Burjuva devlet, ki biz buna Tekelci Polis Devleti diyoruz, günümüz kapitalizminde tekellerin diktatörlüğüdür. Herhangi birisinin bu devleti “burjuva demokrasisi” olarak adlandırmasına itirazımız yok, sadece, aynı anlama gelmesi koşulu ile. Burjuva demokrasisi, çağımız dünyasında, tekeller için demokrasidir ve bunda hiç şüphe yoktur.
Bir açıdan bakıldığında, “dünyayı 500 büyük şirket” ya da onların bağlı olduğu 10-15 aile yönetir. Yani, bu gruptakiler için, biraz daha genişletelim, bu tekelci sermaye için tam bir demokrasi vardır. Ve elbette, birisi için demokrasi varsa, sınıflı toplumda, diğerleri için diktatörlük var demektir. İşçi ve emekçiler için, katıksız bir diktatörlüktür bu.
Bazı “liberal” solcularımız bizi affetsinler, bu tekelci demokrasi, sizin burjuva demokrasisi dediğiniz şeyin tekeller çağındaki hâli, bizim Tekelci Polis Devleti dediğimiz şeydir. Ve katıksız bir diktatörlüktür.
2. Dünya Savaşı’nı kaybeden kapitalist-emperyalist sistemdir. Evet sahada Hitler faşizmi yenildi. Ama gerçekte, Hitler faşizmi, bu kapitalist-emperyalist sistemin ürünüdür. Ekim Devrimi’ne karşı, tekeller dünyasının açık karşı-devrim tepkisidir. Faşizm budur. Faşist devlet, 2. Dünya Savaşı’nda yenildi ve ABD-İngiliz emperyalizmi başta olmak üzere, dünyanın tüm emperyalist güçleri, faşizmi “gömerken”, aslında onun ruhunu, çarklarını içine aldılar. CIA gibi örgütler, Hitler’in Gehlen teşkilâtlarının devamıdırlar. Ve dikkatle okursanız, bunu da gizlemezler.
Bugünkü kapitalist dünyada devlet, faşizmin dişlilerini içermiş, demokrasi şalını örtmüş bir burjuva diktatörlüktür. Biz buna tekelci polis devleti diyoruz ve üzerinde çok tartışılan medyanın rolü, bizim analizimizde detaylıca vardır (Bu konuya daha fazla girmek yerine, bu konudaki kitabın, Deniz Adalı’nın, Tekelci Polis Devleti çalışmasının tekrar okunmasını öneriyorum. Kaldıraç Yayınevi’nden çıktı, ilk baskısı 1990, 4. baskısı ise 2007 yılına aittir).
İşte bu devlet, şimdi çıplak olarak yüzünü ortaya koyuyor.
Devletin kirli dişlileri üzerindeki şal, örtü, kalkıyor. Bizzat devletin kendisi tarafından kaldırılıyor. Trump’ın, kaba ve saldırgan üslubu, bunun en açık kanıtıdır. Trump, Janson, Macron, Erdoğan vb.leri, aslında kapitalist sistemin bunalımının doğrudan üste yansımasıdır. Açık ve saldırgan bir üslupla hareket edilmesi, kişilerin karakterlerinin sonucu değildir. Sistemin içinde bulunduğu durum, bu kişilerin “seçilmesini” beraberinde getiriyor.
Tarih, “tarihsel kişilikler”ce yazılmaz. Tersine, tarihsel kişilikler, tarihsel süreçlerin sonucu olarak ortaya çıkarlar.
Öyle ki, Trump, bugün Amerikan emperyalizminin durumunu, hâlini yansıtmaktan öteye bir şey yapamaz ve bunu da tam yansıtıp yansıtamayacağı bir tartışma konusudur.
Covid-19 salgını, bu süreci bize bir kere daha göstermektedir.
Salgın, tüm sistemin, tüm kapitalist dünyanın, sağlık sisteminin, sigorta şirketleri ile ilaç şirketlerine bağlı olarak var olduğunu, tüm sağlık sisteminin korkunç bir rant üzerine kurulu olduğunu, tüm sağlık sisteminin, “tekelci hakimiyet” ilişkileri içinde işlediğini, tüm sağlık sisteminin ardında, tekelci şiddetin gizlendiğini ve tekelci polis devletinin bu sağlık yağması için özel görevler yerine getirdiğini göstermiştir.
Zaten bu olmamış olsa idi, kimse, acaba bu virüs, bu salgın, bir biyolojik saldırı mıdır, diye düşünmezdi. Şimdi ise, bu saldırının bir biyolojik saldırı olup olmadığını düşünmeyen yoktur ve bu şüphe doğrudur, görünen budur.
Bunun ardında iki neden vardır.
Birincisi, kapitalist sistemin krizi. Bu kriz, 2008’de başlamıştır ve hâlâ sürmektedir. Bugün bu krizin içinden çıkılmış değildir.
İkincisi, bu krizle birleşmiş olan ve 1990’lardan beri en önde duran, dünyanın emperyalist güçler arasında yeniden paylaşımı savaşımıdır. Bu savaş ve kriz, birbirinin içine geçmektedir. Suriye savaşı konu olduğunda da bunları yazıyorduk. Bugün de durum budur ve Covid-19, bu savaşın bir başka parçası olarak öne çıkmaktadır.
Türkiye’nin bu salgın karşısında, ne kadar utanç verici davrandığı açıktır. Saray Rejimi, açık olarak, “krizi allahın lütfu” olarak görmüştür. Erdoğan, TV kanallarından, milletin gömleğine talip olduğunu ilan etmekte, Kurtuluş Savaşı dönemindeki uygulamaları dile getirmektedir. TC devleti, dünyanın 20. ekonomisi olmakla övünmekten geri durmazken, Cumhurbaşkanı’nın IBAN numaraları vererek bağış kampanyası açması ile salgını ranta çevirmeye çalışmaktadır.
Saray Rejimi, utanmaz bir tutum ile, halkla dalga geçmektedir. İşçilere, kolonya, abdest ve maske, patronlara ise rant ve yağma düşmektedir. İşte size yeni kurtuluş savaşı. Kime karşı; Covid-19’a karşı. Ne için; ölen ölsün ama Erdoğan ve Saray ayakta kalsın, bunun için. İşte size çıplak gerçek.
Antep’te, DİSK temsilcisi, virüs bulunan işyerlerini deşifre etmekten soruşturulmaktadır. Oysa en sıradan bir burjuva devlet (siz demokrasi deyin biz diktatörlük) bile, bu fabrikalarda işi durdurmayı hedefler.
Salgını fırsat bilip, rantlarını artırmak için ihale yapan Saray Rejimi, elbette kolonya ve maske fiyatlarını kontrol edemez.
Ama bu sadece TC devletine ait bir olgu da değildir.
Janson’ın İngilteresi’ne bakın hele. Yaşlıların ölmesinin ekonominin geleceği için ne kadar avantaj sağlayacağını hesaplamaktadırlar. Londra, para merkezi olarak, yeni kumarını, kaç yaşlı ölür üzerinden yapmakta, piyasalar buna göre tutum almayı denemektedir. Ama kaç gün? Birkaç hafta sonra, bu kez Janson, acil ekonomik önlemler açıklıyor. İngiliz sermayesi, fırsat bu fırsat deyip, AB içinde, ucuza şirket kapatmak için harekete geçiyor ve İngiliz devleti, para musluklarını bu kutsal “hür teşebbüs” için sonuna kadar açıyor.
Aynı anda, dünyada, ilginç istihbarat operasyonları yaşanıyor. Birkaçı şöyle:
- İsrail, başka bir ülkeye ait olduğu bilinen maske ve malzemeleri çalıyor.
- ABD, Fransa’nın Çin’e sipariş verdiği 1.5 milyon maskeyi, 3 katı fiyat vererek almak istiyor.
- ABD, Almanya’nın Çin’den satın aldığı maskelere, adedi bilinmiyor, Bangkok limanlarında el koymuştur ve Almanya, bunu açıklamıştır.
- ABD, İran’a karşı hazırlık kapsamında, Irak’a askerî yığınak yapmaya hız veriyor.
- İsrail, Birleşik Arap Emirlikleri ile önceden planladığı tatbikatları iptal etmiyor ve iki tatbikat gerçekleştiriliyor.
- ABD, 26 Mart 2020’de, Venezuela lideri Maduro’nun başına, 15 milyon dolar ödül koyduğunu ilan ediyor. Venezuela’da darbe hazırlıkları yapıyor.
- ABD, Avrupa’daki üslerinde bulunan 7 bin askerine 23 bin asker daha ekliyor ve asker sayısını 30.000’e çıkarıyor.
- Korona virüs patentine sahip olan Bill Gates, durup dururken, virüsün o kadar fazla can kaybına mal olmayacağını açıklıyor.
Burjuva liberaller, “ABD, küresel ahlâkî üstünlüğünü yitiriyor” diye yazıyorlar.
Korkunç olmalı. ABD küresel ahlâkî üstünlüğünü yitiriyormuş. Korsanlığa kalkışan, dünyanın her yerine bir haydut gibi saldıran, sadece bugün değil, dün de katliamlar yapan, atom bombasını kullanmış tek ülke olan ABD; “küresel ahlâkî üstünlüğe” sahip idi de, şimdi bunu mu yitiriyor? Burjuva liberallerin bu “inceliğine” bakın hele!
Yoksa, acaba, burjuva liberaller, yaklaşmakta olan savaşı, farklı yollarla mı müjdeliyorlar? Bu yolla, var olan savaşın üzerini mi örtmeye çalışıyorlar?
ABD olsa olsa, kaybetmekte olduğu hegemonyasını kazanmak için tüm seçeneklerini tek tek kaybediyor.
Kısacası ABD, tıpkı tetikçisi TC devleti gibi, salgın olayını sevmiştir. Salgını fırsata çevirmek için canla başla mücadele ediyor. İran’a, Venezuela’ya karşı savaş hazırlıklarını yükseltiyor.
Biz, bu bölgede Suriye savaşını unutmuş durumda iken, TC ordusu, mesela ekonomiye katkı olsun diye, Suriye’de işgal ettiği alanlardan çekilmiyor. Mesela Brezilya, Kübalı doktorların, Brezilya’da gerilla yetiştirdikleri korkusu ile onları ülkesinden kovuyor, ama o aynı doktorları İtalya yardım için davet ediyor. Saray Rejimi’nin trolleri, Küba’ya karşı karalama kampanyaları organize ediyorlar.
Dünyanın büyük tekelleri, kendi devletlerini kullanarak (asla ulus devleti unutarak değil), açıktan sermayenin el değiştirmesi, güçlerine güç, pazarlarına pazar, şirketlerine şirket katmak için harekete geçiyorlar. Sermayenin el değiştirmesi, daha az sayıda elde toplanması için krizi fırsata çevirmeye çalışıyorlar. Aynı süreç Türkiye’de de işlemektedir.
Hep böyledir, krizler, tekellerin daha da büyümesi, halkın daha da yoksullaşması ile “çözülür”, bir sonraki krize kadar.
Bu döngüyü değiştirecek tek şey, sosyalist devrimlerdir. Bu nedenle, işçi sınıfı gözünü iktidara dikmelidir. Mademki bize karaborsada kolonya, karaborsada maske, bir de bedava abdest düşmektedir, öyle ise, biz kendi kaderimize karar verme hakkına sahibiz demektir. Şimdi, işçi sınıfı gözünü iktidara dikmek zorundadır.
Gözünü iktidara dikmeden, örgütlü bir direniş gerçekleştirmeden, adım adım kararlı bir direniş örmeden, çıkış yoktur. İşçi sınıfı, hem kendini, hem de insanlığı kurtaracak tek devrimci güçtür ve tekeller çağı, işçi sınıfına çok geniş bir kesimi eklemektedir. Örnek mi, dünün ayrıcalıklı, toplumsal statüye sahip doktorları, bugün açık olarak işçi sınıfının davasının bir parçasıdırlar. Bunu kabul etmeleri biraz zaman alacak olsa da, durum budur.