Koç Üniversitesi taşeron temizlik işçileri direnişi I Demet Yeşil

K

apitalizmin ataerkil karakteri ve toplumsal cinsiyet eşitsizliği kadınların özel ve kamusal alanda çifte sömürüsüne yol açmaktadır. Kapitalist-emperyalist sistem tarafından kadınların kimliklerine, bedenlerine, emeklerine yönelik bir saldırı, tahakküm vardır. Buna karşılık ise gelişen, ivme kazanan bir toplumsal hareket mücadele söz konusudur. Bu mücadelede kadınların tarihsel olarak daha fazla ön saflarda direndiği, işçi hareketinde politik bir özne konumunda oldukları gözlemlenmektedir. Bununla birlikte toplumsal hareketlerde eylem hâlinde olmanın dönüştürücü bir niteliği olduğu bilinmektedir. Bu süreçte özgürleşme ve özneleşme süreçleri açığa çıkmaktadır. Sömürü ve baskıya karşı bir başkaldırı olan, 18 Temmuz 2022-27 Temmuz 2022 tarihleri arasında gerçekleşen Koç Üniversitesi Taşeron Temizlik İşçileri Direnişi ise buna bir örnektir.

Sınıf hareketleri, toplumun sınıf çıkarları doğrultusunda gerçekleştirdiği hareketleri, eylemleri ifade eder. Sınıf hareketleri, ekonomik sebeplere bağlı sınıfsal çelişkilere bağlı olarak ortaya çıkar. Ekonomik toplumsal eşitsizlikleri ortadan kaldırmayı amaçlar. Toplumsal hareketler ise farklı gruplardan kişilerin ortak bir hedef doğrultusunda ortaya çıkan eylemleri olarak özetlenebilir. Toplumsal hareketler ekonomik nedenlere bağlı olacağı gibi kimlik, eşitlik, adalet ve ekolojiyi konu alan eylemleri de içerebilir. Bu bağlamda sınıf hareketleri ve toplumsal hareketler; birbirinden kopuk olmayan ancak her zaman aynı anlamı içermeyen eylemler olarak birbirlerinden ayrılırlar. Kapitalizm içerisinde eşitsizliklerin, sömürünün hafiflemesi ise toplumsal hareketlerdeki mücadele bağlamında gerçekleşmektedir. Toplumsal sömürünün önüne geçebilmek için mücadele elzem bir konumda bulunmaktadır. Mücadelelerin kazanımla sonuçlanabilmesi için örgütlü bir faaliyet bütün gerçekliği ile ortadadır. Kitlesel ve örgütlü bir halkın, kitlenin grubunun önünde durmak kapitalizm için bile zorlukları barındıran bir süreçtir. 

Feminizm, kadınların eril tahakküm altındaki esaretini kaldırmayı amaçlayarak kadın özgürleşmesi yolunda; toplumsal cinsiyet eşitsizliği karşısında mücadeleler yürütür. Marksizm, burjuva ve işçi sınıfı arasındaki dolayısıyla emek ve sermaye arasındaki çelişkileri inceler. Dünyadaki eşitsizlikleri, yoksulluğu ortadan kaldırmayı hedefleyen teorileri ortaya koyar. Kadın ve erkek arasındaki eşitsizliği ekonomik yapılar temelinde ele alır. Marksizm kadınları bir sınıf olarak açıklamaz. İdeolojiye göre toplumda temel olarak işçi sınıfı ve burjuva sınıfı mevcuttur. Üretim araçları üzerindeki egemenlik toplumsal ilişkileri belirleyerek yönetir. Feminizm kapitalizm içerisinde daha yasal yollara dayanan mücadeleyi içerirken Marksizm kapitalizmi tamamen ortadan kaldırmayı hedefler. Marksizm, cinsiyet eşitsizliğini göz ardı eden; tahlillerini sadece ekonomik olarak sınıflar üzerinden yapması nedeniyle feministler tarafından eleştirilmektedir. Marksizm ve feminizm mücadelesinde kesişen nokta ise sömürüsüz ve toplumsal cinsiyet tahakkümünü içermeyen yeni bir dünya isteğidir.

Kadınların kurtuluşu, sosyalizm bakışında 19. yüzyılda ütopyacı sosyalistler tarafından biçimlenmeye başlamıştır. Marx ve Engels’in kadınların kurtuluşu hakkındaki söylemleri de bu süreçte açığa çıkan tartışmalardan beslenmiştir. Marx yazılarında kadın sorununu açıkça ele almamıştır. Kadın emeği üzerine tartıştığı konular işçi sınıfının analizlerini yaparken arada değindiği konular arasında yer alır. Söz gelimi, Flora Tristan’ın, kadın emekçilere ilişkin fikirleri Marx ve Engels’i etkilemiştir. Tristan, mücadelesinde boşanma hakkını savunmuş, ücret eşitsizliğine değinmiştir. İşçi sınıfının yoksulluk ve cehaletten kurtulma yollarından biri olarak eğitimin önemini vurgulamıştır. İktisadî ve duygusal-cinsel ilişkiler arasında bağlantı kuran ütopik sosyalist Fourier ise evliliğin kadınları köleleştirdiğini vurgulamıştır. Ona göre kadınların kurtuluşu için sadece iktisadî ve toplumsal eşitlik yeterli değildir. Toplumsal eşitliğin yanı sıra bedensel hazların da özgürlüğünün sağlanması gerekmektedir. Evlilik adı altında kadınların duygusal olarak çifte sömürüye maruz kaldıklarını, erkeklerin kadınların üzerinde cinsel tahakküm kurduklarını dile getirmiştir. Toplumsal harekette nitelik kazanan Saint-Simoncu perspektifinde, kadınların toplumsal ve siyasal düzleme katılım gerçekleştirmesi gerektiği ve ev içerisindeki iş bölümünün eşitlikçi olması gerektiği savunulmuştur. 1828 sonrası işçi sınıfından birçok kadın toplantılara katılarak örgütlenme faaliyetleri içerisinde yer almıştır. Bu süreçte işçi sınıfında; sınıf bilinciyle cinsiyet bilinci tartışmalarda açığa çıkmaya başlamıştır. Bu tartışmalar bağlamında Marx’ın öğretisinde, kadınların konumu ve kurtuluşu hakkındaki fikirlerini; biyoloji-kültür, cinsel ahlâk ve kadın özgürlüğü, kapitalizmde kadın ve ailenin durumu; kapitalizm öncesi örgütlenmelerde toplumsal cinsiyet konularında veriler bulmak mümkündür. 

Kapitalizm, egemenlerin ve sömürülenlerin çelişkilerini barındıran bir sistemdir. Ezenlerin ve ezilenlerin mücadelesi bu sistemin dinamiklerinden biridir. Kapitalist sistemde işçiler kendi emeklerini satarak geçimlerini sağlarlar. Kapitalizm işçilere sadece emeklerini kime ve ne için satacağına dair bir özgürlük sunar. Bunun dışında kapitalizm koşullarında bir emekçi hayatta kalabilmek için üretim araçlarına sahip olan egemene emeğini satmak zorundadır. Emek ile hammadde dönüştürülür. Ortaya ise kullanım değeri ve değişim değeri olan metalar ortaya çıkar. Metalar pazar için üretilen şeylerdir. İşçiler ise metalardaki donmuş emekleri karşılığında işverenlerinden belirli bir ücret alırlar. Bu ücret, maaş veya yevmiye adı ne olursa olsun işçinin kendini yeniden üretmesini sağlayacak kadar bir rakamı içerir. İşçinin ödenmeyen emeğine ise artı-değer adı verilir. Artı-değer sermaye için kâr demektir. İşçiler artı-değer üretmeleri için sömürülür. Sermaye üretimde daha fazla kâr elde edebilmek için iş gücünün maliyetini düşürür. Dolayısıyla üretimde vasıfsız işçi arayışı sermayedarlar açısından mühimdir. Kapitalizmde kadınlar ve çocuklar vasıfsız iş gücü olarak ön plana çıkarılır. Kendi ürettikleri ürünleri satın alamayan işçiler ise zamanla yabancılaşırlar. Kapitalist toplumda işçilerin kendi ürettiklerine, doğaya ve insanlara karşı yabancılaşması işçilerin fiziksel ve duygusal olarak yıpranmasına yol açmaktadır. 

Avcı toplayıcı toplumlar eşitlikçi bir yapıya sahipken özel mülkiyet, devlet dolayısıyla sınıflı toplumların oluşması toplumda cinsiyetler arası eşitsizliği meydana getirmiştir. Engels’in anlatısına göre toplumun sınıflara bölünmesini başlatan olay; sabanın icadı ile toplumların yerleşik üretime geçmesidir. Saban ile üretimden elde edilen artı-ürün sömürünün temelini oluşturmaktadır. Sabana sahip olan yani üretim araçlarının sahibi tarih boyunca egemen, üretim aracını kullanıp artı-ürün sağlayan emekçi ise ezilen kısımda yer almaktadır. 

Devletin, özel mülkiyetin ortaya çıkmasıyla kurumsallaşan aile ise kadınların emeğini ve cinselliğini tahakküm altına alan bir kurumdur. Aile nesillerin devamı için yeniden üretim işlevi görür. Yeniden üretim ise sınıflı toplumlarda kadınların bedenleri üzerinden kurulan eril tahakküm çerçevesinde gerçekleşmektedir. Marksizm öğretisinde aile kurumu, toplumsal örgütlenmenin bir parçasıdır. Üretim tarzının değişmesi ve dönüşmesiyle birlikte ailenin de değişimi gerçekleşmiştir. Aile, kadınlar üzerindeki tahakkümün temel kaynaklarından biridir. Aile kurumu aracılığıyla kadınların emek ve cinsellikleri üzerinde bir sömürü mevcuttur. Marx, tek eşli aile kurumunun oluşmasını; özel mülkiyet çerçevesinde ele alır. Gensler, köleciliğin ortaya çıkışı ile çözülmeye başlayarak zamanla ataerkil bir yapı oluşmaya başlamıştır. 

Ataerki; toplumsal, siyasal ve ekonomik olarak sınıfsal eşitsizlikler ile örgütlenmiş sistemlere eklenen bir iktidar çeşididir. Bu yapı ile kadınların emekleri, bedenleri ve fikirleri eril tahakküm altındadır. Dolayısıyla toplumda kadınlar, erkeklere göre ikincil konuma sahiptir. Tahakküm ve sömürü biçimleri ile iç içe olan ataerki, sistemin yeniden üretilmesini sağlayan formlar arasında yer almaktadır. Ataerki sınıfsal eşitsizlerden ayrı bir olgu değildir. Neoliberal kapitalizm ve ataerki birbirinin içine geçmiş, birbirlerini sürekli olarak destekleyen ve yeniden üreten yapılardır. Kadın ve erkek arasındaki toplumsal cinsiyet rollerinde bunu görebilmek mümkündür. Ataerkil kapitalist sistemde iş bölümü toplumsal cinsiyet bağlamında özelleştirilmektedir. Yani ataerkil yapıda kadınlar doğurganlıkları nedeni ile vasıfsız iş gücü, ev ile özdeşleşen cinsiyet konumundayken erkekler ise sistemin başında yer almaktadır. Ataerki, bir iktidar formu olarak kendini sistemler içerisinde yeniden üreterek yapılandırmıştır. Dolayısıyla tarihsel süreçte ataerkiyi birçok yapıda farklılaşmış olarak görmek mümkündür. Ataerki tarih içerisinde; kadınların alınıp satılması, ucuz işgücü olarak görülmesi, ücret eşitsizliği vs. durumlarında kendini konumlandırmaya devam etmektedir. 

Kadınlar, ataerkil sistem içerisinde çifte sömürüye maruz kalmaktadırlar. Ev içerisindeki bütün işlerden sorumlu tutulan kadınlar özel alanda kocaları ve babaları tarafından baskılanırken iş yerlerinde ise patron tarafından sömürü ile karşı karşıya kalmaktadırlar. Ev içi işlerin ücretlendirilmesi talebi ise kapitalizm çerçevesinde kadınları sonsuza kadar eve hapsedeceğinden dolayı doğru bir mücadele yöntemi değildir. Ev içi emekte var olan sömürünün ortadan kalkması yalnızca ev işlerinin toplumsallaşması ile mümkündür. Sistem tarafından desteklenen ataerkil yapıda erkeklerin özel bir konumu vardır. Erkekler bu yapı içerisinde avantajlı konumda oldukları için ondan faydalanırlar. Ancak ataerkinin temeli sınıflı toplumlardır. Ataerkinin yok edilmesi yani kadınlar üzerindeki eril tahakkümün tasfiyesi; sınıflı toplumların yani sistemi destekleyen her iktidar formunun yok edilmesi ile mümkündür. 

Genel olarak incelediğimizde kadın sorunu sosyalistler tarafından, mevcut düzen içerisinde kadınların evlilik ile köleleştirildiğini ve çifte emek sömürüsüne maruz kaldıkları dile getirilip işçi sınıfı mücadele hattının bu perspektifte dönüştürülmesi yönünde tartışmalar açığa çıkmıştır. Kadınlar evlilik sömürüsü altında hem cinsel tahakküm hem de emek sömürüsüne maruz kalmaktadırlar. Kadınların kurtuluşu; kamusal alana katılım, çalışma hakkı ve ev işlerinin kolektifleştirilmesiyle mümkündür. Kadınların kurtuluşu, baba, koca, hoca ve devlete karşı dolayısıyla ataerki ile birlikte sermayeye karşı mücadele ile elde edilecektir. 

Koç Üniversitesi’nde çalışan taşeron temizlik işçileri, 2013 yılında kurulan taşeron izleme kurulunda düzenli toplantılar yaparak örgütlenme faaliyetlerini sürdürmektedir. Taşeron izleme kurulunda işçiler, düzenli yapılan toplantılar ile kötü çalışma koşullarının iyileştirilmesi yönünde tartışmalar yürütmektedir. 2013 yılından beri temizlik işçileri, Koç Üniversitesi’nde Eurest Service adlı taşeron firması bünyesinde çalışmaktadır.

Temizlik işçilerinin 9 gün süren direniş süreci, işçilerin ağır çalışma koşullarına karşı imza toplayıp 19 Nisan 2022 tarihinde bayram ikramiyesi ve gıda kolisi taleplerini içeren dilekçeyi öğrenciler ile birlikte genel sekreterliğe iletmek istemesi ile başlamıştır. Üniversiteye verilen dilekçeyi 103 işçi imzalamıştır. Sosyal haklarını talep etmek üzere genel sekreterliğe giden işçilere ve dayanışma için orada bulunan öğrencilere okulun güvenlik görevlileri müdahalede bulunmuştur. Güvenliğin müdahalesi sırasında işçiler korkmadıklarını, haklarını talep ettiklerini dile getirmişlerdir. İşçilerden biri “Biz emekçiyiz burada, sen bana hadi hadi diyemezsin! Senin personelinin tuvaletini biz temizliyoruz!” söylemleri ile tepkisini belirtirken; dilekçeyi getiren kadın işçilerden biri ise “Ben hakkım için buradayım. Ben de insanım, koskoca binalarda tek başımıza çalışıyoruz. Ben o 4 liradan olurum ama sen o sıcak koltuğundan olursun, asla ben korkmuyorum!” diyerek müdahale karşısında tepkisini dile getirmiştir. 

Temizlik işçileri, güvenliklerin engellemesine direnmiş ve dilekçelerini sekreterliğe ileterek bayram ikramiyesi ve gıda kolisi taleplerinin karşılanması için sekreterlikten görüşme talep etmişlerdir. İşçilere destek ve dayanışma için gelen öğrenciler; “baskıyla, mobbingle işçileri susturmaya çalışanlara karşı yaşasın dayanışma!” sloganları ile işçilerin yanında olduklarını ve hak taleplerini desteklediklerini dile getirmişlerdir. Eurest Service firması ise sekreterliğe dilekçe vermeleri sebebiyle işçilerden savunma talep etmiştir.

Koç Üniversitesi taşeron temizlik işçileri 8 Temmuz 2022 tarihinde, @kocuniiscileri adlı bir Twitter hesabı açarak 2 Nisan 2013 senesinde gerçekleştirilen eylemi hatırlatmışlardır. 2 Nisan 2013 tarihinde Koç Üniversitesi işçilerinin, işten atılmalara ve taşeronlaşmaya karşı 7 gün süren direnişi, kazanımlarla sona ermiştir. Taşeron izleme kurulu ise bu eylemin kazanımıyla kurulmuştur.

Temizlik işçileri, sosyal medya hesapları üzerinden Koç Üniversitesi yönetiminin ve Eurest Service firmasının işçiler üzerinde uyguladıkları mobbing ve baskıya son vermesini dile getiren, Koç Üniversitesi’ndeki çalışma koşullarını anlatan ve taleplerini yazdıkları bir metin yayınlamışlardır. Temizlik işçilerinin yayınladıkları “Ne istiyoruz?” adlı metinde; üniversite yönetimi ve taşeron firma olan Eurest Service tarafından gördükleri baskının son bulması; işten atılma ile tehdit edilen ve işlerinden uzaklaştırılan 6 işçinin görev yerlerine dönmeleri talep edilmiştir. Hakları için direneceklerini dile getiren temizlik işçileri, direnişi büyütmek üzere bir dayanışma çağrısında bulunmuşlardır. “Koç Üniversitesi’nde Neler Oluyor?” adıyla yayınladıkları metinde; 19 Nisan tarihinde verilen dilekçeye herhangi bir geri dönüş yapılmadığı dile getirilmiştir. Metinlerde temizlik işçileri; yasal haklarını arayan ve sosyal hakları için imza toplayan işçiler üzerinde baskının arttığını, yönetim tarafından tehdit, mobbing ve rotasyona maruz kaldıklarını yazmışlardır. İmza toplama sürecine öncülük eden 6 işçiye, 1 Temmuz 2022 günü mesai bitiminde farklı yerlere gönderildikleri söylenmiştir. İşçiler yer değiştirmeyi, sürgünü kabul etmediklerini, eski çalışma yerlerine dönmek için mücadeleyi sürdüreceklerini dile getirmişlerdir. Temizlik işçilerinin sosyal medyadan yayınladıkları metinlerden sonra çeşitli emekçi, öğrenci, siyasi kurumlardan ve sendikalardan destek mesajları almışlardır. Koç Üniversiteliler Dayanışması ise işçiler için bir imza kampanyası başlatmıştır.

16 Temmuz 2022 tarihinde sosyal medyaları üzerinden “Sayın Ali Koç’a Selamlarımızla, Tüm Kamuoyuna Açıklamamızdır” adlı bir metin yayınlayan temizlik işçileri; taşeron firmaya, Koç Üniversitesi yönetimine ve genel sekreterliğe çağrıda bulunmuşlardır. İşçiler yayınladıkları metinde, görüşme taleplerine cevap bulamadıklarını, Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ali Koç’un okula geldiği gün idarî izinle okuldan uzaklaştırıldıklarını ve bu süreçte baskıların daha da fazla arttığını açıklamışlardır. Üniversitede okuyan ve temizlik işçilerine destek veren öğrenciler aracılığıyla Ali Koç’a dilekçe iletilmiştir. Temizlik işçilerinin taleplerinde; sosyal haklarının verilmesi, çalışma yerlerinden uzaklaştırılan 6 işçinin eski görev yerlerinde devam etmeleri ve işçiler üzerindeki mobbingin son bulması yer almıştır. 

18 Temmuz 2022 tarihinde iş yerleri değiştirilen 6 işçi, her sabah işe götürmek üzere gelen servise binmek istemişlerdir. Servise binmeleri engellenmeye çalışılan işçiler, ısrarlı talepleri ile servise binerek üniversite kampüsünün önüne gelmişlerdir. Serviste kadın işçilerden biri arkadaşlarına seslenerek şirketler için işçilerin bir değeri olmadığını, alınterleri ile çalıştıklarını ve haklarını savunacaklarını şu sözlerle dile getirmiştir: 

“250 eleman taşeron firma için fark etmez, Koç Üniversitesi için de fark etmez. Bugün yalakası olursun yarın yancısı olursun fark etmez. Bugün seni kullanır yarın beni kullanır. Susma sustukça sıra sana geliyor diye boşuna dememişler.”  

Üniversiteye alınmayan temizlik işçileri, kampüs önünde direnişlerini başlattıklarını duyurmuşlardır. Okulun önünde servisten indirilen 6 işçi, üniversitenin genel sekreterliği ve Eurest Service müdürü ile görüşmek üzere kapının önünde bekleyeceklerini; taleplerinin net olduğunu vurgulamışlardır. Üniversite kapısının önünde şarkılarla, türkülerle ve halaylarla bekleyişini sürdüren işçilerin yanında işçilerin avukatı, dayanışma için gelen öğrenciler, gazeteciler ve siyasi kurumlar da yer almıştır. Eylem boyunca temizlik işçileri ve işçilerin direnişlerini sahiplenen birçok kişi tarafından sık sık “direne direne kazanacağız!” sloganları atılmıştır. Gün içerisinde sosyal medya üzerinden paylaşımlara devam eden işçiler, seslerini yükseltmek için herkese dayanışma çağrısında bulunmuşlardır. İşçilerin avukatları ile birlikte yaptıkları görüşme talebi, taşeron firma olan Eurest Service görevlisi tarafından reddedilmiştir. İşçiler saat 12.30’da bir basın açıklaması gerçekleştirmişlerdir. İşçilerin gerçekleştirdikleri basın açıklamasında; güçlerini haklı oluşlarından aldıklarını, pandemi ile beraber üzerlerindeki baskı, mobbing ve iş yükünün artığını ve yönetime verdikleri dilekçeden bir sonuç, cevap alamadıklarını dile getirmişlerdir. Basın açıklamasında; enflasyonun etkisi ile geçinmekte zorlandıklarını dile getiren temizlik işçileri, sosyal haklarının verilmesini talep etmişlerdir. Basın açıklaması sonrası temizlik işçileri ve dayanışmaya gelenler jandarma tarafından darp edilerek gözaltına alınmışlardır. Jandarmalar tarafından tutulan işçiler; “Ben işçiyim, ben işçiyim…”, “Nereye geliyorum? Gelmiyorum bırak, ben burada hakkımı arıyorum,” söylemleri ile jandarmalara tepkilerini dile getirmiştir.  

Çeşitli siyasi kurumlar, işçilerin yanında olduklarını ve eylemlerini desteklediklerini belirterek sosyal medya üzerinden gözaltıların serbest bırakılmasını talep etmiştir. Gözaltına Koç Üniversitesi’nin servisleri ile alınan işçiler Şişli Hamidiye Etfal Hastanesi’ndeki sağlık muayenelerinden sonra Zekeriyaköy Jandarma Karakolu’na götürülmüşlerdir. 18 Temmuz 2022 tarihinde gözaltına alınan işçi ve dayanışmaya gelenler gece saatlerinde serbest bırakılmıştır. Gözaltı çıkısında basın açıklaması gerçekleştirilmiştir. Gözaltı çıkışına temizlik işçilerini karşılamak üzere dayanışmaya birçok kişi gelmiştir. Basın açıklamasında yılmadıklarını, daha çok güçlendiklerini, mücadeleye kaldıkları yerden devam edeceklerini vurgulayan temizlik işçileri dayanışmaya gelen herkese teşekkür etmiştir. Açıklama yapan işçilerin avukatı, jandarmanın sabah saatlerinden itibaren Koç Üniversitesi yönetimi ve taşeron firma ile toplantılar yaptığını, bu toplantılarda işçileri nasıl gözaltına alacaklarını planlayarak Koç’un talimatlarıyla, parasıyla, servisi ile gözaltına aldıklarını vurgulamıştır. Jandarmanın Koç’un jandarması olduğunu, polisin ve devletin Koç’un yanında konumlandığını belirterek herkesi işçiler ile birlikte dayanışmaya çağırmıştır.

Koç Üniversitesi taşeron temizlik işçilerine destek için, Halkların Demokratik Partisi İstanbul Milletvekili Züleyha Gülüm, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Bilgin tarafından yanıtlanmak üzere mecliste soru önergesi vermiştir.

Direnişlerinin ikinci günü olan 19 Temmuz 2022 tarihinde üniversitenin önüne gelerek basın açıklaması gerçekleştiren temizlik işçilerinin pankartında “Hak talep etmek suç değildir! Haklarımız için direniyoruz, kazanacağız! –Koç Üniversitesi Taşeron Temizlik İşçileri” yazmaktadır. Basın açıklamasında haklarını alana kadar mücadele edeceklerine vurgu yapan temizlik işçileri, görüşme için Koç Üniversitesi genel sekreterliğine ve Eurest Service firmasına bir saat süre vermiştir. Basın açıklamasında konuşan kadın işçilerden biri korkmadıklarını ve hakları için direneceklerini şu sözlerle dile getirmiştir: 

“Taşeron firmamıza da Koç Üniversitesi’ne de bir saat müddet vereceğim yoksa bizim bu mücadelemiz aylar yıllar sürecek bizim evimiz artık burası, ben çocuklarıma buradan ekmek götüreceğim. Arkadaşlarımız buradan götürecek. Bizim evimiz burası, iş yerimiz burası, bizler kalıcıyız onlar koltuklarından gidecekler. Bizler beş liraya çalışıyoruz. Benim korkum yok, ben korkumu yendim, attım çöpe. Korkuları olan korksunlar. Şu an biz buradayız gitmiyoruz. Bir saat müddet. Bizlere ne açıklayacaklarsa açıklasınlar. Bizim de evlerimize ekmek götürmemiz lazım.” 

Temizlik işçilerinin talebi üzerine Eurest Taşeron Firması’nın bölge müdürü, görüşme için işçilerin yanına gelmiştir. Görüşme sonrası işçilerin avukatı açıklama yaparak taleplerinin kabul edilmediğini bildirmiştir. Temizlik işçileri ise görüşme sonrasında direnişe, mücadeleye devam ettiklerini dile getirmişlerdir.

Direnişin üçüncü günü olan 20 Temmuz 2022 tarihinde temizlik işçileri, sabah saatlerinde üniversitenin önünde gelerek öğle vakti basın açıklaması yapmak üzere taşeron firma Eurest Service önüne gideceklerini duyurmuştur. Temizlik işçileri, taleplerini Eurest Service firmasının genel merkezi önünde gerçekleştirdikleri eylem ile tekrar dile getirmiştir. Temizlik işçilerinin eylemine Kaldıraç Hareketi, İşçi Emekçi Birliği, İşçi Hareketi Koordinasyonu, Birleşik İşçi Kurultayı, BDSP, Dev Yapı-İş Sendikası, TKP, HDP, TİP gibi birçok siyasi kurum destek için katılmıştır. Eylem sırasında sık sık “Yılgınlık yok direniş var”, “İşçiyiz haklıyız kazanacağız”, “İşçilerin birliği sermayeyi yenecek”, “Yaşasın sınıf dayanışması”, “Direne direne kazanacağız” sloganları atılmıştır.

Temizlik işçileri, direnişleri sırasında Kod48 ile işten atıldıklarını ise SGK’den gelen bir mesaj ile öğrenmiştir. Direnişin dokuzuncu günü olan 26 Temmuz 2022 tarihinde Koç Üniversitesi yönetimi ve taşeron firma olan Eurest Service avukatları aracılığı ile görüşme talebinde bulunmuştur. Görüşme talebi öncesinde temizlik işçileri, direnişlerinin 10. gününde Koç Holding’in önünde basın açıklaması gerçekleştireceklerini duyurmuşlardır. Görüşme sonrasında, temizlik işçileri sosyal medya hesaplarından yayınladıkları bir metinle direnişlerinin kazanımla sonuçlandığını duyurmuşlardır. İşçilerin kazanımları; yasal tüm hakların ve tazminatların alınması ile işten çıkış kodu olan KOD48’in KOD4 olarak değiştirilmesidir. 27 Temmuz 2022 tarihinse ise Koç Üniversitesi’nin önünde yaptıkları kutlama ve basın açıklaması ile direnişleri son bulmuştur. 

Saha araştırması – Kadın işçiler ile görüşme

Saha çalışması, Koç Üniversitesi Taşeron Temizlik İşçileri Direnişi’nde özne olarak yer alan 4 kadın ile gerçekleştirildi. Görüşmeler, 16 Kasım 2022 tarihinde 3 kadınla birlikte grup hâlinde, bir oturumda yapıldı. 18 Aralık 2022 tarihinde ise 1 kadın ile online platform üzerinden derinlemesine görüşme gerçekleştirildi. Ortalama olarak her katılımcıyla birer saat görüşüldü.

Kadınların Demografik Bilgileri

Ecem Naz

Ecem, 47 yaşında Samsunlu emekçi bir kadın. Eşinden ayrı olan Ecem’in iki kızı ve bir oğlu var. Kızlarından biri 18 yaşında lise mezunu, diğer çocukları ise çalışıyor. İstanbul’a evlendikten üç sene sonra 1998 yılında taşınmış. Günümüzde İstanbul’da kirada ikamet ediyor. Geçimlerini iki çocuğu ile birlikte çalışarak sağlıyor. 

Ela Görkem

Ela, 60 yaşında. 2 tane çocuğu ve 1 torunu var. İki çocuğu da evli ve kendi geçimlerini sağlıyor. Tekirdağlı olan Ela, ilkokul mezunu. Evlenince eşiyle birlikte İstanbul’a taşınmış. Kirada yaşıyor. Geçimlerini eşiyle birlikte çalışarak sağlıyor. Eşi emekli olmasına rağmen hâlâ çalışmaya devam ediyor. 

Başak Özgür

Çalışma hayatına 1998 yılında fabrikada çalışarak başlayan Başak, 47 yaşında. Evli ve iki çocuğa sahip. 28 yaşında olan oğlu üniversite, kızı ise 17 yaşında lise mezunu. Bayburtlu olan Başak, ailesiyle birlikte köylerinde geçinemedikleri için 1990 yılında İstanbul’a taşınmış ve kirada yaşıyor. Geçimlerini sağlamak için evdeki herkesin çalıştığını dile getiriyor. 

Kader Selvi

Koç Üniversitesi’nde 6 yıl temizlik görevlisi olarak çalışan Kader, 49 yaşında. Evli ve 23 yaşında lise mezunu bir erkek çocuğa sahip. Kırklarelili olan Kader, İstanbul’a evlenerek taşınmış. Hayatını Çorlu’da kiralık bir evde ikamet ederek sürdürmekte. Kader, geçimlerini sağlamak için ailedeki herkesin bir payı olduğunu dile getiriyor. Eğitimini ise liseyi açık öğretimde okuyarak devam ettiriyor.

Kadınların çalışma hayatları

İstanbul’a ailesiyle birlikte çalışmak için göç eden Başak, ailesi ve kocası izin vermediği için uzun süre çalışmamış. Ailecek geçinemedikleri zaman kadınların da çalışmaya başladığını aktaran Başak, 1998 yılında fabrikada işe girerek çalışma hayatına adım atmıştır: 

“İstanbul’a geldiğimde çalışmadım. Çocuğum oldu çalışmadım. Daha doğrusu işe bırakmıyorlardı, bizde kadınlar çalışmaz diye. Geçinemeyince kadınlar da çalışmaya başladı. İş hayatıma öyle atıldım. Önce iş hayatıma 1998’de fabrikada başladım. Fabrikada 4 yıl çalıştım. (…) Ama eşim beni bırakmadı işte ben çalışıyorum şu an dedi sana gerek yok, sen evde oturacaksın ben kadının çalışmasını istemiyorum dedi. Ben mecbur kaldım işten çıkmak zorunda kaldım. Yoksa o zaman fabrikanın çalışma şartları güzeldi. Çok güzeldi, yaşım da daha gençti ama eşim bırakmadığı için mecbur çıkmak zorunda kaldım. O anki aklımla mecbur kaldım ne yapabilirim ki ailem de diyor eşin istiyorsa çıkacaksın. Ondan sonra ikinci çocuğumu doğurdum. Koç Üniversitesi’nde 2011’de çalışmaya başladım. Yine geçinemediğimiz için kadınlar çalışıyor ama geçinsek biraz cepleri para görünce kadın çalışmıyor işte. Koç Üniversitesi’nde de 10-12 yıl çalıştım. İş şartları ağır çok iş az para.”

Kadınların çalışma hayatına adım atması bir yandan da ev içinden çıkarak özgürlük alanlarının genişlemeye başlamasını sağlar. Toplumsal olarak ev içinde içselleştirilen değer ve normlarda, kamusal alana çıkıldığında kırılmalar gözlemlenir. Kadınlar, özel ve kamusal alanda geliştirdikleri güçlenme stratejileriyle; gündelik hayatta kendileri için hareket alanı oluşturuyorlar. Örneğin, Başak ikinci çocuğundan sonra kocasının baskısına karşı çıkarak Koç Üniversitesi’nde çalışmaya başlamıştır.

10 yıl Koç Üniversitesi’nde temizlik işçisi olarak çalışan Başak, 2013 senesinde üniversiteye farklı bir firmanın gelmesiyle birlikte iş yüklerinin ağırlaştığından bahsediyor: 

“2013’ten sonra işçiler yarı yarıya indi. 2013’te farklı bir firma geldi. İşçiler azaldı binalar çoğaldı, öğrenciler çoğaldı. Ben girdiğimde binalar azdı çünkü yapılmamış bir sürü bina vardı. SNA binaları yapıldı. En az 4-5 bina yapıldı altışar katlı. Ve bu binalar çoğaldıkça elemanlar eksildi. Beş kişilik yerde iki kişilik çalıştım. Üç kişilik yerde bir kişi çalıştım. Sömürü orda başladı zaten. İnsanlar ilk önce yaparız mecburuz. Mecburuz aslında hani yokluk var biz de yapıyorduk.”

Müdürleri, işçilere zaman zaman işe gelmeyen, izinli işçilerin yerine de bakmalarını emrediyor. Başak, işlere yetişemediklerini dile getirdiklerinde ise müdürler tarafından tutanak ile tehdit edildiğini ifade ediyor: 

“İş yüküm o kadar çok ki gerginiz yorgunuz müdür aradı. Yurtlara geliyorsun niçin dedim. İşte destek vereceksin. Gelemem dedim ben zaten iş yüküm o kadar fazla ki, yani dedim siz bana fazla maaş vermiyorsunuz di mi? Diğer arkadaşın parasını da bana vermiyorsunuz. Hep iş istiyorsunuz, şu an benim bedenim o kadar yorgun ki ben oraya gelmiyorum dedim. Müdür: gelmezseniz size tutanak tutarım. Tutabilirsiniz dedim gelmiyorum ben. Bana tutanak tutmuşlar bugün işi aksattı diye. Öyle mi dedim işi aksattım. Ben de yazdım; bu binaya bakıyorum diğer binaya bakıyorum. Üç binaya bakıyorum tek başıma. Hem bir de arkadaş gelmemiş onun lab bakıyorum. İş böyle mi aksadı? Dedim ben bu kadar parayla, bu o kadar fazla ki, biz zaten burada köleyiz. Tutanak tutarsan tut ben de savunmamı yazdım.”

Başak, Koç Üniversitesi’nden sonra özel bir okulda başlar. İş yerindeki sömürüyü ve haksızlıkları şu sözlerle ifade etmektedir: 

“Koç taşeron burası da kadro, bu da kadroda kölelik sistemini kurmuş. Mesela, taşıma yapıyorum, çocuklara kocaman kocaman servis yemek taşıyorum. Yemek veriyoruz, temizlik yapıyoruz, sokak süpürüyoruz, tahta taşıyoruz, masa, sandalye, koli taşıyoruz. Özel kargoları geliyor, evrakları, postaları geliyor ana kapıya biz alıp götürüyoruz. Ben burada şu an şoktayım iki-üç aydır buradayım. Ben de kendi kendime diyorum burada bir kölelik sistemi daha beter, kadrolu ama. Bizler Koç’ta bir şeyleri düzelttik yine ama burada bir kölelik sistemi var.”

Başak, yeni çalıştığı işyerinde çalışma arkadaşları ile konuşup sömürü düzeni karşısında kendi haklarını nasıl savunacaklarını örgütlemiştir: “Sorun çözmeye çalışalım, toplantılar yapın. Resimleyin diyorum, senin iş tanımın ne, dolabı taşıyorsun çek resmini, benim e-devlette temizlik tanımım temizlik ama her şeyi yapıyorum.” 

Bir kadın olarak Türkiye’de çalışma şartlarının zor olduğunu dile getiren Kader, sömürü düzeninin iş yerlerinde işlediğini anlatıyor: 

“Çalışma hayatım, maalesef Türkiye’de çok zor. Hele bir bayan için daha zor. Ben 6 yıl Koç’ta çalıştım temizlik sektöründe. O da zaten o kadar zordu ki. Şöyle zor; 3 kişinin işini tek kişiye yaptırıyorlardı. 3 kişinin işini yaptın mı bir üst seviyeye çıkarıyorlardı; dördüncü kişinin işini de sana yaptırmak istiyorlardı. Yok onu da yap yok ama bunu da yap. Bir gün oradaki arkadaşlarla, müdürü aradım, yeter artık gerçekten hani kalbimin ağrıdığını hissettim. “Aman rica ederim.” Rica ile bu işler yürümüyor dedim. Ben de sana rica ediyorum maaşımı yükselt diye, yükseltmiyorsun. Bu sistem, şu anki işim de aynı. Kısaca bana göre Türkiye’de bildiğin sömürü bile sömürü sistemi bile az kalıyor gerçekten de kölelik sistemi.”

Kader, 6 yıl Koç Üniversitesi’nde temizlik görevlisi olduğunu ve çalışma sürecinde sayısız mobbing ve baskıya maruz kaldığını şu sözlerle ifade ediyor:

“6 yıl Koç Üniversitesi’nde temizlik görevlisi olarak çalıştım. Bu çalışma sürecinde bir sürü, sayısızca mobbingler, mobbing derken her türlü sözlü, fiilî, baskılar mobbingler, biz bunları dibine kadar yaşadık. Biz bunlara karşı direndik, direnmeye de devam ettik. (…) Bizi bu sefer farklı işlere sürgün göndermeye başladılar. Bize şey dediler; ben bireysel olarak aradım: sen çok düzgün davranıyorsun, konuşmayı biliyorsun ondan dolayı sizi yolladık. Pardon dedim, temizlik yaparken kiminle konuşacağız acaba dedim, oradaki eşyalarla mı dolaplarla mı? Diğer çalışan arkadaşlar da dedim yıllardır orda çalıştı. Böyle demen sonuçta diğer arkadaşa hakaret oluyor yani. Bunlar kendince bir sürü mazeretler buldu, ürettiler.”

Kader, Koç Üniversitesi’nden sonra Çorlu’daki bir fabrikada işe girer. Fabrikanın da çalışma koşullarının oldukça ağır olduğunu dile getiren Kader, çalışma saatlerinin uzunluğundan bahsediyor:

“Şu anki işim 10 saat ayaktasın bilfiil. Çay molası 15 dakika koşarak, yemek saati 45 dakika bir de lütufmuş gibi ama başka yerlerde de yarım saat diyorlar. Pardon, dedim, 15 dakikayı bize lütfediyorlar yani. Birçok arkadaşım da farklı iş yerlerinde çalışmış yani kötüyü görüyorsun. Sonra kötünün de kötüsünü görüyorsun yani. Şartlar bana göre çok kötü yani çalışma sistemi. Ama işveren bundan hâlâ memnunsuz. Anket yapmışlar yeni iş yerinde; nasıl işçileri motive ederiz diye bir birim açmışlar bunun için uğraşıyorlar, bir birim açmışlar ve insanlara maaş veriyorlar şaka gibi. O kişilere verdiğiniz maaşı, personele eşit şekilde dağıtıyorsunuz alın size motive. Maaşımı düzelt, şartlarını iyileştir. Hani bunun için akıl danışmaya oturup düşünmeye zeki olmaya gerek yok yani. Bu kadar basit, benim ilkokul aklım buna yetiyorsa, siz bu fabrikayı kurmuşsunuz herhâlde bu kadar aklınız zekânız vardır. Hiçbir şey demediler sadece böyle baktılar yani bana, şefler. Şef, dedi bana doğru diyorsun.”

Kadınların Koç Üniversitesi’ndeki çalışma deneyimleri

Ecem, Koç Üniversitesi’ndeki çalışma süresi boyunca patronların yıldırma politikaları sonucu sürekli olarak rotasyona maruz kaldığını anlatıyor: 

“Süreç içinde çok psikolojik baskı zaten mobbing vardı oradan oraya sür oradan oraya hani bizi istemediği kişileri. Rotasyon yapılıyor. Oradan oraya psikolojik baskı çıksın gitsin işten diye. Oranın işinden çok bu rotasyon baskı, psikolojik baskı daha çok eziyet.”

Ecem’in belinde üç tane fıtık çıkması sonucu iş yeri hekimi ona emeklilik belgesini almasını söyler. Ecem ise doktora emekliye çıkamayacağını, kirada yaşadığını, çalışması gerektiğini dile getirir. Doktor kendisine beş aylık rapor yazarak fizik tedaviye başlamasını söyler. Raporu müdüre götüren Ecem yaşananları şu şekilde aktarıyor: 

“Müdür bir kalktı doktorun odasına gitti aldı raporu, dedi bu ne sanki ağır mı taşıyor doktor da bana ağır taşıyamaz kaldıramaz çok fazla ayakta duramaz yazmış, hafif yer versinler diye bu üç şıkkı işaretlemiş. Ondan sonra zaten dedi çöpleri bölüyoruz çöp mü taşınıyor, dedi müdür yalan tabii ne bölmesi yetiştiremiyoruz ki zaten böleceksin… Doktoru müdür baya bir azarladı, bağırdı. Ben de gittim dedim ki, raporu siz yazsaydınız, müdüre. Ne diyorsunuz Fatma Hanım? Dedim, doktorun yazdığı raporu değiştirmeye çalışıyorsunuz şu an yaptığın şeyin farkında mısın? Ne değiştirmesi, dedi, dedim adama bağırıyor.(…) Müdür benim raporlu olduğumu biliyor ama hâlâ başka yere almadı yurtlardan belim çok ciddi derecede ağrıyor.”

Kadınların direniş deneyimleri

Her sabah işe gitmek üzere bindikleri servis ile üniversitenin önüne gelen temizlik işçileri, müdürün, ben tatildeyim bir hafta sonra gelin konuşalım, söyleminden sonra direnişlerini başlattıklarını duyurdular. Kadınlar bu anı şu sözlerle anlatıyorlar:

Başak: “Biz dedim gitmiyoruz sen orada tatil yap biz burada direnişi başlatıyoruz. Ve o an başladı yani, o an direniş başladı. O an dedik müzikleri açın arkadaşımıza dedik çalın davulları çalın müzikleri açın direniş başlıyor gitmiyoruz.”

Ela: “Müzik çok güzeldi.”

Ecem: “Benim oğlum da dedi benim bildiğim direniş dedi bayrak pankart açar dedi siz dedi oynuyorsunuz göbek atıyor millet gerçekten de hani bizim beynimizde bir direniş şeyi vardı. Hani böyle yaşamadık görmedik ama televizyonlarda izlediğimiz pankart açarsın… bizimkiler davul zurna göbekler möbekler her şey…”

Başak: “Bizimki şenlik gibiydi.” 

Ağırlaşan çalışma koşullarına, düşük ücrete, mobbing ve rotasyon baskılarına karşı direnerek eyleme geçen Ela, direniş sürecindeki kararlığını şu sözlerle ifade ediyor: 

“Gerginleşince de biz bir eylem patlattık. Her sabah diyordum ki buna ben bu çadırı kurmadan bu davulu zurnayı vurmadan ben buradan gitmeyeceğim. Nitekim de öyle yaptım. O davulu da vurdurdum zurnayı da çaldırdım hakkımı da aldım Allah’a ısmarladık deyip çıktım geldim oradan.”

Eylem süreklilik hâli kazanarak, tutarlı bir şekilde devam etti. İşçiler, eylemlerini muhatabı olan kurumların önünde gerçekleştirerek devamlılık sağlayan geliştirici bir tutum sergilediler. İşçilerin eyleme odaklanmış hâlleri ve direnişi sürdürme kararlılıkları onları kazanımlarına doğru ilerletti. Eylem boyunca direngen bir tavır sergileyen Başak, direniş sürecini şöyle özetliyor:

“Farklı farklı yerlerde de eylememiz devam etti. Bir gün eylemi Koç Üniversitesi’nin önünde yapıyorduk bir gün Eurest Services ana binasının önündeyiz, eylemimiz orda devam ediyor. Koç Üniversitesi’nin Nakkaştepe’ye gidecektik onun duyurusunu yaptık. Koç Holding’in ana binası var. Onun önünde direnişimizi yapacaktık en son tutuştular holdingin önüne gelmeden bütün ne istiyorlarsa verin, dediler yani o büyük başarıyla bitti ama o büyük başarı bizim orda dik duruşumuzla bitti eğer biz orda parçalansaydık altı arkadaş o direniş çoktan bize vermeden mahkemeleri bekleyecektik. Ama bizim orda kararlılığımız altı arkadaş da orda tuttuk yani. Hepimiz birlikte birbirimize destek olarak. Bir olduk. Ekmekte buluştuk.”

Kadınların anlatıları, sınıf bilincini açığa çıkarır nitelikte. Sadece kendi bireysel talepleri için değil tüm emekçiler için de mücadele ettiklerini dile getirmişlerdir. Bunun yanı sıra kazanımla sonuçlanan bu eylem, Türkiye işçi sınıfının kolektif mücadelesinde yer ediniyor ve işçiler için örnek teşkil ediyor. Temizlik işçilerinin direnişi hem öğretici hem de yönlendirici bir nitelik taşıyor:

Başak: “… diğerlerini güzel sindiriyorlardı biz arkadaşlarımıza cepheydik, onlar arkamızdaydı sürekli. Biz önde olduğumuz için bize güveniyorlardı. Siz giderseniz ne olacak diyorlardı. Aslında siz de bir cephesiniz orda onlara aşılıyoruz hâlen de şu an yine bizim kazanımlarımızla rahat ediyorlar onlar orda ve onlar da ara ara diyorlarmış onlar gibi biz de yaparız bize bir şey yaparsalar bu da bir örnek oldu onlara…” 

Kadınların ifadeleri ile Türkiye’de emekçi bir kadın olmak

Kader’e göre Türkiye’de emekçi bir kadın olmak zor. Kader, kadınların sadece iş yerlerinde değil ev hayatlarının içerisinde de sürekli olarak bir mücadele içerisinde olduğunu dile getiriyor. Kadın olarak haklarını alabilmek için iş yeri ve aile içinde mücadele vermenin gerekli olduğundan bahsederek mücadelenin önemini vurguluyor: 

“Türkiye’de bir emekçi kadın olarak her şeyle mücadele ediyorsun… Mücadele etmeden hiçbir şeyin olmayacağını ben anladım kısaca.” 

Direniş deneyimlerinden sonra kadınların vurguladıkları en önemli kısım mücadelenin gerekliliği oluyor: 

Başak: “Güzel şey aslında onur verici bir şey emekçi kadın olmak. Onurlu gururlu mücadeleci… Bu mücadelenin de bak hiç tanımadığın arkadaşlarına gösteriyorsun hakkını aramayı biliyorsun. Ona da göstermeye çalışıyorsun aslında gittiğin yerlerde deneyimlerini yavaş yavaş hissettiriyorsun. Ve ayaklarının üzerinde duruyorsun aslında…”

Ecem: “Kendi ayaklarının üzerinde durabiliyorsun bir de karşındaki duramayanları da örnek vererek, onların da ayakta durmasını sağlıyorsun. Özgüven tamamen yükselmiş bir özgüven…”

Başak: “Valla kadınlar korkmasınlar çalışsınlar bence ayaklarının üzerinde dursunlar dünyayı kadınlar değiştirir. Cesur kadınlar değiştirir.” 

Ela: “Mücadeleye devam…” o

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz