HAYIR Kadıköy’le röportaj
Meclisler bir umut hâline geliyor. Daha yeni doğdular, emekliyorlar daha, büyütmek için çok emek vereceğiz, fakat sonunda serpilecekler…
HAYIR Kadıköy’den Melis Özbakır, Eymen Demircan ve Fırat Seymen’le Meclis’in kuruluşundan bugüne, sürece dair değerlendirmelerini ve Meclisleri yarına taşımak üzere yapılabileceklere dair görüşleri üzerine konuştuk.
20 kişilik toplantıdan sokakları açan bir örgütlenmeye…
Kaldıraç: Referandum çalışmalarıyla başlayıp “Meşru Değilsiniz!” kampanyasına varan sürecin bütününü, yani meclislerin ilk kurulduğu andan itibaren pratiklerini, HAYIR Meclisi faaliyetlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Melis: Referandum gündemi zorla önümüze getirilmişti ve bunun için bir şeyler yapmak gerektiği konuşuluyordu. Kadıköy özelinde, önce birkaç arkadaş, bir araya gelip ne yapsak üzerine konuştuk. Daha sonra ‘acaba bir toplansak mı?’ niyeti ile ilk toplantısını yaptı Kadıköy Meclisi.
DİB’in de vesile olduğu bir toplantı oldu bu. Toplantı, büyük elektrik kesintilerinin olduğu günlerden birinde yapılmıştı, 15-20 kişi civarındaydık, kötü bir toplantıydı. Ama en azından toplanmayı başardık. Sonrasında ‘çevre çeperimizdeki herkesi de çağırıp daha geniş bir toplantı yapalım’ dediğimiz bir süreç başladı. Ondan sonraki toplantılar 70-80 kişilik toplantılar olmaya başladı.
Tabii bu süreçte, Kadıköy Meclisi’nin toplantıları DİB’den de çıktı. ‘Referandum odaklı bir çalışma yürüteceksek, sırf referandumu dillendiren ve tanımlayan bir isimle HAYIR ve ilçelerin isimlerini kullanalım ve bunu her tarafa sıçratmaya da çalışalım’ görüşü olgunlaştı.
HAYIR Kadıköy, HAYIR Beşiktaş, HAYIR Bakırköy gibi meclisler kurulmaya başladı. HAYIR Kadıköy, ilk kurulan meclislerden biriydi, diğerlerinden önce toplanmaya başlamıştı, buluşmalarını yapıyordu. 19 Ocak’ta, yanlış hatırlamıyorsam, Yeldeğirmeni Sanat Merkezi’nde geniş katılımlı bir toplantı yapıldı.
Kadıköy Meclisi, önceki toplantılarından hazırlıkla bir hat, bir sunum vb. örnekler çıkararak bu toplantıya katıldı. Bu büyük buluşmada; “Hani böyle bir referandum çalışması yapma niyetimiz var, şöyle şöyle komisyonları olsa..” diyerek bir yapı ortaya koydu ve öneri orada da tartışıldı. HAYIR Kadıköy çalışmasına 19 Ocak’ta başlamış olduk.
Yapıyı biraz tanımlamak gerekirse, HAYIR Kadıköy’ün 4 tane komisyonu vardı, bu 4 komisyondan bir tanesi, Üretim-İletişim Komisyonu’ydu. Hem basılı materyalleri hem de sosyal medyayı vb. yürütecek olan komisyondu. Organizasyon Örgütlenme Komisyonu kuruldu. Herkese açık olan bu komisyon hem hedeflediğimiz mahalle meclislerinin isteklerini ve planlarını hem de merkezi işleri organize edecek daha seyreltilmiş bir gruptu. Bir tane Maliye Komisyonu vardı; para bulan, mali ihtiyaçlarımızı karşılamamıza yardımcı olan komisyondu.
5 Şubat’ta; sanırım; bu toplantıdan bir hafta sonra büyük bir Genel Meclis toplantısı yapıldı ve oradan Mahalle Meclisleri oluşturuldu. Aslında Kadıköy’ün pek çok mahallesi için oluşturulmuştu, fakat daha sonra mahalleler birleştirildi. Osmanağa-Caferağa mahalleleri birlikte çalıştı, Hasanpaşa-Rasimpaşa birlikte çalıştı, Acıbadem-Koşuyolu, daha sonra Göztepe-Erenköy-Zühtüpaşa-Feneryolu diye de 5-6 mahallenin birleştiği ekipler oldu. Toplamda birleşik halde çalışan 6 tane Mahalle Meclisimiz vardı.
Bu süreçte hem Mahalle Meclisleri kendi yaşadıkları bölgelerde işler yaptılar hem de aynı zamanda Kadıköy Meclisi ile buluşmak üzere yaptığımız organizasyon-örgütlenme toplantılarında da haftalık takvimler oluşturuldu, merkezî işler, yani Kadıköy merkezinde icra ettiğimiz işler de planladık. Ve çalışma böyle sürdü.
Çalışmada bu yapı üzerinden pek bir bir sıkıntı yaşanmadı. Birkaç gün mahallelere ayrılıyorduk, diğer birkaç gün zaten sabah broşür dağıtımları oluyordu. Sabah dağıtımları bir noktadan sonra İstanbul’un diğer bütün meclisleriyle de zaten koordineli hâle getirildi, Kartal’dan evden çıkan birisi Taksim’e işe gidiyorsa, Kartal’da bir HAYIR broşürü, Söğütlüçeşme’de bir HAYIR broşürü, Zincirlikuyu’da bir HAYIR broşürü, Şişli’de bir HAYIR broşürü dağıtımı ile karşılaşıyordu.
Bunun dışında pek çok etkinlik yapıldı. Mahalle Meclisleri kendileri daha büyük lokal işler yaptılar. Caferağa-Osmanağa Meclisi, Mehmet Ayvalıtaş Parkı’nda ‘Hayırlı Şenlik’ yaptı, Cenk Taner geldi. Göztepe-Erenköy Meclisi, Göztepe Özgürlük Parkı’nda bir buluşma organize etti. Erdoğan Aydın ve daha pek çok kişinin de katıldığı bir etkinlik oldu. Etkinlikler yapılırken bir yandan da çok yoğun dağıtımlar yapılıyordu. HAYIR Meclisleri toplamda 4 milyona yakın materyal üretti ve dağıttı. Ve bu materyaller gerçekten de tüketildi. Bu bence önemli başarılarından biridir Hayır Meclislerinin.
“Kadıköy Meclisi, İstanbul Meclisleri için daha itici bir güç olabilirdi”
Kaldıraç: Materyallerin bütünü Kadıköy’den organize ediliyordu. Ya da üretimin çok büyük bir kısmı Kadıköy’de yapılıyordu. Bu anlamıyla aslında Kadıköy’ün çalışma biçimi diğer meclisleri de biraz şekillendirmiş oldu. Kadıköy Meclisi’nin bu sürece dair değerlendirme yaptığı bir toplantısı oldu mu? Daha fazla ne yapabilirdik gibi düşünceler var mı Meclis’te?
Melis: Geçtiğimiz Pazar bir çalıştay yaptık, bu çalıştay geleceğe yönelik bir toplantıydı, ondan önce ise bir Genel Meclis toplantısı yaptık. Hem çalıştayın konularını tam olarak belirleyebileceğimiz, hem de tam dediğin gibi değerlendirme niteliğinde bir toplantıydı. Orada Mahalle Meclisleri elbette eksikliklerini de tanımladılar ama genel olarak başarılı bir kampanya yürüttük görüşündeler.
Kadıköy’de daha çabuk organize olunabildi, daha erken çalışmaya başlandı. Kadıköy’de biraz daha “avantajlı” olduğumuz için burada daha kalabalık bir Meclis’e ulaşabildik. Bunun için, dediğin pozisyona da gelmiş oldu HAYIR Kadıköy Meclisi. Ki zaten tüm materyallerimizin baskılarını yaparken de diğer Meclislerle koordine olmaya çalıştık.
Genel Meclis toplantısında insanlar durumu iyi yorumluyordu. Zaten referandum sürecinde de HAYIR Kadıköy Meclisi, referandumdan sonra da devam etmeyi ve nasıl devam edilebileceğini referandum süreci bitmeden tartışmaya başlamıştı. Genel Meclis toplantısında da ifade edilen; çok iyi bir kampanya yürütüldüğü, eksiklerin şunlar olabileceği, iyi yanları şunlar ve bundan sonra yola devam edebilirsek bu iyi yönlerini alarak, yaptığımız doğru şeyleri aslında daha da devam ettirerek ilerleyelim görüşleri vardı.
Kaldıraç: İfade edilen eksikler ve iyi yönlerden öne çıkanlar nelerdi?
Melis: İyi yönleri olarak şunlar anlatılıyor; “Gerçekten kalabalık bir meclis olabildik, gerçek bir meclis olabildik.” Meclis toplantılarında, “Ben hayatımda ilk kez siyasete dâhil oluyorum, çünkü artık canıma tak etmişti ve ben çok sosyalleşmeyi de seven bir insan değilim, bunu göze alarak geldim bu Meclis’e” diyen insanlar vardı. İnsanların da aslında kabul ettiği ve pek çok kez söylediği şey gerçek bir Meclis olabilme hâliydi.
Eksiklik olarak da aslında ne söyleniyordu? Çok da bir eleştiri yok ama mesela; “Tamam, Hayır Kadıköy işliyor ama diğer Meclislerle olan koordinasyon neden bu kadar zayıf” gibi eleştiriler geldi.
Ama itici bir güç olabileceğimizi düşünüyoruz. Hayır İstanbul toplantılarına Organizasyon-Örgütlenme Komisyonu üyeleri ya da isteyen herkes gelebiliyordu. “Bunun daha da işler bir hale gelmesi referandumdan sonra gerekliydi” yönünde eleştiriler de vardı. Sanırım böyle özetlenebilir.
Gezi Direnişi, 7 Haziran Seçimleri ve HAYIR Meclisleri
Fırat: Herkesin bakış açısı farklı ama zenginleştirmek için birkaç şeyden bahsedilebilir. Birincisi, 3-4 senedir biriken, Türkiye’deki toplumsal muhalefetin bir düzeyde tecrübeleri, birikimleri ve mücadele hattında bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde ortaya çıkarttığı imkânlar, olasılıklar var. İkincisi de özellikle bu Meclislerin bu kadar görünür olduğu şehir merkezlerinde, bence sosyal ya da entelektüel sermaye de önemli. ‘Yani, bu iş neden Kadıköy’de oluyor? Neden Beşiktaş’ta oluyor? Neden Şişli’de oluyor’u ben düşünüyorum mesela.
Ya da neden Meclis vasfıyla buralarda var oluyor? Hani bunun Gezi’den de bir farkı yok yani. O da şehir merkezindeydi, oraya da en çok Kadıköy’den, Taksim’den, Beşiktaş’tan insanlar katılıyordu. Profile baktığınızda benzer; beyaz yakalı işçiler, genelde ofis çalışanları ön plana çıkıyor. Gezi’de ne kadar ön plandaysa, Meclislerde de öyle ön plandaydı. Şu an şöyle bir şey var; kaybedecek bir şeyi olmayan toplumsal kategorilerin, ezilen kategorilerin ne kadar ön plana çıktığını gördüm, şahsım adıma. Yani herkesin sokağa çıkmaya çekindiği yerde, her bildiri dağıtımına, her eyleme ya da her yapacağımız riskli işe, yani sokağa çıktığımız, yaptığımız bütün faaliyetlere kadınlar çok daha etkili bir biçimde katıldı.
Bunları derinleştirmenin metotları da aranmalı gibi geliyor bana. Bunu biraz daha açayım; Gezi sonrası ortaya çıkan forumların, dayanışmaların ne kadar koordinasyon yoksunluğu çekilse de, ortak bir politika, eşgüdüm sorunu çekilse de, bir hedef, bir ortak hedef problemi ya da ortaya program koyacak bir toplumsal muhalefet dinamiği eksikliği olsa da, bir sürü şey biriktirdiğini gördük mesela.
Bugün gene bu Meclisler Göztepe’deki dayanışmanın üzerine, Caferağa’daki dayanışmanın üzerine, Osmanağa’daki dayanışmanın üzerine, Yeldeğirmeni’ndeki dayanışmanın üzerine inşa edildi. Bunların hepsi birer birikim meselesi. Bunları es geçilerek konuşulabilir şeyler değil gibi geliyor.
Ama işin başka boyutları da var. Gene benzeri bir Haziran örneklemesi olsun, yani 7 Haziran seçimleri, oradaki tecrübeler. Bir sürü çevre; hem politik küçük çevreler, hem partiler, dergi çevreleri, sosyalist gruplar vs. vs. bunların her biri bağımsız kampanyalardan HDP-HDK çevresinde yaptığı kampanyalara kadar ciddi bir seçim tecrübesi geçirdi. Bence Türkiye sosyalist hareketinin TİP örneği dışında yaşadığı en kitlesel seçim tecrübesiydi, o da bu referandum sürecine aktı kesinlikle.
Yani +1’i yapanlar, HDP çevresindeki kampanyaları örgütleyenler ya da mesela ben Ondan Sonra’nın içerisindeydim, kampanyada çalışıyordum, Ondan Sonra gibi çalışmaları yapan insanların tecrübeleri de arttı. Ben bunu şöyle adlandırıyorum, biz Gezi’de demokratik devrim girişimi gibi bir şey yaşadık. Ona ramak kalmıştı. O yolu yürüyemedik ama orada yola çıkanlar ufak patikalar yürüdüler gibi geliyor bana ve o patikalar bir noktada buluştu. O buluşma noktası da HAYIR Meclisleri oldu diye düşünüyorum. Tabii bir sürü faktör var, Eymen daha vakıf onlara. DİB gibi, siyasetler düzeyinde de ya da aydınlar-sanatçılar düzeyinde de bizim inşa iskelemizi oluşturan, destek atan bir durum da söz konusu.
“Sokağı geri kazandık, birleşik mücadele olanağı yarattık”
Eymen: Hemen hemen her şeyi anlattı Melis’le Fırat. Şunu ekleyebilirim; Meclislerin olanaklılığı, toplumsal bir dinamiğin varlığıydı; toplum ses çıkartmak istiyordu ve Meclisler buna öncü oldu. Bir siyasi parti buna öncü olamıyor. CHP olamıyor, HDP de bu şekilde kampanyalara öncü olamıyor. Oluşturulan buna benzer, herkesin katılımına açık, halkın gelip kendi sözünü söyleyebildiği, hiyerarşisiz yatay örgütlenmeler, yapılanmalar bu dönemde daha çekici geliyor. Halk da buraya katılıyor, kendini ifade ediyor ve kampanya içine dâhil olabiliyor.
HAYIR Kadıköy’ün en büyük özelliklerinden biri de buydu. Zaten büyümesinin, diğer Meclislerin de büyümesinin nedeni bu. Biz demokratik bir yapı oluşturduk ve insanlar orada kendini var edebildi. İnsanlar aslında siyasette var olabilmek istiyor ama mevcut düzen yüzünden olamıyor. Biz de HAYIR diyerek bir itiraz meclisi oluşturduk hep birlikte, insanlar orada itirazını dile getirdi. İki aylık süreci anlattı arkadaşlar, gerçekten dolu dolu, çok güzel bir seçim kampanyası geçirdik.
Baktığımızda CHP ve HDP son bir ay sokağa çıktı, biz iki ay önce sokaktaydık. Kadıköy Meydanı’na OHAL, KHK gibi durumlara rağmen çıktık ve o meydanı aldık. Bildirilerimizi dağıttık, çalışmalarımızı yaptık. Sokağa çıkmaya korkar bir durum vardı; aslında referandum öncesini de göz ardı etmemek gerekir; bombalar patlıyordu. Biz çalışmaya başlamadan bir ay önce Reina saldırısı gerçekleşti, IŞİD durmadan tehdit ediyordu vs.
Böyle bir ortamda cesur bir adım atarak sokakları geri kazandık. Bundan önce toplumsal muhalefet bir araya gelip çok bir ses çıkartamıyordu. HAYIR Meclisleri aslında bunun için yol oldu, bir çok siyasi parti, kurum bu işin içine dâhil olabildi. Çok önemli bir birleşme zemini sağladı referandum.
“Forumlardan bir fazlası; karar alıcı mekanizmalar”
Fırat: Bir halk inisiyatifi, bir yurttaş inisiyatifi farklı bir etki yaratıyor, partiler üstü bir durum yaratıyor. Bazen platformlara isimler koyarız ama öyle olmazlar. Herkes kendi dükkânının angajmanıyla orada defansiftir, tam bir birlik olmaz. Kaynaşmanın metodu bulunamaz. Burada da Meclis dedik, ama Meclis olabildiği için başarılı oldu. Bir halk inisiyatifi gerçekten Meclis vasfıyla çalışabildiği için başarılı oldu.
Bir siyasal noktaya dokunmamız, ona cevap vermeniz de önemli ya da çok çeşitli alanlardan bir sürü bileşeni, bir sürü kategoriyi yan yana getirmemiz de önemli, fakat Meclislerin başardığı en büyük şey şuydu; karar alıcı mekanizmalar üretmek. Yani biz forumlarda filan çok ciddi sıkıntılar yaşadık. İnsanlar birbirinin ağzının içine bakıyordu ne yapacağız diye? Hani n’apalım? Ne tarafa hareket edelim? Binlerce insan buna bakıyordu. Ben şöyle şeyler duyuyordum, “Hadi birileri karar alsın onu yapalım”, yani irade konulması isteniyordu, karar alınması bekleniyordu, ama buna uygun mekanizmalarımız yoktu.
Son 20-30 yılda, reel sosyalizmin yıkılması tüm dünya üzerinde de bu toplum üzerinde de bir etki yarattı. Alabildiğine bir neo-liberal dalganın yükselmesine, toplumsal muhalefetin bütün kazanımlarının iğdiş edilmesine, yerle bir edilmesine varan bir şey oldu. Biz unuttuk bazı şeyleri.
Yani aslında şu beni rahatsız ediyor; herkesin her şeyi çok dağınık bir şekilde söylemesi, her şeyi dile getirmesi, hem şiir hem şarkı söylediği forumlar etrafında örgütlenmek filan, bu demokrasi değil, bu bir kakafoni. Yani insanların serbest konuştuğu bir kürsüden başka bir şey değil. Biz Meclislerde şunu yaptık; karar alabileceğimiz mekanizmalar oluşturduk. Bunun teamüllerini geliştirdik.
Bunu Gezi’den yola çıkarak geliştirdik. 4-5 senedir forumlar çevresinde tecrübe edilenler sayesinde geliştirdik. Karar nasıl alınmaz’ı gördüğümüz için karar nasıl alınır’a dair ciddi tartışmalar yürütüp mekanizmalar oluşturmayı başarabildik. Mesela bunlardan biri oydaşma yani konsensüs dediğimiz şey. En az itiraz edilende ortaklaşmak. Sonra direkt bazı işleri örgütleyeceğimiz organlar yaratmak, mesela Organizasyon-Örgütlenme birimi gibi. Yani 5 Meclis bir şey tartıştı. O tartışma notlarını önüne alıp ‘bunu nerede ortaklaştırırız’ diye derinlemesine tartışılacak bir organla, bir komiteyle işi yürütebildi. Bu, her hızlı manevra, yani bu karar alma sürecini hızlandırmasıyla ya da her kararıyla bu organlar Meclisleri sağlıklı yönde etkiledi.
Melis: Organizasyon-Örgütlenme dediğimiz komisyon diğer Mahalle Meclislerinin üzerinde değil, aksine altında olan bir komisyon. Hayır Kadıköy’de bir karar alınacaksa, önemli bir şey için bir karar alınmak isteniyorsa, bu, Mahalle Meclislerinde tartışılmaya çalışılıyor. Mahalle Meclisleri tartışıyor, bazı öneriler oluşturuyor, o önerileri Organizasyon-Örgütlenme Komisyonu Mahalle Meclislerini altına almadan, tamamen onun fikirlerini önüne koyarak işe, üretime dönüştürüyor. Ve diyor ki, bu eğilimlerin en makulü ve ortaklaştırılmış hâli budur ki zaten o kararı alanlar da o Mahalle Meclislerindeki insanlar.
İlk toplantıları hatırlıyorum ben, şey dediğimi hatırlıyorum yani, bir şeyi saatlerce tartışmak demokratik bir şey değil. Bir noktadan sonra ya onu kesip üstüne uyumak ve belki daha sonra tartışmak ya da hani uzlaşmaya varmak. Çünkü kimse yerinden oynamıyor, kimse kendinden tırnak içinde taviz vermek istemiyor ama ‘esnemek, taviz vermek değildir’i aslında zamanla biz de anlamış olduk.
“Yeni bir şey yapıyoruz ve de öğreniyoruz”
Melis: HAYIR Kadıköy Meclisi’nin, bir toplantısında mesela bir arkadaşımın şu cümleyi kurduğunu çok net hatırlıyorum, kendisi örgütlü bir arkadaşımızdı. Ben yine; “Arkadaşlar çok tartışıyoruz artık, keselim” gibi bir eleştiride bulunmuştum. Kendisi bana; “Biz ilk defa, yani çok uzun süreden beri ilk defa bu kadar farklı ekiple karar almaya ve ortak iş yapmaya çalışıyoruz. Ben de çok sıkıldım tartışmaktan, ama yeni bir şey yapıyoruz ve biz de öğreniyoruz” diyerek beni durdurmuştu. O noktada ben de bir şeylerin farkına vardım.
Ben bağımsız bir bireyim mesela, gerçekten orada daha farklı şeyler de oluyor. Çünkü arkadaşın dediği gibi yeni bir şey deneniyordu orada, çok yeni bir şey deneniyordu. Aslında herkes öğreniyordu bir şeyler, ben de çok öğrendim. İlk girdiğimdeki gibi değilim mesela, çok net, aynı ben değilim.
Bu Meclis’e değer katan şeylerden birisi de bireylerin varlığıydı kesinlikle. Aslında Meclis’in ‘birey hukuku’ diyoruz ama daha çok o karma hâli, ama o karma hâlinin de bireylerde tezahür etmiş hâli çok çok değerliydi bence Meclisler açısından.
16 Nisan: Meclisler ileri!
Kaldıraç: Şurada bir virgül koysak; referandum çalışmalarından sonra sokak hareketiyle karşılığını bulan bir çalışmamız var. Sokak hareketleri tabii ki Meclislerin birebir organik ilişkileriyle oluşmadı ama sonuçta Meclislerle beraber yürüdü, Meclislerle beraber hareket etmeyi tercih etti. Özellikle 16 Nisan ve sonrasındaki bir hafta boyunca, ardından ise farklı farklı yerlerde açığa çıkan, beraber eylem yapan, beraber sokağa dökülen, beraber 1 Mayıs kortejine gelen ve şu an ‘Meşru Değilsiniz’ eylemini örgütleyen bir nüfus olmaya başladı. Bu duruma dair ayrı bir değerlendirme yaptı mı HAYIR Kadıköy Meclisi?
Eymen: İstanbul’da aslında çok tartışmalı başlamıştı 16 Nisan akşamı. Tam arada kalmış bir referandum vardı ve biz ne olduğunu anlayamadık. YSK’nın bir açıklaması ve gün içinde gelen haberlerle ve önceki tecrübelerle, özellikle 1 Kasım’daki hile, tekrarlandı. İnanılmaz profesyonel biçimde oy çaldıklarını gördük. 16 Nisan akşamı bir toplantı yaptık. O toplantıda ne yapalım, ne edelim, seçim sonuçlarını bekleyelim, dedik.
Baktık tencere-tava başlıyor, yola çıktık. Elimize tencere-tavamızı aldık ama tencere-tavamız pek işe yaramadı. Sonra sokakta 10 bine yakın insan oldu. HAYIR Meclisleri’nin bu eylemlerdeki önemi güçlü bir yerel örgütlülük yaratması, yani yereli tanıması, bilmesi, yerelin onları tanıması ve hızlı refleks verebilmesi. Baktığımızda Haziran Hareketi de bir şeyler yapıyordu, KP de bir şeyler yapmaya çalışıyordu, birkaç yerde CHP bir şey yapmak istemiyordu ve biz sokağa çıktık ve baktık ki, arkamızdan CHP’liler de gelmeye başladı, sonra yolda Hazirancılar, KP’liler…
Fırat: Sıcağı sıcağına çağrı yaptık biz, hemen daha sonuç filan açıklanmadan çağrı yaptık, mesajlar attık mail gruplarından, kendi Meclis gruplarımızdan çağrılar yaptık, sokağa davet ettik insanları. Demin söylediğim karar alıcı organlarımız da bilfiil bu eylemi yönetmeye aday oldu o noktada ve başardı da. Biz bir Meclis çevresi üzerinden o akşam beraber bir yerde buluşup sonuçları izlemek ve değerlendirmek üzerinden toplaşmıştık, oradan yaklaşık bir 300 kişi kadar beraber çıktık, çıktığımız anda binlerce insan da toplaştı çevremizde ve bugünkü eylemler oldu. Sonradan öğrendik ki, aynı şey Beşiktaş’ta da yaşanmış, Meclis’te koşturmuş arkadaşların bilfiil orada özne olarak bir toparlayıcı görev aldığını ya da başka muhitlerde de yapılan eylemlerde, meclis çalışmalarını yürüten insanların bilfiil bu sokak işlerini örgütlediğine tanık olduk, duyduk, öğrendik. O hazır yapının bir vasfı oldu.
Meclisten bir arkadaşın ‘şans hazır olana güler’ diye bir değerlendirmesi var, gerçekten de öyle oldu. O akşam eylemler açısından öyle denilebilir. Tabii değerlendirmesi şöyle, eylemleri ortak bir zemine çekmeye çalışsak da bir bakış açısı farkı var gibi gözüküyor siyaseten. Daha ziyade Haziran Hareketi’yle birleştirmeye çalıştırdık ondan sonraki eylemleri, bir hafta zarfında, oldukça kitlesel de geçti fakat bir kaynaşma yaratmak çok zor.
Meclisimiz, Meclis vasfıyla karar alıcı organları olduğu için, şimdi Haziran Hareketi daha ziyade bir politik birliktelik, arada bir fark var. Biz de bir politik yapıyız ama bizde bileşen olan çevreler bir politik blok olarak kendini koymuyorlar Meclis’te, bireyleriyle geliyorlar. Öyle süreçlerle karar süreçlerine dâhil oluyorlar, aradaki bu fark bir doku uyuşmazlığına sebep oldu, böyle bir değerlendirmemiz var. Bundan sonrasına dair de Meclislerin ismine virgül koyup yeni bir isim yazmak gibi bir fikrimiz yok. Daha çok Meclis ismiyle, vasfıyla örgütlenmek üzerinden kararlar aldık çalıştayda, öyle diyebilirim.
Hayır Meclisleri bileşen yapısıyla da temsil düzeyi daha yüksek bir Meclis. İçinde bir sürü çevre var. HDP bileşenlerinden, HDK çevresi bileşenlerinden, irili ufaklı politik gruplardan, sosyalist siyasetlere varana kadar, birçok çevre var içerisinde ve yan yana koyduğunuzda bu yekün, Türkiye’de şu anki temsil bakımından en yüksek yapıyı oluşturuyor.
“Öncelik; eylemdeki insanları meclise katabilmek”
Kaldıraç: Bu sokak eylemlerini değerlendirirken şöyle duyumları hatırlıyorum, Beşiktaş’ta, Kadıköy’de, Bakırköy’de sokakta olanlar, o sırada mesela eylemle ilgili kafası karıştığında, sosyal medyada, acaba Bakırköy ne yapmış, acaba Beşiktaş ne yapmış, acaba Kadıköy ne yapmış diye bakıp yol çıkartmaya çalışmıştı. Meclislerin böyle bir hareket tarzı oldu o sokak eylemlerinde. Yani tamamen mekanizmalar üzerinden değil, tamamen kişi ilişkileri üzerinden değil ama (Fırat: Bakışımlı.. Melis: Aynısını diyecektim var ya) biraz ahenkli bir hareketti aslında.
Bu sokak eylemlerinde şurada şöyle bir hata yaptık, şurada bir fırsat kaçırdık, şurada şunu çok doğru yaptık gibi bir değerlendirmeniz oldu mu?
Melis: Her eylemden sonra toplanıp uzunca bir değerlendirme toplantısı yapma hâli mevcuttu. Fakat Fırat’ın da bahsettiği gibi Haziran’la birleştirmeye çalıştığımız eylemlerde bir noktadan sonra kimyamızın farklı ve hareket etme biçimimizin, bakış açımızın çok farklı olması nedeniyle bazı sıkıntılar ortaya çıktı. Eylemler çok kitlesel geçti, evet, bence de güzel geçti. Ama pek çok kişinin de söylediği şey HAYIR Kadıköy Meclisi’nin büyüme olanağını artıran, yani insanların öfkesini aslında kanalize edip Meclis’e dâhil olabileceği eylemlerdi bence. Elbette herkesin değil, ama on binlerce kişinin yürüdüğü bir eylemde, siz Meclis çağrısı yapamadığınız takdirde insanlara sadece bir eylem sonunda, “Arkadaşlar yarın yine burada buluşuyoruz” dediğinizde insanların bir veryansın etme hâli de mevcuttu. Bence bizim kaçırdığımız en büyük fırsat buydu.
Bunun dışında, eylemler elbette çok güzel geçti. Elbette, iyi ki de ortaklaştırmışız. Fakat eğer ileriye dönük bir perspektifimiz varsa, HAYIR Kadıköy olarak ve genel olarak, Meclisler olarak, başat olarak almamız gereken şeyin, eylemin 20 bin kişi geçmesi değil, öncelikle o eylemdeki insanları Meclis’e katabilmemiz. Katabilmemiz için de eylemde, “Arkadaşlar bu HAYIR Kadıköy Meclisi’nin bir eylemidir, gelin Meclislerde örgütlenelim” diyebilmemiz gerekir.
Çünkü ben bir daha o insanlara gidip “şuna oy atın” diyemem. Adamlar YSK’yı çaldı, YSK’yı çaldılar, direk kurumu ele geçirmiş durumdalar, ben bir daha kime diyeceğim ki, “Arkadaşlar seçim var, gidin oy kullanın.” Ben kullanmam zaten bir daha oy. Gerçekten bazı şeylerin güvenilir olduğuna ikna olmadığım sürece.
Bu noktadan sonra da benim insanlara şunu demem lazım; “Arkadaşlar anlıyorum, siz de güvenmiyorsunuz sandığa, biz de artık güvenmiyoruz, gelin o zaman biz bu yerel Meclislerimizi güçlendirelim”, “Gelin, eşit yurttaşlık herkesin hakkıdır, gelin bu Meclislerde örgütlenelim. Kendi taleplerimizi, isteklerimizi, tırnak içinde kendi anayasamızı kendimiz icra edelim.”
Hayır Kadıköy olarak ben bunu diyemedim, ben insanlara sadece şunu dedim; “HAYIR bitmedi, daha yeni başlıyor.” Fakat başlangıcın neresi olduğunu referans gösteremedim. Bu benim için mesela en büyük kayıptır şahsen. Yapmamız gereken şey bence buydu. Ve yaptığımız hatalardan belki de birisi de ortaklaştırmaya çalıştığımız bu eylemlerde bir siyaset gibi hareket etmemizdi. Aksine biz bir Meclisiz ve elbette Meclis gibi de hareket ettik. Fakat oradaki dengeyi tam olarak çok sağlıklı kuramadık. O yüzden de bu eylemler potansiyeline ulaştı. Şans yüzümüze gülmüştü aslında ama değerlendirmeye fırsatımız pek olamadı diye bir eleştirim mevcut ve bakidir.
Eymen: Ben de aynı şekilde düşünüyordum. Hızlı hareket etmemiz gerekiyordu ve çeşitli hatalar yaptık. Zordu bizim için o hafta. Sabah akşam eylem yapıyorduk. Akşam toplantı yapıyoruz sabah toplantı, böyle hayatımız; toplantı eylem, öyle böyle gidiyordu. Ve bu sürede aslında bunu düşünemedik.
“Ne yapacağız bundan sonra? Nasıl güçleneceğiz?”
Kaldıraç: Kadıköy’de bir çalıştay yapıldı, onun sonuçlarını çeşitli haber kaynakları üzerinden okuma fırsatımız oldu. Ama Meclis’in aslında aktarım kaynağı yok, o da bir eksik olarak ele alınabilir, sadece Kadıköy’ün değil, genel olarak Meclislerin… Ne konuşuldu? Önümüzdeki dönemde Kadıköy HAYIR Meclisi önüne neyi koydu? Somut olarak adım atmaya başlayacağı bir planı var mı? Ve genele, yani bütün Meclislere dönük önerdiği bir şey var mı?
Eymen: Çalıştaya giden yoldaki tartışmada aslında kısa dönemli bir kampanya yapmayı kafamıza koyduk; ama uzun vadede de “bu yapıyı nasıl kalıcılaştırabiliriz, nasıl sürekli hâle getirebiliriz?” diye konuştuk. Çünkü referandum çalışması bize bir olanak sundu, hem de kolay bir örgütlenme yapısı sağladı.
Ama asıl iş bundan sonrası. Çünkü gündem var ve o gündemin üzerine siyaset örüyorsun ve sürekli bir gündem, iki ay boyunca referandum, seçim kampanyası… Ama bundan sonra bu sürekliliği nasıl sağlayacağız’ı tartışacağız; bundan sonra yapımız ne olacak? Bir kampanya üzerine bir araya geldik, bir kampanya vardı, seçim bitti, o kampanya bitti, biz HAYIR bitmedi dedik ama bir şekilde o seçim dönemindeki durum bitti.
Çalıştay yapmamızın sebebi biraz da buydu. Ne yapacağız bundan sonra? Nasıl güçleneceğiz? Diğer Meclislere dair biz burada bir şey çıkarırız…
Mahalle Meclisleri ve HAYIR Kadıköy organizasyonu örgütlenmede güzel bir yapılanma oluşturdu. Merkez-yerel ilişkisini çok iyi kurmak lazım, bu İstanbul için de çok zor bir şey. Merkez-yerel ilişkisini nasıl kuracaksın? İstanbul çok büyük bir yer, çok fazla ilçe var, çok fazla nüfus var. Zor bir şey, ama bunları yapmak zorundayız.
Aslında Gezi’den bahsedildi, biz Gezi’de çok hatalar yaptık. O hatalardan öğrendik ve o hataları şu an yapmamaya çalışıyoruz. Hepimiz, örgütlü bireyler, bağımsız bireyler birlikte çalışma ortamlarını sağlamalı, bir de önümüze bir hedef koymalıyız. Hayır, bir hedefti, o sandıktan hedef çıkarabilmek. Şimdiki hedefimiz tabii bu iktidara karşı bir mücadele yolu örmek. Demokrasi olabilir, başka bir şey de olabilir, ama net bir hedefle toplumu arkamıza alarak ilk çıkış zamanımızda yaptığımız gibi güçlü bir çıkışla topluma bir dinamizm katmalıyız ve burayı bir çekim merkezi -lafını sevmiyorum ama- çekim merkezi haline getirip insanların buraya dâhil olmasını teşvik etmeliyiz. Bizim bütün pratiğimiz örgütlenme olmalı.
Fırat: Çalıştayı şöyle özetleyebilirim; Kadıköy çalıştayı kendi eğilimlerini ve başlıklarını 3-4 toplantı sonrasında belirledi. Hedef, program ihtiyacını tanımladı. Meclisleri kolay dağılmayacak, anlaşılır bir hedef ve program etrafında birleştirebilecek bir hedef-program tanımı yaptı.
Bunun için bütün ilçe ve il meclislerine benzeri çalıştaylar, tartışmalar yapma önerisi götürüyoruz. Bunun kararını aldı Kadıköy Meclisi. Kendini bir birleşik mücadele alanı olarak tanımlıyor. Referanduma kadar çalıştık ama bundan sonrasında da kendini yenileyerek, yeni imkânları da gözeterek ve herkesi tekrar davet ederek bir yapılanma modeli öneriyor.
Kadıköy Meclisi, merkezî politikalar üretmeyi önüne koydu. Sonuçta referandum çalışması yapmak makro siyasi bir şey. Kampanyalar örgütlemek, bunların Meclislerden kararını almak, yerellerde de bunu sıkı bir şekilde icra etmek gibi bir eğilim belirledi.
Çalıştayda Meclis mekanizmaları ve metotları üzerinde duruldu. Bunları isimlendirmeye çalıştık. Aylık moderasyon gibi, çalışmada rotasyon uygulamak gibi ya da sistemli oydaşma dediğimiz en az itiraz olan fikrin ve üzerinde en çok uzlaşılan fikrin karar olarak seçilmesi gibi. Bu tarz meselelerin üzerinde durduk.
İçeriğe dair de bir demokrasi tanımı, tartışması yapıldı. Programın başlığı olarak, Türkiye’nin zaten çok çektiği meseleler, yani din, dil, ırk, etnisite gözetmeksizin, yurttaşları bir dünya vatandaşı olarak gören bir perspektifle bir demokrasi tanımı yapıp bunun üzerinden mücadele etmesi yönünde bir içerik tartıştı. Kimden yana, kime karşı olduğunu kategorik olarak tartıştık; ezilen kategorilerin yanında olmayı tercih ettik. Bu yönde eğilimler belirledik. Yani işçiden, kadından, yetişkine karşı çocuktan ya da kapitalist üretime karşı doğadan yana olmak gibi sayabileceğimiz kategorik tartışmaları yaptık ve ezilen kategorilerin yanında olmayı tanımlayarak bir eğilim belirledik. Bunu şimdi il düzeyinde, diğer Meclislere de taşımaya çalışacağız, gündem haline getirmeye çalışacağız, mümkünse de bir il çalıştayı belki…
Kaldıraç: Nasıl bir ülke, nasıl bir yaşam hedeflendiği, demokrasi tartışması, özgürlük tartışması doğal olarak Meclislerin önünde duruyor. Şimdi ilk adım olarak da bir kampanya örgütledi Meclisler ve bu kampanyanın bir ilerleme biçimi de var. ‘Meşru değilsiniz’ kampanyasıyla birlikte, özgürlük tartışmasına giden yolda, somut olarak ya da ön hazırlık tartışması olarak tartışılan, öne çıkan bir şey var mı?
Melis: Çalıştay yapıldı ama bunun devamı gelecek. Bir çalıştay ihtiyacı daha var. Hedef esnek ve programın da tam bir detayı yok. Onun için bir çalıştay daha yapmamız gerekiyor. Tamamen rejimi karşımıza alarak, meşruiyetini sorguluyorsak, meşruiyetinin çöktüğü ve her şeyin başladığı nokta olarak AKP’yi ve de onun etrafında çöreklenmiş bu rejimi karşımıza alarak işler yapmalıyız, diye öneriler var.
Bunun dışında, biz seçim çalışmasıyla bir araya geldiysek, seçim sonuçlarını iğdiş edecek, onun mesela hukuksuzluklarını vs. öne koyacak çalışmalar yapalım, diyen arkadaşlar var. Önerilerin hiçbiri birbirinden bağımsız değil, hepsi birleştirilebilecek öneriler. Sonuçta bir meşruiyet sorgulamasına gidiyoruz ve bunun için bir kampanya yapıyoruz. Ve bu meşruiyet sorgulaması sürerken zaten rejimi eleştireceksin, yaptıklarını, icra ettiklerini eleştireceksin.
Biz sözümüzü söylerken ya da sözümüzü üretirken yalnızca tek bir konuya ya da tek bir kanala kanalize olacağız diye bir şey yok. Fakat şunu yapması gerekiyor Meclislerin; hedef olarak ya da program olarak ortaya bir şeyler koyması gerekiyor. Mesela Fırat’ın bahsettiği gibi bir demokrasi tanımı… Bunu hedefine koyarken de, diğer konuları da gündemine alabilir.
HAYIR Meclislerinin şöyle bir seçim yapması gerekiyor; HAYIR Meclisleri bir hedef belirleyip gündem hakkında kendi doğrultusunda mı söz söyleyecek, gündeme angaje mi olacak? İkinci yolu seçersek Meclislerin bence sönümlenmesi, yok olması, nasıl tanımlarsan tanımla, kaçınılmaz olan şey.
Fakat uzun soluklu bir siyaset yapmayı önüne koyuyorsan, kaçınılmaz olarak önünde hedefinin de programının da olması gerekiyor. Çok net tanımlanmış olmasına gerek yok. Buna hedef-program demekten çekinen arkadaşlarımız var. Aslında Meclislerin yapacağı işlerle gündemleri birleştiren bir perspektife ihtiyacı var.
…
Şimdi daha farklı bir noktadayız, bir siyaset üretme çabası mevcut. Bu elbette en genel şekliyle ifade edilmeye çalışılacak yine. Meclisler en genel şekliyle ifade edilirse ve kendine bir hedef doğrultusunda hareket etme avantajını da sağlarsa yaşar ve bu mümkün olur. Ama diğer türlüsü, her şey geldiğinde refleksif, direkt güne söz söyleyen işler yaparsa bence Meclisler sıkıntıya girebilir.
Bu Meclisler, Gezi’den bağımsız değil, 7 Haziran’daki çalışmalardan bağımsız değil, dayanışmalardan, işgal evlerinden, diğer başka siyasetlerden, kurumlardan, çevrelerden bağımsız değil. O zaman şunu düşünmemiz gerekiyor; 7 Haziran’dan sonraki gibi bir taarruz gelirse, yine yolun ortasında kalmış kedi gibi donakalacak mıyız? Bir şey yapma halimizin kalmadığı bir dönemde bir arada kalmayı başaramadık.
Bu dönemde böyle bir taarruz gelse bile, böyle bir saldırı gelse bile, yapabileceğimiz en önemli şey bir arada kalmak. Yani bu birlikteliği dağıtmamak. Bunu dağıtmamayı nasıl başaracağız, bunun aslında cevabını verebilmemiz gerekiyor. Çünkü bundan sonra tekrar bir şey kurmak çok daha zor olabilir. Hele hele böyle yeniden denenmeye başlanan ve gerçekten işler hâle gelmiş Meclisleri dağıtmaya bence kimsenin hakkı yok. Onun için, bence herkesin çok iyi düşünmesi ve gerçekten biraz kendini esnetmesi gerek. Asla ödün vermekten bahsetmiyorum. Bir şekilde uzlaşmalıyız. Fakat şunun farkına varmak lazım, bu Meclis’in dağılma gibi bir lüksü yok. Kimsenin, kendi fikri kabul görmedi ya da işte herhangi bir yol noktasında uzlaşamadı diye bu Meclislerden çekip gitme lüksü de yok. Çünkü, Demirtaş’ın da dediği gibi “Birbirimize muhtacız.” Bu kadar basit. Ve bu Meclisler de devam etmek zorunda diye düşünüyorum.
Fırat: Ben bu uzlaşma kavramı ne kadar doğru bir şey bilmiyorum. Ama mesela şöyle bir şey var, azınlık görüşü olmayı kabul etmek bir demokrasinin olmazsa olmaz kurallarından bir tanesidir. Bir şeyi savunuyorsanız, onun yayılamamış bir fikir olarak kaldığını kabul etmek de o demokrasinin bir ihtiyacı. Bu, o fikir yok edilsin demek değil, onu korumak da çoğunluğun vazifesi.
Bunlar hassas mevzular, her konuda uzlaşmak zorunda değiliz ama ortaklaştığımız ve karar aldığımız mevzularda da artık ön tıkayıcı olmamak, yol vermek, bazen azınlık görüşü olmayı, bazen çoğunluk görüşü olmayı kabullenmek, bilmek ve diğerini yok etmeden bunu yapmak, bizim kuracağımız Meclis yapılanmasının da genel teamülleri olmalı diye düşünüyorum.
“Başaracağız ve bütün ülkeye yayacağız”
Eymen: Bir demokratik mücadele planına, perspektifine ihtiyaç olduğu net. İstanbul’da bir hareketlenme var, ama bunun Anadolu’ya, diğer illere de yayılması gerekiyor. Sadece İstanbul’a sıkışan, İstanbul’da olan her şeyi Türkiye duyuyor ama geniş bir yapılanma sağlanması gerekiyor. Diğer illerle birlikte; Ankara, İzmir, Antalya, Karadeniz illeri… keza Karadeniz’de çok eksiğiz ama; güçlü bir şey oluşturabiliriz. Bunu bütün ülke sathına yayabilirsek aslında o zaman başarabiliriz.
Temsilî demokrasi yerle bir ve saçma sapan, dünyada neredeyse eşi benzeri görülmemiş bir sistemle karşı karşıyayız. Bu sisteme karşı mevcut sistemi geri döndürme değil ama demokrasiyi ileri götürme yani, mevcut sistemi de ekarte edip, gerçek bir demokrasi, insan hakkı, barışa, özgürlüğe, emeğe dayanan bir mücadele planı örmeliyiz, bunu ülke sathına yaymalıyız ve çok güçlü bir hareket oluşturmalıyız. Ama önce İstanbul’daki yapılanmamızı sağlam hâle getirmeliyiz. Çok zor bir zamana denk geldi. Ülkede bunları yapabilmek çok zor. Ama başarabileceğimize inanıyorum ben, başaracağız ve bütün ülkeye yayacağız.
Fırat: Kitle çizgisinde siyaset yapmayı unuttu sosyalistler. Biz, kitle çizgisinde siyaset yapma kültürünü unuttuk. Meclisler biraz bize bunu tekrar hatırlatan organizasyonlar oldu. Ben bu vasfını önemli buluyorum. Kitleler içerisinde bu değerleri, demokrasi mücadelesini ya da sosyalist bir perspektifi diyeyim, egemen kılmak, hegemonyasını kurmak, insanları bu yönde ikna edip bir mücadeleye bağlamak vs. onlarla birlikte mücadele etmek. Bunlar önemli meseleler. Üzerinde durulması gerekiyor Meclisler adına, diye düşünüyorum.
Bağımsız bir sosyalist olarak şunu düşünüyorum, örgütlere de, teşkilâtlara da, sosyalist çevrelere de çok ciddi sorumluluk düşüyor. Yine bağımsız sosyalistlere de çok büyük görev düşüyor. Bu süreçlerin daha uzun vadeli birlik projelerine dönmesi işten bile değil. Bunun için durum da uygun, insanların burjuva siyasetin, parlamenter temsil siyasetinin ne kadar çöktüğünü gördüğü bir dönemde, buna bile küstükleri bir dönemde, sistem kendini, kendi rıza mekanizmalarını çalıştıramazken, bizim elimizde de bu derecede önemli yapılar varken, iyi işleyen, siyaset yapabilen yapılar varken, bu tarihsel fırsatın kaçırılmaması gerektiğini düşünüyorum.
Mahir Çayan’ın bir sözü var; “Aynılar aynı yere, ayrılar ayrı yere.” Yani Türkiye sosyalist hareketi, sol siyasetler kendine şu vizyonu biçmeli, aynılar aynı yerde toplanmalı. Türkiye’de demokratik devrim çizgisinde kendisine hedef koymuş sol siyasetler bugün biraz uzun vadeli ya da orta vadeli, bu zeminleri iyi değerlendirerek bir şey kurabilirler. Kitlesel bir sol alternatif yaratabilirler diye düşünüyorum.
“Hayal kurmak gerek”
Melis: Bugünden bunu kafaya takmış insanların bir araya geldiği ve gerçekten politikleşmeyi önüne koymuş birbirinden farklı pek çok insanı bir araya getirme hedefindeki Meclislerin şu seçimi yapması lazım; biz gerçekten bir şeyler yapacağız, ama bunu gerçekten küçük küçük işler yaparak mı icra edeceğiz, yoksa gerçekten bu Meclislerin referandumda gösterdiği potansiyeli daha da katlayarak, bunu her tarafa virüs gibi yaymayı mı hedefleyeceğiz?
Bu, belki çok çok ilerinin meselesi, ama sonuçta insan hayal kurmadan da harekete geçemiyor. Hayal kurmamız gereken bir dönemdeyiz. Fırat, bir şey söylemişti bir gün, yani hayal kurmak gerekiyor ki o nokta üzerinden de bir şeyler yapabilesin.
Herkesin biraz aklıselim kalabilmesi gerekiyor. Doğru adımlar atabildik referandum sürecinde, bu, referandum öncesindeki duruma dönmemiz gerekiyor. Çünkü şu anda her şey çok hızlı ilerliyor, farklı gündemler oluşuyor, morallerimiz bozuluyor, daha farklı meseleler oluyor, biraz silkinmemiz gerekiyor.
Ve hani gerçekten düşündüğümüz, konuştuğumuz her ne idiyse, doğrusuyla-yanlışıyla, eksiğiyle-gediğiyle hiç önemli değil, onu sürekli arttırarak, üstüne koyarak bence devam ettirmemiz gerekiyor. Hedef de bu demokrasi tanımı ne olacaksa, bu kuracağımız demokrasi tanımını aslında olabildiğince yaymak olacak. Çünkü demokrasi dediğimiz şeyden bile farklı şeyler anlamaya başlıyoruz. Sokakta kime sorsanız demokrasi deyince farklı bir şey söylüyor. Bunu yaymak, bu örgütlenmeleri, bu Meclisleri virüs gibi yaymaya çalışmak ve sonrasında da belki daha farklı bir hayal kurmak gerekiyor.
21 Mayıs 2017