Bir yol ayrımındayız.
Yol ayrımındayız ve hepimiz iliklerimize kadar hissediyoruz bunu.
Kalabalığız sokakları doldurduğumuzda, ama neden yüreğimiz soğumuyor hiç?
İyi bir cevap arıyoruz, bu kuşatmayı yaracak. Aramızdan bir kadını daha, bir kadını daha aldıklarında bir araya gelip, yarın o kalabalıktan başka hangimizin eksileceğini düşüneceğimiz değil; bu pislikle doldurulan çukurdan çıkacağımız, onu tarihe gömeceğimiz, boğazımızdaki yumrudan kurtulup nefes alacağımız bir cevap.
Bütün mekanizmalarıyla kapitalist emperyalizm, devleti, polisi, babası, kocası, sevgilisiyle, fetvasıyla, hakimiyle bizim tam karşımızda. Bütün kapitalist ülkelerde bu böyle, ama burada daha farklı yaşanıyor. Burada tecavüzcüye, katile, çocuk istismarcısına çok özel ihtimam var, çok özel bir sahip çıkma var. Ellerindeki bu pisliğe sahip çıkmalarının yolu ise bize daha fazla saldırmalarından geçiyor.
Dünyanın pek çok ülkesinde büyümekte olan isyan dalgasına, ekonomik ve siyasal krizin derinleşmesiyle belirgin hale gelecek kitle hareketlerine önlem almak üzere, sistem bugün tüm gücüyle hareketli olan toplumsal kesimlere saldırıyor. Biz kadınlar oldukça uzun zamandır bu toplumsal kesimler arasında en çok rahatsızlık duyulan, en çok bastırılmaya, sindirilmeye, rotaya sokulmaya çalışılanlarız. Yeni hizaya çekme hamlesi de, İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmek…
Bu tartışmayı açıyor, yanı sıra da kadın mücadelesini büyüten yoldaşlarımıza saldırılar düzenliyorlar. Geçtiğimiz haftalarda TJA ve Rosa Kadın Derneği’nden yoldaşlarımıza yönelik yapılan operasyonlar, bu hafta SKM’den yoldaşlarımızla devam etti. İstanbul Sözleşmesi’ne dair yapılan forumun ardından tek tek arkadaşlarımızı gözaltına aldılar. İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme tartışması, egemenlerin, kadınların gelişecek mücadelesinden duyduğu korkuyu açıkça ortaya koyuyor.
Halihazırda uygulamadıkları bu sözleşmeden çekilmeyi neden gündeme getirdiler? Bir değil, pek çok sebebinin olduğunu açıkça görebiliyoruz. Ama öncelikli olarak buna gelişecek kadın hareketine yönelik saldırının çıtasını yükseltme yönünden; Ayasofya’yı camii ilan etmelerine paralel bir iktidarın kendi kitlesini konsolide etme hamlesinden; isçi hareketine yönelik saldırılardan, mini istihdam paketinden; dünkünden daha büyük bir hızla doğayı, kentleri talan etme projelerinden bakmak önemli görünüyor. Bu saldırı, çürüyen sistemin topyekün saldırılarının çok önemli bir adımıdır.
İstanbul Sözleşmesi’ni tartışmaya açarak kadınları hizaya çekemezsiniz. Sindiremezsiniz. Bize savaş ilan edip, “daha fazlanızı öldüreceğiz” diyip, bizim de kaderimize razı bekleyeceğimizi zannetmeyin.
İyi biliyoruz ki, yasalar, sözleşmeler tek başlarına bir anlam ifade etmezler. Bunu bugüne kadar İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanmamasından da biliyoruz. Belirleyici olan mücadelenin gelişimidir. Yasalar mücadeleyle yazılır, mücadeleyle daha iyisi yazılır. Sınıf savaşımı tarihi bunun örnekleriyle doludur. Bugün herhangi biri 70’lerin işçi haklarına baktığında “O zamanlar ne kadar çok hakkı varmış işçilerin” diye düşünür. Ama bunun olmasını sağlayan şeyin o dönemde sınıf hareketinin yükselişi ve beraberinde dünyada kapitalizmin kendini SSCB karşısında “yaşanabilir bir sistem” olarak gösterme zorunluluğu olduğunu es geçer. Tüm alanlarda ve gündemlerde, insanca yaşamak isteyenlerin mücadelesinin yükseleceğini öngören bir devlet refleksidir bu yüzden İstanbul Sözleşmesi hamlesi.
Koç Holding’in, TÜSİAD’ın açıklamaları olmuş; İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme tartışmasını kaygı verici buluyorlarmış. Hani şu eşitsizliği her gün yeniden büyüten para ‘baba’ları… “Ama kadınların haklarını savunan bazı patronlar da var” mı dersiniz? Yok. Çarklarını sırtımızda döndüren bu sistemden beslenenler bizim için yaşamlarımızı savunmayacak. Biz daha gür haykıralım, biz öfkemizi sokaklara taşıralım; bu sistemin kapı bekçilerinin pek çoğunun daha peşimizden mır mır ettiğini, iktidarı kibarca kınadığını duyacağız. Ama hayır, hiçbir zaman bizden ve haklarımızdan yana olmadılar.
Yarattığınız bu bok çukurunda hayatta kalmak için değil, özgür bir dünyada özgürce yaşamak için mücadele ediyoruz. Binlerce kadın olarak İstanbul Sözleşmesi’ni sahipleniyoruz, ve savunacağız. Ve zannetmeyin bununla yetineceğiz. Çok iyi biliyorsunuz ki daha fazlasını istiyoruz ve bunun için mücadelemizi yükselteceğiz. Sistemin çarklarında öğütmeye, parçalamaya çalıştığı kadınlar olarak kuşaklardır biriken öfkemizi örgütlediğimizde, siz egemenler İstanbul Sözleşmesi’ni mumla arayabilirsiniz ve o zaman kendi adınıza çok geç kalmış olursunuz. Ama biliyoruz ki bu bir savaş ve giderek keskinleşiyor. O yüzden elinizden geleni ardınıza koymayacaksınız. Biz de elimizden gelmeyeni ardımıza koymayacağız. İki elimiz, katillerin, tecavüzcülerin, kadın düşmanlarının ve bu çarkı her gün yeniden döndüren kapı bekçilerinin yakasında olacak.