Sınıflı toplumların tarihi, sınıf savaşımları tarihidir. Mademki hâlâ sınıflar var; kadınların yaşadığı her şey; çifte emek sömürüsü, taciz, tecavüz, aşağılanma ve bunlara karşı kadınların yarattığı her şey de; kadın mücadelesi, geliştirilen sloganlar, kurulan örgütlenmeler; sınıfların ekonomik, siyasal ve ideolojik alanlardaki savaşımı içinde şekilleniyor.
Bu savaşımın dışında kalan hiçbir alan, hiçbir konu yoktur. Bu nedenle, kadın mücadelesi sınıf mücadelesinin bir parçası olarak, hedefine tüm aygıtlarıyla bu sistemi ve egemen sınıfı koymalıdır.
Kapitalist-emperyalizmin tüm dünyada işçi ve emekçilere, kadınlara, öğrencilere ve hatta yeryüzündeki ve yeraltındaki tüm canlılığa ölümden veya yaşayan ölüler olmaktan başka vaat ettiği bir şey yoktur. Sermaye sınıfı, onların devleti, onların hukuku, polisi, ailesi, erkekliği; kendi egemenliğini sürdürmek için yapması gerekeni yapmaktadır. Soma’dan 10 Ekim’e, Sur-Cizre’den Suruç’a, Emine Bulut’a, Şule Çet’e, Rabia Naz’a, Ensar yurtlarında tecavüze uğrayan çocuklara, göz diktiği derelerden, nehirlerden Kazdağları’na, Hasankeyf’e; bize ve tüm canlılığa sistematik olarak tüm aygıtlarıyla saldırmaktadır. Bu saldırılara karşı Latin Amerika’dan Ortadoğu’ya, Avrupa’ya, Afrika’ya, Asya’ya bu dünyanın lanetlilerinin, isyanları, başkaldırışları, kurtuluş arayışları büyüyerek sürmektedir. Bu nedenle sosyalizm, yaşamını sürdürmek için başka bir sınıfı ezmeye ihtiyaç duymayan yegâne sınıfın; işçi sınıfının önünde, insanlığın önünde, özgürce yaşamak için tek seçenektir.
Bugüne kadar devlete geri adım attıran ne var ise mücadele ile olmuştur. Fakat görünen odur ki siyasal, ekonomik ve örgütsel bir kriz içinde olan kapitalizmde bu kazanımların kalıcı olması mümkün değildir. Yönetebilmek adına her gün sömürü, baskı ve şiddeti arttırmak zorundadırlar. Amacımız sadece onların yasaları tarafından korunmak değil, “hayatta kalmak” da değil; emekçi kadınların özne olduğu, yaşamın her alanında diğer üretenlerle beraber kararlarını hayata geçirdiği ve hayatını kendi ellerine aldığı bir yaşamla ilgiliyiz.
Bu yaşamı kurmak için kadınların örgütlenmesi elzemdir. Devrimci örgütlerde, sendikalarda, kitle örgütlerinde kadınlar örgütlenmeli ve özne olmalıdır.
Özgürlüğü için mücadele eden kadınların doğrudan eyleme geçmesi gerekir. 8 Mart’larda, 25 Kasım’larda sokakları dolduran kadınlar olarak, yaşamın her alanında üreten kadınlar olarak, tacizcilerin, tecavüzcülerin, kadınları ölümle tehdit edenlerin karşısında birlikte durmalıyız.
Bununla beraber, eylemlere yönelik yürüyen tartışmalar, kadınların özgürleşmesini isteyenlerin tartışmasıdır. Karşı cephenin; yani devletin, kadın düşmanlarının, bu tartışmaları kullanarak kadın mücadelesine saldırmalarına izin verilmemelidir.
Mücadeleye katkı sunabilecek tartışmalar ise, bu yolda hareket etmekle, emek vermekle anlamlı hâle gelecektir. Özgür bir yaşam isteyen herkesi, Rosa’nın “ya sosyalizm ya barbarlık” sloganıyla, Nâzım’ın “Ya ölü yıldızlara hayatı götüreceğiz/ Ya dünyamıza inecek ölüm” dizeleriyle, Fidel’in “Ya sosyalizm ya ölüm” iradesiyle, örgütlü mücadeleye çağırıyoruz.
Nehir Akar