“Çim sökülecek, çim serilecek!” “Yat-kalk-sürün!”
Sorgulayamaz sıra dışına çıkmayan. ‘Akıllıdır’ o; söker, serer, sürünür. Ulan bu ne boktan iştir demez!
Fabrikalardaki düzen aslında askeri mantığa dayalı bir düzendir. Patronlar fabrikalarını bir orduyu yönetir gibi yönetirler.
Üstte, patron = Genelkurmay… Altta, fabrika müdürü, depatman amiri, teknik direktörler, formenler, ustabaşları = Farklı rütbelerde subay-astsubaylar… En alta işçiler = Erat takımı!
Makinalar kurulmuş, bantlar dizayn edilmiş, işçiler, şefler, amirler yerlerinde; İşler tıkır tıkır yürümektedir.
Kazanç muazzam: “Ford Otosan, iç pazar satış adetlerini büyük bir sıçramayla geçen yıla göre yüzde 181, Tofaş, iç pazar satış adetlerini geçen yıla göre yüzde 57 arttırdı. İstanbul Sanayi Odası’nın 500 Büyük Sanayi Kuruluşu 2014 araştırmasının sonuçlarına göre önceki yılın dördüncüsü Oyak Renault, 8,8 milyar lira üretimden satışlar ile üçüncülüğe yükseldi.”
Patronlara tatlı para kazandıran bu düzen bozulmamalıdır.
‘Erat takımının’ sürünmekten illallah edip isyan etme olasılığı var mı? Vardır!
Öyleyse “Balta Sapı” da olmalı!
Ağaç öyle demiş Balta’ya, yere devrilirken; “ahh, seni beni kesemezdin ama ne yapayım ki sapın benden!”
Burada, ‘Balta Sapı’ sarı sendikacılar oluyor. İşçilerin içinden geliyorlar, düzeni bozanları, bozma ihtimali olanları bertaraf etmekle vazifelidirler. ‘Sarı’ olmayı epey aşan bir mekanizmaya dönüşmüşlerdir. “Sendika Mafyası” demek daha uygun düşüyor.
Patrondan önce işçilerin karşısına dikilen, baskı ve şiddetle işçileri sindirip topladığı trilyon liralık aidatları kendi babasının malıymışçasına harcayan, toplu sözleşme dönemlerinde işçiye sorma gereği dahi duymayan, silahlı-sopalı çeteler de besleyen, patron-devlet bağlantılı mafya örgütü…
Metal işçileri nihayet illallah edip isyan bayrağı açarak ‘dirsek teması aralığı’ hizayı bozdular. Taşlar yerinden oynadı. Tıkır tıkır düzeni işleyenler, düzenin işçiler içindeki güvenliğinin bekçiliğini yapanlar sarsıldı. Bu haliyle işçiler, güzel bir poz verdi dostlarına, düşmanlarına…
Ama henüz işçiler (büyük çoğunluk), ne gerçek dostlarının kimler olduğunu, ne de isyan ettikleri ‘şeyin’ ne olduğunu bilmiyor. “Biz ekmeğimizin davasındayız” diye ısrar ediyorlar.
Hizadan çıkan öğrenir… Eylem insanın aklını açar… İşçiler, çim yoldurup serdiren, süründüren düzeni ve içlerindeki balta saplarını sorgulayacak, ekmek davasının işçi sınıfının kurtuluşu davası olduğunu da kavrayacaktır.
Esir değil işçiyiz, yarının sahibiyiz!
İşçi Gazetesi / Ağustos 2015