Mücadele etmek devrimcilere karşı önlem almak değil, Saray Rejimi’ne karşı saf tutmaktır

Korkmak doğaldır.

Korkmaktan korkmak, toplumsal bir hâldir.

Korkuna teslim olmak, korkaklıktır.

Derler ki, korkak titrer ama cesur savaşır.

Sisteme, devlete, kapitalizme, Saray Rejimi’ne, onun temeli olan Tekelci Polis Devleti’ne karşı savaşmak, elbette akıl, bilim işidir. Ama, aynı zamanda cesaret de ister. Akıl, zekâ ve cesaret, irade ile birleştirilerek bu mücadele yürütülebilir. Ve biliyoruz ki, devrim için mücadelenin en önemli aracı, örgüttür. Onların devleti var, egemenlerin, binlerce yıllık devlet deneyimlerinden süzülüp gelen, sınıf mücadelesine göre şekillenmiş örgütleri devletleridir. Bizim için bu araç, örgüttür, binlerce yıllık tarih içinde ezilenlerin, sömürülenlerin, ama aynı zamanda hayatı üretenlerin mücadele deneyimlerinden gelerek şekillenen devrimci örgüt.

Bugün, Saray Rejimi’ne karşı yükselmekte olan sınıf mücadelesi, direnişler, korkarak geliştirilemez.

1 Mayıs 2022 göstermiştir ki, sendikalar, sendikacılar, bazı sol kesimler, gelişmekte olan, ayak sesleri duyulmaya henüz başlamış olan devrimden, devrimcileşen işçi sınıfından korkmaktadır.

1 Mayıs 2022, başlıca dört etken altında gündeme gelmiştir.

Birincisi, işçi sınıfının gelişmekte olan direnişidir. Hemen söyleyelim, çevre eylemlerinden kadın eylemlerine, her türlü eylem, işçi sınıfının direnişi olarak bir başlık altında toplanmaktadır. Bu eylemcilerin her birinin gerçek çıkış yolu, kapitalizmi yıkmaktan geçmektedir, bu nedenle bu eylemcilerin her birinin yolu, işçi sınıfının devrimci yoludur. Bu nedenle bu vurguyu yapıyoruz. Yoksa, kadın direnişlerini, ekoloji direnişlerini, gençlik direnişlerini yok saymak gibi bir derdimiz asla olmaz, olamaz.

Bu direnişler, son dönemde, artan kriz nedeni ile daha fazla artmıştır.

Gezi ile başlayan bu direniş hareketi, bugün, farklı biçimlerde, yerel alanlarda sürmektedir. Gezi’nin ruhu bu eylemlerin içindedir ve daha güçlü bir biçimde direnişleri beslemektedir.

Direnişler elbette egemenleri korkutmaktadır.

Direnişlerin ayırt edici özelliği, egemenleri korkutmaları değildir. Bu her zaman vardır. Gezi sendromu, iktidarın, egemenlerin, devletin kâbusu hâline gelmiştir.

Ama direnişlerin ayırt edici özelliği, onların, yeterince örgütlü olmamalarıdır. Direnişler geliştikçe, hem örgütlenme gereksinimi daha ciddi hissedilmektedir hem de bu örgütlenmeyi kesmek için, egemenlerin saldırıları artmaktadır.

Bu saldırılar, sadece cepheden, sadece açık baskı ve şiddetle, sadece polis, asker, yargı, hapishane, işten kovmak vb. tehditleri ile gelmemektedir. Aynı zamanda bu saldırıların bir bölümü, işçi sınıfının içine yerleşmiş sendikacılardan, döneklerden gelmektedir.

CHP, nasıl ki, açıktan, direnişleri boğmaya, yolundan saptırmaya, sandığa endekslemeye çalışıyorsa, sendikaların çoğu da aynı politikayı gütmektedirler. CHP, nasıl ki, işçileri evlerinde seçimi beklemeye, devlete güvenmeye ikna etmek istiyorsa, sendikacılar da aynı şeyi yapıyorlar. İşte 1 Mayıs’a bu koşullarda gittik.

Gezi Davası adlı tiyatro ile, cezalar verilmesi bunun içindir.

Gezi Davası cezaları, okumuş yazmış olanların işçi direnişlerine, genel olarak her türlü direnişe destek vermelerini önlemeyi hedeflemektedir. Saray Rejimi, devlet, sadece Erdoğan değil, tüm egemenler, açıktan diyorlar ki, işçilere destek vereni, direnişlere destek vereni, kadınların, gençlerin, çevrecilerin direnişlerine destek vereni böyle cezalandırırız.

Korku yaymak istiyorlar.

Kendi korkularını halka, işçi sınıfına bulaştırmak istiyorlar.

CHP ve burjuva muhalefet onların destekçisidir. Sanki bir haber almış gibi, “saldırıyorlar, çünkü halk sokağa dökülsün onlar da seçimleri ertelesin” fikrini pompalıyorlar. Sanki haber almış gibi, “provokasyona gelmeyin” diyorlar. Saldırılardan, TOMA’lardan, coptan, hapisten korkmayan işçi ve emekçileri, bir de onlar korkutuyorlar. Sanki bizden tarafmış gibi, bize bilgi verir gibi yapıyorlar. Kitleleri evlerine hapsetmeye çalışıyorlar.

Saray Rejimi, herkesi hapsediyor.

CHP ve burjuva muhalefet, hapishanelerde olmayanları evlerine, eylemsizliğe, sessizliğe hapsetmek istiyor.

1 Mayıs 2022’ye girerken, önemli bir süreç de, Kürt hareketine karşı saldırılardır. Bu saldırıları artırıyorlar. Böylece, Batı’da gelişmekte olan direniş ile Kürt devrimi arasında kardeşlik bağlarını yok etmek istiyorlar. HDP’ye saldırıları da bunun içindedir.

Üçüncüsü, emperyalist paylaşım savaşımının bir parçası olarak Erdoğan’ın başında bulunduğu TC devleti, Saray Rejimi, bir tetikçi olarak tüm bölgede savaş naraları atıyor. Egemenler, savaştan besleniyorlar. Rant, yağma ve savaş ekonomisi ayakta tutulmaya çalışılıyor. Zenginler servetlerini bu sayede katlıyorlar. Büyük kârlarına, kârlar katıyorlar. Tüm NATO’cu güçler, harekete geçmiş durumdadır. Sol görünümlü NATO’cular, Batı değerlerine âşık liberaller, en gericilerle kol koladır.

İşte bu koşullarda, 1 Mayıs 2022’ye gittik.

1 Mayıs 2022, işçi sınıfının ve tüm direnen güçlerin direnişlerinin sesinin sokaklara yansıması olacaktı. Pandemi bahanesinin sonuna gelindiği için, bunu artık açıktan, yasaklarla önlemeleri mümkün değil idi.

Bu nedenle, egemenler, baskı ve şiddetin yanı sıra, işçi sınıfının içindeki işbirlikçilerini de harekete geçirdiler.

“Birlikte başaracağız”, tam da budur.

Neyi birlikte başaracağız? Sömürü düzeninin bitmesini mi? Özel mülkiyete son verilmesini mi, kapitalizmin yıkılmasını mı? Onlar bunu kastetmiyor.

Onlara göre, seçim olacak ve “Erdoğan” gidecek. Bunu başarmaktan söz ediyorlar.

Seçimlere endeksli bir muhalefet yürütmek istiyorlar. Seçimlere kadar susun, bekleyin diyorlar.

Sendikalar, bu çerçeve içinde, CHP kuyruğuna takılmıştır.

Sendikaların kuyruğuna takıldığı, bazı solcuların kuyruğuna takıldığı CHP’nin başı, Saray’ın içindedir, Saray Rejimi’nin içindedir.

1

1 Mayıs 2022 göstermiştir ki, sendikalar, bazı solcular, hızla sağa savrulmaktadır. CHP kuyrukçuluğu budur, sağa yatmaktır. Sağa yatmış bir gemi, ancak devletin limanına sığınabilir, onunla mücadele edemez.

Mücadele edeceksek, neye karşı mücadele edeceğimizi netleştirmemiz gerekir. Zamlara, işkencelere, hak arama eylemlerinin karşısına dikilen devlet güçlerine, yargının silah hâline gelmiş olmasına karşı mücadele edeceksek, bu seçimlerle olmaz.

Hiçbir yasa tanımayan bir Saray Rejimi, seçimlerle gitmez. Erdoğan gider, başkası gelir ve Saray Rejimi daha şiddetli bir biçimde sürer.

Savaş naraları atan, egemenlere karşı mücadele, onları alaşağı etme mücadelesidir.

İşsizliğe karşı mücadele, sisteme, kapitalizme karşı mücadeledir. Kârlarına kâr katan zenginlere karşı mücadele olmadan Saray Rejimi’ne karşı mücadele olmaz.

Çevrenin yağmalanmasına karşı mücadele, sisteme karşı mücadeledir. İkizdereli emekçiler, köylüler bunu kendi deneyleri ile anlamış bulunuyorlar. Devletin kimin devleti olduğunu anlamak bu kadar zor değil.

Tüm bunlara karşı mücadele zaten var, sürüyor.

İşçi ve emekçiler, kadınlar ve gençler, çevreciler, sürekli bir direniş içindedirler. Gezi Direnişi’nin ruhu o direnişlerin içinde boy atmaktadır. Egemenler, Gezi Direnişi’ne karşı savaşırken, bunun bilincindedir.

Oysa 1 Mayıs 2022’de sendikacılar, kürsüyü elinde tutanlar, enerjilerini işçi sınıfından yana, sisteme karşı mücadeleye, direnişleri geliştirmeye adamak yerine, alanda devrimcilerin önünü kesmek için mücadeleye akıtmışlardır.

Kürsüden, direnişteki işçilerin konuşturulmasına karşı çıktılar. Nedenleri, “ne diyecekleri belli değil” şeklindedir. Bu sansürcü, bu işçilerden, bu direnişlerden korkan mantık, CHP kuyrukçusu mantıktır.

Sendikalar, en başta DİSK, kendini devrimci hareketin yükselişini önlemeye adamış gibidir. İstanbul’da 1 Mayıs’ta, devrimcilerin istek ve önerilerinin önünü kesmek için her yolu denemişlerdir. Bu aslında, işçilerin taleplerine sırt dönmektir.

Ankara 1 Mayısı’nda getirilen önerileri reddetmek için DİSK temsilcisi, açıktan, “zorlamayın, zorlarsanız, İstanbul’daki gibi yapar, sizi kaale almayız” tehdidini savurmuştur.

Sendikacı olmak, 1 Mayıs’ı devrimcilerden korumak mıdır?

İşçi sendikacılığı, devrimcilere karşı önlem almak mıdır?

İşçi sendikacılığı, direnişleri desteklemek, büyütmek, örgütlemektir. İşçi sendikacılığı Saray Rejimi’ne karşı mücadele etmektir.

İşçi sendikacılığı, bu yıl da Taksim’e gitmemeyi sağladık, deyip devletten aferin almak mıdır? İşçi sendikacılığı, işçilerin taleplerinin alana yansımasını önlemek ve CHP kuyruğuna takılmak mıdır?

2

Kürsü, alandan kopuktur. Alanda işçiler, kendi kutlamalarını yapmakta, yürüyüş kollarında kendi gündemlerini haykırmaktadır. Oysa kürsü, bambaşka bir havada iş yapmaktadır. Kürsü, alana giren bazı örgütlerin isimlerini bile okumamıştır. Kaldıraç hareketi ismi okunmamıştır. Maltepe sokaklarında polis, açıktan, Kaldıraç afişlerini, her yapılışlarında sökerken, “size izin vermeyeceğiz” demekteydi, acaba kürsü de bu kampanyaya mı dahil olmuştur?

Yürüyüş kolları, alana 4-5 saatte varabilmiştir. Son kol alana girdiğinde, alan yarı yarıya boşalmıştır. Kürsü, bu işin organizatörüdür. Kürsü, alanda kitle toplanmadan mitingi başlatmıştır. Konuşmalar yapılırken, birkaç grup değil, on binlerce insan alana henüz varmamıştı. Bu planlı yapılmıştır.

Kürsü, alandaki sloganları yansıtmamaktadır.

Kürsüde egemen olan hava, bir an önce mitingi sonlandırma havasıdır.

Bunun için alana başka ses düzenlerinin sokulmasını reddetmişlerdir.

Kürsü tam anlamı ile, kitleden korkmaktadır.

Korkmayı anlıyoruz, insan devletle mücadelede korkabilir. Ama korkmaktan korkmak, korkuya teslim olmak, açıkça korkaklığın kendisidir.

Gelişmekte olan direnişler, alanda var olan kitle, tertip komitesinden bin kat daha ileridedir.

3

Egemenler, Saray Rejimi, elinde bir silah olarak yargıyı kullanıp, ucuz dekorlu bir tiyatro sahnesi ile Gezi Davası’nda cezalar yağdırırken, bunu 1 Mayıs öncesine getirmeye özen gösterirken, aslında sendikalardaki bu korkaklığı, CHP kuyrukçuluğunu tespit etmiş, buna güvenmiş gibidir.

O gün, 25 Nisan Pazartesi günü, adliye sarayının önünde başlayan direniş, adliye sarayının işgali ile sonuçlanmasın diye, CHP, var gücü ile “tepki” koyar gibi yapmıştır. Kitleyi kararsız bırakmıştır. Yoksa o adliye sarayı, o gün işgal edilebilirdi.

Saray Rejimi, CHP ile anlaşmalıdır. Onların sadece korkaklığına güvenmiyor, aynı zamanda onların solu ve sendikaları kendi arkasına aldığını da görüyor ve buna güveniyor.

CHP muhalefeti, burjuva muhalefet, Saray Rejimi’nin bir uzantısıdır.

4

Sınıf savaşımı sertleşmektedir. Bu açıktır.

Bu sertleşen sınıf savaşımında, 12 Eylül’den bu yana sendikalarını kaybetmiş işçi sınıfının örgütsüzlüğü bir kere daha açığa çıkmıştır.

İşçi sınıfı, açık ve net olarak, kendi örgütlenmesini kendisi yapmak zorundadır.

Alanlar göstermektedir ki, bunun potansiyeli, bunun zemini vardır.

Birleşik Emek Cephesi’ni kurmak, örgütlemek mümkündür. Alanda bunun bileşenleri vardır. Birleşik Emek Cephesi, devrimci mücadelenin bugün çok önemli bir adımıdır ve açık bir ihtiyaçtır.

Biz devrimci sosyalistler, bu potansiyele bakmalıyız. Bizim dikkat noktamız direnişler olmalıdır. Bu direnişler hem yaygınlaşacaktır, büyüyecektir hem de daha örgütlü hâle gelecektir. Mesele burası üzerinde yoğunlaşmaktadır.

Alanlarda, devrimcileşmenin işaretleri vardır. Kürsü de içinde, onları korkutan budur. Bu nedenle, işçilerin önünü kesmek istiyorlar.

Sertleşen sınıf savaşımı, tıpkı bu 1 Mayıs’ta olduğu gibi, sahte dostların, uzlaşmacı sendikacıların, sağa savrulan solcuların, liberal solcuların gerçek yüzlerini açığa çıkaracak, maskelerini düşürecektir.

CHP kuyrukçuluğu ile işçi sınıfının mücadelesi yürütülemez.

Bu durum, alanda bir kayıp olsa da, uzun soluklu mücadele açısından avantaja çevrilebilecek bir durumdur. Bu bilinçle, direnişlerle birlikte örgütlenmeyi geliştirmek görevdir. Birleşik Emek Cephesi, gerçek çıkış yoludur.

5

1 Mayıs 2022, pandemi sonrası alanlara çıkmak açısından bir kazanım olarak ele alınabilir. Ama kanımızca bu eksik bir değerlendirme olur. Sadece olumlu yönden bakmak olur. Gerçekliği net olarak görmek gerekir

1 Mayıs 2022, bir adım geridir.

Devrimci sosyalist işçi hareketi açısından bir adım geridir. Bir adım geri düşülmüştür. Hem Taksim yerine Maltepe’ye razı olmak böyledir hem de 1 Mayıs alanının özellikle İstanbul’daki durumu açısından böyledir. Kürsü, alandaki istemleri yansıtmamıştır. Direnişlerin 1 Mayıs alanına yansıması eksiktir. DİSK’in katılımı son derece sınırlıdır. TMMOB bir yana bırakılırsa, hekimlerin katılımı da zayıftır, KESK’in katılımı da.

Bunlara dayanarak, 1 Mayıs 2022 bir adım geri düşmektir, bir adım geri atmaktır.

Madem, bir adım geri attık, öyle ise, yaylarımızı gerelim. Okumuzu daha uzağa, hedefin gözüne ulaştırabilmek için, yaylarımızı gergin hâle getirelim.

Bu andan başlayarak, bu hazırlığa önem vermek gerekir.

Her hareket, kendi eksiklerini elbette kendisi değerlendirecektir. Biz bununla ilgili değiliz. Ama bir bütün olarak devrimci sosyalistler, çok yönlü ve ciddi bir çalışmanın içine girmek, daha gelişmiş bir irade koyarak çalışmak zorundadır.

Ülkenin her alanında, 1 Mayıs kutlamaları gerçekleşmiştir. Bu kutlamalara ne kadar kitlenin katıldığı ikincil bir konudur. Pandemi sürecinin ardından, burada anlaşılabilir birçok nokta vardır. Ama 1 Mayıs 2022 göstermiştir ki, kitlelerdeki öfke, daha da birikecektir. Direnişler daha da büyüyecektir.

Ülkenin her alanında, işçi ve emekçiler, direnenler, kendi iradelerini ortaya koymuşlardır. Bu değerlidir. Kayda alınması gerekir. Eksik olanlara bakarak, bunu göz ardı etmek hatalı olur.

1 Mayıs 2022 göstermiştir ki, işçi sınıfı vardır ve sahneye çıkmaya başlamıştır.

Bu bir diriliş sürecidir. 12 Eylül’den bu yana kontrol altında tutulan işçi sınıfı ve emekçilerin, ellerini toprağa basarak, ağır ağır gövdelerini dikleştirecekleri bir süreç yaşanmaktadır.

Ve bu süreç, devrimci sosyalistlerin önderliğinde gerçekleşecektir.

Gerçeği, tüm ağırlığı ile, tüm çıplaklığı ile, olduğu gibi ele almak, kabul etmek gerekir. Gerçeği değiştirecek iradenin kaynağı bu bilinç olacaktır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz