Mart ayının başında, daha pandemi için “kontrollü açılma” başlamamış iken, Erdoğan, içeriye “muktedir” olduğunu söyleyen, efendilerine, dışarıya karşı “köle” olarak hareket eden Saraylı, “İnsan Hakları Eylem Planı”nı ilan etti.
Okuyunca, anlaşılıyor ki, bu “insan hakları eylem planı”, aslında Magna Carta’ya kadar gidiyor. “İnsan, hakları ile insandır.” Padişahımız efendimiz buyurmuşlar ve insanın hakları ile insan olduğunu duyurmuşlar.
Böylece metin, Magna Carta’ya kadar uzandı. 1876 Kânûn-ı Esâsî’den Helsinki İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nden alıntılar da eksik değil. Demek bu “intihal” meselesi çok yaygın bir hâl almıştır.
Ama olsun, madem 1215 Magna Carta hatırlanmış, madem, insan hakları ile insandır, diye buyurulmuş, biz de 1 Mayıs 2021’in, Taksim 1 Mayıs Alanı’nda kutlanmasını talep edelim.
Bir kere, sendikalar, kendilerini rahat hissetmelidir; “başımıza ne gelir”, “çizgiyi aşmış mı oluruz” diye dertlenmelerine gerek yok. Bizzat Erdoğan, “insan, hakları ile insandır” demiştir. Bundan da dönüş olmayacaktır.
Öyle ise, işçi sınıfının 1 Mayıs kutlama hakkının, 1 Mayıs’ı Taksim’de kutlamasının önünde engel kalmamıştır.
Ey sendikalar, ey liberaller, ey sosyal demokratlar, ey sokağa çıkarsak iç savaş çıkar diye tellallık yapanlar, ey parlamenter olmayı aklına koymuş sendikacılar, ey provokasyon olur mu diye endişe edenler, artık korkmanıza gerek yok. Bizzat Erdoğan, “insan, hakları ile insandır” dedi.
Adalet Bakanı, bu insan hakları eylem planının bizzat İstiklal Caddesi’ne de yansıyacağını söyledi.
Demek ki, artık rahat olabilirsiniz.
1 Mayıs Taksim’de olmalıdır.
Çünkü, bir kere artık bizim de bir “Magna Carta”mız var. Yaklaşık 806 yıl sonra da olsa, bizim de bir “Magna Carta”mız var.
Çünkü, Taksim 1 Mayıs alanıdır. Bu ismi, 1977 Taksim katliamı sonrasında almıştır. 1 Mayıs 1977’de işçi sınıfı, bu alanı şehitlerinin kanı ile sulamıştır. Devlet, açık ve net olarak halka katliam yapmak üzere ateş açmıştır. 12 Eylül’e giden süreç, aslında 1 Mayıs 1977 katliamı ile başlatılmıştır. Bu nedenle işçi sınıfı, tüm işçi ve emekçiler bu alanı istemekte haklıdır. Çünkü, “insan hakları ile insandır.”
Çünkü, işçi sınıfı, 1 Mayıs’ı dünya çapındaki mücadelelerle elde etmiştir ve 1 Mayıs, işçi sınıfının taleplerini toplumun gündemine taşımanın günüdür, birlik ve mücadele günüdür. Öyle ise, “hakları ile insan olan insan” ilkesi işçiler için de geçerlidir ve onların da kendi gündemlerini devasa mitinglerle ortaya koyma, sorunları etrafında kenetlenme hakları vardır. Bu hak, kimsenin iznine tabi değildir, olamaz.
Çünkü, yeni “Magna Carta”mız kabul ediyor ki, her insan görüşlerini dile getirebilir, iktidarı eleştirebilir, izin almaksızın gösteri yapabilir. Öyle ise, sendikacıların, “sakın sokağa çıkıp iç savaş çıkmasına neden olmayın” diyenlerin korkmalarına gerek yoktur.
Çünkü, 2018’den bu yana, özellikle bu son üç yılda, işçi sınıfı açlıkla, işsizlikle, bunalımın tüm yükleri ile karşı karşıya kalmıştır. Onlar, kendi gerçeklerini, kadınları, gençleri ile, işçi komiteleri ile, sendikaları ile açık ve net bir dille ortaya koyma hakkına sahiptirler. Kendi yaşadıkları gerçekliği topluma anlatma haklarına sahiptirler. Kendi taleplerini, tüm açıklığı ile, tüm çıplaklığı ile ortaya koymaya hakları vardır.
Eğer işçiler insan ise, eğer kadınlar insan ise, eğer gençler insan ise bu insanların da, herkes gibi tüm sorunlarını dile getirme, bunun için dev mitingler organize etme hakları vardır.
Yok eğer insan olanlar, bir avuç zengin, bir avuç Saraylı ise, “hakları ile insan” olmak sadece onlara tanınmış bir hak ise, o zaman başka. Ama öyle olsa idi, Erdoğan, çıkıp bunu, yeni “Magna Carta”mızı ilan etmezdi.
Demek ki, Erdoğan, 1 Mayıs’ın Taksim’de yapılmasından yanadır.
Kaldı ki, her türlü gösteri ve yürüyüş yasağı da kalkmıştır. Grevler artık “serbesttir”. Fikrini açıklamak artık “suç” değildir.
Zaten, pandemi nedeni ile işçilerin kitlesel eylemlerini dar meydanlarda yapmaları da saçmadır. Bu nedenle de en uygun meydan, Taksim 1 Mayıs Alanı’dır. Taksim’de milyonlarca işçi olsa dahi “lebaleb” durumuna düşmemiz mümkün değildir, yeterli alan vardır.
Tüm bunları, sendikalara, kitle örgütlerine, polis müdahalesinden korkanlara, “sokağa çıkmayın başınıza bir şeyler gelir” şeklindeki Kılıçdaroğlu tarzında siyaset yapanlara söylüyoruz. Korkmayın, cesur olun, artık ülkemizin de, 806 yıl sonra da olsa, bir “Magna Carta”sı var. Hem de tıpkı 1215’teki Magna Carta gibi başlıyor, “insan hakları ile insandır.”
Öyle ise, işçiler, haklarını bilmeli, kullanmalı, bunun için eylemler yapmalıdır. Ortada bir “insan hakları eylem planı” vardır. Bu doğrultuda eylem yapmak, mesela Türk-İş’in sadece hakkı değil, bizzat görevidir de.
Şimdi, tüm sendikacı beyleri, tüm “Taksim’de olsun ama bu sene değil” diyenleri, tüm “aman ha sokağa çıkmayın, iç savaş çıkar” diye korku yayanları bir kere daha görmek için fırsattır.
Gerçekte, 1 Mayıs 2021 Taksim’de olmalıdır.
Elbette, bu kararlı bir duruşla, kararlı bir istekle yerine getirilebilir. Devlet idaresinin yerine geçip, onlar adına akıl üreterek, işçi sınıfının çıkarları savunulamaz.
Ve eğer, hep birlikte bunun arkasında durabilirsek, bu mümkündür.
Elbette onlar “Magna Carta”yı, işçi ve emekçiler için yazmıyorlar. Ama bizim de, “nasılsa vermezler” tutumu ile Taksim’i gerçekten istemememiz kabul edilebilir değildir. Açık ve net bir tutumla, tüm demokratik kitle örgütleri, sendikalar, gruplar ve partiler olarak bu talebi dile getirmemiz gereklidir.
1 Mayıs 2021’in gündemi açıktır.
İşçi ve emekçiler krizin tüm faturasını çekmektedir. Bu nedenle, bu yönde açık istemler dile getirilmelidir. Bunların başında, “kesintisiz” tam ücret ödenmesi, zorunlu ücretsiz izin uygulamalarının son bulması, işçilerin işyerlerinde pandemi önlemleri konusunda karar verici durumda olması, asgarî ücretin vergi dışı bırakılması vb. önlemlerdir. İşsizlik fonu, doğrudan, işçi sendikalarının denetimine verilmeli, açık ve şeffaf bir biçimde yönetilmelidir.
Asgarî ücretle yaşayanların, tüm doğalgaz, elektrik ve su faturaları, 6 ay boyunca devletçe karşılanmalıdır.
Tüm sağlık çalışanları, pandemi yönetimi için doğrudan yetkili ve karar sahibi yapılmalıdır. Sağlık alanındaki örgütler, doğrudan pandemi sürecinin yönetimini devralmalı, her hastahane ve mahallede, sağlık çalışanlarından oluşan komiteler sürece el koymalıdır. Tüm özel hastahanelere, sağlık kuruluşlarına, kamu adına el konulmalıdır.
Savaşa, silahlanmaya, diyanet işlerine ayrılan bütçeler hemen kısıtlanmalıdır. Tüm garantili müşteri anlaşmalı ihaleler son bulmalı, buralara yapılan ödemeler durdurulmalıdır.
Tüm eğitim işlemleri, okulların yönetimi, doğrudan iller bazında, eğitim emekçilerinin sendikaları ile birlikte yürütülmeli, tüm eğitim emekçileri MEB’in bütçesini açık olarak denetleyebilmeli, bu bütçenin nasıl kullanılacağına karar verebilmelidir.
Devletten ihale alan tüm şirketler, son 30 yılda özelleştirilmiş tüm işletmeler geri alınmalı, bu işletmeler, işçiler arasından seçilmiş komitelerce yönetilmelidir.
1 Mayıs 2021, tüm bu talepleri dile getirmek üzere Taksim’de kutlanmalıdır.
Saray Rejimi ömrünü çoktan doldurmuştur. Devletin her alanında çürüme vardır. Bu çürüme, artık günlük hayatın bir parçası hâline gelmiş şekilde pislikler saçmaktadır.
İşçi sınıfı, tüm toplumu ve kendini kurtarabilecek tek devrimci güç olarak, sahneye çıkmalıdır.
1 Mayıs 2021, daha ileri bir işçi örgütlülüğünün temeli olacaktır. Bunun önüne geçmeleri mümkün değildir. Ne Saray Rejimi’nin saldırıları, ne sendikaların işçileri kontrol altına alma girişimleri, ne CHP tarzı düşüncenin “aman sesinizi çıkarmayın, saldırırlar” korkutmaları, işçi sınıfının devrimci mücadelesinin gelişimini önleyemeyecektir. Daha örgütlü, daha bilinçli bir işçi hareketi doğmaktadır. 1 Mayıs 2021, her koşulda, bu gelişimi hızlandıracaktır.
Haydi, kitlesel 1 Mayıs kutlamalarına!
Haydi, hep birlikte, ortaklaşa 1 Mayıs örgütlenmesine!