George Floyd, Minnesotalı bir siyahtır. ABD’li bir polisin, boğazına basan dizleri altında, “nefes alamıyorum” diyerek öldürülmüştür. Herkesin gözü önünde öldürülmüştür. Takip eden günlerde, “Adalet yoksa barış da yok”, “Nefes alamıyorum”, “Siyahların yaşamı değerlidir” sloganları ile yüzbinlerce insan sokaklara çıktı. Protestolar, ilk günlerde ABD’nin 16 eyaletinde, 25 şehrine yayıldı. Çoğunluğu siyah olsa da, protestocuların arasında hatırı sayılır beyaz da katılmaya başladı. Bu, ırkçı politikalara duyulan tepki açısından oldukça önemli.
Irkçılık, ABD tarihinde, yerleşiktir. Kanımca, bunun kökeni, “Amerika’nın keşfi” denilen süreçlerden geliyor. Onca Kızılderiliyi katlederek, soykırımla egemenliğini kurmuş olan Beyaz Adam, kuşku yok ki, bu ırkçılığı sürekli beslemiştir. Bu nedenle olsa gerek, hiçbir zaman ABD tarihinde, George Floyd olayı gibi ırkçı ve polis eliyle yapılmış saldırılar durmamıştır. 2011’de bir başkası vardı. 2014’te Eric Garner öldürülmüştü ve aşağı yukarı aynı biçimde. Eric Garner’in annesi en son Floyd’un ölümünün ardından şöyle diyordu: “Mahallelerimize gelmeyi ve acımasızlaşmayı, terörize etmeyi, öldürmeyi bırakmadılar.” Bu açıklama, olayın nasıl bir süreklilik içerdiğini gösteriyor.
Obama, bir siyah lider olarak ABD’nin başkanı oldu ama, hep birlikte gördük ki, onun kafasının içi çoktan beyazlatılmıştı.
Bu, sadece ırkçı bir saldırı da değildir. Evet ırkçıdır ama aynı zamanda işçi sınıfına, Amerikan işçilerine dönük de bir saldırıdır.
ABD, Covid-19 pandemisinin oldukça etkili olduğu alanlardan biridir. Trump, başlangıçta, alaycı bir bilmişlikle adına “Çin virüsü” diyordu ve ABD’li şirketleri, Çin’deki yatırımlarını Amerika’ya, ülkeye taşımalarını söylüyordu. “Amerika first” politikasının bir gereği olsa gerek. Ve salgın gelip de ABD’de son derece etkili olmaya başladığında ise, “Her savaşta kayıplar olur, ölenler savaş kayıplarıdır” türünden bir açıklama yapıyordu.
Biliyoruz ki, bu kayıpların büyük çoğunluğu Afrika kökenliler, Latin kökenlilerdir. Yani, virüs, bulaşırken “eşitlikçi” olsa da, öldürürken pek de “eşitlikçi” değil. Amerikalı sağlık çalışanları, siyah hastaların hızla fişlerinin çekildiğini ifade ediyorlar.
Olaylar patlayıp, protestolar sokaklara yansıdığında, Trump, hemen ABD askerî güçlerini müdahaleye çağırdı. Ulusal muhafızların yanı sıra ordunun devreye girmesini istedi. Öyle anlaşılıyor ki, bu konuda onunla aynı fikirde olmayanlar da vardı. Trump, olayı, Erdoğanvari bir “allahın lütfu”na dönüştürmek istedi. Kilisenin önüne gitti ve orada İncil ile fotoğraflar çektirdi. Türkiye’de, Erdoğan’a bir mitingde Kur’an ile konuştuktan sonra “bu ayıptır” türünden açıklama yapan bir cami imamı bulunmuyor. Ama ABD’de, kilisenin yetkilisi, bunu onaylamadığını ifade etmekte tereddüt etmedi.
Birçok eyalette, eylemciler ile polis çatıştı. Ve sonunda, birçok yerde polis, “eylemcilerin karşısında diz çökerek”, çatışmaları azaltmaya çalıştı. Büyüyen öfkenin önünde durmak o kadar da kolay değildi. Ve göstericiler, eylemlerinde, Seattle eylemlerinden farklı olarak daha organize olmuşlardı.
Olaylar sırasında “yağmalama” eylemlerinden de söz edildi. Birçok yerde göstericiler, polis şiddetine karşı direnirken, birçok binaya yöneldiler. ABD basını, hemen buradan hareketle “yağmacılar” saldırısı ile Trump’ın peşine takıldı.
Ülkemizde de Saray basını, aynı şeyi yaptı.
Sanki, Trump’ı savunmak ile Gezi Direnişi’ni suçlu ilan etmek birleştirildi. Trump, Saray medyasının gözde adamı, göstericiler ise yağmacılar olarak ilan edildi. Trump’a verilen destek, sanki, ülkemizdeki ırkçı saldırılar için bir şans olarak ele alındı. Böylece, sınıf kardeşliği, tam olarak ortaya konmuş oldu.
Tüm dünyadan, şu ya da bu dozda Trump’a eleştiriler gelirken, ABD’nin 53. eyaleti olarak Türkiye, Trump’ın yanında yer aldı.
Yağmacılar, diye başlayan aşağılama cümleleri, Trump’ın politikalarına destek olduğu kadar, AK Partili hükümetlerin politikalarına da destek olarak devşirilmek istendi. Zira, tam da bugünlerde Saray’ın ömrünü uzatmak için, her türlü desteğe ihtiyaç olduğu açık. Saray medyası, kendi suçlarını örtmek için, ABD devletinin, Trump’ın saldırgan ve ırkçı politikalarını alkışladı.
Sahi, yağmacı kimdir?
CNBC kanalı, ABD’li milyarderlerin, 15 Mart-15 Mayıs arasındaki 2 aylık salgın döneminde zenginliklerine 434 milyar dolar kattığını açıklamıştı. Sizce gerçekten yağmacı kimdir? Amerikan devletinin 2.2 trilyon dolarlık pandemi teşvikini alıp yağmalayanlar mı yağmacıdır, yoksa işçilerin, siyahların marketlerden malları alması mı yağmacılıktır?
Bizden örnek verelim: Kaz Dağlarını altın madeni için imha edenler mi yağmacıdır, yoksa bir mağazadan giysi alanlar mı? Ormanlarımızı yok edip, buralara dev inşaat alanları yaratanlar yağmacı değilse nedir? Salda gölüne, pandemi sırasında saldıranlar mı yağmacıdır, yoksa hakkını almak için sokaklara dökülen işçiler mi?
Sahi kimdir yağmacı?
Derelerimizi akmaz hâle getirenler mi, kârları için doğayı yağmalayanlar mıdır yağmacı, yoksa onlara karşı direnenler mi?
Maske dağıtım işini Menzil tarikatına verip, milleti maskesiz bırakanlar mıdır yağmacı, yoksa diyelim ki, maskesiz kaldığı için bir depodan maskeleri açıkça alıp halka dağıtanlar mı?
Ekmek çalmak hırsızlıktır. Ama tekellerin, şirketlerin, milyarlarca para çalması, “kamu teşvik politikası”dır. Bankanın camlarını indirenler yağmacıdır, ama gece yarısı bir devlet bankasından, yarı fiyatına dolar satmak yağmacılık değil midir? Hangisi yağmacılıktır? Bankanın camının indirilmesi “ulusal ekonomiye” katkı bile sayılabilir, zira cam kırıldığı için camcı iş yapacak, o camcı aldığı para ile ekmek ve elbise alacak, elbiseci ve ekmekçinin işleri açılacak, elbise satan mağazanın sahibi tatile gidecek, turizm canlanacak vb. Oysa gece yarısı bankadan 5 milyar dolar alan beş şirket, bununla Saray’a ve Bilal’e rüşvet verecek, Bilal bu para ile, silahlı adamlar tutacak ya da parayı bir adaya kaçıracak. Görüldüğü gibi, cam kırılınca, tabana yayılan bir ekonomik faaliyet ortaya çıkarken, bankadan rüşvet olayı devreye girince, tabana yansımayan, ülke dışına kaçan bir kaynak israfı gerçekleşmektedir. Gördünüz mü, ne kadar ciddiyetle açıkladık. Sizce yağmacı kimdir?
Ülkenin kaynaklarını tekellere “kamu politikaları”, “teşvik paketleri” vb. adlarla aktaranlar mı yağmacıdır, bir gösteride mağazaya girip mont alanlar mı yağmacıdır?
Sizce pandemi sürecinde, maskeden, ilaçlardan, test kitlerinden, kolonyadan, dezenfektandan vurgun vuranlar mı yağmacıdır? Öyle ise, buyursunlar, onlara karşı “yağmacılık” suçundan işlem yapsınlar.
Özel mülkiyet, hırsızlığın yasal hâlidir. Yasa ile, herkesin olan Kaz Dağlarını yerli ve yabancı şirketlere, komisyon karşılığı açmak, yağmacılıktır. Bu yağmayı, halk yapamaz, yapmaz. Salda gölünü, bugüne kadar halk yağmalamadı. Bugün sermaye, toplumsal servetin özel mülk hâlindeki varlığı olarak sermaye, insanların cansız emeğinin özel mülkiyet hâline getirilmiş hâli olarak sermaye, Salda gölüne saldırmaktadır.
Ülkenin, hem cumhurbaşkanı, hem başbakanı, hem her bakanı olan Erdoğan, rant üretmek benim görevim, dediğinde yağmacılıktan hakkında soruşturma mı açılmıştır?
Sahi yağmacı kimdir?
Dünya kaynaklarını kârları için yağmalayanlar mı, buna uygun yasalar yapanlar mı yağmacıdır, yoksa baklavacıdan baklava çalan çocuklar mı yağmacıdır?
Amerikan kıtasında, yerlileri öldürerek, topraklarına el koyanlar mı yağmacıdır, altın madenlerini yağmalayanlar mı yağmacıdır, yoksa New York’ta bir mağazadan elbise alanlar mı yağmacıdır?
Hindistan’a leş kargaları gibi üşüşüp, her şeyi alıp evlerine götürenler mi yağmacıdır, yoksa karnını doyurmak için zenginin ambarından çalan köleler mi?
Eğer Amerika’daki göstericiler yağmacı ise, bunu kimden öğrenmişlerdir? Sizin kanunlarınızdan değil mi, sizin teşvik paketlerinizden değil mi, sizin hırsızlıklarınızdan değil mi, sizin kamu kaynaklarını çalmanızdan değil mi? Ve bunlar karşılaştırılabilir mi? Biri eskiyen ayakkabısının yerine yenisini alıyor ve eskisini de mağazada bırakıyor, diğeri ise, hiçbir insanî ihtiyacı olmadığı hâlde altın elde etmek için Kaz Dağlarını yağmalıyor. Hangisi yağmacıdır?
Kâr için, Karadeniz’de kış günü orman yangını çıkartıp oradan rant peşinde koşanlar mı yağmacıdır, yoksa bir düzlüğe kulübesini yapan mı yağmacıdır? Saraylar inşa etmek için Marmaris’in en güzel koylarını, yasaları değiştirerek parselleyenler mi yağmacıdır, yoksa iki göz evinde hayatta kalabilmek için elektriksiz, susuz yaşamaya çalışanlar mı yağmacıdır?
Yağmacılar, başka ülkelerdeki yağmacıları iyi bilirler. Onlar her ortamda, her gelişmede birbirlerini örnek alırlar. Bu nedenle, Amerika’da başlayan gösterilere bu gözle bakarlar. Gezi onların kimyasını o kadar bozmuştur ki, kendilerini haklı çıkarmak için, dünyadaki her haksızlığı desteklemektedirler.
Amerikan demokrasisine methiyeler düzenler, şimdi, ırkçı arka planı yakından görmeyi de reddetmektedirler. Irak’ta yüzbinlerce çocuğu katleden Amerikan askerî gücü, şimdi kendi ülkesinde, işçi ve emekçilere saldırı için devrededir. Hong Kong’da protestoculara “destek” mesajları yollayanlar, şimdi kendi ülkelerindeki baştan aşağıya haklı protestolara karşı, askerî güç kullanmaktadırlar. İşte modern burjuva devlet tam da budur.
Amerikan egemenleri, hemen Trump’ın arkasında sıraya dizilmektedir. Tıpkı Gezi Direnişi karşısında, Kürt direnişi karşısında egemen sınıfın, Saray Rejimi’nin arkasında saf tutması gibi.