Koronavirüs’ün ülkemizde haftalar öncesinden yayılmaya başladığına dair şüpheler mevcutken, geçtiğimiz hafta Sağlık Bakanı’nın bir vaka tespit edildiğini duyurmasının ardından virüsün yayılmasını önleme sorumluluğu öncelikle halkın üzerine yıkıldı. Sonrasında ise yönetenlerin ağızlarından parça parça, bir bütünlüğü ortaya koymayan açıklamalar yapıldı.
Geçtiğimiz haftalarda Koronavirüs komşu ülkelerin hepsinde yayılırken, devlet halkın vergileriyle savaş harcamaları yapmaya devam etti. Kanalistanbul için 110 milyar TL bütçe ayrıldığını ilan etti. Ama göz göre göre gelen salgın tehlikesine karşı devlet bütçesinden bir kuruş dahi ayrıldığına dair bir veri yok.
Türk Tabipler Birliği, büyükşehirlerden birinde koronavirüs vakalarında patlama yaşandığını açıkladı ve Sağlık Bakanlığı’nı gerçek verileri paylaşmaya ve önlemleri arttırmaya çağırdı.
Sonuç, yönetenlerden açıklamalar gelmeye devam ediyor:
Ekonomi Bakanı, ekonomiye dair açıklama yapıyor, şirketlere yardım etmekten bahsediyor. Ama halka, işçilere ücretsiz sağlık hizmeti vermek, temizlik malzemelerinin herkese ücretsiz ulaşmasını sağlamak akıllarına gelmiyor.
Hizmet sektörüne bağlı kafe, lokanta gibi işletmelerin geçici süreyle hizmet vermeyeceğini ilan ediyorlar. Ama çalışan nüfusun yarısından fazlası olan hizmet sektörü çalışanlarının bu süreçte nasıl geçineceğine dair bir açıklama yok.
“Ellerinizi sabunla yıkayın”, “insanlarla aranıza sosyal mesafe koyun” dışında halkın yaşamına dair söyledikleri tek kelime yok.
Tüm dünyada etki gösteren bir virüse karşı sadece bireysel önemler alarak mücadele etmek mümkün değildir. Devletin yapması gereken sadece otobüsleri dezenfekte etmek, çalışmak zorunda olanların nasıl yaşayacağına dair çözüm getirmeden iş yerlerini zabıtalarla kapatmak, okula gitmeyen çocuklara kimin bakacağının cevabı olmadan okulları tatil etmek vb. olamaz.
Biliyoruz ki, bizler işçiler ve emekçiler olarak sesimizi yükseltmedikçe, taleplerimizi ortaya koymadıkça yönetenlerin ellerinde bulundurdukları imkanlar ekonomik büyüme, şirketlerin kar garantisi, mega projeler ve savaş uğruna harcanacak.
Yaşamlarımızın hiçe sayılmasını kabul etmeyelim ve taleplerimizi yükseltelim:
Yüzlerce hatta binlerce işçinin çalıştığı fabrikalarda hiçbir koruyucu önlem alınmadan işçiler çalışmaya zorlanmaktalar. Kamu ve özel tüm iş yerleri Türk Tabipler Birliğinin de içinde olduğu bir kurul tarafından belirlenen bir tarihe kadar çalışmaya ara verilmeli, ücretler ödenmeye devam etmelidir.
Devlet ve özel hastaneler başta olmak üzere, tüm sağlık alanları, birçok ülkede yaşanmış tecrübelerden ders çıkararak yatak, maske, solunum cihazları vb. ihtiyaçlar organize edilmelidir.
Sağlık hizmeti ve ilaçlar ücretsiz olmalı, risk altındaki herkese bu hizmet ulaştırılmalıdır. Her semtte her mahallede tarama ve test yapılabilecek alanlar kurulmalı, gerekli tıbbi teçhizat devlet tarafından temin edilmelidir.
Temel tüketim gıdaları, elektrik, su, doğalgaz ücretsiz olmalıdır.
Salgına karşı tüm kaynaklar halk sağlığı için seferber edilmelidir.
Hasta olan da eden de yarattığı hastalıklara çare bulamayan da sistemdir, hastalığın bu denli sonuçları olması sistemin sorunudur.
Korona virüs tedavisinde kullanılacak 22 ilacın üretimine garanti veren, doktorlarını İtalya’dan Çin’e, dünyanın dört bir tarafına yardım için gönderen, içinde virüs taşıyan hastaların olduğu İngiliz gemisini hiçbir ülke kabul etmezken, ‘insani kaygılar’ gerekçesiyle gemiye kapılarını açan sosyalist Küba’dan öğrendiğimiz; bugün yaşamak için sosyalizm bize hava ve su kadar gereklidir.
Çözüm dayanışmada, örgütlü mücadelededir.
Biz işçiler, emekçiler bu süreçte taleplerimizi yükseltelim. Kendimiz, çocuklarımız ve tüm sınıf kardeşlerimizin sağlığı için dayanışmamızı ve örgütlülüğümüzü geliştirelim.