Emperyalistler arasında 3. paylaşım savaşımı Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra başlamıştır. Tekellerin giremediği devasa büyüklüğe yayılmış bir “pazar”ın yağmalanması, emperyalist merkezlerin kendi aralarındaki rekabeti askıya aldıracak sosyalizm “tehdidi”nin olmadığı bir dünyada bu paylaşım savaşı başlamıştır.
Bugün Rusya ve Ukrayna arasında gözüken savaş, ABD, İngiltere, Fransa, Almanya ve Japonya arasındaki paylaşım savaşının kendini sıcak savaş olarak gösterdiği bir biçimdir.
Bugün yaşananların doğru analizi mücadelenin kime karşı ve nasıl verileceği sorularına da cevap olacaktır. Bu nedenle tarihe ve tarihin kırılma noktalarına ihtiyacımız vardır.
Kapitalist-emperyalizmin var olduğu bir dünya savaşsız olamaz.
Sınıflı toplumlar tarihi sınıf savaşımları tarihidir. Sınıf savaşı görünürlüğünden bağımsız, her gelişmede, her durakta ana belirleyendir. Burjuvazinin bir tutkalı olarak işçi sınıfı iktidarlarının dünyayı sarsmadığı her an emperyalistler arasında paylaşım savaşımını doğurur.
Kapitalizm bir dünya sistemi hâline geldiğinden bu yana dünya çapında iki büyük dünya savaşı yaşanmıştır ve savaşlar, kapitalist-emperyalist sistem yeryüzünden silinmedikçe de devam edecektir.
Birinci Paylaşım Savaşı’nı bitiren Ekim Devrimi, İkinci Paylaşım Savaşı’nı Alman faşizmini yenerek bitiren ise Sovyetler öncülüğündeki sosyalist cephedir. İki savaşı da topraklarında karşılamayan ABD ise İkinci Dünya Savaşı’nın sonunda atom bombaları ile savaşa dahil olmuş ve batı cephesinin liderliğini almıştır.
NATO, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ABD öncülüğünde sosyalizmi yok etmek için kurulmuş bir savaş örgütüdür. ABD, dünya imparatorluğunu ilan ettiği, dış politikaya ihtiyacının kalmadığını söylediği bir dönemde diğer emperyalist devletleri, pek gönüllü olmasalar da arkasına almıştır.
Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra ise emperyalist güçleri bir arada durmaya zorlayan blok ortadan kalkmış ve kendi aralarındaki savaşım da artmıştır. Kızıl bayrakların indiği topraklar artık yeni paylaşım alanları hâline gelmiştir.
Henüz ABD başkanı olan Biden’ın da itiraf ettiği gibi kapitalizm rekabetsiz var olamaz. Bu rekabetin gerekliliğine uygun olarak emperyalist devletler ABD hegemonyasından kurtulmak için ekonomik, siyasi ve askerî adımlar atmaktadır.
ABD ise liderliğini devam ettirmenin yolu olarak savaşı görmektedir. Afganistan işgali, ardından demokrasi taşınacağı iddiası ile gelen Irak savaşı, ardından sonuçları itibariyle birçok batılı emperyalist gücü yeniden bir araya getiren Libya saldırısı ardından Suriye savaşı.
Fakat ABD’nin bu savaşlardan kesin zaferler elde edememesi güç kaybını görünür hâle getirmiştir. Kaybedilen güç hep bir sonraki savaş, yağma ve yıkımla toparlanmaya çalışılmaktadır.
Bugün Ukrayna’da yaşanan da bu savaşın devamıdır. 2014’te Kanada ve ABD’den getirilen neonazi Ukraynalı faşistler tarafından Ukrayna’da Maidan darbesi gerçekleştirilmiştir. Fakat yaptıkları katliamlar ve ırkçı politikalar direniş ile karşılanmış ve sosyalist geçmişin canlı olduğu Donbas bölgesinde Donetsk ve Lugansk Halk Cumhuriyetleri ilan edilmiştir. Donbas bölgesindeki savaşın sonucunda Minsk Anlaşması’yla ateşkes ilan edilmesine rağmen ABD’nin savaşı yayma politikaları devreye girmiş, Ukrayna rejimi silahlandırılmış, NATO üyeliği gündem hâline getirilmiştir. Bugüne ABD ve İngiltere’nin savaş kışkırtıcılığıyla adım adım gelinmiştir.
Sovyetler’in çözülüşü sonrası kapitalistleşme sürecine girerek yoluna devam eden Rusya, bugün paylaşım savaşında paylaşılacak bir alandır. Rusya, emperyalist güçler arasındaki paylaşım savaşında pay alacak olan değil paylaşılmak istenendir ve bunun da farkındadır. Henüz ABD başkanı olmayan Harris’in yaptığı müthiş çıkarıma göre “Ukrayna’ya komşudur, güçlüdür ve büyüktür.”
ABD bu savaş ile yeni bir ortak düşman yaratarak NATO’yu toplamak istemekte ve emperyalist rakiplerine de paye olarak paylaşılacak Rusya toprakları vadetmektedir. Beyaz Saray’dan NATO’yu en çok birleştiren kişi olduğu için Putin’e yapılan teşekkür, aslında ABD’nin savaş makinasının çalışmaya başlamasından duyduğu mutluluktur. NATO’nun tekrar bir araya geldiği gerçektir fakat emperyalistler arasındaki savaş da düşünüldüğünde bu durumun ne kadar süreceği kuşkuludur. Özellikle Almanya, Rusya ile olan yatırımları nedeni ile şu an bu birlik içinde en zorakî duran devlet gibi gözükmektedir. Macron’un “NATO’nun beyin ölümü gerçekleşmiştir” ifadesi de çok eski değildir.
Kapitalist-emperyalist sistem savaşsız olmadığı gibi yalansız da olamaz. Biri olmadan diğerinin olması da pek mümkün değil gibidir.
Propagandanın ne kadar büyük bir güç olduğu tekrar açığa çıkmıştır. Her gün manipülasyona yönelik yüzlerce haber, yorum okunmaktadır. Tek gerçek, gerçekliklerine güvenilemeyecekleridir. Gezi Direnişi’nde penguen belgeselleri yayınlayan kanalların isimlerinin sonuna “international” gelince bilgiler gerçek olmamaktadır.
Özgürlük, insan hakları, demokrasi gibi kavramların sahibi olduğu iddiasında olan “Batı”, Rus kimliği taşıyan herkese karşı cadı avına girişmiştir; buna sahibi Rus olan kediler bile dahildir. Dünyada bugün emperyalistlerin savaşı yüzünden dört bir yana dağılmış milyonlarca mülteci vardır. Ancak bu katliamların gerçekleştiricileri bugünkü demokrat yüzlerini savaş bölgelerinden tahliye edilen kendilerine benzeyen sarı saçlı, mavi gözlülerin arkasına saklamaktadır. Profile uygun olmayanlar içinse ölüm kaderdir.
Sosyal medyada gündem hâline gelen talepler, sloganlar her zaman geçer akçe değildir. İlk anda yayılan “barış istiyoruz”, “savaşa hayır” söylemleri milyonların tepkisinin dışavurumları olsa da, kimden istiyoruz, nasıl savaşları durdurabiliriz sorularına, muhatapları yanıt üretmelidir. Bu önemli isteklerin içleri boşaltılmamalıdır.
Kapitalist emperyalist sistemde savaş hiçbir zaman bitemeyecek. Henüz savaş devam ederken Biden’ın yanlışlıkla mı bilerek mi söylediği meçhul olan İran konusu akıllarının nasıl çalıştığını göstermektedir. Şu an yaşananlar, sınıfsız ve sömürüsüz bir dünya kurulana kadar vaat ettiklerinin teminatıdır.
Gerçeklerin soğuk bir tarafı vardır. Tüm bu yaşanan savaşlarda, milyonlarca insan öldürüldü, yerlerinden edildi, kadınlar tecavüze uğradı, çocuklar sakat kaldı. Savaş, emperyalizmin hayatta kalmasının tek yolu iken işçi sınıfı için ölüm demektir.
İşçilerin, emekçilerin, halkların, kadınların, gençlerin safı her zaman olduğu gibi onun ya da bunun değil kendi saflarıdır. Sınıfsız, sömürüsüz ve savaşsız bir dünya kuracak olan işçi sınıfının safıdır. Bu savaş ve yalan makinasına karşı örgütlü devrimci bir mücadele yürütmekten başka bir yol yoktur.
Topraklarında sınıf savaşımı süren hiçbir devletten de, işçi sınıfının mücadelesine karşı kurulmuş hiçbir örgütten de barış istenmez, “hemen şimdi” hiç istenmez. Barış ancak sosyalizm, komünizm mücadelesi ile sağlanabilir.
Burjuva ideoloji hayatın her anında ve her yerdedir bundan arınmak ancak örgütlü mücadele ile mümkündür. Rusya gibi yaygın yayın kanalları olan kapitalist bir devlete uygulanan sansür ve yalan haber politikası, sosyalizm için mücadele edenlerin nasıl görünmez kılınıp manipüle edileceğini göstermektedir.
Anti-emperyalist ve anti-kapitalist mücadelenin bir arada yürütülmesi gerektiği bir kez daha görülmüştür. Enternasyonalist dayanışmanın ihtiyacı kendini hissettirmektedir.
Bugün “savaşa hayır” diyenlerin, dünyada barış, kardeşlik, eşitlik görüntülerini görmek isteyenlerin, bir savaş örgütü olan NATO’nun ortadan kaldırılması, emperyalistlerin geldikleri yere kovulması için mücadele etmesi gerekmektedir. NATO’ya bağlı her ülkede emekçilerin, halkların NATO’dan çıkılması ve emperyalist üslerin kapatılması için yürütülen mücadeleyi yükseltmesi gerekmektedir. Bu ise devrimsiz, sosyalizmsiz mümkün değildir.
Devrim için ileri, ya sosyalizm ya ölüm!