Özellikle Özgür Lise okurlarına yönelik artan tehdit mesajları ve ailelerinin aranması üzerine kurumların ve akademisyenlerin de katılımıyla gerçekleştirilen basın toplantısında ortak açıklamayı IMC Dostluk ve Dayanışma Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Günseli Kaya yaptı.
Yapılan ortak açıklamanın yanı sıra bir öğrenci ailesi, ÇHD İzmir Şubeden, THİV adına Çoşkun Üsterci, Prof.Dr. Cem Terzi, SDP İl Başkanı Semra Uzunok, CHP İzmir Milletvekili Musa Çam ve bir Özgür Lise’li de birer konuşma yaptı.
Aileler adına konuşma yapan Gönül Ateş ‘’hak ve özgürlükleri için mücadele eden gençlerimizi öldürmek midir polisin görevi?’’ diye sorarak başlattığı konuşmasına;’’polisin gençler üzerindeki baskılarının, gençlerin kendi akıllarına kullanmaları ve bu ülkeyi yönetmeye talip olmalarından kaynaklıdır. Gençlerin anneleri, babaları ve ebeveynleri olarak bu durumu dikkatle izliyoruz çocuklarımızla diyalog kurarak polisin tuzaklarına düşmemelerini için mücadele etmemiz ve çocuklarımızı yalnız bırakmamız gerekir’’ diyerek devam etti. Devamında ise ‘’bu özgürlük ve yaşam mücadelesinde bugüne kadar birçok gencimizi feda ettik. Bundan sonra da bu mücadele için gerekirse feda etmeye devam edeceğimizi açıkça söylemek istiyorum. Bu benim çocuğum olabilir, bu ben olabilirim hiç önemli değil. Bu özgürlük mücadelesidir, bu yaşam mücadelesidir.
Çocuklarımıza yapılan karalamaları, ailelere yapılan baskıları kınıyorum. Devletin kolluk güçleri kendi işlerine baksınlar, biz aileler olarak çocuklarımızın nerede, ne yaptıklarını ve ne yapması gerektiğini bilen ve çocuklarımızla iletişim halinde olan insanlarız’’ ifadelerini kullandı. Son olarak ise ‘’gençlerimiz üzerindeki baskılar artmaya devam edecektir. Ama bu bizim direncimizde olacaktır.
Şuan burada olduğu gibi omuz omuza vererek çocuklarımıza da sahip çıkacak ve mücadeleyi daha bir büyüteceğiz.’’ ifadelerini kullandı.
ÇHD adına Serdar Gültekin yaptığı konuşmada; bu gibi durumlarda yapılan suç duyurularında hakim ve savcıların tamamen devleti koruma refleksiyle hareket ettiklerini, genellikle yasal olarak sonuç alamadıklarını, asıl olarak hayatta bu saldırılara karşı verilen mücadelelerden, yapılan eylemlerden artışların ve daha olumcu sonuçlar aldıklarını, ÇHD olarak bu tür uygulamalara maruz kalan bütün ailelerin ve gençlerin yanında olduklarını, her türlü hukuki sürece gönüllü destek vereceklerini ifade etti.
TİHV adına Coşkun Üsterci ise yaptığı konuşmada, “Devletin kolluk kuvvetleri baskı ve yıldırma uygulamalarını, bir köşeye çekip tehdit ederek, işkence yasağını ihlal ederek devam ettiriyor ve bazen yıllar öncesinde Ali Serkan Eroğlu’nda olduğu gibi işi öldürmeye kadar götürebiliyor. Bu tür örnekleri yakın tarihimizden bildiğimiz için, polisin bu tür yaklaşımlarının ciddi bir tehdit, toplumun tamamına yönelik bir tehdit olduğunu söyleyebiliriz. Bu bakımdan bizde Türkiye İnsan Hakları Vakfı olarak potansiyel işkence görebilecekler olması bakımından gençlerin ve ailelerin yanlarında olacağız ve bu kanunsuz uygulamaya karşı mücadele edeceğiz. Şuan mecliste görüşülmesi gereken iç güvenlik paketi ile de ifade ettiğimiz gibi polisin kayıtdışı gözaltılar yapmasının olanaklarını artırılıyor, her türlü yargı ve savcı denetiminden uzak bir şekilde polisin yetkilerini artırıyor. Dolayısıyla benzer durumlara bir meşru yasal kılıf kazandırmaya çalışıyorlar.’’ İfadelerini kullandı.
Coşkun Üsterci’den sonra konuşma yapan Prof. Dr. Cem Terzi ise şu ifadeleri kullandı. ‘’Bu toplantıyı yapmak zorunda kalmamız, genç arkadaşlarımızın ve ailelerinin böyle bir baskıya 2015 yılında hala maruz kalıyor olmaları ülkemiz ve içinde bulunduğumuz durum adına çok utanç verici bir durum. Ordu ve polis devletin şiddet araçları olup bu amaçlar kurulan kurumlardır.
Devletin baskı araçları var yine okulları da bunun içine katabiliriz ve bunu kendisine itaat eden insan yetiştirmek için okulu ve akademiyi kullanırlar.
Bununla yetinmeyip aileyi de devletin baskı aracına dönüşmeye çalıştırdığını görüyoruz. Polis her gün ihtiyacına uygun değişen terör örgütü tanımlarıyla dün çok makbul olan kuran kursları, dershaneler dahi terör örgütü olarak nitelendirilirken, kaldıraç gibi bir faaliyet de çok rahatlıkla terör örgütü ilan edilebiliyor. Dünyanın her yerinde geçmişte de, bundan sonrasında pek çok düşünme faaliyeti dergi bünyesinde yürür. Pek çok yazar ve akademisyen kültürel ve siyasal yaşamlarını dergi ve gazete faaliyetleriyle geçirmişlerdir. Tabi ki bugün de, yarın da bu böyle olacaktır. Bizler lisedeyken kültür evlerine gider, dergi faaliyetlerinde bulunur, o dergilerde yazılar yazmaya çalışır, yazılanları okur, tartışırdık. Bu eşyanın tabiatıdır. İnsanın kendisini yeniden var etmesinin bir biçimidir. Bunu ne devlet, ne saçma sapan mekanizmaları engelleyebilir. Bu uygulamalar adeta aile ile çocuğun arasını açmak ve aileyi devletin bir baskı aracı haline getirmek gibi devasa bir saçmalığa denk gelmektedir. Elbette bütün aileler çocuğun ne yaptığını bilir ve devletin polisine gereken cevabı verecektir. Şunun altını çizeyim, çocuğun sahibi aile de değildir. Çocuk bir bireydir. Onun çocukluk çağından, şimdi sizlerde olduğu gibi gençlik çağına kadar özgürce yaşaması devletin asıl görevidir. O yüzden asıl görevini yapmaya, çocuklardan ve ailelerden uzak durmaya çağırıyorum.
Benzer durumları parti olarak kendilerine de yaşadıklarını dile getiren SDP İzmir İl Başkanı Semra Uzunok ise polisin rol değişikliğine giderek liseli gençleri kimi zaman aynı örgütten biriymiş gibi kimi zaman kargocu gibi arayıp, bir yerlere çağırıp gözaltına aldıklarını belirterek başladığı konuşmasına, ‘’geçen hafta SDP il binasından çıkan 4 gencimiz polis tarafından makul şüpheli olarak ve benim içinde olduğum toplam 10 kişiyi Davutoğlu’nun İzmir’e gelmesi üzerine eylem yapacağımız düşüncesiyle gözaltına aldılar. 2.5 saat keyfi bir şekilde hiçbir işlem yapmadan Alsancak karakolunda tuttular. Daha sonra ise başbakan İzmir’den gitti sizde gidebilirsiniz diyerek daha iç güvenlik paketi yasalaşmadan uygulamaya geçirdiler. İzmir valisinin son zamanlarda medyatik olma isteği buna bağlı sanırım yada İzmir polisi demokratik özerklik ilan etti kendi başına ve bizim hayalimizi gerçekleştirdi, çok ayrı da davranıyorlar. Bizde bu durumun takipçisi olacağız, ortak mücadele hattı kurmak gerekiyor. Bugün bu basın toplantısı içinde anlamlı bir gün öğretmenler grevde, öğrenciler boykotta. Bu ablukayı ancak birlikte mücadeleyle aşacağız.’
Basın Toplantısında CHP İzmir Milletvekili Musa Çam’da bir konuşma yaptı. Musa Çam yaptığı açıklamada şunları ifade etti. ‘’Dünün başbakanı bugünün cumhurbaşkanının söylemiş olduğu bir konsepti var. Dindar ve kindar bir nesil yetiştireceğiz ve buna kayıtsız biat edecek. Bu konseptin dışında kalan herkes ama herkes ister ilkokul, ister üniversite öğrencisi olsun, isterse de bir işçi veya kamu çalışanı bizim için potansiyel suçtur. Gerekirse gözaltına alırız, ailesini tehdit ederiz ve konsepti uygularız dediler. Bu konsepti uygulamaya başladılar. İzmirde çok açık bir şekilde görülüyor bu. 13 yıllık AKP hükümetinde temel hak ve özgürlüklerin nasıl rafa kaldırıldığını hep birlikte görüyoruz. Dün mecliste grev yasaklarıyla ilgili bir konuşma yaptım, konuşma için arşivlere bakarken 2010 yılında 40 maddelik neden anayasaya evet isimli bir kitapçık yapmışlardı, onu gördüm. Orda grev yasağının önündeki bütün engeller kaldırılacaktır yazıyordu.
Ama AKP’nin 13 yıllık iktidarı döneminde metal, lastik, ve cam işkolunda toplan 9 kez grev ertelendi. Demokrasiyi, insan haklarını çağdaş bir norma kavuşturacağız dediler ama gelinen noktada fikir özgürlüğünün kalmadığını görüyoruz. Açık ama çok açık bir faşizme gidiyoruz. İç Güvenlik Paketi çıktığında artık öğrencisinden, profesörüne, milletvekilinden esnafına kadar artık herkes birer potansiyel suçludur. Zaten diyor ki esnafta alperendir, müdahale edecektir. Vatandaşı vatandaşa kışkırtıyor. Dolayısıyla böyle tehlikeli bir süreçten geçiyoruz. Dayanışmayı artırmamız ve mücadele etmemiz gerektiğini düşünüyorum. Ben konuşmacı arkadaşlara ve kaldıraç dergisi dahil diğer sosyalist gruplara başarılar diliyorum.
Son olarak basın toplantısında bir Özgür Liseli söz alarak sürece dair özet bir aktarım yaptıktan sonra şunları ifade etti. “İstedikleri kadar arasınlar ailelerimiz, istedikleri kadar baskı uygulasınlar, ‘eğer kızınızı getirmezseniz biz gelir almasını biliriz’ desinler, biz gene de bu yolda yürüyeceğiz ve asla vazgeçmeyeceğiz. Ayrıca Terör ile Mücadeleden arayıp, sürekli bulunduğu kurum bir terör örgütü, şu insanlara takılıyor, bu insanlar belli belirsiz, işsiz, güçsüz insanlardır diye benim yoldaşlarıma tabirler kullanıyorlar. Aileme bu şekilde tanıtıyorlar. Eğer onların terör anlayışları buysa, kendi yaptıkları katliamlar bir terör değilse, benim sokağa çıkıp hakkımı aramam, bir çocuğun ölümüne tepki göstermem teröristlikse evet ben bir teröristim. Bunu da açık açık söylüyorum. Bizler genciz, geleceğiz ve geleceğinde sosyalizmde olduğunu bilen insanlarız. Bunun için devletin bize yaptığı baskı, uyguladığı işkenceler olsun, yöntemler olsun, her ne olursa olsun bizleri asla yıldırmayacaktır. Nazım Usta’nın da dediği gibi bizler temelleri çöken emperyalizme vuran yarınlar kuracağız ve bu yarınlarımızı da asla ama asla işçi katliamları olmayacaktır, asla ve asla halkların imhasına ve asimilasyonlarına izin verilmeyecektir ve bizim yarınlarımızda Atilla’lara da asla yer verilmeyecektir.’’