Bir gün önce seçimlerin Kasım 2019’da yapılmasından söz eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, bir gün sonra, “yerli ve milli” ittifakı Bahçeli ile bir araya gelerek seçim tarihini 24 Haziran 2018 olarak açıkladı.
Saray Rejimi’ni bu “Baskın Seçim”e gitmeye iten etmenler nelerdi?
Türkiye Cumhuriyeti devleti bir çözülüş sürecindedir. Bu çözülüşün iki temel dinamiği var.
Birincisi ve bugün önde gözüken, bölgemizde yoğunlaşan emperyalist paylaşım savaşının içerideki çözücü etkisidir. Suriye’de yaşanan savaş ve gelişmeler bunun açık göstergeleridir.
Çözülüşün ikinci dinamiği, Kürt halkının tüm baskı, katliam politikalarına rağmen geriletilemeyen mücadelesi ve 2013 31 Mayısı’nda patlayan Gezi Direnişi’nin açığa çıkarttığı mücadeledir.
İki ayrı kanaldan yürüyen bu mücadeleler, 7 Haziran 2015 seçimlerinde birleşme eğilimi göstermiş ve egemenlerin uykusunu kaçıracak şekilde, toplumda “başka bir dünyada yaşayabiliriz” umudunu büyütmüştür. Eşit, özgür, kardeşçe bir yaşam istemine dönük katliam boyutunda saldırılar, tutuklamalar vb. varolan umudu ve direnç eğilimini geriletse bile kıramamıştır.
“Allahın lütfu” olan 15 Temmuz darbe girişiminin yarattığı “Yenikapı ruhu”, 16 Nisan referandumundaki “Hayır” seferberliği ile ters yüz edilmiştir.
Çocuk istismarından kadın cinayetlerine, doğanın yağmalanmasından eğitimdeki ticarileşme ve gericileşmeye, özgürlüklerin gaspından toplumsal çürümeye kadar birçok alanda artan öfke kendini örgütleyecek kanallar aramaktadır.
Bu iki dinamikle birlikte, ekonomideki durum ve özellikle inşaat sektöründeki krizin saklanamaz hale gelmesi, borç yapılandırma sırasına giren, yurtdışına kaçıp iflas açıklayan patronlar, daha büyük krizin kapıda olduğunu açıklayan hükümet üyeleri, “baskın seçim”e gidişin etkenlerinden biridir.
Savaş politikaları ile içeride baskıları arttırmak ve milliyetçi hezeyanlarla desteğini sağlamlaştırma isteği de amaçladıkları karşılığı bulamamış, işçilerin bir yandan borç batağı, ağırlaşan yaşam koşulları ve çaresizlikten her geçen gün artan intiharları, diğer yandan bu sefalet tablosunu ortadan kaldıracak arayışları Saray Rejimi’nin korkulu rüyası olmuştur.
Bu seçim neyi çözecektir?
Hiçbir şeyi! Çözülüş devam edecektir. Bu “baskın seçim”, zaman kazanmak için sarılınan can simididir, ancak can simidi çürüktür.
Şeker fabrikalarının haraç mezat satılarak kapatılmasına; ormanların şirketlere devredilmesine; hazinenin şirketlere ihaleler yoluyla yağmalatılmasına; işçilerin-emekçilerin alınterinin sömürüsüne; dışarıda savaş politikaları ile emperyalizme tetikçilik yapmaya; emekçi çocuklarının kanı üzerinden zenginleşmeye devam edilecektir.
Bu “baskın seçim”, yağmalanacak denizin bittiği yerde adı konacak olan ekonomik krizin yaratacağı işsizlik, yoksulluk ve açlığın getireceği patlamaları bastıracak şekilde gücün bir an önce tek elde toplanması çabasıdır.
Bu “baskın seçim”, bölgemizde yürüyen emperyalist paylaşım savaşının ortaya çıkaracağı krizlere karşı tek ses olarak çıkabilmeyi garanti altına alma çabasıdır.
Bu “baskın seçim”, nefes almakta zorlanan toplumun, “özgürlük” şiarı ile ayağa kalkmasını engelleme çabasıdır.
Onların planı budur. Bunu başaracaklarına dair kesin bir fikirleri olmamakla birlikte, ellerinden geleni yapacaklardır.
Önemli olan, biz insanca, onuruyla ve kardeşçe yaşamak isteyenlerin, ne yapacağıdır.
7 Haziran seçimlerinden sonra 16 Nisan referandumu, sadece sandıkta oy vererek istediğimiz yaşamı, ülke ve dünyayı kuramayacağımızı göstermiştir.
Sadece sandıkla sınırlı bir bakış kendimizi kandırmak olacaktır. Seçimlerin öncesi ve sonrasında, istediğimiz, düşlediğimiz gibi bir yaşam ve buna uygun bir düzen için irademizi ortaya koymak, kendi kaderimizi elimize almak zorundayız.
İstemlerimiz için hayatın her alanında irade koymak, milyonlardaki direnme eğilimini örgütlü güç ile buluşturmak zorundayız.
Bu yağma, savaş, sömürü ve zulüm düzenini değiştirebiliriz.
Bunun için örgütlenmek dışında bir yol, sihirli bir değnek yoktur.
Örgütlü halkları hiçbir kuvvet yenemez!
KALDIRAÇ
19 Nisan 2018