Bir yanda karanlık var. Saray Rejimi’nin pompaladığı, güneşi kesmeyi hedefleyen bir karanlık.
Diğer yanda direniş var. Tecride karşı Kürt halkının ve tutsakların geliştirdiği, Leyla Güven ile başlayan direniş. Fabrikalarda gelişen, henüz ülke çapında merkezîleşmemiş olsa da, işçilerin gaspedilen haklarını almak için direniş. Toplumun tüm kesimlerini saran, ekonomik krize ve hak gasplarına karşı direniş.
Bir yanda, Saray Rejimi ve devletin geliştirdiği baskı ve şiddet politikası, hukuksuzluk, yalan, rant ve yağma ekonomisi var.
Diğer yanda ise, adım adım gelişen, küçük adımlarla ve birbirinden bağımsız olarak gelişmekte olan direniş.
Bir yanda ölümü dayatan Saray Rejimi, diğer yandan yaşamı savunan işçiler, emekçiler ve halklar.
Bir yanda esareti savunan, tüm toplumu esir tutmak için çırpınan Saray Rejimi, diğer yanda, özgürlük ve adalet istemini savunan kitleler
Bir yanda örgütlü, çetelere dayanan, medyayı ele geçirmiş olan Saray Rejimi, diğer yandan Kürt halkı bir yana bırakılırsa nispeten örgütsüz ve dağınık işçi ve emekçiler, halklar.
İşte 23 Haziran seçimlerine giderken tablo aşağı yukarı böyledir.
Saray Rejimi, 31 Mart seçim sonuçlarını kabul etmedi. İstanbul seçimlerini iptal etti. Kürt il ve ilçelerinde hukuksuzca, seçim sonuçlarını gaspetti, halkın iradesini gaspetti. Ve bugün, 23 Haziran’a giderken, her türlü hile, her türlü şantaj, her türlü baskı politikaları ile tüm toplumu tehdit etmektedir.
Ama halkların, işçi ve emekçilerin akılları açılıyor. Direniş, işçi ve emekçilerde bir yeni aydınlanmaya olanak veriyor. Elbette çok ileri bir aydınlanma, çok gelişmiş bir direniş değildir bu. Ama giderek kararlılık kazanmaktadır.
Seçimlerin, 23 Haziran’ın, sonucu ne olursa olsun, isterse AK Parti kazansın, isterse kaybetsin, sonuçta AK Parti ve Saray Rejimi’nin politikalarının iflas ettiği gerçeği değişmeyecektir. Hile ve yalan, eskisi gibi kâr etmeyecektir.
AK Parti adayı kazanırsa, “oy kullanmaya gelen seçmenleri gözlerinden anlayan” anlayış kazanmış olmayacaktır. Tersine, sandıkların gasp edilmesi gerçeği daha fazla su üstüne çıkacaktır. Yok eğer Saray Rejimi, İstanbul seçimlerini bir kere daha kaybederse, bir günde yok olup gitmeyecektir. Ama direniş, her iki durumda da daha kararlı hâle gelecektir.
Açlık grevlerine, tecride karşı gelişen direnişe, annelerin eylemlerine acımasızca, vahşice saldıran Saray Rejimi, daha da deşifre olacaktır. Hile ve yalan politikası daha fazla deşifre olacaktır.
Saray Rejimi’ni götürecek, tarihe gömecek şey, gelişmekte olan direniştir. Bu direniş, bu yeni seçim döneminde daha da gelişme eğilimine sahiptir.
Rejimin ırkçı ve daha fazla şiddete dayalı politikaları, bir kere daha iflas etmektedir. Artık, olup biteni kavramak, işçi ve emekçiler için daha olanaklı olacaktır. Farklı dozlarda da olsa direniş yayılacaktır. Toplumun farklı kesimlerinde direniş, elbette farklı yoğunlukta yaşanmaktadır. Kimisi, en başta da ünlüler, seslerini çıkarmanın denemelerini yapmaktadır. Ama işçiler, daha büyük bir kararlılıkla kendi haklarını ve yaşamlarını savunmaya yönelmektedirler. Kürt halkının geliştirdiği direniş kadar kararlı, o kadar cesur olmasa da, bu direniş de gelişecektir. Kadınların, gençlerin direnişi daha da boyutlanacaktır.
Elbette burada önemli olan, direniş ve örgütlenme çizgisidir. Daha ileri, daha gelişmiş örgütlenmeler olmadan, Saray Rejimi’nin alaşağı edilmesi mümkün değildir.
Bu nedenle, 23 Haziran sürecinin ana halkası, örgütlenmek ve direniş hattının genişletilmesidir. İşçi sınıfı bu örgütlenmede en temel alandır. İşçiler, yaşam koşullarına, geleceklerine dönük saldırının farkına varmaktadırlar. Bu elbette henüz bilinçte, işçi sınıfının bilincinde bir sıçrama noktasına gelmiş değildir. Ama gelişen direnişin, yaygınlaşan direnişin bulaşıcı olduğu da kesindir.
Saray Rejimi çürümektedir. Tüm toplumu çürütmektedir. Bu çürüme geliştikçe, iç savaş dayatmaları daha da artmaktadır. Saray Rejimi, her gün daha saldırgan, her gün şiddete daha fazla yaslanan bir yola girmiştir.
Bu şiddetin hedefi, halkların, işçi ve emekçilerin, toplumun her kesiminin direnişini kırmak, esaret koşullarını halka zorla kabul ettirmektir.
Elbette, seçimin sonuçları kendi aleyhlerinde çıkarsa, tıpkı 31 Mart’taki gibi, “vermeyiz” tarzında, sonuçları kabul etmeme tarzında müdahaleleri olacaktır. Ama bu, sonucu değiştirmeyecektir. Saray Rejimi kaybetmektedir. Toplumda artık bir karşılığı kalmamaktadır. Ne ırkçı politikaları, ne şiddetleri, ne hukuksuzlukları, artık eskisi gibi kabul edilmeyecektir.
Tüm bu koşullarda, direnişi geliştirmek, örgütlenmek ve direnişi örgütlemek önem kazanmaktadır.
Seçim sürecine bu gözle bakmak gerekir.
Direniş aydınlatıcıdır.
Direniş güzelleştirir.
Direniş örgütlendikçe kalıcı bir karakter kazanacaktır.
Seçimin sonuçlarından daha önemlisi, örgütlenmenin ve direnişin geliştirilmesidir.
Saray Rejimi’nin rant, yağma, savaş ekonomisi, sınırlarına dayanmaktadır.
İşçi sınıfı, sadece ekonomik hakları için mücadele etmekle yetinmemelidir. Aynı zamanda siyasal taleplerini de öne çıkarmak zorundadır.
İşçi sınıfının sahneye çıkması, bir sınıf olarak kendi kaderine sahip çıkması, tüm toplumsal direnişe ve mücadeleye önderlik edecek bir yapıya sahip olması gereklidir. En küçük bir ekonomik eyleme saldıran, en küçük bir hak arama eyleminin karşısına şiddet ve baskı ile dikilen Saray Rejimi’ne karşı mücadele, sadece ekonomik bir mücadele olarak ele alınamaz.
Saray Rejimi’nin yağma, rant ve savaş ekonomisi, siyasal alanda baskı, şiddet, yalan, hile, ırkçılık politikalarından ayrılamaz. Saray Rejimi, yargıyı doğrudan bir baskı aracı hâline getirmiştir. Bu boşuna değildir.
Tüm buna karşı mücadele sadece ekonomik bir mücadele olamaz.
Direniş, kendi yolunu bulacaktır.
Devrimci görev, direnişi daha da örgütlemek ve geliştirmek üzere, kitleleri örgütlemektir.
Örgüt, güç demektir.
Örgüt özgürleştirir.
23 Haziran seçim süreci, bunun için önemli bir alandır.
Hayatın her alanında, her düzeyde, her yolla direniş ve örgütlenme dönemidir.