Saray Rejimi’nde hile bitmez.
Aile boyu hile cambazıdırlar ve parababaları, tekeller, uluslararası sermaye, bu cambazlıklarını, bu belkemiği olmayan hâllerini, bu bitmez tükenmez yalan uydurma yeteneklerini çok sevmektedir.
Saray Rejimi, halkın düşmanıdır.
Saray Rejimi, tekellerin, soyguncuların, uluslararası sermayenin, yağmacıların, savaş yandaşlarının iktidarıdır. Katıksız bir burjuva diktatörlüktür. Öyle “tek adam rejimi” de değildir, hayır, hepsinin rejimidir; tekellerin, parababalarının, rantçıların, yağmacıların, uluslararası sermayenin, savaş kundakçılarının, hepsinin rejimidir.
Pandemi sürecine bakın: Halka, işçi ve emekçilere, hastalık, hastahane kapılarından kovulmak, eğitim alabilmek için çatılardan düşmek, işsizlik, açlık, ölüm düşmektedir. Oysa zenginlere, milyarlarına milyar katmak düşmektedir.
“Ulusal çıkar” gerçekleri gizlemek, halkı ölüme mahkûm etmek, tekellere kaynak aktarmak, zenginleri daha da zengin kılmak demektir.
“Ulusal çıkar”, işçilere cop, kadınlara hapishane, gençlere TOMA ile saldırmak demektir. “Ulusal çıkar”, tüm halkın vergilerini, patronlara peşkeş çekmek, onlara aktarmak demektir. “Ulusal çıkar”, Kaz Dağlarını yağmalamak, ülkenin her bir yanını yakmak, HES’lere kaynak aktarmak, savaş ekonomisine tüm kaynakları aktarmak, diyanet işlerini semiz hâle getirmek demektir.
Ve “ulusal çıkar”, işçilerin kıdem tazminatı hakkına göz dikmek demektir.
Kurnaz muktedir, üçüncü kere deniyor. İlkinde bir süre durdu. İkincisinde barolara saldırı öncesinde kıdem tazminatına saldırdı. Tepkinin sert geldiğini anlayınca, utanmadan, “aranızda bir çözüm bulun” diyerek, topu Damat Bakan’a attı.
Damat Bakan, kendini cambaz sanıyor.
Parababalarının bu isteğini yerine getirebilirse, ülke sömürü için bir cennete dönecek.
Zaten, ücretler eridi. Asgarî ücret 300 doların altındadır.
Hayat pahalılığı, akıl almaz hızla yükselmektedir. Dolara bakmayan Damat, ne yapıp yapıp rakamlarla yalan söylüyor ve enflasyon %11 diyor. Ama elektriğe, gaza %50 zam yapmaktan geri durmuyorlar.
Ülkenin tüm kaynakları tekellere, inşaatlara, parababalarına, rantçılara, yağmacılara, uluslararası sermayeye, savaş baronlarına aktarılıyor. Halkın sırtına binen vergilerle şişirdikleri devlet kasasını zenginlere aktarıyorlar. Tüm devlet çarkı, tüm devlet çeteleri bu yağmadan, bu ranttan aldıkları pay ile ceplerini dolduruyorlar.
Ama gel gör ki, bu da yetmiyor.
23 Ekim’de meclise sunulan yeni “torba yasa” tasarısı ile, kıdem tazminatına yeniden göz dikiyorlar. Öyle olmadı, alın böyle olsun diyorlar.
Yeni yasa, işçi sınıfını uykuda bastırmayı hedefliyor. Açlıkla, yoksullukla, işsizlikle, hastalıkla, eğitimsizlikle, ölümle boğuşan işçilerin boş anını yakalayıp, bu yasayı geçirmek istiyorlar.
Hazır pandemi koşulları var. İşçiler grev de yapamaz, yürüyüş de yapamaz, eylem de yapamaz diye düşünüyorlar.
İşte zamanlama bu nedenle bu tarihe getiriliyor.
Canı ile uğraşan işçinin elinden geleceğini almak için fırsat kollayan bu kurt sürüsü, işte böyle kurnazlıklarla efendilerinin gözlerine girmeye çalışıyor.
Zaten, işçi sendikaları çoktan işçi sendikası olmaktan çıkmıştır.
Öyle ise sahipsiz, örgütsüz kalmış işçileri, bu pandemi sürecinde, karanlıkta, tam da uçurumun kenarında boğazlamak mümkündür, diye düşünüyorlar.
Yasa diyor ki, 50 yaşının üzerinde olanlar ve 25 yaşının altında olanlar ile patron, “Belirli Süreli İş Sözleşmesi” imzalayacak. Bu durum, sözleşme bitince her türlü akdi bitirme olanağı yaratacak.
Sözleşme patrona, işçinin aleyhinde sözleşmeyi bitirme olanakları sunacak.
Bu, buldukları yeni yoldur.
İşçi sendikaları ayağa kalkmazsa, işçiler topyekûn direnişe yönelmezse, adım adım, ama kararlı bir direniş geliştirmezse, işte madencilere ne yaptılarsa, kıdem tazminatı konusunda da bunu yapacaklar.
Tek yol vardır: Genel grev-genel direniş.
Peki ama nasıl?
Adım adım, direnişi yaygınlaştıracağız.
Her işyerinde, her fabrikada, sendika dışında da olsa kendi örgütlerimizi, işyeri komitelerini kuracağız.
Sendikaları, en gerici sendika dahil, açıktan tutum almaya, tavır almaya çağıracağız.
Her iş yerinde, her saldırı karşısında direneceğiz.
Tüm toplumu, kadınları, gençleri, mahalleleri, üniversiteleri, liseleri direnişimize destek olmaya çağıracağız.
En başta biz işçiler, her direniş yerine gidip destek vereceğiz.
Direnişi yaymaya çalışacağız.
Direnişi daha örgütlü hâle getireceğiz.
Fabrikaları, işyerlerini, sokakları, mahalleleri, okulları direniş alanı hâline getireceğiz.
Her yerden, küçük büyük demeden direnişleri daha örgütlü hâle getireceğiz.
İşte böyle, adım adım, aylara sığacak bir örgütlenmeyi haftalara sığdıracağız.
Akan suyun önünde hiçbir bariyer duramaz.
Hepimizin ağzında, Birleşik Emek Cephesi’ni örmek, Birleşik Emek Cephesi’nde birleşmek olacak.
Hepimizin hedefi, genel greve, genel direnişe, örgütlü bir genel direnişe hazırlanmak olacak.
Her birimiz, içimizde, ölüme karşı yaşamı, hastalığa karşı dayanışmayı, tek kalmaya karşı ortakçı olmayı ve ortak davranmayı, suskunluğa karşı direnmeyi, kabul etmeye karşı öfkeyi, boyun eğmeye karşı başkaldırmayı, itaate karşı isyanı büyüteceğiz.
Her birimiz, her gün damla damla ölmektense, bir kere ayakta onurla ölmek üzere direnişi geliştireceğiz.
Ekmeğimizi, onurumuzu, alınterimizi, geleceğimizi, umudumuzu savunmanın başkaca yolu yoktur.
Onların topları, tankları, TOMA’ları, yalanları, TV kanalları, copları, biber gazları varsa, bizim de bir kez yola düştü mü durdurulamayacak irademiz var.
Biz, hayatı üreten işçi ve emekçileriz. Bizim çarkları durdurma, paletleri stop ettirme, şalterleri indirme gücümüz var.
Açlığa ve işsizliğe teslim olmayacağız.
Korkuya ve saldırganlığınıza boyun eğmeyeceğiz.
Onurumuzla, sonuna kadar direneceğiz. İnsan olmanın da tek yolu budur.
Haydi, Birleşik Emek Cephesi’ni birlikte örelim.
Haydi, adım adım, kararlılıkla genel grevi-genel direnişi örgütleyelim.