Malum seçimlerin ardından başlayan zamların ardı arkası kesilmiyor.
Kriz var işçiler acı reçeteyi içsin deniyor. Nasıl bir kriz ise, şirketler, bankalar yüzde 200’lük, 300’lük karlar açıklarken bize düşen, artan çalışma süreleri, güvencesiz-sendikasız çalışma, kayıt dışı çalışma, faturalar, kiralar, intiharlar, kredi borçları, mahallelerde fuhuşa-uyuşturucuya sürüklenme, çürüme….
Onlara bakılırsa, biraz dişimizi sıkacağız sonra uçacağız. Biz dişimizi sıkarken örneğin, İstanbul havalimanının kira ödemeleri 2043 yılına erteleniyor. İtibardan asla tasarruf edilmezken Saray sakinlerinden Diyanetine kadar hep bir ağızdan sağlıklı bir hayat ve cenneti garantilemek için öğünleri küçültmemiz, israftan kaçınmamız isteniyor.
Üç öğün beslenmenin lüks olduğu, çocukların açlıktan okulda bayıldığı, bir asgari ücretin ev kirasına yetmediği, iki kişi çalışırken bile geçinmenin imkânsız hale geldiği, emeklilerin büyük bir kısmına yüzde yirmi beş zam diyerek sıfır zam yapıldığı, marketten iki kere aynı fiyattan alışveriş yapılamadığı, toplu taşımanın son zamlarla lüks harcama olduğu, üstüne bir de vergilerin bindirildiği biz işçi-emekçilere afakanların bastığı zamanlar yaşıyoruz.
Bir ay sonra okullar açılacak, iki ay sonra kış ayları başlayacak… Kara düşünüyoruz. “Nasıl olacak? Ne yapacağız?” Bir yanda öfke, bir yanda çaresizlik duygusu ile öfkemizi birbirimizden çıkarmaya çalışıyoruz.
Ülkenin muhalefeti ise, sosyal medyadan yaptığı acayip sert eleştirilerle bizimle dalga geçip, bu oyunun bir parçası olduğunu gösteriyor.
Bir yandan da hep beraber “yerli-milli” yalanları ile bölgemizdeki emperyalist paylaşım savaşının bir parçası olarak, Kürt halkına, göçmenlere düşmanlık üzerinden öfkemizi savaş politikalarının aracı haline getirmeye çalışıyorlar.
Bir madalyonun iki yüzü gibidir tablo. Çünkü yalnızca iki sınıf var ve tüm hayatı belirleyen budur. Bir tarafta asalak sermaye, bir tarafta her şeyi üreten bizler, işçiler-emekçiler.
Bu düzene mahkûm değiliz!
Biz işçi-emekçilerin ürünlere zam yapıp yapmama gücü yok, ancak hayatı biz üretiyoruz. Gördüğümüz ne varsa, hepsini ama hepsini biz ürettik. Binaları biz diktik, camlarını biz siliyoruz, altlarındaki marketlerde biz çalışıyoruz, o markette satılanları biz yapıyoruz. Biz ürettiklerimizi tüketemiyorsak, patronlar için üretmeyi bırakabiliriz de.
Sonu gelmiyor gibi her gün yenisi açıklanan zamlar ne zaman mı bitecek?
Güçlü olan biziz. Eğer birleşirsek, eğer ellerimiz şalterleri indirmeye giderse, eğer adımlarımız “yeter artık, hepiniz defolun” diye meydanları doldurursa, eğer her şeyi yaratan emeğimizi geleceğimiz için mücadeleye verirsek, işte o zaman zam, talan, vergi, sömürü düzenlerine son verebiliriz.
Üreten biziz, yönetebiliriz.
Çare bizde. Kimseye, “biz sizi kurtaracağız” demiyoruz. Biz, kendi ellerimizle, kendi irademizle kurtuluş yolunu örgütleyeceğiz.
Zam, talan, vergi, düzenlerine küfretmek yetmez bir araya gelmek, direnmek, örgütlenmek zorundayız.
Ek zam talebi ile direnen, greve çıkan işçiler yolu gösteriyor. Grevli toplu sözleşmeli sendika hakkı için fiili greve çıkan kamu emekçileri yolu gösteriyor. Akbelen’de olduğu gibi, toprağını, yaşamını korumak için direnen İkizköylüler yürünecek yolu gösteriyor.
İşçi Emekçi Birliği olarak, tüm işçi-emekçileri, İşçi sınıfı örgütlerinde, komitelerde, sendikalarda, işçi birliklerinde-meclislerinde örgütlenmeye, direnişlerle dayanışmaya, sokağa çıkmaya, şalterleri indirmek, hayatı durdurmak için hazırlanmaya çağırıyoruz.
18 Temmuz 2023