“Radikal olmak sorunları kökeninde ele almaktır, insan için bu köken insanın kendisidir…”
Karl Marx
“Bana hedefi göster ama beni oraya ulaştıracak yolu da göster…”
Faust
Aslında yazının başlığı “perspektifi ve paradigmayı değiştirmeden asla…” da olabilirdi. Perspektifi ve paradigmayı değiştirmek, düşünce tarzımızı, üretim tarzımızı, tüketim tarzımızı ve yaşam tarzımızı değiştirmeden mümkün değil… Başka türlü söylersek, vakitlice düşünsel-entelektüel bir kopuşa ihtiyaç var… Zira verili düşünce tarzıyla şeylerin seyrini değiştirmek mümkün değil… Artık şeyleri adıyla çağırma zamanı gelmiş olmalıdır… Boşuna şeyleri adıyla çağırmamak bir yalan söyle yöntemidir denmemiştir…
İnsanlar “geleceğin güzel günleriyle” oyalanıyor… Lakin o güzel günler bir türlü gelmiyor, ufukta bir çizgi gibi hep uzaklara kayıyor. Tam tersi söz konusu. Her geçen gün insanların geleceği kararmaya devam ediyor… İnsanlar ilerleme, ekonomik büyüme, kalkınma yalanıyla oyalanıyor…
Sahte bir “demokrasi oyunu” sergileniyor. Aslında seçimler hiçbir şeyi değiştirmiyor… Hep aynı kumaştan kaşarlanmış burjuva siyasetçileri yönetiyor… Siyaset iki şeye yarıyor: Kitleleri aldatmak-oyalamak ve siyasetçi erbabı da dâhil, mülk sahibi sınıfları zenginleştirmek… Bizde oldum oyası siyaset, bütçeyi, hazineyi ve müşterekleri (herkesin olanı, olması gerekeni) yağmalamanın talan etmenin aracıdır… Fakat geride kalan yüz yılda 20 yıllık dinci AKP iktidarında olduğu gibi bir sömürü, yağma ve talan görülmedi… Ülkenin varı-yoğu utanmazca yağmalandı, talan edildi… Eğer bu yağma ve talan vakitlice durdurulamazsa, geriye kurtarılacak bir şey kalmayacak…
Temsilî demokrasi denilenin demokrasiyle gerçek bir ilgisi yok… Esasen bidayette “temsilî demokrasi” gerçek demokrasinin önünü kesmek amacıyla peydahlanmıştı… Seçilenler seçenleri temsil etmiyor… Kimi temsil ettikleri de bir sır değil…
Siz hiç kapitalizmi ağzına alan bir siyasetçi tanıdınız mı? Kapitalizmi yok sayarak bu dünyada bir şeyleri başarmak, şeylerin seyrini değiştirmek mümkün müdür? Yüz yüze geldiğimiz tüm sorunların, sosyal kötülüklerin (işsizlik, yoksulluk, açlık, sefalet, aşağılanma…), iklim krizinin ve ekolojik yıkımın (türlerin yok olması-ekosit) gerisinde insana, topuma, doğaya, canlıya düşman şu lânet olası kapitalizm yok mu?
Ne ile cebelleştiğini bilmek önemlidir denmiştir… Beş yılda bir sergilenen seçim oyunu, beş yıl süreyle kitleleri aldatmaya, oyalamaya imkân veriyor… Ve beş yıllar birbirini izliyor… Türkiye’de (askerî darbe dönemleri hariç) yaklaşık 80 yıldır bir “demokrasi oyunu” oynanıyor… Gide gide şimdilerde dinci AKP’nin tek adam rejimine ulaşıldığına bakılırsa, “oyunun başarıyla oynandığını” teslim etmek gerekir…
Artık hiçbir şey eskisi değil ve olmayacak… Müesses nizamın muhalefetinin taşı yerinden oynatması mümkün değil. Olmayacak duaya âmin demenin de bir âlemi yok… Zira, paradigmayı değiştirme zamanı gelip çattı… Artık yönetenleri değil, sistemi değiştirmenin gerekli olduğu bir zamandayız…
Bir zamanlar köyün birinde yaşlı bir bakkal varmış. İşini bir çırak yardımıyla yürütürmüş… Köylüler “az helva veriyor” diye çırağı bakkala şikâyet ederlermiş, bakkal da çırağı değiştirirmiş, yeni çırağı da şikâyet ederlermiş, onu da değiştirirmiş, şikâyetler sürüp girermiş… Sonunda terazinin bozuk olduğu anlaşılmış, terazi değiştirilmiş ve şikâyetler sonlanmış…
Kapitalizm varlığını büyümeye borçludur. Şimdilerde artık yeteri kadar büyüyemiyor ama büyürse de sosyal kötülükleri (açlığı, işsizliği, yoksulluğu, sefaleti, manevi yozlaşmayı…) derinleştiriyor; iklim krizini ve ekolojik yıkımı, ekositi (canlı türlerin yok olması) azdırıyor… Aslında bu durum, “boşa koysan dolmaz, doluya koysan almaz” hâlidir… İnsanlığın yüzleşmek zorunda olduğu kötülükler, sadece ekonomik kriz, finansal kriz, iklim krizi, ekolojik yıkım, sosyal kriz, politik ve jeopolitik, kriz, etik krizi… değil, bunların tamamı veya aynı anlama gelmek üzere bir uygarlık krizi… Daha da ötede şimdilerde antroposen (anthropocene) denilen bir “jeolojik çağ dönüşümü” zamanı…
Geçerli eğilimler ve süreçler insanlığı ve uygarlığı hızla “geri dönüşü olmayan” bir eşiğe doğru sürüklüyor ve bu durum oligarşik yağma ve talandan kaynaklanıyor… Dolayısıyla geçerli kapitalist üretim, tüketim ve yaşam tarzı dâhilinde artık bir gelecek olmadığının bilinmesi gerekiyor… Bir taraftaki açlığa, yoksulluğa, çaresizliğe, doğa tahribatına (ekolojik yıkım ve iklim krizi), diğer tarafta küresel oligarşinin şımarık üretimi ve tüketimi eşlik ediyor… İşte yüz yüze geldiğimiz sürdürülemezlik tablosu bu temelli olumsuzluktan kaynaklanıyor. O hâlde emperyalist Batı’da (şimdilerde “Global Nord” diyorlar) üretimin ve tüketimin radikal olarak kısılması gerekiyor… Azgelişmiş Güney’deyse (ki ona da “Global South” diyorlar) temel ihtiyaçlara cevap veren şeylerin üretiminin artırılması gerekiyor…
Kapitalizm dâhilinde bir gelecek yok… Radikal olarak kapitalizmden çıkma perspektifine ve programına sahip olmayan hiçbir siyasi öznenin, hiçbir muhalefetin taşı yerinden oynatması mümkün değil… Velhasıl, vakitlice paradigmayı değiştirmek gerekiyor… Aksi hâlde geriye kurtarılacak bir şey kalmayacak…
Araç bozuksa tamir edilir, tamir edilebilir değilse yenisini üretilir… Fakat kapitalizm reforme edilebilir, insafa gelebilir bir sistem değildir… Esasen hiçbir üretim tarzı reforme edilemez… Her üretim tarzı belirli-verili bir mantığa göre işler ve mantığın dışına çıkınca da sistem olmaktan çıkar… Velhasıl ne ile cebelleştiğini bilmek önemlidir denecektir…