Ağanın dışkısının üzerine dışkı, sözünün üzerine söz olmaz. Bunu, biz, binlerce yıllık sömürü tarihi, ezilmişlik tarihi boyunca öğrenmiş bulunuyoruz. Onun için, sultanların, ağaların, büyük başların, reislerin dışkısının üstüne etmeyiz ve onların sözlerinin üzerine de söz etmeyiz. İyi ama, sultanlar, reisler her önüne geldikleri yerde pislerlerse, doğrusu, halkın bundan kaçınması da oldukça zor bir hâl alır. Mecburen, dışkısının üzerine dışkı olmaya başlar. Hem sonra bu çocuklar, bu gençler, sözden de anlamazlar ve reisin, sultanın sözünün üzerine söz etmeye başlarlar. Nitekim öyle oldu.
Erdoğan, YouTube kanalından, bir canlı yayın yapmaya, olağan mecralarını değiştirip YouTube üzerinden YKS’ye girecek gençlerle konuşmaya karar verdi.
Biri Mahir Ünal’dır. Öyle anlaşılıyor ki, Twitter üzerinden, sosyal medyanın her kanalından “troller” ile saldırılar düzenlemektedir. Ve bunu da Haziran sonu itibarı ile kabul etmiştir. Yeşil nokta ya da yeşil top konulmuş Twitter hesapları, arka fonda Erdoğan fotoğrafı ile, ağızlarına gelen her türlü küfürü, hakareti yapabilmektedirler. Mahir Ünal bunların yöneticisidir ve açıkça “bu küfürler sayesinde, görünürlük” yarattıklarını söylemektedir. Yani, bir muhalifi linç etmek için harekete geçeceklerse, buna “görünür kılmak” diyorlar. Başak Demirtaş’a küfürler edenler, neyi görünür kıldı bilmiyoruz ama ardından, gözaltına alınıp serbest bırakıldılar. Yani, ödüllendirildiler. Destek görecekleri, kendilerine açıkça ilan edilmiş oldu.
HDP’ye, “PKK terör örgütüdür” demezseniz sizi TV kanallarına çıkarmayız diyenler, neden, AK Parti’ye, “troller terör örgütüdür” demezseniz sizi TV kanallarına çıkarmayız demiyorlar? Mesela HaberTürk, hazır böyle ölçütlere sahip iken, bunu yapabilir. Bundan böyle AK Partili kimseyi TV kanallarına çıkarmaz. Ve ardından, MHP gelmeli, çünkü açık olarak MHP, mafyaları, çeteleri, faşist organizasyonları “terör örgütü” olarak ilan etmemektedir.
Diğeri, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı olmalıdır ve başında Altun vardır. Altun, trolleri yönetmiyorsa, acaba, “klasik” medyanın yerine, Erdoğan’ın sosyal medyanın “YouTube”unda canlı yayın yapmasına nasıl göz yummuştur?
Altun, mesela gazetecilerin suçlarını bilir, tespit eder, sarı basın kartı dağıtır. Tüm medyada jurnalcileri vardır ve bunlar sayesinde her şeyden haberdardır. Diyelim ki, Erdoğan, mesela CNNTürk’e çıkacaksa, Altun, tüm ayarlamaları yapar, gereksiz ve riskli soru sorulmasını önler vb. Altun, hiç mi, sosyal medyayı bilmez de, Erdoğan’ın YouTube yayınına izin verir?
Gördünüz mü, bu soruların yanıtlarını bilmiyoruz. Sen, acaba “ağanın dışkısının üzerine dışkı” olmaz sözünü bilmez misin de, Erdoğan’ı YouTube macerasının içine atarsın?
Merdan Yanardağ, Abdülhamid’i eleştirmiş. Bunun üzerine Cübbeli Ahmet, Akit gazetesi, diğer gazeteler, ardından sosyal medya ve nihayetinde gece 02.15’te RTÜK devreye girip saldırıya geçmişlerdir.
İşte bu örnekte, Ünal ve Altun ekipleri birleşmiştir. Şimdi, bu iki daldan gelen saldırı, yine de senkronize değildir. Yani, her biri kendine uygun görevler yerine getirmemiş, bunun yerine, her biri diğerinden güç alarak, daha ileri tehditler savurmaya yönelmiştir. Yani birbirlerini gaza getirmişler.
Ama Ünal, bir şeyi görünür kılma işinde bir yol almıştır: Erdoğan, aslında Abdülhamid Han rolüne uygun hâle getirilmek isteniyor. Kendi heves ve özlemi midir, yoksa Saray’ın odalarında bu yönde bir elbise mi hazırlanmaktadır bilmiyoruz. Ama Abdülhamid’i eleştirmek, hele bu konuda biraz ileri gitmek, aslında dolaylı yoldan Erdoğan’a hakaret olarak ele alınabilir. Kanımızca, Yanardağ’a, Abdülhamid’e hakaretten değil, “Erdoğan’a hakaret etme niyeti” suçundan dava açılmalıdır.
Yoksa Cübbeli Ahmet’in Abdülhamid’i kendi cemaatının lideri görmesi diye bir ihtimal olduğunu sanmıyoruz. Bu rahatsızlık, Abdülhamid nedeniyle midir, yoksa Erdoğan-Abdülhamid bağı nedeniyle midir?
Cumhurbaşkanı yardımcısı Fuat Oktay’dır. Kendisine sorulmuş: “Biz bize yeteriz Türkiyem” kampanyası için gelen paralar ne oldu, diye. O da; ben bilmiyorum, “Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı” bilir, demiş. Ona da sormuşlar, Zehra Zümrüt Selçuk, bakanlığın sitesinde var demiş. Bakmışlar, sitede hiçbir şey yok. Şimdi 2 milyar 100 milyonu aşkın para nerede diye bir merak konusu oluşmuş. Koskoca Cumhurbaşkanı Yardımcısı, koskoca Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı, bu bilgilere sahip değil. Peki “Bilal’e sormak” yasaklanmış mıdır? Değilse sorulsun, bilecektir.
Tüm bunların “YouTube”daki canlı yayınla alâkası nedir diye düşünen varsa söyleyelim: Bakanların, bakmayanların, yetkililerin, trollerin hâlleri bu olunca, mecburen her şeyi Erdoğan yapmak zorunda kalmaktadır. Aslında, “oy oranı” çok da önemli değildir. Çok düşerse, seçim-meçim yapmazsın olur biter. Ama “itibar” diye bir şey var. Ve bu “itibar”dan tasarruf da yapılamaz.
Davutoğlu, Babacan kalkıp YouTube kanallarına çıkmakta, Babacan’ın izleyenleri 100 binleri aşmaktadır. Reis, “bu işler YouTube ile olmaz” demiştir. Demiştir ama, “YouTube” bir sosyal medya kanalıdır, boş da kalmaması gerekir.
Öte yandan, YKS’ye girecek 2,5 milyon genç içinde YKS iptal edilmeli, ertelenmeli, zaten öne alınması yanlıştı, salgın var vb. rahatsızlıkları vardır. Bu denli rahatsızlık varken, “gençlere ulaşmak” ve bunun için YouTube’u kullanmak Saray içinde konuşulmuş ve pişmiştir. Elbette, bunu Milli Eğitim Bakmayanı yapacak değil ya, Reis yapmalıdır, Erdoğan yapmalıdır. Zira, onun etrafında hareler görülmektedir ve kendisine dokunmak cennete gitmenin anahtarıdır.
İşte YouTube kanalına çıkmanın farz hâline gelmesinin nedeni budur.
Erdoğan, Cuma günü, yani 26 Haziran 2020’de, sınavdan bir gün önce, YouTube yayını yapmaya karar vermiştir. Erdoğan’ı bu işe kim ikna etmiş ise.
Erdoğan, yayına başlamıştır.
Canlı yayının yorum bölümüne, “OyMoyYokSize” ve “Sandıkta Görüşürüz” yorumları gelmeye başladı. Yorumlar, YouTube için oldukça fazla olmuş olmalı ki, haber hâline geldi. Ve Erdoğan’ın ekibi, artık, Oktay mı, Ünal mı, Altun mu, hangileri bilmiyoruz, canlı YouTube yayınını “yorum”a kapattı. Yani, izleyenler artık yorum yapamaz hâle geldi.
Yorumsuz diye etiketlenen haberler vardır. Acaba gazeteciler bu haberleri neden yorumsuz verirler? a- Yorum gerektirmeyecek kadar açık oldukları için; b- “Nasıl yorumlasak bilemiyoruz bu kadarı da olur mu” demek için; c- Her türlü yoruma açık oldukları için. Bu şıklardan hangisi doğru bilmiyoruz, belki bambaşka bir nedeni vardır.
Ama Cumhurbaşkanı’nın canlı YouTube yayınını “yorum”a kapatması, “kral çıplak” sözünü bir çocuğun ağzından duyan kralın “örtünme” ihtiyacı ile karşılaştırılabilir mi?
Yoruma kapattılar. Aslında Soylu bu işin içinde olsa idi, “oymoyyoksize” diyenlerin hepsinin ağzını-burnunu kırardı. Ve hemen onları tek tek bulup içeri attırırdı. Onlara, “zorla ezan dinletir” miydi bilmiyoruz ama bir sıra dayağı attırırdı. Ama ne Ünal’ın, ne Altun’un, ne de Oktay’ın Soylu’dan yardım istediği duyulmadı.
Sonunda, Cumhurbaşkanı, şaşırmış olmalıdır. 40 bin “like” beğendim tıklamasına karşılık, 222 bin “dislike” beğenmedim tıklaması, bu, gençlerin nankör olduğunun kanıtıdır.
Sen, gençsin, bir ülkede yaşamaktasın. Bir kere kimin ülkesinde yaşıyorsun? Sultan’ın. Öyle ise bu nankörlük ne? Bu arada şöyle bir sorun var: Abdülhamid, fiilî olarak Osmanlı topraklarının sahibi idi. Oysa Erdoğan, büyük bir servetin sahibi olsa da, nihayetinde sultan olarak tanınmış değil. Sultana layık yetkileri var elbette ama yine de bunlar aynı şeyler değil. Şöyle bir 150 sene önce dünyaya gelmiş olaydı, Sultan Abdülhamid Han’ın yerinde olaydı, o zaman dünyaya haddini bildirirdi. Bu gençlerin kendisine “oymoyyok” demesinin hesabını sorardı. Ama devir değişti işte ne yapacaksın.
Sen kalk, koskoca Cumhurbaşkanı’nı, seni sınava sokan, sana TOMA’lar alan, seni gazlayan, seni Covid ile yan yana yaşatan, sana iş ve aş yok diyen, senin için sürekli polis ve bekçi sayısını artıran, sana hesap soramazsın diyen, seni işkence ile tehdit eden Reis’i, yorumlarınla çıldırt.
İşte bu tam bir nankörlüktür.
Sen kalk, sana “başarılar” dilemek için karşına çıkan Cumhurbaşkanı’nı “dislike”la. Bu olacak iş midir?
Sen kalk, o çocuk aklınla, “kral çıplak” de.
Aslında kabahat, bilinmedik mecralarda yelken açma girişimindedir. Sen, koskoca Saray vezirleri, danışmanları, iletişim başkanları, yardımcıları vb. bu sonucu önceden göremedin mi? Koskoca Cumhurbaşkanı, sanki gençlerin oyuna muhtaçmış gibi, bilinmedik YouTube mecralarında, sırf Ali Babacan orayı kullanıyor diye, canlı yayına çıkartılır mı? Bunun yorumu var, “like”ı var ama “dislike”ı da var. Hiç bu yorumları, hiç bu “dislike”ları düşünemediniz mi?
Buyurun, şimdi “kral çıplak” olarak görüldü.
Şimdi ne olacak?
Çocuk aklı ile “kral çıplak” diyenlerin, haddi nasıl bildirilecek? Soylu-Bahçeli acil olarak devreye girmelidir. MİT, hemen devreye girmelidir. Bu çocuklar, tehlikeli olacaklardır. Koskoca Cumhurbaşkanı’nın karşısına çıkıp “dislike” yapmak, sanki “nanik” yapmak gibi olmuyor mu?
Aslında bu konuyu ben de düşündüm.
Bir tek şey önerebilirim Saray’a: Tez elden, bir KHK ile 0-20 yaş arasında olan tüm nüfusun yaşları, 30 yaş büyütülsün. Böylece, 30 yaşından genç kimse kalmayacaktır. KHK’de, 25 yaşından genç olanların okuması yasaklansın. Böylece kimse sınava giremez. Tüm üniversitelerin, liselerin, güzel binalara sahip olan okulların binalarını AVM yapalım.
Bu önerim, bundan sonrasını kurtarır.
Ama bu arada kral çıplak denilmiş oldu. Bu “dislike”ları silsek de işe yaramaz. Bu nedenle, YouTube’u yasaklayalım ve yeni yerli ve milli “YouTube” kuralım. Bu yerli ve milli YouTube’un adı: ErDevHan olsun. Erdoğan’dan Er, Devlet Bahçeli’den Dev ve Abdülhamid Han’dan da Han alınmış olsun. Hem ErDevHan, aslında Erdoğan’ın telaffuzunu da çağrıştırır, hem de istenirse Erdoğan’ın dev bir han olacağını da göstermiş olur. Yerli ve milli YouTube kanalımızda ise, Erdoğan gibi bazı isimler canlı yayında iken, “dislike” butonuna basıldıkça, tıpkı “like” butonuna basılmış gibi, “like”lar artsın. Davutoğlu’nun yoruma açık YouTube yayınlarına taş çıkartmak için, “yorum” bölümü olsun, ama yorum kısmında bir algoritma olsun ve yasaklı kelimelere izin vermesin. Bu yasaklı kelimeleri yazan varsa, hemen onun IP adresini tespit ederek, tutuklanması için güvenliğe bir uyarı gönderebilsin. Ve elbette bu yerli ve milli YouTube kanalımız için görev yapacak “ErDevHan” güvenlik bekçileri kurulsun. Bu güvenlik bekçileri, doğrudan Saray’ın iletişim başkanlığına bağlı olsun. Böylece, İletişim Başkanı’nın evinin yakınlarında fotoğraf çeken varsa, onları da önceden tespit etmiş olurlar. Bir taşla birkaç kuş yani.