Konya’da hastanede öldürülen doktor Ekrem Karakaya’nın ardından; “Sağlıkta şiddet diyemeyiz” demişti Antep valisi. Doğru diyemeyiz, çünkü eksiktir. Her yerde olduğu gibi sağlık alanında da şiddet diyebiliriz. Hatta bizzat egemenlerin, devletin örgütlediğini ve yönlendirdiğini de eklemeliyiz.
Egemenlerin, Sarayın canını sıkan, itiraz eden her toplumsal kesim, devlet şiddetinin yanında toplumsal linç’in de hedefi haline getiriliyor.
Bu ülkede, toplumcu hekimliği hâkim kılmaya çalışan Türk Tabipleri Birliği, onlarca yıldır siyasal iktidarların hedefi.
TTB’liler, ‘Sağlıkta Dönüşüm’ diyerek sağlığın ticaretin konusu haline getirilmesine; hastaların müşteri olarak görülmesine, ilaçlar, tıbbî cihazlar üzerinden hazinenin soyulup bir avuç asalağa servet transfer edilmesine; doktorların performans adı altında hastaları beş dakikada muayene edip tedavi yolunu bulmalarının istenmesine ve tüm bunları yoksulluk sınırı altında bir ücretle yaptırılmasına itiraz ediyorlardı, ediyorlar.
Sağlığın bir hak olduğunu ve ücretsiz olması gerektiğini; asıl olanın daha fazla ilaç değil, sağlık ocakları gibi birinci basamaktan başlayan koruyucu hekimliğin önemine vurgu yaparak halk sağlığından söz ediyorlardı, ediyorlar. Burada da kalmayıp, halk sağlığı için, temiz bir çevreye, insanca yaşanacak bir refah düzeyine, insanların aşağılanmadan onuru ile eşit ve özgür yaşadığı bir toplumsal sisteme ihtiyaç olduğunu ısrarla vurguluyorlardı, vurguluyorlar.
Tek dertleri daha fazla kâr, daha fazla servet olan egemenler için, tüm bunlar, hekimleri düşman ilan edecek büyük günahlardır. Bu nedenle, hekimler devlet şiddetinin ve toplumsal linçin hedefi haline getirilmektedir. Hem de hekimler gibi emeği ile geçinen, aşağılanan, yok sayılan ama bir taraftan da ‘müşteri’ olarak ‘velinimet’ olarak yönlendirilen emekçilerin hedefi haline getirilmektedir.
Öfkesini asıl suçlulara yönlendirmeye gücü yetmeyenlerin, kendileri gibi emekçi olan, halkın sağlığı için çabalayan hekimlere, hemşirelere, sağlık çalışanlarına yöneltmesi korkaklıktır, acizliktir. Her gün aşağılanan, yok sayılan, hiçbir gelecek beklentisi olmadan günü kurtarmaya çalışanlar, biriken öfkelerini gerçek sorumlulara yöneltmek zorundadır. Sağlıkta yaşanan sorunların nedeni hekimler değil, sağlığı kâr edilecek, para kazanılacak bir sektör olarak organize eden bu düzen ve onun sahipleridir.
Her gün her kürsüden sağlık emekçilerini aşağılayanların, giderlerse gitsinler diyenlerin, özel hastane zincirlerine sahip olup da bakanlık yapanların çıkaracağı yasalarla bu şiddet sona ermeyecektir. Yağma, rant ve savaş ekonomisi üzerine kurulmuş Saray Rejimi yıkılmadan, insanın insana kulluğu üzerine kurulu bu kapitalist sömürü düzeni alaşağı edilmeden bu sorunlar bitmeyecektir.
Bu düzene karşı, emeği ile geçinenlerin, tüm direnenlerin, insanca, onurumuzla yaşayacağımız bir düzen için birleşik mücadelesi acil bir görevdir.
Hastaneleri de, okulları da, fabrikaları da emekçilerin, gerçek sahiplerinin yönettiği bir düzen için mücadeleye!
Yaşasın Birleşik Emek Cephesi!
Kaldıraç
11.07.2022