Latin Amerika’daki ALBA (Latin Amerika için Bolivarcı İttifak) ülkeleri, emperyalizmin saldırıları karşısında bir birlik oluşturarak ekonominin millileştirilmesini ve neoliberalizm karşısında toplumsal eşitliği hedef alan bir gidişat izliyor. Emperyal güçlerle işbirliği içinde olan ve neoliberal uygulamaların dayatıldığı bölge ülkeleri, ALBA ülkelerinin, ekonomik anlamda gerisinde kalıyor.
Geçtiğimiz yıl başa geçen Mauricio Macri ve Arjantin’de tesis edilen sağcı rejim, ülkede yoksulluğun artmasına neden olacak uygulamalara geçiş yaptı. Macri rejimi altında 130 bin kişi işsiz kaldı. Maaşlar enflasyona göre düzenlendi ve %10 düşürüldü. Yakıt fiyatları ve tüketim mallarının fiyatları yükseldi. Arjantinlilerin çoğu sınır kapılarında uzun kuyruklar oluştururarak, Arjantin’de karşılayamadığı ihtiyaçları temin etmek için diğer ülkelere geçiş yapar hale geldi.
Brezilya’da da benzerinin, hatta daha kötüsünün yaşanacağı kaydediliyor. Sağcı meclis üyelerinin emperyalistlerle işbirliğiyle, parlamenter bir darbeyle görevden alınan Brezilya Başkanı Rousseff’in yerine Temer’in getirilmesiyle birlikte, yeni hükümet devletin denetimindeki her kurumu ve işletmeyi özelleştirmeye başladı. Bir kaç ay içerisinde ulaşım, üretim, yakıt vb. pek çok sektörde özelleştirmelerin önü açılırken, devlet petrol işletmesi Petrobras özelleştirildi. Sosyal harcamalarda, sağlık ve eğitimde ise önümüzdeki 20 yıl boyunca kesintiye gidilmesi yönünde karar alındı.
Bütün bunlar, yoksullaştırılmış milyonlara ödetilecek faturaya işaret ediyor. Hem Brezilya’da, hem de Arjantin’de hukuk dışı neoliberal rejimler ABD ve Birleşmiş Milletler örneklerini takip ediyor ve ülke ekonomilerini küresel kan emici elitin sofrasına sunuyor.
Ne var ki, Latin Amerika ve Karayiplerde, halklar yabancı elitin ve bölgedeki yerel uşaklarının yeni sömürgeciliği yeniden devreye sokmasına karşı mücadele ediyor. Emperyalistler ise kendi egemenlikleri altındaki kayıplarını tanzim etmek adına bu bölgeye saldırıyor.
Zorbalıkla mağdur edilen halkların fethedilmesi; yerel oligarşi için küçük bir dilim, yoksullaştırılan halklar için ise baskı ve zulüm getiriyor. Tortilla Con Sal’a göre, emperyalist ülkelerdeki siyasetçilerin ve onları temsil eden medyanın bölgedeki sağcı rejimleri desteklemesi ve ALBA ülkeleri hükümetlerine saldırması da tam da bu yüzdendir.
Bolivya, Küba, Ekvador, Nikaragua, Venezuela (ALBA ülkeleri) yoksulluğun ve eşitsizliğin kitlesel anlamda azaltılmasında büyük etkiye sahip. Değerlendirmede yer alan ifadelere göre, bu ülkeler sosyalizmden esinlenen sosyal ve ekonomik modellerin – emperyalizmin ve bölgedeki yozlaşmış uşaklarının bütün saldırılarına rağmen – üstünlüğünü ve başarısını ortaya koyuyor. Bölgedeki en zengin ülkeler de ALBA ülkelerinin gerisinde kalıyor; ALBA ülkeleri dünya çapındaki ekonomik krizin yarattığı etkileri püskürtüyor.
İnsani Gelişim Endeksine göre; Küba’nın Kolombiya, Meksika ve Peru’dan çok daha üstte olduğu, Brezilya ve Kosta Rika’yla eşdeğer seviyede olduğu kaydediliyor. ALBA ülkelerinin ise eşitliğe daha yaklaştığı; Küba’nın bunun başında olduğu kaydediliyor.
Böylesi rakamların ise, küresel dalgalanma içerisindeki petrol ve yakıt fiyatlarının olumsuz etkileri göz önünde bulundurulduğunda dikkate değer olduğunun altı çiziliyor. ALBA üyelerinden Ekvador ve Bolivya’nın bu olumsuz etkiler karşısında toparlanmakta olduğu bir süreç yaşandığı vurgulanıyor.
Ekvador’un durumu, daha öncesinde sağcı uşaklar tarafından işgal edilen hükümet döneminde ekonominin dolarizasyonu nedeniyle kritik. Telesur’dan Tortilla Con Sal, “Bütün bu zorluklara ve geçtiğimiz yıl gerçekleşen deprem felaketine rağmen, Ekvador’un ekonomik direniş politikası, sağ kanattan gelecek saldırıların hükümet tarafından geri püskürtülmesini sağlayacaktır,” şeklinde yorumluyor.
Venezuela’da ise, geçtiğimiz günlerde hükümet 2017 yılı için yeni bir bütçe planı ortaya koydu. Bu plana göre bütçe, petrol gelirlerine daha az bağımlı bir şekilde işletilecek, sosyal harcama ve yatırımlar sürdürülecek. Değerlendirmeye göre, bu sayede ülke ekonomisinin daha az etkileneceği kaydediliyor. Bolivarcı Chavez’in başlattığı sosyal devletçi politikaların devamcısı Venezuela Başkanı Maduro karşısında ise ABD’nin ve sağın ekonomik sabotaj planları sürüyor.
Birleşmiş Milletler Ekonomik Komisyonu’nun verilerine göre, BM, Latin Amerika ve Karayipler’de, bölgede başta Bolivya, Nikaragua, Dominik Cumhuriyeti ve Panama için daha yüksek bir büyüme öngörüyor. Dominik Cumhnuriyeti’nin kamuyu dâhil eden politikaları ve Venezuela’nın Petrocaribe programı kapsamındaki yardımlar sayesinde yoksulluğu azaltmakta olduğu kaydediliyor.
Finans tarafından kuşatılmış ve vergi cenneti olarak ün salmış Panama’da ise durum daha farklı. Panama, kanalın son dönemde genişletilmesiyle birlikte bu durumun tadını çıkarıyor. Değerlendirmeye göre, bu durumun toplumsal inşaaya dayalı getirileri ise belirsiz.
Bolivya’nın da, Arjantin ve Brezilya’dan yapılan ithalatın durdurulması olasılığı nedeniyle 2 milyar dolar kayıp yaşayabileceği kaydediliyor. Yine de, Bolivya’nın toplum temelli sosyal ve ekonomik üretiminin, ülkeyi potansiyel şoklardan korumak konusunda, Arjantin ve Brezilya’da uygulanan sağcı kan emici politikalardan çok daha başarılı olduğu ifade ediliyor.
Bolivya’nın ekonomisinde olduğu gibi, Nikaragua’nun ekonomisi de 2010 yılından bu yana %4,5 büyüme kaydetmiş. Nikaragua’nın modelinin, bütün sektörlerde ekonomik demokratikleştirmeyi ön plana çıkardığı kaydediliyor. Nikaragua’nın işgücünün %70’i bağımsız ya da küçük işletme veya çiftliklerde çalıştığı, gıda üretiminin ülke içi talebi karşıladığı bilgisi paylaşılıyor. Sandinist lider Başkan Daniel Ortega’nın, ülkenin ticaret ve yatırımlarını birbirinden ayırdığı ve bu modelin Çin’de yürütülen yönteme benzer nitelikte olduğu belirtiliyor.
Bütün bunlar göz önünde bulundurulduğunda, Tortilla Con Sal’a göre, mevcut koşullar altında hükümetlerin makroekonomik dengelere göre hareket etmesinden başka bir olasılık yok. Bolivya ve Nikaragua, yoksullaştırılan kesimin tüketiminin artırılması yönünde kitlesel pazarları yeniden harekete geçirirken, toplumsal istikrarı tesis ediyor, karşılığında ise yatırımları teşvik ediyorlar.
Bütün ALBA ülkeleri ekonomik demokratikleştirmeyi ön sıraya koyuyor ve mutlak surette önemli kabul ediyor. Örnek vermek gerekirse; doğal kaynakların ve toprağın millileştirilmesi, bilhassa düşük gelirliler ve kadınlar için öncelikli kredi programları, gıda bağımsızlığının korunması ve gayrı resmi ekonominin tanınması gibi uygulamaları yürürlüğe koyuyorlar.
Değerlendirmede ise, Latin Amerika halkları için, sosyal inşaya dayalı bir toplumsal modelin yürürlüğü konulması ve acımasız elit kesimi zenginleştirmeye dayalı uygulamalar ve ekonomik modellerin terk edilmesi gerektiği vurgulanıyor.
“Eşitsizliği gidermeye dönük ve ekonomik anlamda yeniden dağıtıma dayalı politikalar olmadığı müddetçe ekonomik büyümeye odaklanmak anlamsız görünüyor,” diyor Sal. Bunun karşısında ALBA ülkelerinin yönteminin çözüm olacağını öne sürüyor: “Sadece büyümeye odaklanmak çevresel ve toplumsal düzlemdeki risklerin, zamanlamanın ve ulusal çıkarlara dayalı yanlış politikaların görülmesine engel oluyor. ALBA ülkeleri ise üretim güçlerinin adil ve akla uygun gelişiminin hem bir ön koşul olduğunu hem de kapitalizmin yerine geçecek sosyal ve ekonomik sürecin sonucu olacağını ortaya koyuyor.”
Kaynak: direnişteyiz, 18 Ekim 2016