Gönen-Manyas Çerkes Sürgünü 1912’den başlayarak halklara dönük izlenen imha, inkâr, sürgün-tehcir politikalarından biridir. Anadolu topraklarında ulusdevlet inşaası sürecinde tek millet-tek dil adına inkâr edilen halklardan birisi olan Çerkesler TC tarihinin ilk iç sürgününü 1922 Aralık ayında yaşamıştır. Bu sürgünde bir yandan Çerkesleri asimile eden, diğer yandan o bölgenin halklarına karşı Çerkesleri kullanan bir politika izlenmesi hedeflenmiştir. Söyleşi ilk olarak Jineps Gazetesi Ankara temsilcisi Ahmet Cevat Benk’in Osmanlı döneminden 1922’ye kadar Çerkeslerin Anadolu’daki durumları hakkında bilgi vermesiyle başlamıştır. Çerkeslerin yaşadaıkları sürgünlerin günümüzdeki sürgünlerden çok farklı olmadığını söyleyen Ahmet Cevat Benk, Yezidi kadınların ve Aylan bebeğin yaşadıklarının zamanında Çerkesler tarafından da yaşandığına vurgu yapmıştır. Osmanlı dönemindeki göçlerden ve Çerkeslerin yaşadıklarından kronojik bir sıralamayla bahseden Ahmet Cevat Bek’in ardından Kuban Kural 1922’de yaşananlar ve sonrasında yaşananlar hakkında konuşmuştur. Kuban Kural Gönen-Manyas sürgünün resmi tarih tarafından gözardı edilmiş olduğunu söylerek bu dönemin hikâyesinin el yordamı ile bulunduğunu belirtmiştir. Bu sürgünün net bir sebebi olmadığını, o dönemde Anzavur ve Ethem figürlerinin çatıştığını ve bundan en çok zararı Çerkeslerin gördüğünü, halk olarak özne olamadıkları bir diasporada kendilerine yakın hissettikleri iktidara tutunduklarını, diasporik bir halk olmalarından dolayı iktidar savaşlarında saf tuttuklarını söylemiştir. Yaşadıkları acılardan dolayı Çerkeslerin tutumunun asimilasyonun ilk adımı olan susmak ve sinmek yönünde olduğunu vurgulayarak Çerkeslerin tarihi ve iktidar savaşlarında nerelerde yer aldıkları konusunda bilgilendirmiştir. Tarih yaşanan acıların okunması, anlanması ve iyi analiz edilmesi günümüzde yaşananları anlayabilmek açısından önemlidir. 600 yıllık Osmanlı geleneğinin doldur-boşalt politikası, Osmanlı’nın Anadolu ve Balkanlarda her girdiği coğrafyada şiddetli bir imha sonrasında kendine bağlı güçler oluşturması, ardından ise boyun eğmemiş olan halklara dönük sürgün, zorunlu göç politikalarını TC devralmış ve devreye sokmuştur. Günümüzde hala TC devletinin imha, inkâr politikaları devam etmektedir. TC, Ortadoğu’da savaş kışkırtıcılığı ve tetikçiliği yürüterek halkları birbirine kırdırıp, katliamlar organize etmektedir. Suriye’de halklar katledilmekte, göçe zorlanmaktadır. Ezidi kadınlar pazarlarda satılmakta, çocuklar sahile vurmakta, halklar topraklarından, köylerinden sürgüne zorlanmaktadır. Aynı politikaları Kürt illerinde şiddet, baskı ve katliamlarla kürt halkının özgürlük istemini kırmakta, Batıdaki dayanışmayı, ortak yaşama, ortak mücadeleyi geliştirme iradesine saldırmaktadır. Devlet, şehirleri abluka altına alıp, çatılara keskin nişancılar yerleştirmektedir. Şehirleri, insanları, kültürleri yok etmektedir. Tarihleri katliam, inkâr ve imha ile dolu bu düzene karşı halkların ortak mücadelesini büyütülmelidir.