Kürt illerini, kasabalarını yakıp yıkıyorlar ve ardından, halka, Sur örneğinde olduğu gibi, “şehri boşaltın” diyorlar.
IŞİD’in Suriye ve Irak’ta yaptığı da budur, binaları, yerleşim yerlerini, tarihî kalıntıları yerle bir edip, dümdüz bir arazi üzerine Dubai tarzı bir yaşam kurmak istiyorlar. Emperyalist güçlere artık işgal yetmiyor. İşgalden önce, alanı dümdüz etmek, tarihi yok etmek istiyorlar. Kendi sunî, sentetik yaşamları için bir zemin hazırlamaya çalışıyorlar.
İşte aynısını Kürt illerinde devlet yapıyor.
Baskının her türü devrededir.
Parlamentoyu sıfırlamışlardır. Artık ortada bir parlamento yoktur. Ortada siyasi partiler, kendi partilerinden söz ediyoruz, yoktur. AK Parti diye bir parti yoktur, MHP diye bir parti yoktur.
Savaş, hayatın her alanına girmiştir. Basın tamamen kontrol altındadır. Gerçekleri yazmayan, haber yapma özelliği olmayan bir basın vardır.
Sadece Kürt illerinde değil, Batı’da da, en küçük bir hareketlenmeden korkuyorlar. Onurlu tek bir ses çıkmasından dehşete düşüyorlar.
Ama ne yaparlarsa yapsınlar, sonuç alamıyorlar. Öfkeden kudurmuş gibi, kontrollerini kaybetmiş halde her şeye saldırıyorlar.
Ağızları köpürüyor, dilleri birbirine dolanıyor.
Bunca şiddete karşı, bunca baskıya karşı, direnişi durduramıyorlar. Ve emin olsunlar, bundan sonra, direnişin büyüme dönemidir. Saldırının bir yılı aşkın bölümünde, kitlelerde şaşkınlık, kitlelerde duraklama artık yerini direnişin geliştirilmesi eğilimine bırakmaktadır.
Artık, önümüzdeki dönem, daha çok ama daha çok, direnişle anılacaktır.
İşçisini, emekçisini, öğrencisini, liselisini, Alevisini, Kürdünü, Lazını, Çerkesini, Ermenisini, Rumunu, Boşnağını, Süryanisini, Arabını, Türkmenini hepsini ama hepsini düşman olarak gören bir devlet mantığı, elbette karşısında direnişi bulacaktır. Hem Kürt halkının direnişi, hem de Gezi direnişinden gelen ruh, bu direniş için doğru bir zemin oluşturmaktadır.
Bu nedenle, her gelişmede yeni Gezi diye korkuyorlar. Ensar Vakfı patlıyor, MİT yeni Gezi uyarısı yapıyor. Liseliler müdüre sırtını dönüyor, bildiri yayınlıyor, yeni Gezi korkusu ayyuka çıkıyor, öğretim üyeleri barış bildirisi hazırlıyor, yeni Gezi korkusu kimyasal dalgalar gibi kabarıyor.
Korkuyorlar. Bu nedenle bu denli şiddetle saldırıyorlar.
Ve şimdi, asker ve polisin, savaşa katılan güçlerin, Saray gladiosunun, eylemlerinden dolayı yargılanmaması için yasa çıkarıyorlar.
Neden?
Devleti mi korumak istiyorlar?
Hayır, bizzat savaşın içinde yer alan unsurlar, bunun böyle sürmeyeceğini kavrıyorlar. Gün gelir keser döner hesabı, yarın kendilerinin yargılanma ihtimalini görüyorlar.
Kısacası, devlet içindeki farklı güçler, kendi geleceklerini garanti altına almak için, yeni yasalar istiyorlar.
Bu yeni yasalar, işçi ve emekçiler için, direnen halklar için değil.
Değil, zaten fiili olarak hiçbir yasayı tanımıyorlar ve fiili olarak her türlü saldırıyı gerçekleştiriyorlar. Cizre’de yakılan cesetler hafızalardadır. Hukuk tanımaz, kendi hukuklarını ayaklar altına alacak tarzda bir savaş yürütenler, şimdi bu yasalara neden ihtiyaç duyuyorlar?
Korku böyle bir şeydir.
Korkuyorlar ve gelecek göremiyorlar.
Gelecekleri olmadığı için, her türlü yalanla, her türlü hile ile, her türlü hukuksuzlukla yürüttükleri bu savaştan dolayı yargılanmama hakkı istiyorlar.
Devletin çeteleşmesi budur.
IŞİD, bir çetenin devletleşmesidir. Elbette daha başka şeylerin yanısıra bir çetenin devletleşmesidir. Ve IŞİD’i 40’a yakın ülke el altından tanımış, onunla ilişkiye geçmiş, işbirliği yapmıştır. Ticaret yapmış, askerî ilişki kurmuş, diplomatik ilişki kurmuş vb. Bu arada ise bazı devletler de çeteleşmeye başlamıştır.
Ve bugün, bu savaşı yürütenler, yaptıkları ve yapacakları hukuksuzluklar için yasal koruma istiyorlar.
Tez elden verile!
Zira bundan sonrası direnişin yükseleceği günler olacaktır. Adım adım, santim santim direniş örülecektir. İşte o zaman bu koruma yasaları, halkın adalet talebinin önüne geçemeyecektir.
Örgüt özgürlüktür.
Direniş kazandıracaktır.