Yüz binlerce enkaz, şu ana kadar açıklanan 44.218 ölüm, açıklanmayan on binlercesi, hâlâ enkaz altında çürüyen bedenlerimiz, binlerce yalnız kalan çocuk ve dahası…
Yaşadığımız kitlesel bir katliamdır.
Sorumlusu, deprem değil, rant, yağma, savaş üzerine kurulu kapitalizm ve halk düşmanı Saray Rejimi’dir.
Deprem sonrası yaşananlar Saray Rejimi’nin çürümüşlüğünü olanca açıklığı ile resmetmiştir.
Açığa çıkan tablo içinde ilk günden itibaren Saray Rejimi ve kendiliğinden harekete geçen milyonlarca insan iki farklı refleksle hareket etmiştir.
Biz:
Canı pahasına enkazlardan insan kurtarmaya koştuk, elimizde avucumuzda ne varsa depremzedelere ulaştırmaya çalıştık, onlarcamız ilk gece yola düştü, afet bölgelerinde yaşam alanları kurduk, işçiler ve gençler olarak can kurtardık, doktorlar olarak yara sardık, avukatlar olarak enkaz başlarında nöbet tuttuk, her şeyini bir gecede kaybeden insanlara ekmek, su ulaştırmak için şehir şehir seferber olduk.
Bir gün parçalayacağımız bir “defter”e yazıldık ama durmadık.
Onlar:
Depremden sonra arama kurtarma çalışmaları için ilk 40 saat kıllarını kıpırdatmadılar.
Yardım tırlarına ateş açtılar.
Depremden etkilenen milyonların beklenti ve tepkilerini bir iktidar sorunu olarak görüp tüm hamlelerini iktidarlarını korumak üzere planladılar.
Enkazlardan insan çıkarmaktansa SADAT’ın başında olduğu bir organizasyonla yıkılan kentleri zapturapt altına almak için seferber oldular.
Milyonlara “mucize kurtuluş” haberleri verip “iyileşeceğiz” yalanı ile süren katliamın üzerini örtmeye çalıştılar.
Süslü ekranlarından topladıkları paralarla akılları sıra kendilerini akladılar.
“Kader planı” diyerek ölümü bize hak gördüler.
Yaşanan budur, gerçek yalındır, Saray Rejimi halk düşmanıdır.
Devlet, halk düşmanı olarak refleks gösterirken milyonlarca insan ise kimseyi beklemeden yüzünü kardeşine dönmüştür. Devlet 3 gün sonra sahada sadaka dağıtacağını ilan ederken, devrimciler sahada yürütülen gönüllü çalışmalarının koordinasyonunu kurmuş, kendilerini muhatap görüp “yeniden inşa” iradesini ortaya koymuşlardır.
Bu gerçek görülmeden, bu ayrımı ortaya koymadan bugüne kadar yapılanların anlamı ve bundan sonra yapılacak olanların önemi kavranamaz.
Bu gerçeği görerek onu kabul etmek gerek. Bu gerçeğin onurlu parçasında yer alma iradesini sürdürmeden atılacak hiçbir adım, ne yarın yeniden kurulacak olan hayatı mümkün kılacak, ne de ülkenin geri kalanında milyonlarca insanın yaşadığı, kaygı, yas, öfke ya da mücadele isteğini sonuca ulaştıracaktır.
Bu gerçeği gören ve kabullenen için ise sıradaki adım bugün sahada kurulan dayanışmadan güç alarak enkazında ölmediğimiz bir ülke kurmak için örgütlü mücadeleye katılmaktır.
Tüm bu karanlığın içinden bir ışık doğacak ve yeni bir dünya kurulacaktır.
Bu dünyayı kuracak olanlar selde, yangında, depremde haberi duyduğu anda harekete geçen insanlardır. Yola çıkan gönüllüler yönetmeye de kadirdir.
Enkaz altından çıkardığına sarılıp çorbasını verenler, dayanışmayı büyütenler ölümleri ile anılmayan bir ülke kurabilir.
Bu, devrimle, sosyalizmle mümkündür.
Bunun dışında hiçbir yol kalmamıştır. Sosyalizm artık ekmek kadar, su kadar değil nefes almak kadar hayatîdir ve gerçeğe dönüşecektir.
Biz, bunu gerçekleştireceğiz. İşte o zaman;
“Hiçbir ağaç
böyle harikulâde bir yemiş vermemiş
olacaktır
Ve en vadedici
bir yaz gecesi bile
böyle sesler
böyle inanılmaz renklerle
sabaha ermemiş olacaktır.”
Birbirimizi ancak biz kurtarabiliriz.
Ya sosyalizm ya ölüm!
Kaldıraç
25.02.2023