Önceki Bölüm: İşçi Sınıfı Partisi Üzerine
Devrimci partinin araç olduğu, pek çok tartışmada vurgulanır. Hatta zaman zaman “partinin o kadar da önemli olmadığı” anlamında da bu vurgulara tanık oluruz. Üstelik bizim ülkemizin solcularının “belkemiği olmayan” tartışmaları çok sevdikleri ya da hiçbir konuyu ciddi tartışmadıkları için ele aldıkları her konuyu çamura buladıkları bilinen bir gerçektir. Parti, bir araçtır ve onlar bunu hangi anlamda kullanırsa kullansınlar, partinin araç olma özelliğini unutacak değiliz.
Parti, işçi sınıfının elinde, burjuvaziye karşı sosyalizm ve devrim amacıyla yürüttüğü savaşım için tek gerçek silahtır. Bunun dışında bir silah yoktur ki, işçi sınıfını devrimcileştirsin ya da iktidara taşısın.
Tarihsel gelişme içinde, giderek öznenin rolünün arttığını, bu artan rolün ise, geliştirilen örgütlülüklerde ifade bulduğunu biliyoruz. Örgütlenmemiş, vücut bulmamış görüş öznenin rolü olarak ele alınamaz. Öznenin artan rolü demek, insanın toplumsal yaşama, kendi kaderine müdahalesi demektir. Bu ise süreklilik isteyen, yani ancak örgütlülükle anlam taşıyan bir olgudur.
Kişinin anlık tepkileri, “öznel” olmakla beraber, plansızlığı ifade eder ve burada konuştuğumuz özne ile ilgili değildir. Tepkisel davranış, gerçekte nesnel ile öznelin arasındadır, nesnel olandan “kopuşu” ifade etmez. Oysa özne nesnel koşulların bilincinde olmak, nesnel koşullara bilinçli bir müdahalede bulunmak demektir ve bunu için, “kişi” boyutunu aşıp da toplumsal sürece geçildiği oranda özne örgütlülüğü ifade eder.
Özne, belli nesnel koşulların içinde doğar. Nesnel koşullardan bağımsız, bir özne tarifi, hayali bir özne tarifidir; gerçekliğin yerine idealize edilmiş fikirleri koyar. Özne, içinde doğduğu nesnel koşulların ürünüdür, ama bununla sınırlı değildir. O, aynı zamanda nesnel koşulların aşılması da demektir.
İnsanın doğaya karşı mücadelesinde de bunu görürüz, insanoğlu, amacına uygun, iş görebilen aletler yapmayı başararak doğa karşısında varlığını korumuş, doğayı dönüştürmüştür. Balta yapmak, hem doğayı dönüştürmektir, hem de daha sonraki dönüşüm için müdahalede bulunmaktır. Balta burada araçtır ve onun geliştirilmiş olması bile başlı başına önemli bir adımdır.
Burada da görülüyor ki, geliştirilen araç, amaca uygun ve içinden çıktığı nesnelliği aşan bir özelliğe sahiptir. Kazma bir araçtır ve toprağı kazmak için kullanılması için topraktan farklı olmalıdır. Balta tahta gibi kör ve yuvarlak olursa, balta olmaktan çıkar ve sopaya dönüşür.
Bu basit ve temel akıl yürütme bizi, aracın içinden çıktığı nesnel koşulları aşan bir özelliği olması gerektiği noktasına getirmiştir. Nesnel olmanın birebir yansıması olan, nesnel olanı aşamamış olan bir özne, nesnel olanı dönüştürmek için bir araç olarak işlev göremez.
İkincisi; kör ve yuvarlak bir demirin bıçak olmaması gerçeğinden hareketle, aracın biçiminin amaca uygunluğu noktasının çok da önemli olduğu ortaya çıkmaktadır. Kesmek için keskin bir araca ihtiyacınız vardır. Bu aracın taştan yapılmış bir taş bıçak olduğu durumda iş görmesi, demir bir bıçak olduğu duruma göre daha verimsizdir. Bu durumda demir bıçak daha iyi bir araçtır ve kendisinin öncülü olan taş bıçağa göre insanoğlunun gelişiminin düzeyleri arasındaki farka işaret eder.
“Örgüt örgüttür”, deyip işin içinden çıkamayız. Devrimci parti, içinden çıktığı koşulları aşan bir mekanizmadır, bir canlıdır. Koşulların aşılabilirliğinin, amaç olan dünyanın değiştirilmesinin ilk kanıtıdır da. Devrimci partinin örgütleniş biçimi de içinden geçilen koşullarla bağlantılıdır. Devrimci parti, işçi sınıfının çıkarlarının her koşulda temsilcisidir. Tersinden de işçi sınıfı ancak devrimci partisi var ise, devrim ve sosyalizm savaşında silahı var demektir. Öyle ise işçi sınıfının örgütlülüğünün, bilincinin de sarsılmaz yansıtıcısıdır devrimci parti.
Demek ki, “araç”tır; ama sıradan bir araç değildir. Yani alternatifi olan bir araç değildir. Öyleyse, vazgeçilmez bir araçtır.
Bugüne kadarki tartışmalarda partinin ya da örgütün amaçlaştırılmaması gereğinden hareketle tartışılmıştır. “Amaçlaştırma” yanlıştır mantığıyla, araç tartışmaları yürütülmüştür. Oysa ağacı kesmek için bir baltaya ihtiyacımız vardır ve bunun alternatifi de yeni bir balta vb. olur. Elbette amaç ağacı kesmektir. Elinizdeki baltayı keskin tutmanız, aracınızı inkâr etmenizden bin kat iyidir. Ne zaman amacınızı terk ederseniz, ne zaman toprağı kazmaktan vazgeçerseniz, o zaman, “kazma veya traktör”ü amaçlaştırmayalım demek, samimi ve ciddi değildir. Doğru olanı, hâlâ tarlayı kazarken, araçları amaca uygun olarak kullanmayı, araçları amaçlaştırmamayı tartışabiliriz.
Biz işçilerin, biz devrimcilerin özellikle anlamamız gerekir ki, bazı tartışmaların zamanlaması da önemlidir. Zamansız bir önerme, yolları açmıyor. Belli koşullar altında belli söz ve eylemler masum olurken, belli koşullar altında masumiyeti kalmıyor. Biz, bu topraklarda yaşayan devrimcilerin, tartışma ve eylemde zamanlamaya çok ama çok dikkat göstermemiz gerekir. Bu konudaki eksikliğimiz, kendi değerlerimizi kullanan sahte dostların saldırılarından çok ama çok etkilenmemize neden olmaktadır. Bunun başka adı ise taktik zayıflıktır. Politik mücadeleyi bir “erkeklik” gösterisi olarak ele alanlarımız az değildir. Oysa politik mücadelede taktikler son derece önemlidir. Öyle anlaşılıyor ki, taktik zayıflığımızın kökeninde tarih bilinci eksikliği vardır. Özne üzerine tartıştığımıza göre, tarih bilincinin eksikliği üzerinde durmamız tam da yerinde olacaktır. Devrimci hareketimizin tarihinde çok önemli bir çıkış, bir dönüm noktası olan 1970 hareketinde, yani Mahir, İbrahim ve Deniz’de ifadesini bulan harekette, en önemli eksiklik bu tarih bilincidir. Ülkemiz tarihi açısından son derece kritik yıllarda topraklarımızda önemli bir sıçrama yaratan devrimci hareketin yenilgisinde, en önemli unsurlardan biri taktik zayıflıktır ve bunun temeli de tarih bilinci eksikliğidir.
Tekrar konumuza dönelim. Bu, zamansız ve sahte dostlarca gündeme taşınan tartışmaları daha az dinleyerek ilerleyeceğiz. Tarlayı kazmaktan vazgeçenler, bize kazmanın traktörün amaçlaştırılmaması gerektiğini anlatamazlar.
Devrimci partinin ne olmadığı değil de, ne olduğunu tartışarak ilerlemeliyiz. Araç olması da bize bunu ifade etmeli. Tartışmayı, nasıl bir araç, işçi sınıfına bugün, nasıl bir örgüt, nasıl bir önder lazım konusunda ilerletmeliyiz. Tersi, “olmaması gerekene takılıp” olması gerekeni örgütlemeyi feda etmek, ya da daha sade söylersek gevezelik olur.
İşçi sınıfın öncü partisi, işçi sınıfını iktidara taşımayı amaçlayan, işçi sınıfının çıkarlarını her koşulda koruyan, en zor koşullarda bile görevi savsaklamayan bir araçtır. Eğer iktidar hedefi unutulursa, “sürekli muhalif” olarak kalınırsa, elbette parti amaçlaşmış olacaktır. Yani amaç unutuldukça, kendi varlığı amaç haline gelecektir. Tutucu bir devrimci parti olanaklı mıdır? Elbette hayır; ama eğer iktidar mücadelesi unutulursa elbette amaçlaşma peşi sıra gelecektir.
Yoksa örgütün korunması, düşman saldırıları karşısında direniş, “amaçlaştırma” değildir ve olamaz. Düşman saldırıları karşısında, düşmana karşı en önemli araç olan partiyi, örgütü korumak kuşkusuz gereklidir. Bunun olmamasını istemek kaçkınlıktır ve işten kaçanın araçlara sövmesi kaçınılmaz tepkidir.
Düşman, işçi sınıfının iktidara yürüyüşünü durdurmak isteyecektir. Zaten fazladan ömür sürdüğünün bilincinde olan burjuvazinin, işçi sınıfını örgütsüz ve eli kolu bağlı halde tutabildikçe yaşayabileceğini bilen burjuvazinin her adımda örgüte saldırması kadar doğal bir şey yoktur. Ve düşman saldırılarına karşı örgütünü korumak, devrimci olmanın olmazsa olmaz şartıdır.
Sanırım, bu kaçkınların örgüt düşmanı tutumlarının, sahte özgürlükçülüklerinin gerçek karakteri ortaya çıkmış bulunuyor. İçinde yer aldıkları köleci sistemi değiştirmek, bu devasa boyutlardaki insan kirlenmesine son vermek, insanın insana kulluğunu bitirerek insanı doğa karşısında kendi bilincinde ve özgür kılmak yerine, tüm bunları onaylayarak iki ıstakoz uğruna kıç yalayıcısı duruma gelenleri takip ederek, eylemsizliği, suskunluğu, ahlâksızlığı, tepkisizliği “özgürlük” olarak tanımlayanlar bizi ne kadar rahat bırakırlarsa o kadar iyidir. Gölge etmesinler yeter. Biz, çabalarımızın temeline bunları ikna etmeyi değil, işçi ve emekçileri kazanmayı, onlara gerçekleri açıklamayı ve bunun için örgütlenmeyi koyacağız.
Onun için de bir araç olduğunu bildiğimiz, vazgeçilmez bir araç olduğunu bildiğimiz devrimci örgütü, ya da partiyi nasıl ele aldığımızı tartışacağız. Bundan sonra ise ülkemizde yaygın olarak süren, parti-örgüt tartışmasını ele alacağız.
Sonraki Bölüm: İşçi Sınıfını İktidara Taşıyacak Araç Olarak Parti