TC devleti, onun bugünkü örgütlenmesi olarak Saray Rejimi, nur topu gibi bir cephe daha doğurdu. Efendisi ABD, “şahsım”ın en yetkili organları ve tüm devlet çeteleri ile Saray Rejimi’ne, “ileri, şimdi de Kafkasları yakacaksınız” dedi. Tutuşturmak için yer arayan savaş müptelaları, hemen Ermenistan cephesini açmak için, Azerbaycan’da epeyce zamandır hazırladıkları güçleri devreye soktular.
Veli Küçük ve çetesi midir, yoksa, devletin başka kanatları da içinde midir, ABD’nin uzantıları hâline gelmiş devlet güçleri midir, her ne ise, bunlar, Azerbaycan cephesinden Ermenistan cephesine doğru bir hamle yapıp, Dağlık Karabağ bölgesine saldırdılar.
Görünen o ki, ABD bunu istemekle kalmadı.
Dahası, plan içinde plan devreye soktu. Suriye’den taşınan IŞİD çeteleri, hem İran sınırına doğru hareket etmek üzere, hem de Rusya içlerini sızmak üzere hazırlanmış olmalıdırlar. Rusya, bunu, açık ve net söylüyor.
Böylece, ABD adına savaşmak için hazır bekleyen TC devletinin kuvvetleri, 5. cepheyi açmış gibidir.
Irak’ta, Suriye’de, Libya’da, Ege-Akdeniz’de ve şimdi de Kafkaslar’da, savaştan beslenenleri memnun etmek için, Anadolu’nun genç ve yoksul evlatlarını cepheye sürüyorlar.
TC devletinin her alandaki güçleri, CIA’ya bağlı kontr-gerilla çeteleri, eski gladio bu bir, IŞİD çeteleri bu iki ve askerlerden, bu da üç, oluşuyor. ABD, her alanda savaşı tetikleyen bir tetikçiyi çok seviyor olmalıdır. Daha iyisi henüz yok, öyle ise Erdoğan ile idare edilmelidir. Elbette ABD çıkarları için verilen bu kalpten mücadele, Saray Rejimi’nin ve Erdoğan ailesinin, inşaat firmalarının kârları ile de ilgilidir. Rant, yağma, savaş ekonomisi bunu gerektiriyor. Yani, bu savaş kundakçılığına ABD ne kadar ihtiyaç duyuyorsa, ülkenin zenginleri de o kadar ihtiyaç duyuyorlar.
Azerbaycan-Ermenistan savaşı, öyle görünüyor ki, Türkiye’de daha çok konuşuluyor. Tüm unsurları ile Saray Rejimi, günlerdir bu savaşı anlatıyor. Bir yandan SİHA’ların reklamını yapmakla meşgul olanlar, diğer yandan biz bu savaşa müdahil olmadık diyorlar. Bir yandan IŞİD çeteleri orada yoktu diyorlar, diğer yandan Gence havalimanından neler yapabildiklerini anlatıyorlar.
ABD, bu sayede, Rusya’yı saracak bir savaş çemberine yeni bir halka daha eklemekle meşgul. Hem cephe açarak dikkat dağıtıyor, hem de IŞİD çetelerini İran ve Rusya içlerine göndermek için hazırlanıyor. Belarus’tan sonra Kafkas cephesi, Rusya’yı yeterince rahatsız etmeye yetecektir.
Ama bizce en ilgi çekici olanı, ülke içindeki tartışmadır.
Bir, Saray Rejimi’nin tüm bileşenleri, tüm devlet çeteleri, hemen Ermenistan’a karşı birlik ruhu pompalamaya başladılar. Sanki, her savaş bir yapıştırıcı olarak onları bir arada tutmaya yardımcı oluyor. Gerçekte böyle olduğu konusunda çok şüphelerimiz var. Ama bu görüntüyü vermek de onların ihtiyacıdır.
Ne çeteler arasındaki savaş ortadan kalkıyor, ne de halk artık eskisi gibi “milliyetçilik” zokasını yutuyor. Yutanlar zaten yutmuştur ve oradan ileriye gidemiyorlar.
İki, ama başarılı oldukları bir alan var. Liberal solcular, burjuva demokratlar, hepsi birden Ermenistan’a karşı savaş naraları atmaktan, Azerbaycan’a desteklerini sunmaktan geri durmuyorlar. Hiçbiri, kendine “aydın” demekten hoşlanan bu okur-yazar takımının hiçbiri, Kafkaslar’daki savaşın, aslında bir yeni Suriye, bir yeni Libya, bir yeni Yunanistan vb. olduğunu hatırına bile getirmiyor. Hiçbiri, “bu savaşa karşıyız” diyemiyor. Hiçbiri, giderek çevremizi saran bu savaş ateşine karşı barışın dilini konuşmaya yanaşmıyor.
Oysa kuraldır, önce kendi ülkene bakacaksın. Senin egemenlerinin giriştikleri savaş, gerçekte başka halkların kanını akıtmak için girişilen savaşın bir parçasıdır. Azerbaycan-Ermenistan savaşı, tıpkı Suriye savaşı gibi, emperyalist paylaşım savaşımının bir uvertürüdür. Ve her paylaşım savaşında devrimciler, silahlarını kendi egemenlerine çevirirler. Bunu her ülkenin devrimcileri yapmakla yükümlüdür.
Azerbaycan’da, Ermenistan’da, hatta Gürcistan’da, bu savaşı reddeden, birbirine kurşun sıkmayı reddeden insanlar var ve eylemleri ile, bildirileri ile bunu ilan etmekten çekinmiyorlar. Doğru tutum budur.
Üç, bu savaş naraları arasında, hemen Ermeni halkına karşı içeride saldırganlıklar ortaya konuyor. Birkaç yüz lira için ellerini kana bulamaya hazır güruhlar, Ermeni’ye saldırmanın kolaylığı ile harekete geçiyorlar. Bu utanılası tablo, hiçbir “okur-yazar”ın dikkatini çekmiyor.
Bu yolla, tüm toplumsal hava, yeniden zehirlenmeye başlanıyor.
Bir katliamı seyredenler, en çok kirlenenlerdir. Bir Kürt’ün helikopterden atılmasını duymak, yaşamak, insanı kirleten bir olaydır. Bu sadece bir halka, bu sadece bir grup insana karşı işlenmiş bir suç değildir. Bu, tüm insanlığa karşı bir saldırıdır, suçtur.
Doğrusu, bir yandan Saray Rejimi ayakta durmak için bu savaşçı politikalara ihtiyaç duyuyor. Bu yolla, rant, yağma ve savaş ekonomisine dayalı olarak yükselmiş olan Saray Rejimi’ni sürdürmek mümkün hâle geliyor. Diğer yandan, tümü ile kapatılmış olan burjuva muhalefet, tamamen devleti koruma refleksi ile, Saray Rejimi’ne biat ediyor. En ağırı da, “aydın” diye dolaşanların, kalemlerini bu biat için sallamak üzere fırsat bulmuş şekilde davranmalarıdır.
Ege’de ne oluyor, Akdeniz’de ne oluyor, Karadeniz’de ne oluyor, Kafkaslar’da ne oluyor, Irak’ta ne oluyor, Suriye’de ne oluyor, Libya’da ne oluyor diye soran yok. Tablonun tümüne bakan kalmadı. Burjuva aydınlar, karanlığın temsilcileri oldular. Saray Rejimi, karanlığa sığındıkça, bunlar da karanlık üreten mekanizmaların parçası olmaya başladılar.
ABD, bu işten elbette memnundur. Hem kendisi bir güç “sarf etmiyor”, hem de kendi “akıl veren” konumunu sürdürmeyi umuyor. Bunun için birkaç dolar vermek yeterli oluyor.
Dışarıda savaş hamleleri, içeride katliam hamlelerinin hazırlıkları anlamına geliyor. Savaşçı politikalar, içeride ırkçılık olarak ortaya çıkıyor, en azından burjuva basın, Saray medyası, bunu pompalamaya çalışıyor.
Çöküşe uygundur. Çökmekte olan Saray Rejimi, ABD adına savaş kundakçılığı yapmakla yaşayacağına inanıyor. Çaresizdirler ve ABD’den gelen kırıntılara inanmaya ihtiyaçları vardır.
Tüm bu savaş politikaları, geniş halk yığınlarında istedikleri karşılığı bulamıyor.
İşçiler ve emekçiler, kadınlar ve gençler, bu savaş çığırtkanlığına az da olsa sağır olmaya başlamıştır. Evet açıktan tepkilerini dile getirmiyor olsalar da, devletten yana da geçmiyorlar.
İşçi ve emekçilerin ana gündemi, direnişi örgütlemek, direnişi geliştirmek, yaşam hakkını savunabilmektir.
İşçi sınıfı, her gün sürmekte olan, parça parça gelişen direnişi, hem birleştirmek, hem yaymak, hem de kararlı hâle getirmek için, daha örgütlü olmak zorundadır. Biz devrimcilerin cephesi burasıdır. Hiçbir halk, bizim, işçi ve emekçilerin düşmanı değildir. İşçi ve emekçilerin düşmanı, Saray Rejimi’dir, bu topraklardaki burjuva egemenliktir, emperyalist ülkelerin tümüdür.
Barışın anahtarı, işçi sınıfının devrimci mücadelesinin ellerindedir. Birleşik ve topyekûn direnişi adım adım örmek, hiç şaşmamamız gereken ana yoldur.