Yılın, yani 2019’un son günlerinde, Saray Rejimi ve onun başında bulunan ve artık günleri sayılı olduğu anlaşılan Erdoğan, bir ‘otomobil show’ sahnelediler. Türkiye’nin “yerli ve milli” otomobili, Bahçeli olmadan, sunuldu, tanıtıldı.
Eğer bir uluslararası tekel, kendi tanıtımını bu tarzda yapsa idi, muhtemeldir ki, bu tanıtımı, bu şovu hazırlayan firmayı kovarlardı. Muhtemelen Türkiye’nin tekelleri de böylesi ucuz, böylesi pespaye bir tanıtımı sunan ajansın işine son verir, metin yazarını, senaristi kovalarlardı. Ama neylersin, Erdoğan, “ihtiyaçtan satış” politikalarına uygun olarak, artık, üçün-beşin, iyinin-kötünün ayrımını yapacak noktada değil.
Hastalık derinleşince, hasta her türlü ilaca razı olur hesabı, sallanan Saray Rejimi ve onun başındaki Erdoğan, her türlü şova, her türlü “desteğe”, her türlü “illüzyona” sarılmak zorunda kalıyor.
İşte tam da bu nedenle biz, mesele Erdoğan’ın gitmesi değil, Saray Rejimi’nin de devrilmesidir; mesele sadece Saray Rejimi’nin devrilmesi değil, bu yolla, burjuva devletin devrilerek bir sosyalist devrimin gerçekleşmesi, bir işçi devletinin kurulmasıdır, diyoruz.
Yoksa, Erdoğan da, günlerinin sayılı olduğunu biliyor.
Başka şeyler bir yana, biz Erdoğan’ın, “Kanal İstanbul” tartışmalarını da ömrünü uzatma girişimi olarak görüyoruz. Erdoğan, “Kanal İstanbul” projesine, NATO mekanizmaları ve paylaşım savaşı nedeni ile önem veren, a- ABD’ye, b- İsrail’e, c- İngiltere’ye ve d- bu proje olacak diye arsa satın almış Katarlılar başta tüm rantiyeci “destekçi”lere, özetle, benim dışımda bu projeyi kimse yapmaz, bana destek verin, diyor. Erdoğan, ben yoksam, sizin bu projeleriniz de hayata geçmez, demek istiyor.
Demek Erdoğan, kendi iktidarının süresini doldurduğunun bilincindedir. Bunu, bir “dost” olana, Bilal’e anlatır gibi anlatmıyor elbette. Kendisini oraya getirmiş olanlar, şimdi başkasını oraya hazırlıyorlar ve Erdoğan, bunun anlamını Bilal’in bile çözebildiğini biliyor.
Saray Rejimi sallanıyor.
Baskının, zulmün, devlet şiddetinin üzerinde bu kadar uzun süre oturmak mümkün değildir. Bir sonu vardır. Eli kanlı bir iktidar olarak, değil halkın yarısının karşı çıkması, muhtemelen halkın %75’inin açıktan karşı çıktığı bir iktidar olduğunun bilincindedir. Kürtlere ve işçi sınıfına karşı uygulanan devlet terörü, devrimci harekete karşı azgın saldırılar, halkın sindirilmesi için devreye sokulan olağanüstü metotlar artık işe yaramaz durumdadır.
Suriye savaşının bir yenilgi olduğunu artık, bir hükmü bile kalmamış yeni genelkurmay da biliyor olmalıdır. Suriye savaşında yenilmiş olmanın maliyetleri vardır ve pek yakında bu maliyetler, artık gün yüzüne çıkacaktır.
Bu hem ekonomik, hem de siyasal bir kriz anlamındadır.
Dünyanın emperyalist güçleri, ABD, İngiltere, Almanya, Japonya ve Fransa arasında kızışan paylaşım savaşımı, tüm etkilerini açık bir biçimde bulunduğumuz bölgede, bu arada Türkiye içinde de ortaya koymaktadır.
Uygulanan rant, yağma ve savaş ekonomisinin üzerine, bu paylaşım savaşımının etkileri binmiştir ve tüm bunlar, ülkede, siyasal, ideolojik, ekonomik alanı sarmış olan bir çeteleşme sürecini beslemektedir.
Bir de ekonomik kriz var. Damat Ferit’in çevresi aracılığı ile yapılan ekonomik manipülasyonlar artık komedi düzeyinde gülünçtür. Zaten “yerli ve milli oto-show” da Damat Ferit ve çevresi eli ile pişirilmektedir.
Ekonomik kriz, sanıldığı gibi, manipüle edilen enflasyon rakamları, bastırılmış döviz kurları vb. Damat Ferit’in tuhaf el hareketleri ile gizlenemez. Kriz, işsizlikte, iflaslarda, dönen çeklerde, batan şirketlerde, düşen üretimde, ortaya çıkan durgunlukta vb. açıktır. Kriz, bankaların artan karşılıksız alacaklarında, bankaların ellerinde birikmiş konut sayısında kendini ifade etmektedir. Kriz, artan borçlanma ve bunun bunalıma dönüşmüş olmasında kendini ifade etmektedir.
Bizzat kriz, “varlık fonu”na devredilen şirketlerin, birer birer zarar etmesinde kendini göstermektedir. Çaykur, PTT, THY bile zarar eder konuma geçmişlerdir. Rant, yağma ve savaş ekonomisi, tam da bu sürecin, bu krizin asıl nedenidir.
Saray Rejimi, Libya’ya asker gönderme sürecine, işte bu ortamda dalmaktadır. ABD ve İsrail, Akdeniz’de sorun yaratmak ve bu arada Türkiye ve Suriye arasında bir anlaşma ortamının ortaya çıkmasını önlemek üzere, Akdeniz’in ortasında, batısında problemler yaratmaya TC devletini “tetikçi” olarak atamışlardır. Bu yolla İsrail, Türkiye-Suriye anlaşmasının yol açacağı sorunları da önlemiş olmaktadır. Erdoğan ise, bu yolla, İsrail ve ABD desteğini, yeniden arkasına alıp, bir erken seçim yapma planını devreye sokmaktadır.
Neylersin, ümit dünyası işte!
Erdoğan, kendini kimin nasıl oraya getirdiğini iyi biliyor, işte aynı nedenle, Libya, Kanal İstanbul politikaları ile, “ben vazgeçilmezim” demeye çalışıyor. Ama nafiledir. Onu oraya getiren efendilerine bu kadar güven fazladır. Seni oraya getiren efendilerin, senin yerine senin gibi on tane daha bulur koyarlar. Türkiye içinde ABD hizmetkârı olmaya hevesli epeyce “elit” bulunabilir durumdadır. Bu konuda ABD, bugüne kadar hiçbir sıkıntı çekmemiştir, bir devrime kadar da çekmeyecektir.
İşte Saray Rejimi böylesine sallanmaktadır.
Efendiler, Erdoğan’ı değiştirip, Saray Rejimi’ni makyajlayarak işleri sürdürme arayışındadır. Böylece onlar için yeni “hizmetliler” bulunmuş olacak, yeni “memurlar” görev almış olacak ve istedikleri işler, aynı tarzda sürdürülecektir. Halk, bu değişikliği kavrayana kadar bir iki yıl geçmiş olacaktır.
İşte, Erdoğan, bu süreci karşılamak üzere, bazı uluslararası güçlerin desteğini aldığını düşünerek, bir seçim hazırlığı içindedir.
– Santrallerin bazılarının filtre takma zorunluluğunu önce uzatan, ama ardından Erdoğan vetosu ile durdurulan kanun tiyatrosu bir erken seçim hazırlığıdır.
– Üniversite öğrencilerinin kredilerinin affedilmesi hamlesi bir erken seçim afişidir.
– Kanal İstanbul tartışmaları bir erken seçim yatırımıdır.
– Acilen enflasyonun düşük gösterilmesi için verilen emirler, birer erken seçim yatırımıdır.
– Libya’ya asker tartışması, bir yönü ile erken seçim yatırımıdır.
– Nihayetinde “yerli ve milli otomobil” şovu bir erken seçim yatırımıdır.
Bir otomobil şov, bu denli ucuz bir gösteri, başka ne için yapılmış olabilir? Erdoğan, eğer gerçekten “dostlara” sahip olsa idi, onlar bu şovu yapmamalarını söylerlerdi. Anlaşılan Erdoğan’ın çevresinde hiçbir tane insan kalmamıştır. Büyük bir güvensizlik ve “anlamlı yalnızlık” yan yana yürümektedir.
15 Temmuz darbe tiyatrosu, kanlı canlı bir oyun idi. Oysa “yerli ve milli otomobil” gösterisi, son derece ucuz bir komedidir.
Erdoğan için, yakın dönemde, seçim meydanlarında kullanmak üzere bir gösteri organize edilmiş ve Erdoğan, bu gösterinin bizzat başrol oyuncusu olmuştur.
– Gösterge panelleri İngilizce, bir “yerli ve milli” otomobil sahnelenmiştir.
– Otomobilin, nerede üretildiği, kimin tarafından dizayn edildiği, motorunun ne olduğu vb. açıklanmamıştır. Kabul edelim, bunlar otomobil tanıtımının son derece ucuz bir gösteriye dönüştüğünün kanıtıdır.
– Otomobilin üretileceği fabrika yoktur. Kurulacak, yatırım yapılacak sonra fabrika belli olacaktır.
– Otomobil için kurulan, Türkiye Otomobil Girişim Grubu (TOGG) içinde, devlete bağlı bazı kurumların yanı sıra, beş şirket, Erdoğan’ın deyimi ile “beş babayiğit” vardır. Bu şirketler şunlardır:
– Anadolu Grubu (Coca-Cola distribütörü, Efes’in sahibi, Özilhan ailesi)
– BMC (Ethem Sancak ve onun Katarlı ortağı)
– Kök Grubu (Kıraç Holding)
– Turkcell (içinde devlet hisseleri de olan, Karamehmet grubunun şirketi)
– Zorlu Holding (geçtiğimiz günlerde konkordato ilan etmek isteyen ve Cumhurbaşkanlığınca konkordato ilan etmesi ertelendi söylentileri çıkan Vestel’in sahibi)
Fabrika, henüz yok.
Motor, nereden geldiği belli değil.
Ortaya çıkan prototipin sadece bataryasının yerli olduğu söylenmektedir.
Bu yeni otomobil üretimi grubunun içinde, ben de, mesela siz de, sen işçi kardeşim, sen emekli, sen öğrenci kardeşim de var olabilirdin. Yani, bu iş için bir para yatırmanız gerekmiyor. 27 Aralık 2019 tarihli Resmî Gazete’de “yerli ve milli otomobil” üretimi ile ilgili bir “Cumhurbaşkanı Kararı” yayınlandı. Bu karara göre, sermayeniz olmasa da, siz bu “beş babayiğit”ten biri olabilirdiniz.
Buna göre, “Türkiye’nin Otomobili Girişimi Grubu Sanayi ve Ticaret AŞ”nin sıfırdan Bursa’da kurulacak olan tesisinin toplam sabit yatırım tutarı 22 milyar TL olacak.
Yatırım 30 Ekim 2019’da başladı bile ve 13 yılda tamamlanacak. Ama eğer yatırımcı talep ederse bu süre, yarısı kadar yani 6,5 yıl kadar uzatılabilecek. Yani, yatırım, 13 ila 19,5 yılda tamamlanacak.
Yatırım tamamlandığında, belki de araba tarihe karışmış olacak ve uçan motorlar havada dolaşıyor olacak.
Sizce bu komik değil midir?
13-19,5 yıl sonrasına bir öngörüde bulunan Cumhurbaşkanı ve TOGG A.Ş., elektrikli otomobil üretiminde çığır açmayı planlamaktadır.
Biliniyor, şu anda dünyada elektrikli otomobil üretimi son hızla devam etmekte, Almanya uçan otomobil türü araçların tanıtımını yapmaktadır. Söylendiği kadarı ile, 2021’de uçan araçların ya da havadan gidebilen araçların günlük hayata gireceği kesin gibi.
Devam edelim.
Fabrikada 300’ü nitelikli, 4323 kişi çalışacak. Gördünüz mü, işsizlik sorununa, 13 yıl gibi kısa bir sürede, 4323 kişilik bir destek gelmektedir. Al sana seçim malzemesi. Ver bunu Saray medyasının eline, sanki, herkes işe girmiş gibi versin. Dinleyen işsiz adam, hemen iş bulmuş da farkında değilmiş gibi havalara atlamazsa şaşarım.
Fabrika, yani TOGG A.Ş., yılda 5 modelden 175 bin araç üretecek.
Türkiye’de şu anda, 2019 yılının sonunda, toplam araç üretim kapasitesi 1.992.437 adettir. Bunun kapasite olarak 1.415.000 adedi otomobildir, yani kamyon, otobüs, traktör vb. hariç, yalnızca otomobil üretim kapasitesi 1.415 bindir. Bunun 450 bini Tofaş’a, 360 bini Oyak Renault’a, 280 bini Toyota’ya ve 245 bini Hyundai Assan’a aittir.
2017 yılında, Türkiye’de üretilmiş olan otomobil (sadece otomobil; minibüs, otobüs, pikap, traktör, kamyon vb. dahil değil) sayısı 1.142.000 adetten fazladır. 2018 yılında bu rakam düşmüş ve 1 milyon 26 bin adet olarak gerçekleşmiştir.
13-19,5 yıl sonrası için 175 bin araç, oldukça ilgiye değerdir.
Proje bazlı devlet desteği verilecek bir yatırımdır bu. Bu yatırım için gümrük vergisi muafiyeti verilecektir. Yani, bunun için eğer makina, hammadde vb. alınacaksa, bunlarda vergi olmayacaktır.
KDV istisnası verilecektir. Yani, bu araçlardan, TOGG A.Ş. için KDV istisnası uygulanacaktır. Diyelim ki KDV alınmayacaktır.
%100 vergi indirimi uygulanacaktır. Yani bu araçları satan, üreten firma, vergi vermeyecektir. Sizce, bu beş “babayiğit”, kendi normal işleri ve diğer işletmeleri için vergi verecek midir? Bu durumda şimdiden kâra geçtiler diyebilir miyiz?
10 yıllık sigorta primi işveren desteği, limit sınırı olmaksızın devletçe karşılanacaktır.
10 yıl boyunca gelir vergisi stopaj desteği verilecektir.
360 milyon TL’ye kadar nitelikli personel desteği verilecektir. Şimdi, sizce BMC’nin tüm kadrosu, bundan böyle maaşları devletçe ödenecek kadro olmayacak mıdır? Beş yıl süre ile, her bir nitelikli personel için, asgarî ücretin 20 katına kadar destek verilecek. Şimdi bu beş “babayiğit”, 100 personelini, aynı zamanda TOGG A.Ş. personeli yapar ve çalıştırırsa, beş yıl boyunca, 100 x 2900 (yeni brüt asgarî ücret) x 20 (20 katına kadar diyor) x 12 x 5 (5 yıl 12 ay) işte size para!
Yatırım yeri tahsis edilecektir. Demek ki, bedavadan arsa da geldi. 13 yıl sonra otomobil işi yatsa dahi, arsadan köşeyi dönerler.
Faiz ve kâr payı desteği verilecektir. Bir aracı kurumdan ya da daha fazla aracı kurumdan, yani banka vb. gibi, 2027 yılı sonuna kadar alınacak yatırım kredisi için ödenen faiz veya kâr payının %80’i devletçe karşılanacak. Bu miktar toplam yatırımın %13’ünü aşmamalıdır. Yani 22 milyarın, %13’ü, 2 milyar 860 milyonu aşmayacak.
Devlet Malzeme Ofisi, bu şirketten, 2035 yılına kadar her yıl 30 bin araç satın alacak.
Şimdi, sizce, her TC vatandaşı, cebinde bir kuruş parası olmadan da bu yatırım için seçilen “beş babayiğit”ten biri olamaz mı?
Sizce, bu “otomobil şov” bir seçim yatırımı olarak, oldukça ucuz, oldukça başarısız bir şov değil mi?
Sizce Anadolu grubu, BMC ve diğerleri, vergilerden kurtulmak, büyük miktarda krediler almak vb. için mi bu gruba dahil olmuştur, yoksa gerçekten 13 yıllık bir yatırım sürecini tamamlamak için mi?
Yerli ve milli otomobil şovu, işte böylesi bir ucuz komedidir. Bir seçim yatırımıdır.
Mesele, Türkiye’nin bir araba üretimi ve markası olsun meselesi değildir.
Gerçekten, bir işçi, bir emekçi, ülkenin bir araba üretim tesisi olsun istiyorsa, iş bellidir, iktidarı alırız, fabrikaları kamulaştırırız ve zaten ürettiğimiz arabaları, kendi arabalarımız hâline getiririz.
Saray Rejimi sallanıyor.
Ekonomik kriz derinleşiyor.
Ülkenin her şeyini satıyorlar. Yaylalarını, yollarını, köprülerini, kanallarını, fabrikalarını, tarlalarını, yeşilliklerini, sularını, madenlerini, tepelerini, dağlarını, ovalarını.
İşte bu koşullarda Erdoğan, kendi postunu kurtarmak için şovlar hazırlıyor.
Eskiden, Osmanlı döneminde Saray’da, “saray soytarısı” olurdu. Şimdi, tüm saray, soytarı yeri olmuştur.
Eskiden, saray soytarısı, saray ahalisini, padişahı, sultanı eğlendirirdi. Şimdi, Saray’ın muktediri, Saray’ın Damadı, Saray’ın danışmanları, hep birlikte, herkesi eğlendiriyor.