Belediye işçilerinin ocak-şubat aylarında yükselen eylem ve grevlerine sahne olan toplu sözleşme süreci, geride sınıf güçleri için bilince çıkartılması gereken birçok ders ve tartışma bırakırken; belediye işçisinin mücadelesine, sorun ve taleplerine, hareket eğilimlerine, zayıf ve güçlü yanları ile sendikalarının durumuna da ayna tuttu.
TİS sürecine gelirken:
2018 genel seçimleri öncesi “taşerondan kadroya geçiş” vaadi ve 1 Nisan’da yürürlüğe konan 696 sayılı KHK ile belediyeler bünyesindeki 497 bin taşeron işçisi belediye iktisadi teşekküllerine (BİT), yani belediye şirketlerine geçirilmişti.
Belediyelerdeki toplam istihdamın yüzde 87,2’sini, yani belediye çalışanlarının ana gövdesini oluşturan bu işçiler, KHK’nın getirdiği düzenlemeyle kadrolu statüde çalışan işçilerin ekonomik ve sosyal haklarından yararlanacaklarını düşünürken, üç sene süresince neredeyse taşeronu aratacak koşullara mahkûm edildiler. KHK’nın süresinin dolacağı 30 Haziran 2020 tarihine kadar TİS hakları askıya alındı. Ücretleri Yüksek Hakem Kurulu’nun bağıtladığı sözleşmelere endekslendi ve senelik yüzde 4+4 sabit zamma mecbur bırakıldılar. Taşerondayken yararlandıkları asgarî ücret zam farkından dahi yararlanamadılar. Bu işçilere enflasyon farkı ve ikramiye de verilmedi. Dolayısıyla üç sene süresince mali ve sosyal haklar açısından ciddi kayıplar yaşadılar.
Belediye şirketlerine geçirilmelerinin ardından, yaşadıkları mali kayıplara da bağlı olarak işçiler sendikal örgütlenmeye yöneldiler. KHK kapsamındaki 497 bin işçiden 50 bine yakını DİSK’e bağlı Genel-İş’te örgütlendi. AK Partili belediyelerde adrese teslim üyeliklerle Hak-İş’e bağlı Hizmet-İş yetkilendirildi ve en az 80 bin işçi bu sendikaya üye oldu. Kimi CHP’li belediyelerde yetkili sendika olabilmek için Türk-İş’e bağlı Belediye-İş ile DİSK’e bağlı Genel-İş arasında kapışma yaşandı. CHP’li belediyelerin bazılarında ise öncü işçiler sendikal örgütlenmenin de kaldıracı olacak “işçi meclisleri” gibi taban örgütleri kurmaya yöneldiler. Kimi belediyelerde sendikanın yetki almasının ardından işçi meclisleri kurucuları tarafından dağıtıldı, kimilerinde ise varlığını sürdürdü.
2019 yerel seçimlerinde İstanbul başta olmak üzere 11 büyükşehir belediyesinde seçimleri kazanmasının ardından CHP’nin belediyelere dönük bir işveren örgütü kurmaya hazırlandığı dillendirilmeye başlandı. CHP’li belediyelerde işçisinin karşısına belediye bürokratlarının yanı sıra SODEMSEN’in (Sosyal Demokrat Kamu İşverenleri Sendikası) de çıkacağı anlaşıldı.
1 Temmuz 2020 itibariyle BİT’li işçiler için ilk kez “özgür” toplu sözleşme sürecinin başlamasıyla, belediye işçilerinin mücadelesi, 3 senelik ekonomik kayıpların telafi edilmesi, derinleşen ekonomik krizin yükü ve enflasyon karşısında eriyen maaş ve sosyal haklarda düzeltmeye gidilmesi, insanca çalışma koşulları elde edilmesi beklentisiyle ivmelenmeye başladı.
Tarafların konum alışı:
CHP’li belediyelerde ocak ayına kadarki altı aylık süreç boyunca belediye işverenleri pandemiyi de bahane ederek bir oyalama taktiği devreye soktu. Temmuzdan şubata kadar belediye işverenleri yalnızca iki-üç kere TİS masasına oturdu. Görüşmelerde idarî maddelerde dahi sorun çıkartıp ekonomik-sosyal maddelere dair görüşmeleri ötelediler. Daha önceki dönemlerde kazanılmış çalışma düzenine dair maddeleri dahi tartışmaya açtılar.
Resmî enflasyonun yüzde 14 olarak açıklandığı, gerçek enflasyonun ise asgarî yüzde 40’larda olduğu bir dönemde, işçiye yüzde 7-8 zam oranlarını dayattılar. Derinleşen ekonomik krizin faturasının işçilere ödetilmesi, ücretlerin baskılanmasında AK Parti ve CHP arasında bir yaklaşım farkı olmadığını ortaya koydular.
CHP’li belediye işverenleri, işçilerin ve sendikalarının karşısına; SODEMSEN’i, belediye bürokratları, sosyal medyada işçilerin taleplerini manipüle etmek üzere devreye soktukları trol orduları, Maltepe’de yaşandığı üzere grev gözcüsü işçilere saldıran otopark çeteleri, 100 kamyon ve 600 personelle grev kırıcılığına soyunan İBB, işçiye toplumsal desteği azaltmak için canhıraş bir çaba içine giren ilçe örgütü yöneticileri ve işçinin iradesini yok sayan sendika bürokratlarıyla topyekûn çıktılar.
Kadıköy, Maltepe, Ataşehir, Kartal Belediyeleri içinde TİS görüşmelerinin ilk başladığı, anlaşmazlık ve grev olasılığının da ilk ortaya çıkacağı Kadıköy Belediyesi’ndeki TİS sürecini, diğer belediyelere de düğümü atmanın, eşik oluşturmanın aracı olarak ele aldılar. Kadıköy Belediyesi’nde 16 Şubat’ta grev başlar başlamaz SODEMSEN diş göstermek için diğer tüm belediyelerde TİS masasından çekildi, görüşmeleri askıya aldı.
Bu belediyelerde yetkili sendika olan Genel-İş’in Anadolu Yakası 1 ve 2 No’lu Şubeleri, TİS süreci boyunca açıklamalarında dört belediyenin işçilerinin ortak mücadelesine vurgu yapsa da mücadeleyi parçalı ele aldılar. Belediye işçisinin gözü kulağı birbirine çevrilmiş, işçi diri ve eylemliyken ve ortak hareketinin nesnel zemini de oluşmuşken, Kadıköy grevi başlar başlamaz diğer belediyelerde de uyarı eylemleri, iş bırakma eylemleri örgütlemeli, mücadeleyi topyekûn yürütmeliydiler.
2019’da İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde yaşanan deneyim tam da bu konuda yol gösterici ve öğrenilmesi gereken bir deneyimdir. KHK ile taşerondan belediye şirketlerine geçirilen İZENERJİ işçilerinin örgütlendiği Genel-İş sendikasının yetkisine Büyükşehir Belediyesi tarafından itiraz edilmişti. Bunu protesto etmek için 11 Ocak 2019’da İBB önünde eylem yapmak isteyen Genel-İş İzmir 2 No’lu Şube üyesi işçilere ve sendikacılara polis saldırısı yaşanması üzerine, Genel-İş’in İzmir’deki bütün şubeleri iş bırakma kararı alarak üyelerini Büyükşehir Belediye binası önüne çağırmıştı. İşçiler otobüs hatları ana duraklarında kontak kapatarak, çöp arabaları ile şehrin farklı yerlerinde yol kapatarak başarılı bir iş bırakma eylemi gerçekleştirmiş, taleplerini şehrin gündemine taşımıştı. Aynı gün yapılan basın açıklamasında yetkiye itirazın çekilmediği koşullarda bütün belediyelerde önce 3 gün boyunca 2 saatlik, ardından yarım günlük, yetki davasının görüleceği gün ise tam gün iş bırakma eylemi yapacaklarını ilan ederek doğru zamanda doğru eylemle, örgütlü gücü devreye sokarak süreci kazanımla sonuçlandırmışlardı.
Kadıköy, Maltepe, Ataşehir, Kartal Belediyelerinde TİS süreci boyunca işçilerin eylemleri kitlesel, diri ve kararlı bir seyir izledi. Mücadelenin omurgasını oluşturan temizlik, park bahçeler gibi birimler dışındaki idarî vb. birimlerin işçileri de harekete geçti. Fakat belediye işçilerinin mücadele etme isteği ve kararlılığı örgütlülük düzeyinin zayıflığı tarafından sınırlandı. Mücadelenin sadece sendika üyeliğine sıkıştırılmadan yürütülmesi gerektiği, işçilerin özörgütleri olan sendikaları üzerinde söz-yetki-karar sahibi olabilmesi için işyeri komiteleri, meclisleri gibi taban örgütlerinin ne kadar hayatî olduğu, işçinin iradesini hâkim kılacak araçlara sahip olmadığı koşullarda kaderini AK Parti ya da CHP’nin aparatı hâline gelen sendika bürokratlarının insafına bırakmak zorunda kaldığı bir kez daha deneyimlendi.
10 bine yakın işçiyi kapsayan bu dört belediyenin TİS süreçlerinde Genel-İş şubeleri işçinin gücünü aktif devreye sokmak için tabana yayılmış TİS ve grev komiteleri kurmadı. Kadıköy ve Maltepe’de şube yöneticileri ve işyeri temsilcilerinden menkul komiteler oluşturuldu. İşçiler TİS ve grev eğitimleriyle sürece hazırlanmadı. Kadıköy Belediyesi’nde örgütlü Genel-İş 1 No’lu Şube yöneticileri grevin ilk günü belediye bahçesinde bekleyen işçileri “hepinizin burada beklemesine gerek yok, biz çağırınca gelirsiniz” diyerek evlerine dağıttı. İki gün süren Kadıköy grevi boyunca grev alanına bir çay ocağı dahi kurulmadı, kumanya dağıtılmadı, her ay işçinin aidatının yüzde 15’i kesilerek oluşturulan grev fonunun akıbetine dair dişe dokunur bir açıklama yapılamadı. İşçinin hareketini ileriye taşıyacak kanalların yaratılması gözetilmedi, taleplere toplumsal desteği arttırmak için Kadıköy’deki emek ve meslek örgütleri ile sol güçlere çağrı yapılmadı. Nihaî olarak grev üçüncü gününde sendika genel merkezinin müdahalesi ve toplu sözleşmeyi imzalamasıyla bitirildi.
Genel-İş 2 No’lu Şube’nin örgütlü olduğu Maltepe Belediyesi’nde ise 23 Şubat’ta greve çıkıldı ve grev 6 gün sürdü. Maltepe işçileri 2019’da bir önceki dönem imzalanan toplu sözleşmesinin belediye tarafından uygulanmaması üzerine uyarı eylemleri gerçekleştirmiş, belediye yönetiminin saldırıları tırmandırıp işyeri temsilcilerinden bazılarını işten atma kararı alması üzerine 8 gün süren bir grev örgütlemişti. Maltepe işçisi 2019’un grev deneyimi ve bilenmiş ruh hâliyle TİS mücadelesine avantajlı başladı. Maltepe’de grev kırıcılara dönük etkili müdahalelerde bulundu, grev kırıcıları, işçi düşmanlarını hem sokakta hem de sosyal medyada teşhir etti, halk pazarlarında bildiri dağıtarak belediye bürokratlarının yalanlarının aksine işçinin yaşam ve çalışma koşullarına dair gerçekleri halka taşıdı.
Kadıköy Belediyesi’nde toplu sözleşmenin genel merkez müdahalesiyle imzalanması ve Maltepe Belediyesi işvereninin Kadıköy’ün de gerisinde şartlar dayatması üzerine 2 No’lu Şube yönetimi grevin altıncı gününde gelen son teklife dair sandık kurup grevin devam edip etmemesini işçiye oylattı. İşçinin ezici çoğunluğu greve devam oyu vermesine rağmen grev bitirildi. Muhtemelen oylama devam ederken sendika genel merkezi anlaşmaya çoktan imza atmıştı.
Akabinde, Ataşehir ve Kartal Belediyelerinde de ilan edilmiş grev tarihleri yaklaşırken peş peşe anlaşmalar -bu sefer şube yönetimleri tarafından- imzalandı. Kadıköy’de açılan gedik, geri adım diğer belediyelerde Kadıköy’den daha geri toplu sözleşmelerin yapılmasına yol açtı. Kadıköy ve Maltepe’de sendika şubelerinin işçinin iradesi ve gücünü sürece hâkim kılacak mekanizmalar örmemesi, genel merkezin olası müdahalelerine önlem almaması, süreci yönetememelerine yol açtı. Ataşehir ve Kartal’da ise TİS’ler işçinin rızası alınmadan şubenin imzalamasıyla -hatta şubenin biz imzalamazsak genel merkez imzalayacak söylemiyle- sonuçlandırıldı.
İmzalan TİS’lerle Kadıköy Belediyesi’nde giydirilmiş en düşük ücret 5275 TL’ye, net ücret 3456 TL’ye, Maltepe Belediyesi’nde giydirilmiş ücret 4700 TL’ye, Ataşehir’de giydirilmiş ücret 4918 TL’ye, net ücret (AGİ hariç) 3175 TL’ye, Kartal Belediyesi’nde ise giydirilmiş ücret 4450 TL’ye çıktı. Kadıköy dışındaki belediyelerde yüzde 8 gibi zam oranlarıyla sözleşmelere imza atılmış oldu.
TİS sürecinin derslerini özetlersek:
– Adı ister “gönül belediyeciliği”, ister “halkçı belediyecilik” olsun, AK Parti ve CHP belediyelerinde işçilerin ekonomik-sosyal taleplerine yaklaşımda sergilenen tavır ortaktır. Görece daha yüksek ücret zammı ya da sosyal haklar elde edilen belediyelerde emin olunmalıdır ki, işçilerin dişe diş mücadelesi vardır. CHP Belediyelerinde işçi ücretlerinin AK Parti Belediyelerine göre çok daha yüksek olduğu fikri de bir şehir efsanesine dönüştürülmüştür. İşçilerin belli işyerlerinde elde ettikleri kazanımları bilince çıkartmak, aynı işkolunda çalışan işçilere emsal göstermek açısından üzerine çalışılmaya değer bir konudur. Fakat 2021 TİS’leri ücret aralıkları ve zam oranlarını incelediğimizde, belediyenin hangi partide olduğundan veya hangi sendikanın yetkili olduğundan bağımsız İstanbul’da ilçe belediyelerinde en düşük net (giydirilmemiş) maaşların 3500 TL-3900 TL aralığında tutulduğunu söylemek mümkündür.
İşçilerin örgütlülüklerine yaklaşımda da belediye işverenleri açısından sadece çok küçük farklardan bahsedilebilir. Sarıyer, Bakırköy gibi CHP belediyelerinde sendikal örgütlenmenin tanınmadığı, yetki itirazlarıyla işçilerin örgütlenme ve toplu sözleşme süreçlerinin önünün kesilmeye çalışıldığı unutulmamalıdır.
– TİS süreçlerinde izledikleri metotlarda da tüm belediye işverenlerinin birbirlerinden öğrendikleri kesindir. TİS mücadelesinin keskinleşmesi ve Kadıköy, Maltepe grevlerinin başlamasıyla birlikte CHP’li belediye işverenleri tarafından bir trol organizasyonu devreye sokulmuştur. On binlerce anonim sosyal medya hesabından eşgüdümlü bir şekilde işçilerin haklı taleplerini çarpıtmak ve toplumun desteğini zayıflatmak için bir yalan-manipülasyon ve kışkırtma operasyonu yürütülmüştür. CHP’li belediyeler tarafından SODEMSEN’e aktarıldığı iddia edilen 400 milyon lirayla acaba ilk iş olarak bu trol ordusu mu finanse edilmiştir?
– Belediye işverenlerinin sosyal medya üzerinden yürüttükleri saldırı ideolojiktir. “Pandemide greve mi çıkılır, halk sağlığını hiç mi düşünmüyorlar?”, “Diplomalı bu kadar işsizin olduğu yerde çöpçü bu kadar para mı alır?”, “CHP belediyesi olmasa grev yapamazlardı.”, “AKP belediyelerinde grev yapsanıza” gibi söylemlerle toplumla işçiler karşı karşıya getirilmek istenmiş, belediye işçisi savunma çizgisine çekilmeye çalışılmıştır.
Bizce tüm bu söylemlere karşı sorulması gereken doğru sorular şunlardır: “Ülkede Şişli’den sonra en fazla emlak vergisinin toplandığı ilçe olan Kadıköy’de işçiye 2700 TL ücret vererek halkçı belediyecilik mi yapılmaktadır?”, “Pandemi koşullarında en az 141 belediye işçisi semtlerimizi temizlerken, çöpümüzü toplarken Covid kaynaklı canından olmuşken, işçinin hakkını, taleplerini tartışmaya açmak işçi düşmanlığı değilse nedir?”, “Pandemide çalışırken ölmek serbest, hakların için grev yapmak mı yasaktır?”, “Greve çıkılan belediyelerde CHP’li belediye başkanlarının kamuoyunu yanıltmak için teklif ettikleri zam oranlarını çarpıtan açıklamalar yapması tesadüf müdür? Bu taktiği SODEMSEN’den mi, AK Parti’den mi, yoksa her ikisinden mi almışlardır?” Bu sorulara verilecek yanıtların tabloyu anlamamızı ve hangi cephede saf tutuğumuzu tarif etmemizi kolaylaştıracağı kanısındayız.
– Kadıköy ve Maltepe Belediyesi grevleri turnusol kâğıdı işlevi görmüş, işçilere dostu düşmanı göstermiştir. Genel-İş her iki grevde de süreci yönetemediği gibi işçileri yarı yolda bırakmıştır. Hem genel merkez hem de şubeler sürecin bir parçasıdır, kimse kendini sürecin dışında tutup yalıtarak tartışma yürütemez. İki belediyede de tabana yayılmış bir grev hazırlık süreci yürütülmemiştir; grev eğitimleri yapılmamış, grev komiteleri şube yöneticileri ve temsilcilerden menkul kurulmuştur. Yüz binden fazla üyesi olan sendikanın tüzüğünün 57. maddesine göre her ay işçinin aidatının yüzde 15’i kesilerek oluşturulan grev fonunun akıbeti belli değildir. Grevdeki işçilerin en temel yemek, çay gibi ihtiyaçları dahi organize edilememiştir. Bunlar basit gibi görünse de bir grevin ciddiyetini anlamak açısından oldukça önemlidir. Sözde sertlik değil, eylemde netlik kazandırıcı olacakken, bu tutumu ne Genel-İş genel merkezi ne de şubeleri ortaya koyamamıştır.
– Belediye işçilerinin direnme isteği, daha ileri adımlar atma isteği örgütlülük düzeyinin zayıflığı tarafından sınırlanmıştır. Açıktır ki, sendikalara üye olmak yeterli değildir, örgütlü bir şekilde sendikaların içinde olmak, her düzeyde örgütlülüğü geliştirmek ihtiyaçtır. İşçilerin “işyeri komiteleri, meclisleri” gibi taban örgütleri kurarak sendikalarını denetlemesi, iradesini sendikasına hâkim kılması, söz-yetki-karar hakkını elde etmesi gerekir.
– Belediye işçisi TİS mücadelesi ve grev deneyiminden öğrenmeli, dersler çıkartmalı, gücünü örgütleyerek iradesini sendikasına hâkim kılmalıdır. Doğru olan moral bozmak değil, mücadeleye devam etmektir. Doğru tutum, bugünden bir sonraki çarpışmanın hazırlıklarını yapmaktır.