Tüm dünyada, işçiler, işsizler, emekçiler, kadınlar, öğrenciler ayakta.
“Her şeyimizi aldılar, korkumuzu bile!” diyen Kolombiya’dan, “Yaşadığımız depresyon değil kapitalizm!” diyen Şili’ye, “Gezegen Yanıyor, Élysée Ne Zaman Yanacak?” diyen Fransa’dan, “Gece karanlıktan korkarsan bu şehri ateşe veririz” sloganına hayat veren Arjantin’e ve Meksika’ya, 250 milyonun sokağa çıktığı Hindistan’a ezilenler, aşağılananlar, yok sayılanlar ayakta.
Kapitalizm artık ezilenler için rıza üretememektedir, vaatlerinin sonuna gelmiştir. Dünyada eylemler, geleceksizliğe, kölece çalışma koşullarına, işsizliğe, insan olarak görülmemeye karşı gelişmekte ve başkaldıranların talepleri tüm dünyada ortaklaşmaktadır.
Bugün topraklarımızda ise artık Saray Rejimi’nin yaptıklarını sıralamak bir anlam ifade etmemektedir. Devletin yaptıklarına şaşırmak, “bu kadar da olur mu” demek bir anlam ifade etmemektedir. Avrupa’dan, ABD’den ya da bir yerlerden “özgürlük” beklemek, “insan hakları” için bir ümit duymak hiçbir anlam ifade etmemektedir.
Yapılanlar karşısında duyulan bu şaşkınlığa karşı içimizdeki öfkeyi ön plana çıkarma cesaretine ihtiyacımız var. Gerçekleri kabul etme cesaretine ve öfkeyi örgütleme gücüne ihtiyacımız var.
Bu topraklarda, Gezi Direnişi özgürlüğün ne olduğunu herkese yaşatan bir direniştir. Gezi Direnişi bilinçli bir şekilde adım adım planlanıp, örgütlenen bir direniş değildir. Fakat Gezi Direnişi öncesindeki süreci hatırlamakta fayda vardır. Ankara’da Sakarya Meydanı’na çadır kuran Tekel işçileri, “1 Mayıs alanı Taksim’dir” diyen, 2007-2008-2009 1 Mayıs’ları ve Taksim’in kazanılmasıyla dünyada Küba’dan sonra en kalabalık yapılan 1 Mayıs’lar, Karadeniz’de HES’lere, Gerze’de termik santrallere karşı yürütülen direnişler, “Kürtaj haktır Uludere katliamdır” diyerek sokaklara çıkan kadınlar, ODTÜ’de “Başkaldırıyoruz” diyen üniversiteliler, YGS’de şifreli çıkan sorulara karşı meydanlara çıkan liseliler, Emek Sineması için sokağa çıkıp “Bu daha başlangıç, mücadeleye devam!” diyenler, Taksim’de eylem yasaklarına karşı düzenli eylem geliştiren devrimciler… Örnekleri artırmak mümkündür, tüm bu eylemlilikler adım adım Gezi Direnişi’ni var etmiştir.
Gezi’den önce, “bu ülkede yüzbinlerce devrimci yayının satıldığı, kabaran bir işçi, halk hareketinin olduğu 80 öncesi gibi olmaz”, “İstiklal Caddesi’nde bir baştan bir başa yürüyorsunuz da ne oluyor” diyenler, Gezi’den sonra da artık bir daha Gezi olmaz fikriyle her eylemi, her direnişi, katılan kişi sayısıyla ölçmektedir. Doğrudur, doğada her fikre uygun kanıt bulunmaktadır.
Fakat saldırılara karşı, insanca ve onurlu bir yaşam için mücadele edenler için de pek çok kanıt bulunmaktadır. Direnen Migros, PTT, Sinbo, SML, Baldur, Kayı İnşaat işçileri, hakları için mücadele eden maden işçileri, İstanbul Sözleşmesi’ni uygulatacağız diyen kadınlar, LGBTİ+’lar, Boğaziçi direnişini büyüten ve yayan üniversiteliler, İkizdere’de doğasını ve yaşamını savunanlar, tüm direnen kesimler, saldırıların içinden açığa çıkardıkları özgürlük havasını içlerine çekebilmektedir. Tüm bu direnişler kendi tarihlerini, kendi hikâyelerini yazmaktadır.
Direnişlere dışarıdan bakılarak bu ruh anlaşılmaz. Direnişleri bir adım daha ileri taşımak için mücadele edenler ise görmektedir ki aslında tüm bu direnişlerin içinde bir parça da Gezi Direnişi vardır. Ethem, Abdullah, Ahmet, Hasan Ferit, Medeni, Mehmet, Ali İsmail, Berkin bugün gelişen eylemliliklerin, direnişlerin içinde mücadeleye devam etmektedir.
Görülen; geçmişten ve bugünden, dünyadan ve coğrafyamızdan direniş örnekleri çoktur. Tüm bu örnekler amaçtan ve niyetten bağımsız ele alınamaz. Eğer siz, “tüm bu saldırılar bizi provoke etmek için o nedenle aman sokağa çıkmayalım” diyorsanız, gelişen bu direnişlerin ömürlerinin kısa olması en büyük temenniniz olabilir. Fakat eğer siz, tüm bu direnişlerin taleplerinin bir araya geleceği, birlikte mücadele edeceği bir hattın örgütlenmesi için mücadele ediyorsanız farklı mücadele dinamiklerinin bir araya gelişinin yaratacağı aklı ve çözümü görebilirsiniz.
Bugün, yaşanan aşağılanma ve sömürüyü bitirme sorumluluğunun kendimizde olduğunu kabul etmek oldukça zordur. Fakat bu zor bir kez aşıldıktan sonra önümüzde direnişlerden öğrenebilecek, onları bir adım ileriye taşıyabilecek, tüm dünyada ortak olan taleplerden güç alınabilecek bir yol vardır.
Yüreği direnişten ve özgürlükten yana olup da, dün “kontrollü siyaset” yapmaya çalışanlar, fütursuzca gelişen saldırılar ve karşılarında buldukları kararlı direnişler karşısında bu tutumdan adım adım vazgeçmeye başlamışlardır. Deneyimlerini direnişlerle büyütüp, birleştirmek için adımlarını hızlandırmalıdırlar.
Gezi Direnişi’ne katılmış, belki ortak mutfakta çalışmış, belki kütüphane kurmuş, belki talcid sıkmış, belki bir barikatı tutmuş, belki pencerelerdekilere “Gel, gel” demiş olanlar bugün pencerelerinden gelişen direnişler için ses çıkarmaktadırlar. Gezi’de “Artık herkesin bir hikâyesi var!” denilen hikâye sahipleri ona sahip çıkmalı, gelişen direnişleri öğrendikleri derslerle büyütmek için harekete geçmelidir.
Evet, bir daha Gezi olmayacak. Dünden ve bugünden öğrendiklerimizle, dünyada ayağa kalkan lanetlilerden öğrendiklerimizle, daha ilerisini, sınıfsız, sömürüsüz, özgür bir dünyayı yaratmak mümkündür.
Gelmekte olan devrimdir. Bu gerçeğin ağırlığından geri adım atıp gerçeği bükmeye çalışmak, istenmese de çürümeyi getirecektir. Çünkü yeni, coşkuyla açığa çıkarılmayı beklemektedir. Sen istersen devrim yakındır. Her alanda örgütlü gücü büyütürsek devrim yakındır. Tarihin kaderini bu gerçeği kabul edip, hayata geçirenlerin iradesi belirleyecektir.