Liberaller, hür dünyanın temsilcisi diye düşündükleri için olacak, ABD’nin, bu görüşme yolu ile Erdoğan’a bir tarz destek vermiş olma ihtimalini zayıf gördükleri için, belki de öyle görmek istedikleri için, bu görüşmenin olmayacağını düşünüyorlardı.
RTE basını ise, bir dünya lideri olarak sunmak istedikleri Erdoğan’ın görüşmesinden önce, eski görüntüler kullanıp, Obama’nın Erdoğan karşısında ceket düğmelerini iliklemesini yayınlıyorlardı.
Yani, iki taraf açısından da iş iddia idi.
Liberaller, Erdoğan’dan kurtuluşun, ABD’nin onun üzerini çizmesi dışında mümkün olmayacağını düşündüklerinden olacak, bu yönde işaretler arıyorlar. Ve buldukları her veriyi, bu açıdan yorumluyorlar. RTE basını ise, ne kadar uydurma şey varsa hepsini devreye koyarak, aslında Erdoğan’ın ne kadar önemli olduğunu göstermek istiyorlar. Zaten değil mi ki, kılı olunabilendir, değil mi ki, onu görmek peygamberi görmeye eştir, değil mi ki, allahın bütün sıfatlarını üzerinde taşıyan adamdır, değil mi ki, kocası ile sevişirken bir kadının onu hayal etmesi açıklanabilirdir, değil mi ki, ona her şey helâldir vb. Bunca övgüden sonra, havuz medyasının övgü için, çok yorulacağı açıktır. Bu övgülerle yarışabilmek için, her gün daha “hoşa” gidenini bulmak, kesinlikle bir maharet ister. Bunun için, tüm medya, tüm araştırma şirketleri, tüm danışmanlar çalışmalıdır.
Biz, elbette Erdoğan’ın, saray iktidarının, tüm entrikaları ile, halkların direnişi ile yıkılacağını düşünüyoruz, bunun için mücadele ediyoruz ve bu yolla yıkılırsa, yerine geçecek bir başka entrikacıyı da yıkabileceğimizi düşünüyoruz. Bu nedenle, mesele sadece Erdoğan’ın, Saray’ın iktidarının, AK Parti iktidarının yıkılması değil, mesele ülkenin bu vesile ile yağma ve talandan, sömürü ve zorbalıktan, burjuva egemenlikten kurtuluşunun yolunun açılmasıdır.
Erdoğan, ABD’de, bir onbaşı tarafından ve Türk dışişleri yetkililerince karşılandı. Bu durum, Amerika’ya umudunu bağlamış olanlar için, oldukça ciddi bir mesaj idi.
Kerry, Erdoğan’la görüşmüş ve bilmem kaç kelime kullanmış. Amerikalı, bu fırsatı değerlendirmekte kararlıdır. Madem bizim ne yapacağımız sizin için bu kadar önemli, öyle ise, bakın, kelimeleri sayıyoruz. Ne kadar az kelime, o kadar az saygı mıdır? Bunu bilmiyoruz, ama Erdoğan’a 57 kelime yeterlidir, diyorlar. Ama buradan, ABD’nin Erdoğan ile ilişkisi meselesi hakkında bir sonuç çıkar mı? Kanımızca çıkmaz. Sadece bir oyunun bir perdesi ortaya konmuş olur.
Erdoğan’ın ziyareti öncesinde, aslında bu zorlanmış ziyaret öncesinde demeliyiz, ABD, iflas etmiş bir politika olarak “eğit-donat” projesini yeniden devreye sokuyor.
Rusya, Suriye’de işgalci olmayacağını gösteren adımlar atar atmaz, ABD, Türkiye eli ile tekrar sürece dalmaya başlamıştır. Bu tam bir “dalma”dır. Ve sonucu, kafasını bir kere daha çarpmak olacaktır. Bu nedenle, kafa kaskı olarak, Türkiye’yi kullanmak istiyorlar. Zaten her zaman tetikçi olmuş Türkiye, Erdoğan aracılığı ile buna evet demekte tereddüt etmeyecektir. Etmediği de anlaşılıyor. Hazır ABD yeniden Erdoğan’dan bazı taleplerde bulunmuştur, fırsat bu fırsat, Erdoğan, hemen ABD’ye yolculuğa başlamıştır. Obama ile görüşerek, içeride imaj tazeleyecektir.
Hemen, devlet çalışmaya başlar. Doğan Holding, tüm ilişkilerini kullanarak, TÜSİAD aracılığı ile bir görüşme organize eder. Doğan Holding’in ayarlamaları, yine de kapıda kargaşa oluşmasını engellemez. Birkaç gazeteci korumalarca tartaklanır. Liberaller için bu akıl almaz ve ABD demokrasisine yakışmayan olayın hesabını ABD sormalıdır. Ama durum pek de öyle değildir.
Daha ilgi çekici olan, Erdoğan’ı protesto eden kalabalığın sesini bastırmak için, korumaların meleme vb. gibi tuhaf sesler çıkartma girişimleridir. Saray’ın “doğadan sesler korosu” olduğunu, korumaların gönüllü olarak bu koroda çalıştıklarını bilmeyen kalmadı. Demek ki saray sadece Sultan’ın yaşadığı yer değildir. Saray varsa, harem de olacaktır ve başöğretmeni de “harem bir eğitim yuvasıdır” dedi ve Ahmet Hakan’ın, kendisinin bu başöğretmene danışman olmak istediğini ilan ettiğini de gördük. Saray varsa, entrika da vardır. Zarraf gibi kanallarla bu entrikaların ulaşmadığı yer yoktur. Saray varsa soytarısı da olacaktır. Saray varsa içoğlanı da vardır vb. Listeyi uzatmak mümkün, ama korumaların “doğadan sesler” çıkarma girişimi, son derece başarılı olmuştur.
Doğan medyası, tüm çabalarına rağmen, bu görüntülerin yayılmasını engelleyememiştir. Gazetecilerin tartaklanması, “doğadan sesler korosu”, soru sorulmasının engellenmesi, sadece Erdoğan ve Doğan medya grubunun başarı işbirliğini göstermez, liberallerimize duyurulur, aynı zamanda Amerikan demokrasisini de gösterir.
ABD, ikiyüzlü bir politika izlemektedir. Bir yandan Erdoğan ile birlikte yürümekte, öbür yandan ise, bazı alanlarda Erdoğan’ın kendilerini dinlemediğini göstermek istemektedirler. Biden Türkiye’ye geldiğinde aynı şeyi yaptı, bir yandan muhalif isimlerle görüştü, ama diğer yandan devlet yetkilileri ile işler açısından bir sorun çıkmadan devam edecek adımları attılar. Obama-Erdoğan görüşmesi de öyledir. Ne görüştüklerini bilmiyoruz, ama Obama, basın özgürlüğü ve bazı demokratik sorunlar konusunda kendisini uyardığını söylerken, Erdoğan bunu yalanlamaktadır.
Demek ki, ABD, diyor ki, yola devam ama bazı sorunlar var. Biz Erdoğan’ın her işinin arkasında değiliz, ama bize lazım.
Ve demek ki, Erdoğan, Obama aracılığı ile ABD devletinin yeniden desteğini resme ekletmek istiyor. Madem ki, sizin yeniden bizden bazı talepleriniz var, o zaman bize güzel bir görüntü verin ki kullanalım. İşte Erdoğan’ın da isteği budur.
İkili arasında “resmî olmayan” görüşme ne demektir bunu bilemiyoruz. Biz devrimciler, henüz bu ülkede devleti ele geçirmedik. Ama bunu başardığımız zaman, “resmî olmayan” görüşme terimini, liderlerin satranç maçları için bile kullanmamayı yeğleriz.
ABD, bir yandan Erdoğan’a açıkça destek vermektedir. Ama diğer yandan, kendini, bu ülkede işlenen suçların faili ve destekçisi olarak gösterme olasılığına önlem almak istemektedir. Hepsi budur, oyun bu nedenle böylesine çelişkili bir tarzda sahneye sunulmaktadır.
ABD desteğini, AB desteğini, örneğin Kürt halkına karşı yürütülen katliam politikalarında görmek, açıktan görmek mümkün değil midir? Elbette ki mümkündür. AB ve ABD, Kürt halkına karşı yürütülen katliam politikalarının açık destekçileridir. Ne insan hakları, ne de yaşam hakkına ilişkin herhangi bir kaygı taşımadan, bu desteği sürdürmektedirler. AB ve ABD, rüşvet politikası ile, Erdoğan’la her konuda bir pazarlık yürütmektedir. Bu, Erdoğan, artık onların işine yaramaz hâle gelene kadar sürecektir. Erdoğan, hazır fırsat varken, savaşı daha da büyütme hevesindedir. Kürt halkına dönük katliam politikaları, bölgeyi saracak biçimde genişletilmek istenmektedir. ABD, bu durum, kendi politikalarına hizmet ettiği sürece, bu yönde devam edecektir.
Erdoğan, bu desteğin geçici olduğunu bildiğinden, bir yandan ciddiyetle, efendilerinin istediklerini yerine getiriyor, diğer yandan ise, zaman kazanıp iktidarını pekiştirmek istiyor.
Obama-Erdoğan görüşmesinde Zarraf meselesi gündeme gelmiş midir? Acaba, Obama, bunun karşılığında neler istemiştir? Acaba, Erdoğan neler teklif etmiştir?
Acaba, Erdoğan, Obama’ya, eğer beni uluslararası bir mahkemeye çıkarmak için BM’ye yol verirseniz, sizinle ilgili bilgileri açıklayacağım demiş midir, ima etmiş midir? Saddam’ın uluslararası mahkemeye çıkma talepleri biliniyordu, ama ABD buna izin vermemişti, çünkü suç ortağı olduğu ortaya çıkacaktı. Acaba bu kez, hangi yol izlenmektedir? Bu nedenle Erdoğan’ın Obama’dan ne istediği çok ama çok önemlidir.
Erdoğan’ın, halka değil ama kendisini destekleyenlere söylediği, “ben gidersem devlet de gider” sözleri, bu görüşmede de gündeme gelmiş midir?
Erdoğan, ordu da dahil, bazı güçlere, kendi eski yol arkadaşlarına, TÜSİAD’a, seslenerek “ben gidersem devlet de gider” sözünü boşuna mı söylemiştir?
Aynı şekilde, ABD gezisinin öncesinde, orduya hitaben, ben sizin başkomutanınızım, tek millet, tek devlet, tek ordu, tek başkomutan sözlerini niye zikretmiştir? Bu sadece, bir darbe geliyor düşüncesi yayıldıkça, bir önlem olsun diye mi söylenmiştir? Yine, acaba Genelkurmay, ABD gezisi öncesi, darbe yapmayız, türünden bir açıklamaya neden gerek duymuştur?
Acaba Erdoğan, Obama ile görüşmesinde bu darbe meselesini gündeme getirmiş midir? Mısır örneği üzerinde durmuş mudur? Obama’nın “seçilerek geldi” sözleri acaba, bu nedenle mi söylenmiştir?
Bu görüşme, tüm bu nedenlerle önemli bir görüşmedir. ABD’nin tavrında da bir değişiklik yoktur. ABD, Erdoğan ve Saray iktidarını, Ortadoğu’daki işleri için sonuna kadar kullanmaktan yanadır. Ve elbette ki, sonuçta ABD, işlediği suçlarını birisine yıkacaktır. Bu birisi için aday da bellidir. Erdoğan’ın bunu ne ölçüde gördüğü ayrı bir konudur. Ama Obama’ya giderken, hem ordu hem de TÜSİAD’dan açık destek aldığını göstermek istemesi boşuna değildir.
İşte bir kere daha gerçek çözüm yolunu anlama olanağı ortaya çıkmaktadır. Halkların kurtuluşu, direnişten geçmektedir. Kürt halkının direnişi, bu yolu göstermektedir. Bir kere daha söylemekten geri durmamalıyız, tüm Anadolu halkları, işçi ve emekçileri, tüm yoksullar, insanım diyen herkes için çözüm, Batı’da da direnişi geliştirmektedir. Bunun ne kadar zorlu bir yol olduğunu biliyoruz. Ama ne kadar zorunlu olduğunu da biliyor olmalıyız.
Bu direniş karşısında ABD, AB, Saray iktidarının, devletin arkasındadır. IŞİD bu açıdan kullanılmaktadır ve halkların direnişini kırmak için devreye sokulmuştur. Ve tüm bu gerici güruha karşı tek çıkış yolu, direniştir.