Önceki Bölüm: X. Kadının Kurtuluşu
Devrimci Sosyalistlerin nihai amacı komünizmdir.
Komünizm; sevgi, kardeşlik ve özgürlük üzerine yükselen bir toplumdur. Komünizm; insan öncesi tarihe, bugün içinde yaşadığımız çağa son verip, gerçek anlamıyla insanlık tarihinin başladığı toplumdur. Bugün bir yandan çoktan aşılmış bir toplumda, kapitalizmde yaşıyoruz. Yüzyıl önce son bulmuş ve ömrünü fazladan ve şekilsiz bir canavara dönüşerek sürdüren bir sistemde yaşıyoruz. Ancak daha da önemlisi, insanın insan tarafından sömürüldüğü hiçbir toplumda, insanın gerçek tarihi de başlamış olamaz.
Komünizm; üretim araçları ortak mülkiyeti üzerine yükselen, sınıfların, elbette sömürünün tarihe gömüldüğü, sınıflarla birlikte devletin de ortadan kalktığı kardeşlik ve özgürlük toplumudur. Komünizm; çalışmanın, günlük geçimini sağlamak, yaşayabilmek, karnını doyurabilmek için bir zorunluluk olmaktan çıktığı, çalışmanın kendisinin yaşamsal bir gereksinim olduğu, insanın insana boyun eğişinin tüm biçimlerinin sonuçlarıyla birlikte yok olduğu, insanın tüm yeteneklerini özgürce geliştirebileceği, insanın yeniden ve toplumsal doğuşunun gerçekleştiği bir toplumdur. Komünizm; sınıf karşıtlıklarının, sınıfların tüm sonuçları ile birlikte sona erdiği, insan ile doğa çelişkisinin ön plana çıktığı, insanlığın önünde yeni ufukların açıldığı, “ölü yıldızların fethinin” başladığı toplumdur. Kafa ile kol emeği, kent ile kır çelişkisinin ortadan kalktığı, eski iş bölümünün son bulduğu bir toplumdur.
Devrimci Sosyalistler, sosyalizmi kurmak için atılacak her adımı yukarıdaki hedef ile bağlantılı düşünür. Sosyalizmde her adım, en başından komünizm hedefi gözetilerek atılır. Sosyalizm, dünyaya yayıldıkça, mevcut teknik koşullar altında sosyalist dönemin kısalacağı da açıktır. Sosyalizm, kapitalizmin tüm kalıntılarına karşı savaş kadar, dünya devrimi için, dünyanın parça parça fethedilmesini de anlatır. Bu açıdan sosyalist devrimin içerde ve dışarda sürekliliği büyük önemdedir.
Sosyalizm, üretim araçları üzerindeki özel mülkiyete, bununla birlikte sömürüye son verilen, ancak henüz sınıfların varlığını koruduğu, dolayısıyla sınıf savaşımının sürdüğü, bu sınıf savaşımında proletaryanın elinde, proletarya diktatörlüğünün bulunduğu, komünizme geçiş toplumudur. Kapitalizmden komünizme geçiş, yani sosyalizm aşamasının kısa sürmesi, ancak proletaryanın devriminin yeryüzüne yayılması hızına bağlıdır.
Proletarya, iktidarı alarak, kapitalist devlet makinasını parçalar ve proletarya diktatörlüğünü kurar.
Proletarya diktatörlüğü, proletaryanın egemen sınıf olarak örgütlenişidir. Proletarya diktatörlüğü, kitlelerin aşağıdan yukarıya örgütlenişini ifade eden komün, sovyetler vb. biçimindeki örgenlikler üzerine yükselir. Proletarya, parçaladığı devlet makinası yerine kendi devletini kurar. Kendi temsilcileri, memurları, istisnasız seçimle işbaşına gelen, istisnasız görevden alınabilen, ortalama işçi ücretini aşmayan bir maaş alan kişilerdir. Devlet işleri herkesin yerine getirebileceği kadar basitleştirilen, “uzmanlık”tan çıkartılan işler haline getirilmelidir. Bu mekanizmada seçim, sınıfın ve emekçi kitlelerin doğrudan örgütlülüğünün bir parçasıdır. Yani proletarya diktatörlüğü, siyasi partiler ve parlamentodan oluşan burjuva parlamentarizmi ile ilişkilendirilemez. Proletarya diktatörlüğünde parlamento, örgütlü kitlelerin doğrudan seçtikleri ve geri alabilecekleri temsilcilerden oluşur.
Proletarya diktatörlüğü, iktidardan alaşağı edilmiş “cenneti”ni kaybetmiş burjuvazinin bastırılmasının aracıdır. Proletarya diktatörlüğü, sosyalist ekonomiyi kurmanın ve sınıflarla birlikte, kendi varlığına da son vermenin aracıdır. Burjuvazi içerde küçük burjuvazi kişiliğinde, dışarda dünya burjuvazisinin bir parçası olarak devrime karşı savaşımını sürdürür. Proletarya bu nedenle, sosyalizm koşullarında burjuvazinin karşı-devrimci saldırılarına, kapitalizmin tüm kalıntılarına ve dünya burjuvazisine karşı, dünya devrimi hedefi ile savaşımı sürdürür. Proletarya enternasyonalizminin özü burasıdır. Bu noktada proletarya, zafere ulaşmış devrimini, ancak dünya devrimi uğruna feda eder, kendi devrimini dünya devriminin bir parçası olarak görür.
İktidarı almış olan proletarya hemen üretim araçları üzerindeki özel mülkiyete son verir. Teknik gerilikleri nedeniyle henüz kamulaştırmanın olanaklı olmadığı sektörlerde, teknik geriliği kırmaya yönelir. Teknolojiyi, sosyalizm ve komünizm amacına uygun olarak, kafa-kol emeği, kent-kır çelişkisini yok edecek tarzda örgütler. Tekniği örgütlerken, boş zamanın artırılması ve toplumsal artığın artması hedeflerini birlikte gözetir. Devrimci Sosyalistler bu çerçevede merkezi planlamayı sosyalist ekonominin ayrılmaz parçası ve komünist bilincin gelişim aracı olarak görür.
Komünizmin birinci aşaması olan sosyalizmde, “herkesten yeteneğine göre, herkese emeği kadar” ilkesinin mekanik uygulanışını kabul etmiyoruz. Bu ilke, sosyalizm ve komünizm ayrımını dile getirir ve devrimin ilk günlerinde daha büyük oranda uygulama alanı bulur. Ancak sosyalizm, komünizme doğru bir yürüyüş ise, bu ilke her geçen gün “herkesten yeteneğine göre, herkese ihtiyacı kadar” ilkesine yaklaşır. Böylece paranın gereksizleştiği alanlarda, önceleri harcama yapan ve bu göz önünde bulundurularak ücret düzeyi belirlenen bir emekçi, giderek paraya daha az ihtiyaç duyar. Ama bu, tüm emekçiler için geçerlidir. Böylece tüm emekçilerin yaşam düzeyleri yükselirken, ücret düzeyleri düşer. “Herkesten yeteneğine göre, herkese emeği kadar” ilkesi, bir emekçinin bir başka emekçi ile çalışmasını kıyaslamak dışında anlamsızlaşır. Bu ilke, sosyalizmin her ilerleyişinde hâlâ geçerlidir ama eskisi kadar önemli değildir.
Sosyalizm, paranın sadece basit bir değişim aracı olduğu ve her geçen gün geçerlilik alanının daraltıldığı bir toplumdur. Bu çerçevede devrimci sosyalizm, sosyalist işletmeler arasında ticareti ortadan kaldırmayı önerir. Mal ve hizmet ihtiyaçlarının devletçe karşılandığı her alanda parayı geçersiz kılmak gerekir. Devrimci Sosyalistler, refahın ölçütü olarak ücreti, verimliliğin ölçütü olarak kârlılığı vb. gören anlayışları kapitalizmin kalıntıları olarak görür ve onlara karşı yoğun bir savaş yürütür.
Devrimci Sosyalistler, yeni toplumun yeni insanla kurulacağını kabul eder. Bu nedenle, komünist bilincin oluşumunu temel alır. Karşılıksız çalışma, toplum için gönüllü çalışma bu açıdan bir okuldur. Devrimciler, kapitalizm ve binlerce yıllık sınıflı toplum tarihinin kalıntılarına karşı savaş yürütür. Kadının kurtuluşu için hem ideolojik, hem de pratik bir savaş yürütür. Kadın işi olarak görülen işlerin toplum tarafından üstlenilmesini savunur. İnsanlığın binlerce yıllık zenginliklerine sahip çıkar, bu nedenle telif haklarını tanımayı reddeder. Bilginin mülk edinilmesine karşı savaşır. Meta ufkunun aşılması hedefini gözetir.
Devrimci Sosyalistler, sosyalizmin en ücra köşesine kadar örgütlenmesi ve komünist bilincin gelişmesi savaşımını yürütür. Proletarya diktatörlüğü, tarihin tanıdığı en gelişmiş demokrasidir. Proletarya diktatörlüğü, kendisi kendisinin varlığına son verecek olan bir devlet, bir yarım-devlettir. Proletarya, devlet örgütlenmesi içinde direkt yer almalıdır. Bu nedenle sosyalizmin en ücra köşesine kadar örgütlenmesi perspektifi vazgeçilmezdir.
Her toplumda devlet, mevcut düzeni korumaya yönelir. Proletarya diktatörlüğünü bu tarz bir yönelişten kurtaracak olan, onun bir yarım-devlet olmasının yanı sıra, partinin devlet ile özdeşleşmeyen varlığıdır. Bu ise sosyalizmin en ücra köşesine kadar örgütlü bir toplum olmasını gerektirir. Parti bu koşullarda da yönlendiricidir. 1917’de “göğü fethe” kalkışan proletarya tüm dünyayı sarsarak Ekim Devrimi ile iktidara uzandı. Ekim Devrimi dünyaya yayılamama, yeni devrimlerle tamamlanamama, emperyalist kuşatma ile içine kapanmaya başladı. Burjuvazi onlarca kez, Ekim Devrimi’ni boğma denemelerinde bulundu. Ekim Devrimi kendi külleri içinde yeniden doğarak ilerlerken, içe kapanma, beraberinde dünya devrimine sırt çevirmeye, sosyalizmi bir ekonomik kalkınma modeline indirgemeye dönüştü. Kapitalizmin kalıntılarına karşı yoğun bir savaş verileceğine, kapitalizmin değerleri (refahı tüketim araçları miktarı ile, ücretle vb. ölçmek gibi) sosyalizme taşındı. Temelsiz biçimde “tüm halkın devleti”, komünizmi kurmak vb.’den söz edildi. Ekim Devrimi, devrimi içerde sürekli kılma perspektifini atladı, dışarda dünya devrimine sırt çevirip statükocu bir politikaya oturdu. Nihayet Ekim Devrimi, pek çok nesnel ve öznel etmenin birleşimi ile içine girdiği bunalım sonucu teslim oldu, yenildi. Hiçbir nesnellik bu teslimiyeti haklı çıkaramaz. Bugün karşı-devrim, sosyalizmin tüm değerlerine karşı bir Haçlı Seferi’ne dönüşmüştür.
Paris Komünü, iktidarı alıp eski devlet mekanizmasını yerle bir etmenin önemini gösterdi. Ekim Devrimi, devrimi sürekli kılmanın önemini gösterdi. Ekim Devrimi ve Paris Komünü deneyimleri üzerine yükselecek devrim, daha ileri sosyalizm örnekleri sunacaktır. Bugün bu sadece deneyim ve birikim açısından değil, kapitalizmin ulaşmış olduğu teknik düzey açısından da olanaklıdır.
Sosyalizm, tek ülkedeki muzaffer proletarya eliyle, tek ülkede kalınarak komünizme dönüştürülemez. Ancak tek ülkede bile gelecek sosyalizm daha ileri sosyalizm olacaktır. Devrimci Sosyalistler, bu nedenle daha bugünden, Anadolu devrimini dünya devriminin bir parçası olarak ele alır. Dünya devrimi perspektifini unutarak, içerde de devrimci yoldan yürümek, devrimi sürekli kılmak olanaklı değildir. Proletarya enternasyonalizmi ruhunun olmadığı bir proletarya diktatörlüğü küçük burjuva milliyetçiliğine kapıları açacaktır. Bu kapı, dünya burjuvazisinin sosyalizme karşı savaşmak için içeri buyur edildiği kapıdır.
İleri sosyalizm, tarihsel mirasın da etkisiyle komünizm ufkunun daha net göründüğü sosyalizmdir.
Yaşasın Anadolu Devrimi!
Yaşasın Dünya Devrimi!
Yaşasın Proletarya Enternasyonalizmi!
Devrim İçin İleri Ya Sosyalizm Ya Ölüm!