“…Vazgeçmek de yol, seçmek de bir yol.
Muğlak dönemde bir mucize,
Sağlam bedende kanser gibi,
Alışmak da yol, savaşmak da yol!…”
Saray Rejimi’nin Avukatlık Kanunu’nda ve baroların seçim sistemine yönelik saldırısında son perdeye giriliyor.
Baro Başkanları’nın 19 Haziran’da başlattığı yürüyüşün üzerinden henüz 20 gün geçmiş olmasına rağmen bu zaman zarfında memleketin her bir köşesinde onlarca eylemle binlerce avukat sokaklardaydı, kıymetlidir.
27 saat barikat başında irade savaşında yekpâre durmak, “Saray Soytarısı” Feyzioğlu’na sırtını dönmek, kurulan kürsülerden “Vazgeçmeyeceğiz, Teslim Olmayacağız, Biat Etmeyeceğiz” çağrısı, memleketin başkentinde çok geri biçimlerde de olsa sürekli eylemlilik, kıymetlidir.
Söz meşhurdur; “Savaş senin ilgini çekmiyor olabilir ancak sen savaşın ilgisini çekiyorsun”, 20 gün önce herhangi bir Baro Başkanı’na sorulsa idi, Saray Rejimi’nin “balta sapı” Feyzioğlu için hepsi “yüzüne bakılmayacak adam” derdi.
Ama 20 günde sorular değişmiştir.
Çoklu Baro Sistemi ile neyin hedeflendiği az çok herkesin bilgisi dahilindedir ancak altını çizmekte yarar var. Bu düzenleme ile Barolar (bundan sonra da Odalar denebilir), açıktan Saray’a bağlanacaktır. “İliksiz cübbeler” fiili bir şekilde kareli cekete dönüşecektir. Yetmez, her çetenin bir barosu olacaktır. Hayat bu ya, bundan sonra Baro seçimlerinin sonuçlarını Feyzioğlu, Anadolu Ajansı’ndan ilan edebilecektir.
Saray kendisinin karşısında herkesin eğilmesini istiyor ama korkuyor. Korkusuna rağmen saldırıyı kesmemesinin sebepleri vardır. Bugüne kadar nereye saldırdılarsa, kitlesel direniş yeterli düzeyde olmadı. Açıktan İş Kanunu’nu değiştirdiler ve ücretsiz izin hakkı yarattılar, işverene ödül verdiler. İşçiler ayağa kalkmadı. Aynı şekilde, Odalar ve Barolara saldırma cesareti buluyorlar. Nasılsa, bir kitlesel direniş gelmeyeceğini düşünüyorlar. Ayrıca hem Barolarda hem de Odalarda, kendilerine bağlı bir ekip gücüne ulaştıklarını, hem Baroların ve hem de Odaların, Saray Rejimi’nden korktuğunu düşünüyorlar.
Bu nedenle, bu saldırıyı ciddiye almak gerekir.
Eğer çok güçlü olsalardı, emin olun, hiçbir şeyi değiştirmezlerdi ve biraz baskı, biraz hile ile buraları kendilerinin arka bahçesine çevirirlerdi. Demek bu kadar güçleri yok ki, “yasa yapmak” ile uğraşıyorlar.
Eğer yeterince güçlü olsalardı, Feyzioğlu’nu nasıl hizaya getirdilerse, aynı biçimde Baroları kendileri alırlardı. Biraz hile, biraz baskı, biraz para vb. bu işe yeterdi. Ama o kadar güçlü değiller.
Korkuyorlar. Tek umutları, toplumun da onlardan korkmasıdır.
Odalar ve Barolar, kendilerine şu soruyu sormalıdır: Korktuğumuzu anladıkları için mi bizi “uslandırmaya” çalışıyorlar?
Bu soru sorulmadan, açık ve cesurca bir mücadeleye hazırlanılamaz.
Açık ve cesurca bir mücadeleye hazırlanmadan, bu saldırı geri püskürtülemez.
“Marjinal değil avukatız”, “Aramızda korkanlar var yürümeyelim, oturalım”, “Gözaltına alınırsak soruşturma açılır” kaygıları artık geçersizdir.
Bu yasa geçtikten sonra neyin “savunma”sını yapmak için avukatlık yapılacaktır, açılan her soruşturma madalya görülmelidir. Korku insana dairdir, ancak kulaklar polis anonsları yerine hemen barikatın ardında duran genç-yaşlı avukatların “yürüyelim” sloganlarına dikkat kesilirse korku aşılır. Ve faydası yok; Saray Rejimi’nden taraf değilseniz, marjinalsiniz.
Saldıran, açıkça saldırmaktadır. Hiçbir tereddüt göstermeden saldırmaktadır. Ve açıktan ve kararlı bir direniş ortaya konmalıdır. Geriye gidecek yer yoktur, geri adım atılacak alan kalmamıştır.
Bugün direnmeyeceksek, ne zaman direneceğiz?
Evet direniş, öğretir. Evet direniş, yeni sorular doğurur. Evet direniş, samimi cevaplar ister.
Ve hele cevap vermeye başlayın, tüm renkler gözünüze daha bir güzel gelmeye başlar.
Saldırı topyekûndur; “iliksiz cübbelilerin” yanına beyaz önlüklüler, stetoskoplular, sarı baretliler, mavi tulumlular, eli süpürgeliler, sırt çantalılar vb. gelmediği sürece de boşa çıkarılması pek mümkün değildir.
Bugün yanlarına çağırmadıkları bir mühendis, yarın bir imar planını onaylamadı diye yargılandığında, onu savunmayacaklar mıdır?
Hiçbir pazarlığın barikatları aşmadığını görmek için daha kaç pazarlık yapılacaktır?
Tutumların netliği ile eylemlere katılım sayısı, coşku arasındaki bağı görmemek için başka taraflara mı kafalar çevrilecektir?
Evet her direniş zaferle sonuçlanmaz, ancak her direniş öğretir ve zafer ancak direnenlerin olur.
Adım atıldıktan sonra, yolda yürünüyor olduktan sonra; hiçbir şey için geç değildir.
“Bizi sokağa çekmek istiyorlar”cı muhalefet dönemi bitmiştir, onuruna sahip çıkmak isteyen herkesin yüzünü, omzunu, sesini mücadeleye katmaktan başka bir yolu yoktur.
Örgütlü güç kazandırır. Ve bundan salt “meslek örgütleri” anlanmamalıdır.
Görmek isteyen için gerek son 20 günde, gerek daha öncesinde çokça örnek vardır.