Anadolu’da kadın hareketleri Kadın mücadelesinin bugünü (Sol, feministler, Kürt kadınları)

 

 

DÜNYA

Dünyada kadın mücadelesi 1824 yılında ABD’de Prode Island’da Pawtucket kadın işçilerin greviyle görünür olmuştur. Ardından, 1857’de New York’ta 40 bin dokuma işçisi kadının grevi 8 Mart’ı yaratmıştır. 1871 Paris Komünü’nde en önde savaşanlar arasında yine kadınlar ön sıralardadır. 1905’te -Ekim Devrimi öncesi- kadınların yaptıkları grev burjuva demokratik devrimin yaratılmasına etki eder ve bu gelişme, Finlandiya’da 25 kadının meclise girmesine katkı sunar. 1908’de İngiltere’de 3 kadın öncülüğünde seçme seçilme hakkı protestoları yaygınlaşır, kadınlar tutuklanır ve sonunda kadınlar bu hakkı elde ederler. 27 Şubat 1909’da Amerikan Sosyalist Partisi kadın emeğinin sömürüsüne karşı eylem yapar.

 

ANADOLU – OSMANLI DÖNEMİ

Dünyada 1800’lü yıllarda ortaya çıkan kadın mücadelesi Anadolu’da da aynı yıllarda başlamıştır. Dünyada başta ekonomik temelli, işçi kadınların grevleriyle ortaya çıkan kadın mücadelesi burjuva kadınların daha çok erkeklerle eşit haklara sahip olma (oy hakkı, okur yazarlık hakkı vb.) talepleriyle sınırlandırılmıştır. Anadolu’da özellikle Osmanlı döneminde yine belli bir ekonomik özgürlüğe sahip kadınlarla dönemin bürokrat ve aydınlarının eşleri ve kızlarının içinde yer aldıkları dergi ve derneklerle gerçekleştirdikleri mücadele sınıfsal karakterden uzaktır. Belli aralıklarla yayınlanan dergi, gazeteler ve dernekler daha çok kadınları aile, eş, çocuk eğitimi konusunda bilgilendirme ve yardım amacıyla örgütlenme şeklindedir. II. Meşrutiyet sonrası gelişen milliyetçilikten kadın mücadelesi de etkilenmiştir. Osmanlı’da 1913 yılında “Kadınların Dünyası” adıyla çıkan kadın dergisi radikal görüşleri ve dergi olma özelliğiyle bazı kadınların tepkisini çeker. Feminizmi gündem eder. Toplumun ekonomik, siyasi, ideolojik gelişimi kadın mücadelesinin gelişimini de etkiler durumdadır. Kadın mücadelesi sürecinde dillendirilen talepler, kadınların hangi toplumsal kesim içinde yer aldıklarına (ekonomik durumlarına, eğitim durumlarına vb.) göre değişmektedir. Osmanlı’da öne çıkan kadın yayınları ve derneklerine bakarsak;

Osmanlı’da da kadın eylemleri ve mücadelesi hemen hemen aynı yıllara rastlar. Cumhuriyet öncesi 40 kadın dergisi var. 1869 yılında çıkartılan Osmanlı’daki ilk kadın gazetesi Terakki Muhedderat (Müslüman kadınlar için gazete)’tır. 1875’te Vakit Yahud Mürebbi-i Muhadderat kadın dergisi çıkmıştır. Yine aynı yıl, haftalık 30 sayı çıkan Ayine adında bir dergi vardır.

1880’de Aliye isimli aile dergisi çıkmıştır. Bu derginin özelliklerinden biri, imzasız yazılar olması ve kadınları yayınlarda daha çok evlilikte ilişkiler, eşlerin tutumu, aile ve çocuk sağlığı vb. konuların işleniyor olmasıdır.

1883 yılında çıkan İnsaniyet dergisi de kadınları aydınlatmayı ilke edinmiştir.

1883 yılında çıkan “Hanımlar”da kadın imzaları artmıştır. Günümüze ilk beş sayısı ulaşan Şüküfezar ise sahibi ve yazı kadrosu tümüyle kadın olan ilk dergidir. 1895 yılında çıkan “Hanımlara Mahsus Gazete”nin kadrosu dönemin aydın bürokrat kesiminin kızları ve eşleridir. Yayın hayatına 13 yıl devam eden “Kadınlara Mahsus Gazete” en uzun süre devam eden yayındır. 1908-1909 yıları arasında çıkan Mehasin renkli ve rersimli ilk kadın dergisidir. 1906 yılında Kırım’da çıkan “Tercüman” gazetesine ek olrak çıkan gazete Kafkasya’da yaşayan Müslüman kadınlara yöneliktir. 1908’de ilan edilen meşrutiyetle kadın dergilerinde patlama yaşanmıştır. 1908’de “Demet”, “Mehasin” ve “Kadın” dergileri yayınlanır. Kadın (26 Ekim 1908-Mayıs 1909) dergisi kendisini ilmi, edebi ve siyasi olarak tanımlar. Kadınlar siyasal konularla ilk Demet’le tanışmışlardır. Demet’te yazan İsmet Hakkı Hanım feminizm konularını ve kadınların kız okullarına fen derslerinin konulması gerektiğini gündem etmiştir. Mehasin dergisi promosyonlara yer veren ilk kadın dergisidir. Kadınlar Dünyası 1913’ten 1921’e kadar devam etmiş kadınların hak mücadelesini yürütecek araç olarak ele almış toplumun her kesiminden kadınların kendilerini ifade edebilmelerini hedeflemiştir. Diğerlerinden ayrı olarak her kesimce sahiplenilmiş, radikal görüşlere sahip olduğu için bazı kadınların tepkisini çekmiştir.

Osmanlı’da kadınlar ilk olarak yardım dernekleriyle örgütlenirler. Bunun yanında farklı etnik gruplara ait kadın dernekleri (Çerkesler, Rumlar vb.) vardır. Bunlar da daha çok yardım çalışmaları yapan derneklerdir.

  1. yüzyılın başlarında politik ve kültürel faaliyet gösteren kadınların sayısı sınırlıdır. Bu dönem kurulan kadın örgütlerinden Cemiyeti İmdadiye, Hilal-i Ahmer kadınlar merkezi ve donanma cemiyetleri savaş sonrası ortaya çıkan göçmen kızlarına ve şehit çocuklarına yardım amaçlı kurulan orduya giysi hazırlayan derneklerdi. 1. Dünya Savaşı sırasında açılan kadın derneklerinin sayısı artmakla birlikte çalışma alanları daha çok savaş yetimlerine biçki dikiş kursu, yerli mallarının kullanımını teşvik vb.dir. Sayıları az da olsa bu dönem emekçi kadınların sesleri de duyulmaya başlanmış, haklarda tam eşitlik, kadınların tüm yönetici kadrolarda bütün yasal işlere kısıtlama olmaksızın kabul edilmesi şeklinde talepleri vardır. 1. Dünya Savaşı ve sonrası dönemde kadınların çalışma hayatına teşvik edilmesi söz konusu olmuştur.

Osmanlı’da açığa çıkan kadın mücadelesi daha çok egemen sınıfın kadınları tarafından ve onların ihtiyaçlarına göre şekillenmiştir.

CUMHURİYET DÖNEMİ

Cumhuriyetin kurulduğu yıllardan toplumsal muhalefetin yükseldiği 1960 ve sonrası döneme kadar kadın mücadelesi yine sınıf savaşımının gelişmişlik düzeyine bağlı olarak ilerler. Kadınların toplumsal ekonomiye katkıları, sosyal ve kültürel gelişimleri kadın mücadelesinin de gelişim hızını ve yönünü belirler durumdadır.

Dünyanın herhangi bir yerindeki sınıf savaşımı ve ortaya çıkan durum dünyanın diğer bölgelerini de etkiler. Buradan yola çıkarak tıpkı işçi sınıfı mücadelesine olduğu gibi kadın mücadelesine de Sovyet kadınlarının kazanımları etki etmiştir.Sovyetler’de kadınların elde ettiği haklar kapitalist ülkelerde olduğu gibi yeni kurulan cumhuriyet içinde de yer bulmuştur. Kadınların kamusal alanlarda daha fazla hak elde etmeleri, eşit işe eşit ücret talepleri, kreş vb. hakları çoğunlukla Sovyet kadınlarının kazanımlarının yansımasıdır.

Cumhuriyetin ilk yıllarında Türk Kadınlar Birliği Nezihe Muhiddin başkanlığında “Kadın Yolu” dergisi ile siyasi iktidara kadınlık ve feminizm konusunda danışmanlık yapmışlardır. Nezihe Muhiddin 15 Haziran 1923’te Kadınlar Halk Fırkası’nın (ilk parti) kuruluş beyannamesini içişleri bakanlığına sunmuş, seçme ve seçilme hakkı olmadığı gerekçesiyle partinin kurulmasına izin verilmemiştir. Kadınlara parti yerine dernek kurmaları öğütlenmiş, takrir-i sükûn kanunundan sonra 7 Şubat 1924’te Türk Kadınlar Birliği kurulmuştur. Kadınların seçme seçilme hakkı tanındıktan sonra dernek kapatılır.

Cumhuriyetin kurulduğu ilk yıllardan 1960’a kadar olan döneme kadın mücadelesi açısından bakıldığında bir durgunluk dönemi yaşanmaktadır.

Gerek kadınların Osmanlı’dan cumhuriyete kadarki mücadele birikimleri, gerek Sovyetler’in etkisi ve gerekse yeni kurulan cumhuriyetin kendini meşrulaştırma çabaları ile kadınlar medeni kanunla bazı haklara sahip olurlar. Erkeğin birden fazla kadınla evlenmesi yasaklanır, boşanma hakkı tanınır, mirasta ve mahkemelerde kadın ve erkelerin eşit hakka sahip olmaları sağlanır. 1927’de kadınların baroya kabulü, belediye seçimlerinde oy kullanma belediye meclis üyeliğine seçilmeleri 1930, yasama organlarına seçme ve seçilme hakkı 1934 yıllarında kabul edilir. Fakat bu hakların yasalarla kabul edilmesiyle uygulanması arasında farklar vardır.

Cumhuriyetle birlikte kurulan dernekler tıpkı Osmanlı’da olduğu gibi, yöneticileri, kurucuları ve yöneldiği kitle, egemen sınıfın kadınlarına yönelik çalışmalar yapan derneklerdir. Hiçbir yığınsal niteliği yoktur ve diğer kapitalist ülkelerdeki burjuva feminist akımıyla aynı niteliktedir.

Ancak, toplumsal muhalefetin yükseldiği dönemlerde kadın mücadelesi ve talepleri de büyümüş ve gelişmiştir.

Bu duruma yığınsal bir karakter kazanan İKD deneyimi ile görmek mümkündür.

 

SOL

İKD, 1975 yılında kurulur. Birleşmiş Milletler’in 1975 yılını dünya kadın yılı ilan etmesi üzerine TKP’nin kadın örgütü kurulmasının teşvikiyle kuruluş çalışmalarına başlamıştır. 1980 darbesi öncesi 1979 yılında ilk kapatılan dernektir. 2 yıl çalışmalarına Kadının Sesi gazetesi ile illegal devam etmiştir. Merkezi İstanbul olmak üzere 15 bin üyesi 33 şube ve 35 temsilcilikle örgütlenmiş kadınların sesi gazetesi 30 bin baskıya ulaşmıştır.

Emekçi kadınları örgütlemeyi hedeflemiş İstanbul şubeleri için kadın işçilerin çalıştığı bölgelere öncelik tanınmıştır. Kendini kadınları mücadeleye çağıran, emekçi kadınları temel alan, genel mücadeleyi de içeren kadın örgütü olarak tanımlar.

Faaliyet alanları olarak işçi kadınların bulunduğu mahalleler, sendikalar, köylü kadınlar (köylü kadınlar, öğretmenler, ebeler), ev kadınları ve diğer kadın çalışması yapan dernek ve siyasetler olarak belirtmiştir.

Eğitim çalışmalarına özel bir önem verilmiş, her faaliyet alanına dair farklı eğitim gündemleri belirlenmiştir. Çalışmalarında öne çıkan bir diğer konu da kadınları toplumsal yaşam içinde daha aktif hale getirebilecek faaliyetlere (okuma yazma kursu, biçki dikiş, meslek edinme kursu) önem vermiş olmalarıdır. Sendika, sol ve diğer demokratik kitle örgütleriyle ortak bir çalışma ağı örmeyi başarmıştır.

Tamamen ayrı bir örgüt olarak sadece kadınların çalışması, emeği ve ortak aklıyla büyümüştür, bununla birlikte kurulması karma bir örgüt aklıyla gerçekleşmiştir. Yığınsal karakter kazanan diğer kadın örgütleriyle ortak özelliklerinden biri öncelikli kadınların sorunlarını gündem almış olsa da sadece kadınların sorunlarını değil toplumsal gelişmeler ve temel gündemleri de faaliyet alanları içine dahil etmesidir. Örneğin, 1978 yılında Ankara’da gerçekleştirdikleri “Evlat Acısına Son” mitingine 200 bin kadın katılmıştır.

En önemli özelliklerinden biri kendi içindeki çatışma ve sorunlardan değil, 1980 darbesiyle kapatılmış olmasıdır. Öncesinde, sonrasında ve bugün hâlâ bazı sol siyasetlerin kendilerine özgü oluşturdukları kadın kollarından birçok açıdan ayrılır. Gerek siyasetlerin kadın çalışmaları gerekse feminist gruplar ve kadın mücadelesine katkı sunan aydın yazar vb. kadınlar bir bütün olarak mücadeleye güç katmış olsalar da mücadeleye yön verme ve toplumun daha geniş kesimi kadınlarınca sahiplenilme konusunda yetersiz kalmışlardır.

Kadın yoldaşlarını tüm kadın örgütlerini kapsayıcı bir kadın örgütü kurmaya teşvik eden TKP, İKD’nin kurulmasına öncülük etmiş bir örgüttür.Kadın işçi ve emekçilerin temel sorunlarının eşit işe eşit ücret, analık hakkının korunması, harbe, militarizme, faşizme karşı savaşmak olarak tanımlayan TKP, kadın emekçilerin bu gibi genel kendilerine özgü sorunlar etrafında özerk derneklerde ve sendikalarda örgütlenmelerini ve savaşımlarını desteklemek partimizin amaçlarından biridir, demiştir.

O dönem diğer öne çıkan sol siyasetlerin kadın mücadelelerine bakarsak:

TİP’in 1976 yılındaki parti programında kadınlara dönük bir değerlendirme yoktur. Oysa 1970 genel kongresinden sonra genel başkanlığını yapan Behice Boran o döneme kadar cumhuriyet tarihi işçindeki ilk kadın parti başkanıdır. 1970’lerin ortalarına doğru birçok kadın derneği kurulmuş olmasına rağmen TİP böyle bir örgütlenmeye sıcak bakmamıştır. Kadın üye sayısında artış sağlanmaya çalışılmış fakat ayrı bir kadın derneği vb. kurulmamıştır.

TSİP’in 1974 yılındaki parti programında ise, kadınlardan sadece işçiler ve iş hayatıyla ilgili sosyal haklar bölümünde “cinsiyet, yaş ve bunun gibi ayrılıklardan doğan ücret farklılıkları aynı işte aynı ücret şeklinde değiştirilecektir” denilmiştir. 1976 yılındaki programında kadınlar için ayrı bir bölüm açılmış, ilk programa göre talepler biraz daha netleştirilmiştir. Ve 1979 yılına gelindiğinde ise “demokratik kadın birliği” adında bir dernek kurulmasına ön ayak olunmuştur.

1970’lerden bu yana birçok siyaset farklı zamanlarda kendisine bağlı kadın yapılanmaları oluşturmuştur. Bu yapılanmaların sayısının oldukça fazla olduğu, fakat etki alanlarının kendi politikaları etrafında şekillenip daha dar kaldığı söylenebilir.

İKD deneyiminden sonra öne çıkan bir diğer kadın mücadelesi deneyimi de Kürt kadınlara aittir.

Kürt kadınlarının mücadelesini incelerken, ulusal ve uluslararası düzeydeki sosyo-ekonomik, politik gelişmelerin yanında özellikle Ortadoğu’daki gelişmelere bakmak gerekir.

 

1980 ÖNCESİ DÖNEM

Kürt kadınların da toplumsal yapı içindeki yerleri üretimde yer aldıkları yerle ilgili olmuştur.Hayvancılık ve tarımla uğraşılan dönemde kadın erkek arasında olduğu gibi kadınlar arasında da hiyerarşi vardır. Bu dönem 1980 öncesine karşılık gelir ve kadınlar arasındaki hiyerarşide yaşlı kadınlar ile gelinler ve yaşı küçük olan kadınlar arasında görülmektedir.

1960’larda tarımın kapitalistleşmesi, köyden kente göçle birlikte kırsalda geleneksel üretim ilişkileri değişir, sosyal ve ekonomik ilişkiler çözülür. Buna bağlı olarak aşiret bağları, geniş aile yapısı yavaş yavaş çözülür ve çekirdek aile yapısı yaygınlaşır. Bu toplumsal değişim içerisinde kadınların konumunda olumlu bir gelişme görülmez.

1960 sonrası aşiret bağlarından kopan gençler okumak için geldikleri kentlerde sol ve milliyetçi akımlarla tanışırlar. Kürt aydın ve yazarları daha çok bu dönemde yetişir.

1970’li yıllarda Kürt hareketi silâhlı bir örgüt olarak kurulur. 1980 darbesinin Kürt hareketine yönelik tasfiye politikaları sosyalist harekete uyguladığı tasfiye kadar başarılı olmaz, aksine Kürt hareketi darbe sonrası toparlanır. Özellikle Diyarbakır Cezaevi’nden çıkanların kitlesel olarak PKK’ye katılarak dağa çıktığı bir süreç yaşanmıştır.

1980 SONRASI 1990’LI YILLAR

1986 yılından itibaren Kürt harekti içinde kadın sorunu daha fazla yazılıp konuşulur olmuştur. Başlangıçta kadın sorunu “kadın ve aile sorunu” olarak adlandırılmıştır. İlk yıllarda kadınların özgürleştirilmesi gerektiğinden bahsedilirken 90’larda “kadının özgürleştirici” olduğu vurgusu öne çıkmıştır. Kadınların maruz kaldıkları çok katlı baskının kadınları kolay harekete geçiren itici bir güç olduğu söylenebilir.

1988-1992 yılları arasında devletin uyguladığı baskıya karşı kitlesel halk gösterileri düzenlenlenir ve kadınların seferber edilmesiyle kamuoyu ilgisi ve toplumsal destek sağlanır. 1990-92 arasında kentlerden, üniversitelerden örgüte katılım artmıştır. 1993 yılında örgütün dağ kadrosunda 371 kadın vardır.

90’lı yıllardaki yaygın çatışmalı ortam içinde kadın, erkek ve aile için kimlik söylemi geliştirilir.Eski aile yapısının yerine ulus ailesi söylemi öne çıkartılır. Ulus ailesi = parti ailesi fikri gelişir.

Erkeğin kadın ve çocuk üzerindeki baskısının sisteme karşı mücadeleyi engellediği düşüncesiyle erkeklik duygusunun yıkılması gerektiği fikri öne çıkar. Eski aile eleştirisi ve namusu kadın bedenine odaklanmaktan çıkartarak anlam alanı vatan sathına yaymaya çalışılmıştır. Fakat namus anlayışı tam olarak değiştirilemedi.

“Vatan işgal edilir, vatana tecavüz edilir kılınız kıpırdamaz” …

 

1990 SONRASI

Yine 1990’lardan sonra Kürt hareketi içinde sadece kadınlardan oluşan siyasi ve askerî birlikler kurulur. Bu dönem, Özgür Kadın Hareketi’nin ilk görevi erkekten kopma olarak tanımlanır. Karma modellerde kadının erkeklerin gölgesinden kurtulmasının güç olduğu öz iradesini, özgür bilincini, bağımsız düşünce gücünü yaratmakta zorlanacağı düşünülmüştür.

Kürt kadınları 1980 sonra dönemden itibaren siyasi partilerde yer almaya başlamışlardır. HADEP’te %40 oranında kadın katılımı vardır. 2002 yılında HADEP’in kadın eğitim programında “Erkeği Öldürmek” (Öcalan) kitabı vardır.

1995 yılından itibaren Med TV, Roj TV’de kadının kurtuluşu ile ilgili programlar yayınlanmaya başlamış bu tür çalışmalar kadının özgürlük mücadelesine katkı sunan çalışmalar olmuştur. 90’lar ile 2000’li yıllara kadar açılıp kapatılan hiçbir Kürt partisinde kadınların sorunlarına ilişkin özgül bir program yoktur. Bu gelişme 2000’li yıllardan sonra oluşur. Örneğin 92’de HEP parti programında beslenmeye bir buçuk sayfa, konut sorununa iki buçuk sayfa yer ayırırken kadın sorununa ilişkin yazı bir satırdır ve sonraki bölümde ise ailenin korunacağına dair görüşler vardır.

1994 yılında kurulan HADEP tüzüğünde partinin işçilerin, esnafın, sosyalistlerin, aydınların vb partisi olduğundan bahsedilirken bunların içinde kadın kimliği yoktur. Kürt halkına yönelik saldırıların şiddetinin artmasıyla kadınların partiye katılımı ve kadın birimlerinin oluşumu artmıştır.

 

2000’LER

HADEP’in 2000 yılındaki kongresinde kadın ve gençlik kolları kendi yönetimlerini seçen özerk çalışma alanları oluştururlar. Parti tüzüğüne pozitif ayrımcılık ilkesi eklenmiştir.

2003 yılında kapatılan HADEP yerine kurulan DEHAP’ta ilk sırayı Kürt sorunu alırken ikinci sırada kadının özgürleşmesi vardır. DEHAP bu dönem üç temel çelişkiyi öne çıkarmıştır.

Emek sermaye, erkek egemen sistemin cins çelişkisi, insanla doğa arasındaki çelişki.

Bu dönem partilerde oluşturulan ilk kadın komisyonlarının gündemleri güncel gelişmelerdir.

Kürt halkının sesini parlementoda daha güçlü duyurmak çabasıyla siyasi hayatına başlayan BDP, 2 Mayıs 2008 tarihinde kurulduğunda, genel tüzük ve parti programına bağlı olarak BDP kadın meclisi de; genel merkez kadın meclisi, il ve ilçe kadın meclisi, mahalle ve köy kadın meclisi şeklinde örgütlenmiştir.

BDP kadın meclisi Demokratik Özgür Kadın Hareketi (DÖKH) amaç ve ilkelerine paralel olarak çalışmalarını yürüteceğini açıklamış Türkiye’de çalışma yürüten sivil toplum örgütleri, kadın ve gençlik örgütleri siyasi parti ve yerel yönetimler gibi birçok alanda çalışma yürüten Kürt kadınlarından oluşan bir harekettir.

Kendini ırkçılığa, milliyetçiliğe, militarizme, cinsiyetçiliğe, doğanın tahrip edilmesine, emeğin sömürüsüne karşı mücadele eden kadın meclisi olarak tanımlar. BDP kadın meclisi DHÖK’nin bileşenidir. Diğer kadın örgütleriyle ortak çalışma alanları oluşturmayı hedefleyen BDP kadın meclisi pozitif ayrımcılık ilkesine dayanarak bütün yerel ve merkezi yönetimlerinde %40 kadın kotası uygulamasını başlatmıştır. BDP’de kadınlara ait ayrı bir bütçe vardır ve parti gelirlerinin %15’i kadınlara aittir. Hiyerarşiye karşı yatay bir örgütlenme modeli benimsemiştir. Cinsiyet eşitliği/eşitsizliği ile ilgili uygulamaların denetim ve yaptırımına olanak sağlayan bir kadın bakanlığı kurulması için mücadele etmiştir. Yerel yönetilmede sığınma ve kadın dayanışma evleri açmak için bütçe ayrılması ile yetki ve donanımların arttırılması için mücadele etmiştir. TC’nin KCK operasyonları adı altındaki saldırılarından BDP kadın meclisi de payını almış ve kadın meclisi sözcüsü 2 milletvekili, 5 belediye başkanı, 29 belediye meclis üyesinin içinde olduğu 500 kadın tutsak edilmiştir.

Parti tüzüğüne yüzde 40 kadın kotasını ekleyen BDP’nin 2009 yerel seçimlerinde seçilen 15 kadın belediye başkanı vardır.

BDP siyasi hayatına devam ederken “emek demokrasi özgürlük” bloğu adıyla ve birçok bileşenle 12 Haziran 2011 milletvekili genel seçimlerine katılan BDP seçim başarısını ve bu bileşenlerle yan yana gelme projesini kalıcı kılmak, ortak bir mücadele alanı yaratmak amacıyla halkların demokratik kongresi için çalışmalara başlar.

15-16 Ekim 2011 tarihinde ilk kongresini toplayan HDK genel kurulu halklar şölenine dönmüştü. Kadın kotası uygulaması, eş başkanlık sistemi ve kadın mücadelesi yürüten diğer kadın örgütleriyle birlikte bir mücadele alanı yaratma çabası HDK kadın meclisinde daha önceki kadın çalışmalarına oranla daha ileri adımlardır.

İçinde feministlerden diğer birçok siyasetin kadınlarının da yer aldığı HDK kadın meclisi mücadele alanları olarak;

Ortadoğu’ya dönük demokratik yeni bir ana yasa mücadelesi ile kadınlara dönük her türlü ayrımcılık, şiddet, taciz ve tecavüzle, emperyalist savaşa karşı, mücadeleyi öne çıkarmıştır.

Kürt kadınlarının mücadelesi HDK ve HDP döneminde, alanını genişletme yönünde eğilim göstermiştir.

HDK’den sonra HDP’li kadınlar sadece Kürt kadınlara dönük politikalar yerine içine feministleri, LGBTİ bireyleri, siyasetlerin kadın çalışmalarını da kapsayacak şekilde genişlemeyi hedeflemiştir.

Suriye özelinde Ortadoğu halklarına dönük saldırıların arttığı bu dönemde Kürt kadın mücadelesi de gelişmiş ve genişlemiştir.

Ortadoğu halklarına ve özelde kadınlarına IŞİD çeteleri eliyle saldıranlara karşı özellikle bölgedeki kadınlar arasında silâhlı mücadeleye katılım oranı artmıştır. Kürt, Ezidi, Süryani, Arap halklarından kadınlar YPJ içinde ortak mücadelenin en güzel örneklerini vermiş, Rojava’daki devrimi kadın devrimine dönüştürme yolunda önemli adımlar atmışlardır.

Kadınlar tüm toplumsal gündemlerde kendi bulundukları yerden mücadeleye katkı sunarken Rojava’daki kadın devriminde enternasyonalist dayanışma büyümüştür.

Bugün yaşadığımız coğrafyada kadın mücadelesinin büyümesine katkı sunan bir diğer hareket ise feminist harekettir.

 

FEMİNİSTLER

Türkiye’de feminist hareketi; birinci, ikinci ve üçüncü dalga feminist hareket olarak tanımlayabiliriz.

  1. dalga: Cumhuriyetin ilanı ile 1935 yılı arası.
  2. dalga: 1980-1990 yılları arası.
  3. dalga: 1990’dan günümüze kadar gelen dönem.
  4. DALGA

Cumhuriyetin ilanından sonra Nezihe Muhiddin öncülüğünde Kadınlar Halk Fırkası (partisi)’nın kurulmasına kadınların seçme seçilme hakkı olmaması gerekçesiyle izin verilmemesinin ardından 7 Şubat 1924 tarihinde kurulan Türk Kadınlar Birliği Derneği kurulmuştur. Bu dernek seçme seçilme hakkının elde edilmesinden sonra genel kurul yaparak kapatılmıştır. Türkiye’de 1. dalga feminist hareket dönemin koşullarına ve dünyadaki kadın mücadelesi gelişimine paralel olarak daha çok burjuva kadınların öncülük ettiği, belli bir kesime dönük çalışmalar yapan bir karakterdedir.

1940 ve 1950 arası ölü bir dönemdir.

  1. DALGA:

1980 sonrası feminist hareket çoğunluğunu sosyalist kadınların oluşturduğu bir yapıya sahiptir. Darbenin etkisiyle kapatılan birçok siyaset ve örgütteki kadınlar feminizmi yeni bir mücadele alanı olarak görmüş çalışmalarını bu yönde çevirmişlerdir. 12 Eylül yasaklamaları altında 1984 yılında “Kadın Çevresi” adında mecburen şirket olarak kurulan feminist dergi feminist literatür oluşturmak için kitap basmaya başlar. Bu dönem kitap kulübünde basılan kitapların tamamı çeviridir. Bu çevre içinde yer alan kadınların ilk yayını “Feminist”tir. Ardından bu gruptan ayrılanlar “Sosyalist Feminist Kaktüs” dergisini çıkartırlar. Kadın çevresi 4 kitap yayınlamış, iki dergi ve bugün izleri sürülen feminist ekolleri yaratmıştır.

1987 yılında feminist kadınların öncülüğünde “dayağa karşı kampanya” adıyla gerçekleştirilen mitin 1980 darbesi sonrası yapılan ilk mitingdir. Mitinge 2000 kadın katılmıştır. 1989 yılında cinsel tacize karşı yürütülen kampanyanın sembolü mor iğnedir. Feminist kadınların yakalarına taktıkları mor iğneler ve kahvelere giderek yaptıkları eylemler basında tepki uyandıran eylemlerden olmuştur. Ardından TCK’nın 438. (hayat kadınlarına tecavüz suçuna verilecek cezada indirimi öngören Türk Ceza Kanunu’nun 438. Maddesi) maddesini protesto etmek amacıyla “iffetli kadın olmak istemiyoruz” eylemleri başlamıştır.

Daha sonra bedenimiz bizimdir, boşanma, dayağa karşı kampanya eylemleri dönemin öne çıkan eylemleridir. Kadının adı yok 1987 yılında yayınlandığında oldukça ses getirmiş, 1988’de yasaklanmış ve 1991’de tekrar yayın hayatına başlamıştır. 1980 sonrası önemli politik tartışmalar İHD’nin kuruluş aşamasında da yaşanmıştır. 1988 yılında İHD kadın kurultayında kadın mücadelesinin yönü hakkında önemli tartışmalar yaşanmıştır. Temel mesele mücadelenin erkeklere karşı mı yoksa sınıfsal temelde mi olacağıdır.

Bu dönem feminizm kuruluş (kendini var etme) aşamasındadır, dönem ilerledikçe feminist hareket kampanyalarla zirve yapmıştır ve oldukça hareketlidir. Teorik tartışmalar öne çıkmıştır.

3 . DALGA:

1990’larda feminizm daha çok kurumsallaşma eğiliminde olduğu söylenebilir. 25 Ekim 1990’da kadın statüsü ve sorunları genel müdürlüğü, 1991’de kadın ve aile bakanlığı kurulur, yine 1991’de ilk kadın vali Leyla Ataman Muğla valisidir. 1990’da Mor Çatı, Kadın Eserleri Kütüphanesi, İstanbul Üniversitesi’nde kadın sorunları araştırma ve uygulama merkezi kurulur. 1996 yılında ise Uçan Süpürge, 1997 yılında ka-der kadın adayları destekleme derneği siyasette kadın erkek eşitliğini sağlamak amacıyla kurulmuştur.

Doksanlardan sonra feministler, sosyal feministler ve radikaller olarak kadınların sömürülmesinin ekonomi politiği üzerine tartışmaları sürdürmüşlerdir.

Doksanların başında devlet gelişmekte olan feminist harekete müdahale yolları ararken, feministler devletle mesafelerini korumaya çalışmışlardır. Fakat medyanın tam da Kürt sorunu kendini yakıcı bir şekilde ortaya koyduğu dönemde Kürt hareketinin gelişimini medya eliyle gizlemeye çalışmış, burada da kadın eylemlerini öne çıkartarak gündem değişikliğine gitmeye çalışmıştır.

1990’lı yıllardan sonra feminist kadınlar arasında devam eden hiyerarşi tartışmaları, kadınları hiçbir şey yapmamaya kadar götürmüş, doksandan sonra nerdeyse hiç kampanya düzenlenmemiştir. Bu sessizliğin ardından 1994 yılında toplumsal araştırmalar vakfında “80’li yıllarda kadın hareketi” başlıklı panelde Gülnur Savran, hiyerarşi saplantısının iş yaptırmama haline gelmesinin zararlarından bahsederek, iş bölümünün gerekliliğinden bahsetmiş ve yeni bir koordinasyon önermiştir. Bu çağrı yeniden bir araya gelme çağrısı olmuştur.

Bu dönem devlet ve hükümetler kadın hareketini bir sivil toplum hareketi olarak muhatap kabul etmeye başlamışlardır.

 

SONUÇ YERİNE

Osmanlı’dan cumhuriyete ve sonrası gelişmeler ışığında kadın mücadelesine ve öne çıkan örgütlülüklere baktığımızda:

* Toplumsal muhalefetin yükseldiği her dönemde kadın mücadelesinin de büyüdüğü,

* Kadın sorunlarının tarifi, mücadele ve çözüm yöntemlerine bakıldığında, her dönem açığa çıkmamış olsa da sorunun sınıfsal bir karaktere sahip olduğu ve bu yönde geliştirilecek mücadele yöntemlerinin gerekliliği,

* Geçmişte ve bugün feminist kadınların daha çok beden politikaları, taciz, şiddet gündemli politikaları öne çıkardıkları bununla birlikte örgütlü yapılar içinden çıkan kadın hareketlerinin, yoğunluklu olarak emekçi ve ezilen kadınlara dönük politikalarla toplumsal diğer sorunları birlikte ele aldıkları ve bu yöntemin kitleselleşmeye önemli katkılar sunduğu,

* Kadınların kadın kimliklerinden kaynaklı yaşadıkları sorunlar ile içinde yer aldıkları toplumun temel ve güncel sorunlarının çözümünün iç içe geçtiği ve geçmesi gerektiği, birbirinden ayrı ele alınamayacağı,

* Kadın mücadelesinde öne çıkan, toplumun büyük çoğunluğu tarafından sahiplenilen, mücadeleye yön veren kadın örgütlerinin karma değil ayrı yapılanmalar olmalarına rağmen ortaya çıkışları ve beslendikleri yerin bağlı bulundukları örgütler olduğu,

* Kadın sorununun çözümünde farkı politikalara sahip olsalar da mücadeleye güç katan tüm kesimlerin ortak bir mücadele hattında birleşmelerinin mümkün, gerekli ve kazandırıcı olacağı, bu anlamda tüm kadın çalışması yapan kurumlar gibi bize de kadın mücadelesini geliştirmek ve ortaklaştırabilmek adına önemli sorumluluklar düştüğü söylenilebilir.

 

Kaynaklar:

Serpil Çakır, Osmanlı’da Kadın Hareketleri

Handan Çağlayan, Analar Kadınlar Tanrıçalar.

Muazzez Pervan, İlerici Kadınlar Derneği

Emel Akal, Kızıl Feministler

Makaleler:

Aylin Moralıoğlu: 80’li yıllarda kadın hareketi ve kampanyalar

Aksu Bora: kadın hareketi: nereden nereye

Mine Koçak: 80’li Yıllar Kadın Hareketi

Yeliz Ergün-Burcu Güler-İlkay Tanyer: Türkiye’de 80 Sonrası Kadın Hareketi

Doç Dr. Sevgi Uçan Çubukçu ile röportaj: Kadın hareketi gökten zembille inmedi

 

 

-Nursel Güvendir