusu ise, tam da sonuç bir ahmaklık olarak ortaya çıkmaktadır.
Bilmek yetmez, ona uygun davranış geliştirmek gerekir. Bu, o kadar kolay değildir. Bunun için, bildiklerinizi defalarca sınava çekmeniz gerekir. Bu sınavdan sağlam çıkmak, size davranış geliştirmede büyük bir güç verecektir. Devrimci enerji, sadece inançtan, değerlerden gelmez, aynı zamanda bilimden gelir. Geleceğe ilişkin öngörüleriniz ne kadar net ise, bugün geliştirebileceğiniz, inancınızla bağlı davranışlarınız o kadar sağlam olacaktır, o kadar kararlı olacaktır.