1 Mayıs yaklaşırken bugün mücadele kritik bir eşiktedir. Egemenler, savaşımda saldırı bombardımanına geçmiştir. Yeni saldırılar için nabız yoklamakta, özellikle kitlesel eylemleri, özellikle siyasi örgütlerin, sendikaların ne kadar dik durabileceğini tartmakta ve yeni saldırılar için pusuda beklemektedir. Kıdem tazminatını gasp etme amaçlarını ceplerinde tutmaktalar ve elleri ceplerindedir. İstanbul Sözleşmesi’nin fesih kararında olduğu gibi, yeni saldırılar için uygun zamanı beklemektedirler.
Pandeminin başlangıcından beri bir yandan “Evde kal” çağrıları yaparken bir yandan işçilerin virüsle burun buruna çalışmasına önlem almayanların, patronların kârı azalmasın diye 15 gün bile tam kapanmayı reddedenlerin, bir yandan memleketin her yerinde kongrelerini örgütleyenlerin verdiği kararlar kendilerini bağlar. Bu kararlara uyumlu davranmaya çalışmak, pandemide egemenlerle aynı gemideymişiz gibi davranmak, mücadeleyi geri çekmekten başka hiçbir şeye yaramaz.
“Aman sesinizi çıkarmayın, aman uzlaşın, ilk seçimde gidiyorlar” diyen başta CHP olmak üzere düzen partilerinin verdiği akla uygun davranmak, bugün işçi sınıfına, halka dönük yeni saldırılara olur vermekten başka bir sonuç veremez.
Sınıfın öznelerinin gözetmesi gereken; iktidarın verdiği kararlar değil, sınıfın talepleridir. İktidar, mücadelenin önüne engel olmak için pandemiyi bahane ediyor. Pandemi ve iktidarın koyduğu yasaklar; işçi sınıfına olan sorumluluğunu yerine getirmesi gereken devrimciler, siyasi örgütler, sendikalar, odalar için de bir bahaneye dönüşmemelidir. Önemli olan bizlerin vereceği karardır.
İşçiler, kadınlar, öğrenciler aylardır yasak tanımadan direniyorlar. Gelişen bir hareket, adım adım yaygınlaşan direniş var. Sınıfın özneleri, bu gelişen hareketten daha geri bir tutum alma lüksüne sahip değildir.
İşçiler, kadınlar, öğrenciler, doğasını-yaşam alanını savunanlar kazanmak istedikleri için direniyorlar.
Burjuva muhalefet bu direnişi bastırmak için kendi rolünü oynuyor ve uslu davranmayı salık veriyor.
Peki, biz ne diyoruz?
Bu mücadeleleri ileri taşımak, Saray Rejimi’nin saldırıları karşısında sınıfın gündemini tüm gücüyle ortaya koymak için 1 Mayıs’ın kitlesel olması önemli. Ama eylemin biçimi de kitlesel olması kadar öneme sahip. Yalnızca izinli olması gözetilerek, iktidarın işaret ettiği kent çeperlerindeki alanlarda, işçilerin çalıştığı gün ve saatlerde 1 Mayıs örgütlemek bir seçenek değildir. Mücadelenin ihtiyacı da bu değildir.
İstanbul 1 Mayıs’ını, gününde, Taksim’de kitlesel bir miting olarak örgütlemek mümkündür. Kendi belirlediğimiz alanda, kent merkezinde kitlesel 1 Mayıs mümkündür ve önümüzü açacaktır. Egemenlerin saldırılarını püskürtmek için önemli bir adımdır ve bunu gerçekleştirmenin anahtarı bizim kararlılığımızdır.
Bir ay boyunca; kitlesel bir Taksim 1 Mayıs’ını sendikalar, siyasi örgütler, meslek örgütleri, direniş odakları olarak tüm enerjimizle örgütlemeliyiz. İşçilerin taşan öfkesini, kadınların büyüyen isyanını, öğrencilerin direnişini buluşturacak; 1 yıllık pandemi döneminin, verilen canların, işsizliğin ve yaratılan geleceksizliğin hesabını sorabilecek iddiaya sahip bir 1 Mayıs örgütlemeliyiz.
Sarayın saldırılarını teşhir etmekle yetinmenin, suçun onlarda olduğunu tekrarlayıp durmanın zamanı bitmiştir. Bu bir sınıf savaşımı. Yönetenler görevini yapıyor, biz de kendi görevimizi yapmalıyız.
Bu kritik siyasal eşikte görevini yapmayanlar, yarın kendilerine ancak düzen partileriyle birlikte; işçileri, halkları oyalayanlar cephesinde yer bulabilirler.
İşçi sınıfına cehennemi vadedenlerden hesap sorma iddiasına sahip, kitlesel, coşkulu, militan bir 1 Mayıs’ı örgütlemeye!