Bugün, 21. yüzyılın ilk 20 yılını daha tamamlamamışken, iletişim, internet, reklâmcılık ve eğlence alanını kapsayan bir “göz alıcı” teknoloji, günlük yaşamımızın her alanına sızmış durumdadır.
Modern kapitalizm, bize yeni teknoloji olarak, en çok iletişim, eğlence, internet vb. alanındaki teknolojiyi sunuyor. Aslında, üretim alanında “sanayi devrimi” tarzında gelişmeleri yaratacak bir altyapı oluşmuş olduğu hâlde, üretim araçları üzerindeki özel mülkiyet, bu alanda gelişimi frenliyor. Üretim ilişkileri, yani üretim araçları üzerindeki özel mülkiyet, kâr için üretim ve bunun beraberinde getirdiği tüm toplumsal kabuk, üretici güçlerin ileriye doğru sıçramasını engelliyor. Ve bu durumda geriye kalan, bu üretim ilişkilerinin, özel mülkiyet, modern tekelci yapılanma ve tekelci egemenliğin, hakimiyet ilişkilerinin tümü ile uyumlu olarak öne çıkartılabilen, iletişim-eğlence teknolojileri kalıyor.
Kapitalizm, sınıflı toplumların, yani insanın insanı sömürdüğü tüm sınıflı toplumların, kölecilik, feodalizm dahil tümünün en gelişmişidir. Aynı anlama gelmek üzere, en vahşisi, en insanlık dışı olanıdır da.
Tüm sınıflı toplumlar, bir avuç egemenin, toplumun geniş kesimlerini bastırması üzerine kurulu devletli toplumlardır. Kapitalist devlet, bu devletlerin en gelişmişi, aynı anlama gelmek üzere en çirkini, en pisleşmiş, topluma en çok yabancılaşmış olanıdır.
Kapitalist sömürü sistemi, geniş yığınları baskı altında tutmayı, onları sadece şiddet ile bastırmayı değil aynı zamanda onları kontrol etmeyi sağlayabildiği ölçüde varlığını sürdürebilmektedir. Sistemin varlığını sürdürmesi, tekelci kapitalizmde, büyük ölçüde manipülasyona bağlıdır.
Tekeller çağı, kapitalist egemenliğin hem dünyaya yayılmasıdır, hem de zaten var olduğu bir alanda derinlemesine bir egemenlik oluşması demektir. Tekelci kapitalizm, kapitalist-emperyalizmin temeli demektir. Dünya çapında burjuva egemenliğin hem yayılması, hem de her parçada derinleşmesi demektir.
Tekeller çağı, büyük çaplı üretim ve tekelci rekabet demektir. Bu hem reklâmcılığın, hem de mafyatik organizasyonların toplumu sarması demektir.
Kitlesel üretim, kitlesel tüketim toplumlarının yaratılmasını tetikler, tekelci rekabet, mafyatik çeteleşmelerin yeniden şekillenmesi demektir.
Tüm bunlar, pazarın, aynı anlama gelmek üzere toplumun kontrolü meselesini öne çıkartmaktadır.
Tekelci kapitalizm, sadece pazarı, pazardaki fiyatları kontrol etmek demek değildir. Aynı zamanda tüketim toplumu “ideolojisi” ile modern reklâmcılığın, ihtiyaç olmadan tüketim yapılmasını, böylece kitlesel üretimin sürdürülebilmesini sağlamak da demektir.
Bu elbette, insanın sadece fizikî zamanının değil, düşünce sisteminin, alışkanlıklarının vb. tekellerin isteklerine uygun olarak formatlanması da demektir. Bu, 1900’lerin başlarında kendini açığa vuran bir gelişimdir.
Artık meta değişimi, değer avcılığı, her katı şeyi eritmeye, bozmaya başlamıştır. En kutsal duygular kirlenmektedir dersek, rahip olduğumuz sanılacak. Ama kullanılmayan kutsal inanç, kullanılmayan duygu, kullanılmayan ilişki kalmamaktadır. Eskiden toprak, değeri olmadığı hâlde satılabilir bir meta hâline gelerek, aslında meta ekonomisinin ne kadar geliştiğini gösteren çarpıcı bir örnek idi. Eskiden, vicdanlar da metadır, satın alınmakta ve satılmaktadır denildiğinde, örnek sorulmakta idi. Oysa bugün, hem toprak, hem vicdan birer meta olarak, her yerde alınıp satılmaktadır. O zamanlar suyun satılacağı, gölgenin ya da güneşin, kumsalın veya orman havasının ilerde satılacağı söylendiğinde, bu uzak bir ihtimal olarak akılları zorlamak demek olurdu. Oysa bugün, tüm bunlar satılmaktadır.
Ve tekelci rekabetin, tekelci egemenliğin bir parçası ya da doğrudan evladı olan reklâmcılık, tüm bu satış işini yapmak üzere, katı olan her şeyi eritmekte, her şeyi metanın alanı içine sokmaktadır. Aşk, anne sevgisi, dostluk vb. gibi duygular, kapitalist egemenliğin savaş açtığı “katı şey”ler olmaktadır. Bunları para ve meta ilişkilerinin içine sokmak için reklâm şirketleri büyük bir enerji ile çalışmaktadır.
İletişim teknolojileri, tekellere, reklâm ve medya şirketlerine bazı avantajlar sağlamakta ve bu avantajlarla, tüm bu teknoloji, insanların denetimi, yönlendirilmesi ve nihayet köleleştirilmesi için kullanılmaktadır.
Tüm şehir yaşamı, kent anlayışı buna göre şekillenmektedir. İnsanların yaşama alanları olarak kentler demode olmakta, daha çok bir trafik akışı olarak kentler düzenlenmektedir. Araçların dili olsa, kentlerin kendileri için yapıldığını söylemekten geri durmazlardı herhâlde.
Tüm kent, kameralarla donatılmaktadır. Mesela İstanbul’da dışarıdan gelip şöyle bir dikkatli gezgin olarak dolaşsanız, acaba kaç kameraya bakmış olursunuz? Her yerde kameralar var. AVM’lerde kameralar, taksilerde kameralar, yollarda kameralar, sitelerde kameralar, sinema salonlarında kameralar, caddelerde kameralar, acaba ne işe yarıyorlar?
Cep telefonlarımız ve internet de üstüne eklenmelidir. Böylece görüntü kayıtlarına, ses ve yazı ile yapılan iletişim de eklenmektedir. Kameralar, internet ve cep telefonu, aslında bambaşka bir amaç için kullanılabilmektedir.
Birçok kişi, kendi deneyleri ile farkına varmıştır ki, Google üzerinde bir arama yapmasını izleyen dakikalar içinde aradığı şeyle ilgili reklâmlar kendisine ulaşmaktadır ve bunun için hiçbir zaman kendi izni alınmamaktadır. Bankaların kredi sözleşmelerini küçük ve okunmaz puntolarla yazıp size sözleşmeler imzalatmaları gibi, internet, cep telefonu firmaları ve şehir kameralarını kuranlar da sizden hiçbir izin almadan, sizin her türlü kaydınızı almaktadır.
Bunları “güvenlik” için yapmadıklarını herkes biliyor. Öyle olsa idi, suç çeteleri, mafyalar, eroin kaçakçıları vb. ele geçirilirdi. Oysa işler öyle yürümüyor.
Cep telefonunuza yüklenmiş bazı uygulamalar, kamera sistemleri ve internetteki bilgiler, sizin, mesela bir mağazada nasıl dolaştığınız, ne ile ilgilendiğiniz, nelere baktığınız, dikkatinizi neyin çektiği gibi konularda sizin verilerinizi toplamaktadır. Google, galiba adı “Beacon” olan bir uygulama ile, sizin mağaza içindeki ya da bir kent merkezindeki dolaşımınızı kontrol etmektedir. Bu bilgileri, reklâm alacağı firmalara satmaktadır. Facebook, sizin nasıl bir tüketici karakteri olduğunuzu tespit etmek için, arka planda, oldukça gelişmiş programlar işletmektedir. Samsung TV’ler, sizin ses kaydınızı almakta, Amazon Echo sistemi sizin seslerinizi izlemekte, Siri uygulaması ile konuşmalarınız kaydedilmektedir. Bunları abarttığımızı düşünüyorsanız, şunu ekleyelim ki, bazı mahkemelerde, bu ses kayıtlarının dinlenmesi talep edilmektedir. Aslında sizin izniniz alınmadan, kullandığınız bilgisayar, Google uygulamaları, Siri, Amazon Echo veya bazı televizyonlar sizin seslerinizi kaydetmektedir. Üstelik bu “teknoloji” size satılmaktadır. Yani siz bunun için para ödemektesiniz. Cep telefonunuzdan bir telefon bulup çevirmek yerine, ona, bu komutu verme olanağını satın almanız istenmektedir. Bu ses uygulaması sizden, kişilerinize, fotoğraflarınıza ulaşmayı talep etmekte, bulunduğunuz konumu kullanmayı istemektedir. Ve tüm bu bilgiler, şirketlerin veri tabanlarına akmaktadır. Şirketler, bu verileri, reklâm faaliyetleri, sizin bilgilerinizi alarak size doğrudan pazarlama yapma olanakları için kullanmakta, ilgili yerlere satmaktadır.
Ve bu arada siz, okulda, fabrikada, oturduğunuz apartmanda, otobanda, sinemada, takside, sokakta izlenmeyi, takip edilmeyi, kayıtlarınızın alınmasını sıradan bir olay olarak ele almaya, buna alışmaya başlamaktasınız. Normal olan, neredeyse doğal olan bu olmaktadır. Kent denilen yer, sürekli izlenen bir yer, kente yaşayan da her türlü kaydı alınan bir varlık olarak ele alınmaktadır.
Bu, elbette bir güvenlik çalışması değildir.
Bu denli korkuya neden olacak güvenlik sorunu, bizzat kapitalizmin kendisidir. Ve eğer bu konuda kamusal bir direnç ortaya çıkmış olsa, emin olun bizzat kendileri, sizin izlenmeyi kabul etmenizi sağlamak için, kentin ortasında iki bomba patlatmaktan çekinmeyeceklerdir.
Artık, “özel” alan yok, artık “kamusal” alan yok. Artık, daha çok denetlenen, kontrol edilen, davranışlarınıza yön vermek üzere bilgilerinizin alındığı alanlar var.
Sizin WhatsApp, Facebook üzerinden bilgileriniz alınmakta, sizinle ilgili analizler yapılmakta, bazan sizin adınıza paylaşımlar yapılabilmekte ve tüm bunlar sosyal manipülasyon için akıl almaz bilgilerin, tekellerin, özel şirketlerin elinde toplanması anlamına gelmektedir.
Facebook’un, CIA tarafından takdir edilmesine bakınca, acaba Facebook’un gerçek yaratıcısının CIA olup olmadığı sorusu da akla gelmektedir. CIA, Facebook yolu ile iki yılda elde ettiği bilginin, tüm o güne kadar topladıklarının kat be kat üstünde olduğunu açıklamıştı. Elbette bunun için, mutlaka CIA’nın bu firmayı kurması gerekmez. Ama kurulmuş bu firma ve uygulamayı, mesela vergi kaçırmasına göz yumma karşılığında tüm bilgilerini kendilerine vermelerini sağlayacak bir anlaşma yaptığı kesindir. Facebook, Google, Twitter vb. en çok vergi kaçıran firmalardır. Bu firmaların yasaların üstünde oldukları da kesindir. Bu nedenle CIA ile işbirlikleri konusunda şüpheye yer kalmamaktadır.
Bu, sadece bir yönlendirme, reklâm ve eğlence sektörü için bir altyapı demek değildir. Bu, aynı zamanda bir manipülasyon olanağıdır ve bu manipülasyon da yapılmaktadır.
İnsanların beyinleri denetim altına alınmak istenmektedir.
Fabrikalarda kontrol altına alınmış olan 8 saatin dışındaki zamanın hem fizikî, hem de düşünsel olarak kontrol altına alınması amaçlanmaktadır. Boş, yani üretim alanı dışındaki zamanınızda ne yapacağınız, nasıl eğleneceğiniz, kiminle nasıl iletişim kuracağınız, ne ile uğraşacağınız onlar tarafından planlanmak istenmektedir. Böylece, her zaman kuzulaşmış bir insan topluluğu elde edecekler ve bu elbette yönetilmesi kolay bir topluluktur.
Nihayetinde bu sanal hayat, “kolay” bir yaşam da demektir. İkiyüzlü, cesaret gerektirmeyen, açık ve dürüst olunması şart olmayan, kısacası hiçbir “katı” şeyin olmadığı, her şeyin “özgür” olduğu bir sanal hayattır. Çoğu sahtekârlıkla doludur ve sizin akıl almaz ölçüde zamanınızı almaktadır. Bu arada siz, içine kapanık, korkak, a-sosyal, kendini saklayan, kendine güveni olmayan varlıklara dönmektesiniz. Sizin için, iki hayat oluşmaktadır, biri gerçek hayattır, fabrikada çalıştığınız, evinizde açlıkla boğuştuğunuz, eşinizle ve çocuğunuzla kavga ettiğiniz bir gerçek hayat, ikincisi ise, sanal dünyaya adım attığınız, internet üzerine kurulu, her türlü sahte davranışınıza izin olan bir sanal hayat. Bu sanal hayatta cesur olmaya, düşüncelerinizi söyleme başlarsanız eğer, sizi izleyen “birader”ler, sizin için gerekli suç işlemlerini hemen başlatabilmektedir. Bu durumda sizin bu alanda var olan “özgür” hayatınızın da aslında bir sanallık içerdiğini anlamanız kısa sürecektir.
Parasını ödeyerek, gönüllü bir biçimde, modern eğlence, iletişim ve reklâm sektörünün nesnelerinden, deney farelerinden biri olmaktasınız. Hatta, ne kadar “like” aldığınıza bakarak, kendinizi sanal alemde bir “star” olarak da görmeniz mümkündür. Oysa siz, gerçekte, size ait olan her şeyi vermekte, kendinizi bir köle durumuna getirenlere izin vermektesiniz. Google, Facebook, Twitter size kolaylıklar sağlayan, sizi sosyalleştiren ağlar olarak görünmektedir. Oysa gerçek bunun tam tersidir. Bunlar, sizi köleleştirme uygulamalarıdır. Şu soruyu kendinize sormalısınız, neden tüm bu uygulamalar sizin tüm bilgilerinizin kaydını tutmakta, bu bilgileri kişilik analizleri, kişilik profilleri de dahil çeşitli arka plan uygulamaları ile analize tabi tutmaktadır? Gerçekten size yardım etmek için mi? Nasıl bir yardım? Öyle ise, bu uygulamaların sahibi şirketler, bu kadar büyük miktarda parayı nasıl kazanabilmektedir? Amazon, Facebook ve Google’de çalışanların çalışma koşullarının bu denli kötü olmasının acaba nedeni ne olabilir? Bu şirketlere tanınan vergi avantajlarının nedeni nedir?
Kapitalizm, modern toplumsal sistem, kendi yaşamını, kendi ömrünü uzatmak için, insanlığı köleleştirme, kirletme, mümkünse insan olmaktan çıkarma dışında bir yola sahip değildir. Bu nedenle, insanlığın geleceği ile, kapitalist sistem arasında bir savaş olduğunu söylemek abartılı olmaz. Kapitalist sistemi, onun devletleri, emperyalist güçler temsil etmektedir. İnsanlığın geleceği için mücadelenin ana gücü de işçi sınıfıdır. Kapitalizmi yıkmak, insanlık adına, gelecek ve insanlığın kurtuluşu adına, işçi ve emekçilerin önünde duran büyük görevdir.