Özellikle son iki yıldır Anadolu’daki birçok üniversitede devlet, sistematik bir şekilde önce çetelerini devrimci öğrencilerin üzerine saldırtmakta, ardından okullara polis sokarak yıllardır mücadele edilerek kazanılmış kimlik göstermeme, üst aratmama, afiş asma gibi hakları elimizden almaya çalışmaktadır. Ege Üniversitesi’nin girişine koydukları hapishaneyi andıran kafes turnikeler, DTCF başta olmak üzere birçok okulda uygulanan soruşturma ve uzaklaştırma terörü, Eskişehir ve İstanbul’daki birçok üniversiteye öğrencilerin afiş astıkları, şiir okudukları, stand açtıkları bahaneleriyle sokulan polisler bu uygulamalardan sadece birkaçı. Bugün ise anlaşılmıştır ki Cebeci’ye polisiyle giremeyen devlet çareyi, okulunu savunan ve polisleri içeriye sokmayan öğrencileri “ben giremiyorsam siz de giremezsiniz” diyerek gözaltına almakta bulmuştur.
Bir yanda Kürdistan coğrafyasındaki sokağa çıkma yasakları, kolluk kuvvetleri ve içerisinde örgütlenen JÖH, PÖH gibi katliam çeteleri eliyle öldürülen ve cenazelerine işkence yapılan insanlar, barış istediği için soruşturma açılan, atılan, gözaltına alınan akademisyenler, tutuklamalar, gözaltılar, evlerinde infaz edilen devrimciler, basın açıklamasında öldürülen Tahir Elçi, müebbetle yargılanan Can Dündar, Ayşe öğretmen, şehirlerde patlayan bombalar, her geçen gün artan kadın cinayetleri, her gün şiddetlenen ekonomik kriz, savaş çığırtkanlığı yapan savaş medyası ve daha nicesi.
Bir yanda ise bunca baskıya, şiddete boyun eğmeyen, mahalle mahalle direnmeye devam eden Kürt halkı, barış için bir araya gelen akademisyenler, öğrenciler, sanatçılar, ekolojistler, avukatlar…, birçok fabrikada artarak devam eden işçi direnişleri ve toplumun her kesiminde artan barış ve özgürlük istemi.
Kürt halkına, devrimcilere, emekçilere, kadınlara, akademisyenlere, toplumun her kesimine karşı topyekun bir savaşa başlatan T.C devleti, varlığını sürdürebilmek için sistematik şiddet uygulamaktan başka yapacak bir şeyi kalmadığının farkındadır. Bu çürümüşlüğü devam ettiremeyeceklerini bildikleri için insanca yaşamak, özgürce yaşamak isteyen, insanlıktan, emekten yana onlara bizlere her gün daha fazla saldırıyorlar.
Özgür düşüncenin, bilimin örgütlendiği yerler olan üniversitelere, halkın önünü açan, direnme umudu veren öğrenci gençliğe bunca saldırmaları ve bizi susturmaya, sindirmeye çalışmaları bundandır.
Bu baskı ve şiddet ortamından kurtulmanın, üniversitelerimizi özgürleştirmenin tek yolu ise akademisyenler, işçiler, öğrenciler olarak bu saldırılara karşı topyekun direnmek ve örgütlü hareket etmektir. YÖK’üyle, polisiyle, ÖGBsiyle, saraya bağlı hareket eden rektörleriyle, medyasıyla oluşturdukları bu ablukayı parçalamak ancak birarada durmakla mümkün olacaktır.
Sana ders veren hocana, yanında oturan arkadaşına saldırırlarken, gününün önemli bir kısmını geçirdiğin okulunu çevik polisle ve TOMAlarla abluka altına alırlarken kafanı çevirme, dersimi geçer mezun olurum diye düşünme! Derslerini geçmek, iyi notlarla mezun olmak sana daha iyi bir gelecek sağlamayacak, seni daha onurlu bir insan yapmayacak. Onuruna sahip çık, çevrendekileri gör, duy, ses ver, direnenlere omuz ver. Tarihini hatırla. Bizler, oturduğun sıralarda oturmuş olan Mahir’in, Sinan’ın, Deniz’in yoldaşlarıyız. Tarihine, okuluna, insanlığa, bilime, hayata, emeğe sahip çık!
Susma, sinme, boyun eğme! Saf tut, diren!
Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiç birimiz!
Üniversiteler bizimdir, bizimle özgürleşecek!
Kaldıraç okurları