Allende’nin sosyal, ekonomik ve politik girişimlerinin başlangıçtaki başarılarına karşın, ABD’nin müdahaleleriyle ortaya çıkan önemli politik ve ekonomik sorunlar, ülkeyi CIA destekli bir iç-çatışma sürecine soktu. 1973 Ağustos´unun sonunda Allende tarafından silahlı kuvvetlerin başkomutanlığına getirilen General Agusto Pinochet, ülkenin karışık durumundan yararlanarak 11 Eylül 1973 tarihinde bir darbe girişiminde bulundu. Bunu yaparken CIA’nın yoğun desteğini gördü. Bu durum, batılı devletlerde serbest seçimlerle iktidara gelen Marksist bir devlet başkanına yapılan tek antikomünist darbedir.
Başkanlık Sarayı’na yapılan saldırılar sırasında Allende’ye teslim olması çağrısı yapıldı, fakat o askerlere teslim olmayı reddetti ve intihar etti. Kısa bir süre sonra, darbeciler, Allende’nin intihar ettiğini duyurdu. Resmi duyuruda otomatik tüfek ile intihar ettiğini ilan etti. Ölümünden önce, Fidel Castro’nun kendisine hediye ettiği ve elinde tuttuğu AK-47 marka silah birkaç kez fotoğraflanmıştı. Allende, bu silahla ölü bulundu. 2004’teki Guzmán belgeseline göre, Allende bir tabanca ve bir tüfekle kendini vurmuştur. Ölümünden sonra Pinochet anayasayı geçersiz kılarak bir askeri cunta rejimi kurdu.
Pinochet’in CIA destekli askeri diktasında, DINA(Şili İstihbarat Teşkilatı), CIA, Naziler ve diğer istihbarat teşkilatlarıyla yoğun ilişkiler içinde olan, Colonia Dignidad ( Haysiyet Kolonisi )adında dış dünyaya kapalı bir dini cemaat kuruldu. Başkent Santiago’nun yaklaşık 500 km güneyinde, 13 bin hektarlık alanı kaplayan bu yerleşimde kurulan cemaatin başında, Almanya’da çocukları taciz ettiği yönündeki suçlamaların ardından, Şili’ye kaçan eski bir Nazi subayı ve rahip olan ve kendine “Tanrı’nın adamıyım.” diyen Paul Schäfer vardı.
Paul Schäfer, Şili’ye kaçan tek Nazi değildi. İkinci Dünya Savaşı’nda çok sayıda Nazi bu ülkeye kaçmıştı. Paul Schäfer’in, Pinochet’nin askeri rejimiyle yakın ilişkileri vardı ve bu sayede Colonia Dignidad’da kafasına estiği gibi davranmakta özgürdü. Bu cemaatin bulunduğu mekan, aynı zamanda DINA(Şili İstihbarat Teşkilatı) tarafından bir işkence ve kimyasal silah geliştirme merkezi olarak kullanılan bir yerdi. Askeri darbeyle birlikte eski Nazi askerleri, zamanında kullandıkları işkence yöntemlerini Pinochet’e aktardılar.
Bu cemaatin başındaki Paul Schäfer, Lutheryan bir anlayışa sahipti ve çok geçmeden dini kullanarak belli bir grubu kendine bağladı. Bu cemaat genelde elitlerden oluşuyordu. Schäfer’in, komünizmle mücadeleye aktif destek vermesi de ilgi çekmesinde önemli rol oynamıştı. Cemaati kurma iznini de bu sayede almıştı. Nazi rejiminin omurgasını oluşturan bazı isimler soğuk savaş yıllarında başta ABD olmak üzere NATO ülkelerinde Gladio yapılanmalarının oluşturulmasında önemli roller oynadılar. Bu isimlerinde başta geleni, Hitler’in gizli servis şeflerinden General Reinhard Gehlen’di. Şili’de Colonia Dignidad cemaatini kuran Schafer’de aynı işlevi gördü. (Türkiye’de ve Sovyetler birliği coğrafyasında aynı işlevi yerine getiren Ruzi Nazar, sonraları CIA’ya katılmıştı. Nazar’ın Türkiye’de kontrgerilla yapılanmaları, Alparslan Türkeş, MHP, Milli Türk Talebe Birliği (MTTB), İlim Yayma Cemiyeti, Komünizmle Mücadele Derneği, cemaatler vb. ile açıktan ilişkileri vardı.)
Tarikata katılmak için bağlılık yemini etmek şarttı ve yemini ettikten sonra o cemaatten ayrılmak kesinlikle yasaktı. Olur da kaçma girişiminde bulunursanız affetmeden öldürüyorlardı. Aynı zamanda askeri bir yer olduğu için o bölge elektrikli çitlerle çevriliydi. Bu çitleri aşsanız dahi etrafındaki ormanda gizlenmiş tuzaklar bulunuyordu.
Burada çok küçük yaşlarda alıkonulan çocuklar da bulunuyordu. Din adı altında kendine bağladığı, aralarında çocukların da bulunduğu insanları taciz etmişti. Olay artık farklı bir boyuttaydı, cemaatini istediği gibi kullanıyordu. İnsanların o koloniden kaçma ihtimali de kalmamıştı. Zoraki bir şekilde, beyinleri de yıkanarak koloni üyeleri zamanla silahlandırıldı ve gizli istihbarat servisiyle kusursuz bir işbirliği geliştirmeye başladılar.
Bu cunta yönetiminde yaklaşık 200.000 kişi göz altına alındı. Bunlar muhaliflerden ve kaçırılan sivillerden oluşan insanlardı. Bu insanların bir kısmı Colonia Dignidad’a getirilerek burada yıllarca türlü türlü işkenceler yapıldı. Kaçırılan insanların önemli bir kısmından ise bir daha haber alınamadı.
Pinochet 1990 yılına kadar iktidarda kaldı. Paul Schäfer ise Pinochet’in kaybetmesinin ardından Şili’de de aranan bir suçlu haline geldi. 1997’de bu ülkeden kaçtı. 2005 yılında bulundu. Çocuklara cinsel istismarda bulunmak ve başka suçlardan binlerce şikayet nedeniyle 33 yıl hapse mahkum edildi. 2010’da Santiago’da bir hapishanede öldü.
Jorge Zepeda adındaki bir yargıç sayesinde Colonia Dignidad’da toplu mezarlar bulundu. İşkencelerin yer altındaki gizli tünellerde yapıldığı ortaya çıktı.
Bu gizli -aslında açık ama kirli faaliyetleri bakımından gizli- örgütlenme hakkında yapılan “Colonia “ filminde, o dönemde yaşananlar konu alınıyor. Filmde dini görünümlü bir cemaat yapılanmasının cunta rejimine nasıl destek olduğunu anlatıyor. Şili, Friedmann’ın neoliberal politikalarının askeri bir cunta aracılığı ile yürürlüğe konulduğu ilk ülkelerden biriydi. Bir anlamda laboratuvar işlevi gördü. Aynı program daha sonra 1980’de Türkiye’de 24 ocak Kararları ve 12 Eylül Darbesi ile yürürlüğe sokuldu. Gülen Cemaati gibi yapılanmalar devletin ihtiyaç duyduğu örtülü faaliyetleri yerine getirdiler. Bunun yanı sıra Komünizmle Mücadele Derneği ve MTTB içinden gelen siyasal İslamcılık, Türkiye’de iktidar olarak emperyalizm adına kirli operasyonlara girişti.
Filmi izlerken, Şili’de Türkiye’ye benzer çok şey bulunacağı açık, özellikle Ensar Vakfında yaşanan taciz-tecavüz olayları ve AKP devletinin bunları örtbas etme girişimleri bu denli tazeyken…