Saray gaz çıkarıyor, hem de naklen yayınla.
Saray “uçuyor”, hem de alemler arasında.
Yalan, hem yağmayı, hem yoksulluğu gizlemek içindir.
Yoksulluk ve yağma, birbirinden ayrılmaz ikilidir; ne kadar çok yağma, ne kadar vahşi bir sömürü sistemi varsa, o kadar derin bir yoksulluk ortaya çıkıyor, hem yoksulların sayısı artıyor, hem de yoksullukları tarifsiz düzeylere varıyor. Bu madalyonun diğer ucunda, cebini dolduranlar, ülkeyi, doğayı, kamu mallarını yağmalayanlar var. Onlar servetlerine servet katıyorlar. Çalıyorlar, çırpıyorlar, dolandırıyorlar.
Damat’ın başına oturduğu Hazine, akıl almaz ucuzluklarla, pervasızca yağmalanıyor. Erdoğan’ın serveti sürekli artıyor ve tüm bunları “İslam aşkı” ile yaptığı yalanını sürekli üfürüyor. İşte böyle uçuyorlar.
Yalan, en büyük silahlarıdır ve artık “marifet” gerektirmiyor.
Her yerde, her durumda, her an yalan söylüyorlar.
Her yalanları, bir öncekini boşa çıkarıyor, ama utanmıyorlar ve daha başka bir yalanı “tedavüle” sokuyorlar.
Ayasofya ile, “dinci” çeteleri etraflarında toplamaya çalışıyorlar. Olmuyor.
Kadına karşı şiddet konusunda bir adım demek olan “İstanbul Sözleşmesi’ne” bile karşı çıkıyorlar. Oysa kadına karşı şiddetin önlenmesi, daha kapsamlı bir iştir. Ama bu kadarına bile tahammülleri yok. AK Parti içindeki kadınları boyun eğdirmeye çalışıyorlar. Dün imzaladıkları bu sözleşmeyi bugün kaldırma girişimleri, tüm kadınların boyun eğmesini sağlamak içindir.
Artık, her adımları, tükenişi yansıtıyor.
Erdoğan bitmiştir, efendisi ABD’ye iktidar süresini uzatmak için yalvarıyor, tetikçilik yapıyor.
Saray Rejimi, çözülmüştür, lime lime dökülmektedir. Her olay, Saray Rejimi’nin vaktinin dolduğunun göstergesidir.
TC devleti çözülmektedir.
Egemenler, yönetemez durumdadır.
Bu nedenle, şiddet ve yalan, karanlıklarını sürekli kılmak için sarıldıkları silahlardır. Yalan ve şiddetsiz yaşayamıyorlar.
Kaçıncı keredir; petrol buluyorlar, gaz buluyorlar. Hiç utanmadan, “müjde”li yalanlar açıklıyorlar, bu arada ise borsadan vurgunlar vuruyorlar.
Karadeniz, her yıl olduğu gibi, bu yıl da sele teslim oluyor. Sel yıkıp geçiyor. Saray Rejimi, her seferinde, “son 20 yılın en büyük yağmuru” yalanını söylüyor. Son 20 yılın en büyük yağmuru, artık nakarat hâline gelmiş bir yalan kalıbıdır. Hemen buna sarılıyorlar.
Karadeniz sahil yolu yapıldı yapılalı, Karadeniz’in her ilçesi, her ili sele teslim oluyor. Her seferinde insanlar ölüyor. Buna “doğal felaket” diyorlar.
Doğal felaket değil, cinayettir, siyasal cinayettir.
Sel, yağmurun ürünü değildir, doğanın yağmalanmasının, katledilmesinin ürünüdür. HES’ler ile, sahil yolu ile tahrip edilen Karadeniz’in artık bir parçası olmuştur sel cinayetleri.
Nasıl ki kadın cinayetleri politiktir, sel felaketleri de politiktir. Pek yakında olduğu tartışılan büyük deprem de bir cinayet olacaktır.
Halkın gözünün içine bakarak, bu kadar fütursuzca söylenen bu yalanlar, aslında bu cinayetleri örtmek içindir.
Bu yalanları bu kadar rahat söyleyebilmelerinin nedeni, halkın örgütsüzlüğüdür.
Zayıf halk örgütlülüğü, onların çürümüş sisteminin ayakta durmasının nedenidir. Karanlıklarının uzun sürmesinin nedeni, kitlelerin, işçi ve emekçilerin devrime uzak duruyor olmasıdır.
Bu cinayetler, biz örgütsüz oldukça sürecektir.
Bu cinayetler, sen seyrettikçe işçi kardeşim, devam edecektir.
Bu yalan, biz gerçeği bir güç olarak örgütlemedikçe sürecektir.
Bu kokuşmuş sistem, bu lanetli düzen, işçi ve emekçiler devrim ve sosyalizm bayrağını kaldırmadığı sürece sürecektir.
Buna dayanarak söylüyoruz: Bu kader değildir. Sel kader değildir, iş cinayetleri kader değildir, kadın cinayetleri kader değildir, işsizlik kader değildir, açlıktan kıvranmak kader değildir, hastalıklar kader değildir, eğitimin paralı hâle getirilerek halkın müşteri yapılması kader değildir, yoksulluk kader değildir.
Bunları değiştirmek mümkündür.
Bunun yolu, örgütlenmekten geçmektedir.
Tüm işçi ve emekçilere çağrımızdır: Gelin birlikte Birleşik Emek Cephesi’ni örgütleyelim. Gelin, Birleşik Emek Cephesi’ne katılın.
Mesele, Erdoğan’ın gitmesi değil tek başına, daha fazlasını almalıyız, işçi ve emekçilerin iktidarını örmeliyiz. Erdoğan zaten gidicidir. Bununla yetinmemek, daha ilerisini almak, ancak örgütlülüğe bağlıdır.
Sendikalı işçi, sendikalarını Birleşik Emek Cephesi’ne katılmaya ikna et, zorla.
Sendikasız işçi, örgütlen, BİK saflarına katıl, bu yolla Birleşik Emek Cephesi’nin bir bileşeni ol.
Mühendis arkadaş, aklını, emeğini Birleşik Emek Cephesi için harekete geçir.
Avukat arkadaş, savunma alanı artık mahkemeler, salonlar değildir, hayatın her alanıdır. Savunacağın dünya, Birleşik Emek Cephesi’dir.
Sağlık çalışanı, hekim arkadaş, gel gücünü gücümüze kat, Birleşik Emek Cephesi ile, işçi ve emekçilerin bir parçası olarak hareket et, birikimini bu yola aktar.
HES’lere karşı direnenler, gelin, kendi örgütünüzle Birleşik Emek Cephesi’ne katılın.
Doğanın yağmalanmasına karşı direnen aktivist, gel gücünü, genel direnişin bir parçası yap, Birleşik Emek Cephesi’ne katıl.
Kadınlar, gençler, işsizler, köylüler, gelin gücünüzü, Birleşik Emek Cephesi’nin içinde örgütleyin.
Bu topyekûn saldırıya, bu yalan aymazlığına, bu karanlığa, bu kokuşmuşluğa karşı, genel direnişi örgütlemek üzere, haklarımızı mücadele ederek almak üzere örgütlenelim, Birleşik Emek Cephesi’nin bir parçası olalım.
İşyeri cinayetinde, trafik kazasında, egemenlerin çıkarları için savaş cephesinde, kadın cinayetinde, sel cinayetinde, sokak mafyalarının kurşunları ile, çocuk tacizleri ile ölmek kader değildir. Saray Rejimi’ne dur demek, bu burjuva egemenliği alaşağı etmek mümkündür.
Gelin kendi kaderimizi, kendi ellerimizle biz yazalım.
Yakınmak yok, seyretmek yok, susmak ve yutkunmak yok, unutmak ve affetmek yok, şimdi, mücadele etmenin zamanıdır.
Şimdi örgütlenmenin ve direnişi yaymanın zamanıdır.
Yaşasın Birleşik Emek Cephesi!