Evet zamanıdır.
Genel grevin, genel direnişin şimdi tam da zamanıdır.
Saray Rejimi, Suriye sınırını geçip, işgal politikalarına yeni sahalar eklemek istiyor.
Saray Rejimi, içeride ve dışarıda katliam politikalarını daha da tırmandırarak sürdürmek için saldırıyor.
Bu yolla, içeride, “milliyetçi” bir destek peşindedirler. Krizi örtmek, içinde bulundukları oy kaybetme ve itibarsızlaşma sürecini gizlemek için, savaş naraları atıyorlar.
Savaş, ekonomik krizi çözmez. Tersine daha da artırır. Savaş, halkın çocuklarının cepheye sürülmesidir. Savaş, ölüm ve gözyaşı demektir. Hele bu savaş, Suriye halklarına, Kürtlere karşı katliam politikalarının, içeride ve dışarıda artırılması demektir.
Savaş silâh şirketleri için daha çok kâr demektir. En büyük silâh şirketleri, ikinci damat Bayraktar ile, kendini Şems olarak tanıtıp Erdoğan’a Mevlana benzetmesi yapan Sancak aileleridir. Savaş, onların daha da zenginleşmesi demek iken, halkın, işçilerin daha da yoksullaşması, ilave vergiler, ilave zamlar demektir.
Saray Rejimi bu politika ile, hem Suriye’de işgalci konumunu daha da perçinlemek istiyor, hem katliamcı karakterini daha da öne çıkarmak istiyor, hem fetihçi “ruhları” kendi etrafında toplamak istiyor, hem de içeride ekonomik krizi, yağmayı ve rantı örtmek istiyor.
Tam savaş sırasında Haydarpaşa ve Sirkeci garlarının ihalesi Bilal oğlanın paravan şirketine verilmiştir.
Savaşta kan dökmekte yarışanlar, halk çocuklarına “şehadet şerbeti” içme edebiyatı yapıyorlar. Öyle ise, önden buyursunlar, “şehadet şerbetini” ilk içen olmak için cepheye koşsunlar.
Ama onlar, tersine, Somalı işçilere saldırıyorlar. Soma katliamında ölen 301 kişinin davalarını süründürenler, adaleti mezara gömenler, şimdi, tazminatını alamayan Somalı işçilerin yürüyüşünü engelliyor, ona saldırıyorlar.
Tren kazasında ölenlerin ailelerinin mahkemeye koşmalarını önlemek için, bu ailelere saldırıyorlar.
Hakkını aramak için eylem yapmaya başlayan Cargill işçilerine karşı polis gücünü devreye sokuyorlar.
Aliağa’da işçilere saldırıyorlar.
Metal işçilerinin hak arama girişimlerini önlemek için, polis coplarını, TOMA’ları devreye sokuyor, işçileri copluyorlar.
Her hak arama eyleminin karşısına, tüm devlet güçleri, yargısı, polisi, jandarması, TOMA’sı, coplu süngüsü ile dikiliyorlar.
Krizin faturasını işçilere ödetmek için, en küçük bir gerçeği söyleme girişiminde bulunan basın mensuplarını hapse atıyorlar, sosyal medya kullanıcılarını tutukluyorlar.
Erdoğan, bizzat kendi emri ile, kendi davaları ile, tehditleri ile, “en çok hakarete uğrayan lider” unvanının sahibi olmuştur bile. Ondan çok hakarete uğrayanı mutlaka vardır, ama bunu bizzat kendi açtığı davalarla tescil eden ilk liderdir.
Tüm bunlar, işçileri susturmak içindir, toplumu sessizliğe gömmek içindir, halkın başlamış olan direnişinin yayılmasını ve gelişmesini bastırmak içindir.
Gezi Direnişi’nden bu yana, bu topraklarda direniş, yerel olsa da, sürekli gelişmekte, hiç aralıksız devam etmektedir.
İşçiler, artık, Saray Rejimi’nin, devletin ne olduğunu anlamaya başlamış, bunun karşısında susmama, direnme yolunu aramaya başlamışlardır.
Kendini yakan bir emekli, “beni bu adalet bu hâle getirdi” diyordu. Yerindedir. Doğrudur. Adalet sistemi, işçi ve emekçiyi yok etmek, sesini kısmak, köleleştirmek için, polis gücünün yanına eklenmiştir. Artık bu ülkenin mahkemelerine güven yoktur.
Ülkede ekonomik kriz var.
Milyonlarca işçi işini kaybetmektedir.
Gıda fiyatları son bir yıl içinde en az, en az, en az %50 artmış iken, elektriğe, doğalgaza gelen zam %50’yi çoktan geçmiş iken, devlet, %9 enflasyon açıklamaktadır.
İşçilerin çoğu işini kaybetmemek için daha uzun süre çalışmaya evet demek zorunda kalmaktadır. Çalışma koşulları sürekli kötüleşmektedir. İş yerleri cinayet mahalli hâline gelmiştir. Birçok sektörde işçiler evden çıkarken, iş cinayetine kurban gitme düşüncesi içinde ailesi ile vedalaşmaktadır.
Bu koşullarda devlet, memura %4+6 zam önermektedir.
Sendikaların önemli bir çoğunluğu, devlet sendikası hâline gelmiş, sarı sendikadır. Hatta dahası sendikalar, sendika mafyasının denetiminde işçilere karşı kullanılmaktadır.
Evet, şimdi zamanıdır.
Şimdi, işçilerin kendilerini frenlemeye çalışan sendika mafyasının denetimine hayır demelerinin zamanıdır.
Evet, şimdi zamanıdır.
İşçi sınıfının her yerde gelişen işyeri eylemlerini bir bütün ve ortaklaşa harekete geçirmelerinin zamanıdır.
Evet, şimdi, işçi sınıfının Birleşik İşçi Kurultayı etrafında birleşmesinin zamanıdır.
Evet, işçi sınıfının başını kaldırmasının, ellerini toprağa bastırıp ayakları üzerine doğrulmasının zamanıdır.
Evet, şimdi, korkmuş sendikacıların kendileri ile hesaplaşarak, ya işçi sınıfının önüne geçme ve öyle yürüme ya da yoldan çekilmelerinin zamanıdır.
Evet, şimdi, genel grev örgütlemenin zamanıdır.
Tüm işçileri, bunun için örgütlenmeye, ortak bir gün belirlemeye ve genel grev için harekete geçmeye çağırıyoruz.
Tüm duyarlı sendikacıları, bu örgütlenmeye yardımcı olmaya, bu genel grev örgütlenmesine katkı vermeye, gerekirse buna önderlik etmeye çağırıyoruz. Elini taşın altına koyma zamanı gelmiştir de geçmektedir.
Tüm devrimci işçileri Birleşik İşçi Kurultayı örgütlenmesi içinde birleşmeye, bu örgütlenmeye destek vermeye, işçi sınıfının genel hareketinin yolunu açmaya çağırıyoruz.
Saray Rejimi’nin baskı ve zorbalıklarına karşı,
Savaş, rant ve yağma ekonomisine karşı,
Devletin yaratmaya çalıştığı korku duvarlarını delmek için,
İşçi sınıfının krizin bedelini ödemesini önlemek için,
Biz de varız demek için,
Barış ve özgürlük için,
Adalet ve emek için,
Genel greve!
Şimdi örgütlenme ve direnişi büyütme zamanıdır.