Ana Sayfa Blog Sayfa 179

Nedir SADAT?


Şirketin ünvanı
Madde 2
Şirketin ünvanı, “SADAT Uluslar Arası Savunma Danışmanlık İnşaat Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi”dir.
Amaç ve Konu
Madde 3
3.1 Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin çıkarlarını gözeterek, ihtiyaç duyan dost ülkelere; savunma danışmanlığı, güvenlik güçlerinin organizasyonu, (teşkilat, malzeme ve kadro) güvenlik güçlerinin eğitimi, (ilgili ülke, Türkiye veya üçüncü ülkelerde), güvenlik güçlerinin ihtiyaç duyacağı silah, mühimmat, araç-gereç, kıyafet ve yiyeceklerin ilgili ülke, Türkiye ve üçüncü ülkelerde üretimi, alış-satış, tedarik ve temini için ihaleler açmak, ihalelere girmek, teklifler vermek, teklifler almak, ithalat ve ihracat yapmak, güvenlik güçlerinin ihtiyaç duyduğu her türlü elektrik, elektronik, yazılım, donanım, bakım ve servis hizmetlerini vermek, güvenlik güçlerinin mevcut silah ve malzemelerinin yenileştirilmesi ve silahlı kuvvetlerinin iskan ve eğitim için ihtiyaç duyulan tesislerin inşaatının yapılması.
3.2 Dost ülkeler arasında savunma ve savunma sanayi işbirliği ortamını oluşturmak, bu konularda danışmanlık yapmak; Türkiye Savunma Sanayi ürünlerine pazar ortamı oluşturmak, ilgili konularda devletler arası organizasyonları sağlamak.
3.3 Amaca uygun her türlü hizmet ve malzemenin üretimini, toptan ve perakende alım-satımını, ithalat ve ihracatını, pazarlama ve dağılımını yapmak, eğitimini vermek.
3.4 İlgili ülkede, Türkiye’de ve üçüncü ülkelerde amaca uygun taşeronluk hizmeti almak ve vermek.
3.5 Bir güvenlik gücünün ihtiyacı olan personel, araç, gemi, uçak, helikopter, malzeme ve silahlar için; spor, eğitim atış ve simülasyon sistem ve tesisleri yapmak, yaptırmak, çalıştırmak ve bu tesislerde eğitimlerin fiili uygulamalarını yapmak, yaptırmak, kiralamak ve kiraya vermek, gerektiğinde eğitim danışmanlığı hizmeti vermek.
3.6 Her türlü yapı malzemelerinin üretimini, alım ve satımını, ithalat ve ihracatını yapmak; yurtiçinde veya yurtdışında her türlü maden, doğal taş, yeraltı ve yerüstü kaynaklarının çıkartılması, işlenmesi, ithalat ve ihracatının yapılması.

Yorum…

Bugünkü tabloya bakıldığında, OHAL ve KHK‘larla devlet, ordudan başlayarak yeniden dizayn edilmektedir. Varlık fonu A.Ş gibi ekonomik adımlara veya SADAT’ın organizasyonuna bakıldığında, T.C devleti adeta bir çete ve bir şirket olarak yeniden organize edilmektedir.

 

Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi Sayı: 8015 Sayfa 426, 28 Şubat 2012

Ak Ordu ve Ak Emniyet şüphesi*

“Rusya’nın Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi’ne verdiği ancak tedbir koyarak geri çektiği Türkiye dosyasının büyük bölümü SADAT’ın gizli faaliyetlerini içeriyor.”
Rus Ordusu’ndan emekli bir askerin bu ifadeleri oldukça çarpıcı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Başdanışman olarak atadığı Emekli Tuğgeneral Adnan Tanrıverdi’nin yeni pozisyonu ‘denetlenmeyen güvenlik şirketi’ SADAT’ı bir kez daha gündeme getirdi.
Kuruluş tarihine dikkat!
28 Şubat sürecinde TSK’nın çeşitli kademelerinden emekli edilen ve Tanrıverdi başkanlığında 23 eski subay ve astsubay tarafından kurulan şirketin 8015 sayılı Türkiye Ticaret Sicil Gazetesi’nde yayımlanan ana sözleşmesinin tarihi dikkat çekici! 28 Şubat 2012 tarihinde kurulan SADAT’ın fiili varlığı sanki bir ödeşme anlamı taşıyor!
Emniyeti de ‘SADAT dizayn edecek’ şüphesi
SADAT hem Askeri hem de Emniyet alanında ‘hizmet’ veriyor. Bu hizmetlerini ise iki bölüme ayırıyor: Donatım ve eğitim! SADAT’ın özellikle eğitim alanındaki uygulamaları dikkat çekiyor. Şirketin Emniyet’e önerdiği hizmetler arasında, istihbarat, terörle mücadele, patlayıcı madde ve bomba imhası, kriminal, VİP koruması var. Her nasılsa SADAT aynı zamanda polis eğitim merkezleri kurarak, Emniyet’e personel yetiştirebiliyor. Tam bu noktada; önemli bir soru akla geliyor. Dün itibarıyla yayınlanan OHAL kapsamındaki son Kanun Hükmü’ndeki Kararname (KHK) ile Emniyet’e KPSS ile elaman alımı durduruldu. Böylece “Acaba bundan sonra Emniyet’e alınacak elamanların bir bölümünü, amaçlarımız arasında ‘Toplumun örf ve adetlerine göre personel yetiştiririz’ diyen SADAT mı belirleyecek?” sorusu gündeme geldi.
Cihatçılarla olan bağın itirafı
Kurumun Ahrar’uş Şam, El Nusra ve hatta IŞİD ile ilgili bağları olduğu iddia edilirken, yine askeri alanda ‘Eğitim’ hizmeti veren SADAT, bunların tanımını üç maddede toplayıp özetliyor: “Yabancı Silahlı kuvvetlere danışmanlık yapmak, onların ülkelerini savunmaları için ihtiyaç duyacakları konularda eğitim vermek ve talep ettikleri harp silah araçlarının tedarikinde aracılık yapmak!”
Dışarıda SADAT
Suriye özelinden bakarsak, yabancı kuvvetler tanımının Esad’la ilgili olamayacağı görülüyor. Açıkçası SADAT, Suriye’de savaşanlardan desteğini esirgemediğini itiraf ediyor! Tanrıverdi’nin yapıyı ‘Türkiye Yasalarına aykırı olduğu halde’ Suriye ve Libya’da ılımlı muhalif olarak görülen cihatçı yapılara lojistik destek sağlamak ve onları eğitip donatmak adına kurduğu biliniyor.
Suriye itirafı gibi
SADAT A.Ş., yapısını “Hizmet verilen ülkelerin Silahlı Kuvvetlerinin ihtiyaç duyacağı her türlü silah, araç gereç, yedek parça, patlayıcı madde ve malzemenin tedarikinde aracılık yapar” diyerek tanımlarken, adeta Suriye’ye ‘gönderilenlerle’ ilgili bir itirafta da bulunuyor. SADAT, bu faaliyetlerin 5201 ve 5202 sayılı yasaların belirlediği şekilde Milli Savunma Bakanlığımızın kontrol ve denetiminde gerçekleştirildiğini söylüyor. Bu açıdan ‘Suriye’ye gönderildiği iddia edilen silahlar üzerine yapılan haberler ve söylemlerin’ neden mesele olduğu merak konusu!
İçeride SADAT
Bölgedeki yıkım sırasında Esadullah ve Cundullah Tim yazılamaları oldukça dikkat çekti. Bunlar üzerine bölgedeki tanıklıklar da eklendi. ‘Ne Kürtçe ne de Türkçe konuşan sakallı TİM’ler’ pek çok kişi tarafından dillendirilse de ne bu yazılamalar ne de bu kişiler hakkında somut bilgiler elde edilemedi. Devlet kurumları da konuyu ‘bilmiyoruz’ diyerek geçiştirdi. Tüm bunların üzerine Lice operasyonları sırasında yaşanan korkunç bir iddia da bindi: “Askerler, 34 köylüyü gözaltına aldığı sırada kollarında Arapça yazılar olan bir birim geldi. Bu kişiler köylüleri benzin döküp yakmak isterken askerler faciaya engel oldu.” Bu olaylara ait sorular ‘SADAT’ı kapsayacak şekilde soruldu fakat havada kaldı.
10 ay önce dikkat çekmiştik
Henüz Telabyad IŞİD’in elinden çıkmadan, Akçakale ile söz konusu yer arasındaki tampon bölgeye geçme olanağı bulmuş, burada ve sınıra yakın bölgede Türkçe konuşan IŞİD’cilere bizzat şahit olmuştuk. Yöre halkı eski Özel Harekatçıların eğitim için IŞİD bölgesine geçtiklerini belirtmişti. Peki, bu emekli Özel harekatçılar kimdi? Kime bağlıydı, devlet bunları nasıl görmezden geliyordu? Bu sorular cevapsız kalırken, 10 ay önce Suriye’deki kaynaklarımız, ilginç bilgiler vermiş adeta SADAT’ın yapısı ve varlığına şöyle dikkat çekmişti: “IŞİD’in eğitim merkezlerinden biri Menbiç ve Jerablus arasındaki bir köyde. Menbiç’teki Emel Hastanesi’nin yanında elektrik ve postane bulunuyor. Bunların hemen yanlarındaki otel ise karargah olarak kullanılıyor. Burada Türkiye’deki eski Özel Harekatçılara eğitim veriliyor. ‘Ankara katliamı’ kararı da bu otelde alındı.”
SADAT Nedir?
Arapça bir sözcük olan SADAT’ın Türkçe’de ‘Büyük’, ‘Efendi’, ‘Reis’ anlamı taşıması son derece ilginç. Kurum, Türkiye’de uluslararası savunma alanında danışmanlık ve askeri eğitim veren ilk ve tek şirket olarak tanımlanıyor. SADAT’ın kendisi hakkında yaptığı “Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ülke ve askeri sahalardaki boşluğu doldurmak üzere kurulmuş yasal bir şirkettir” tanımı bir hayli ilginç. Ancak SADAT, faaliyetlerinin sadece Türkiye ile sınırlı olmadığını da belirtiyor.
İçeride TSK için dışarıda ‘başka ordular’ için çalışan SADAT, emniyet teşkilatından da hizmetlerini esirgemeyeceğini belirtiyor.
***
SADAT’la ilgili şüpheler:

1-Özel ordu
2007 yılında ‘Balyoz’ davalarıyla ‘darbe vurulan’ ordu Gülenciler’e teslim edildi. Aynı ordu 15 Temmuz’da darbe yapmaya kalktı. Sonuç kısmında ordunun içi tamamen boşaldı. Şimdi bu boşluk yerine SADAT mı alternatif olacak? SADAT’ın yapısını ‘örf, adet, gelenek, toplumsal değer’ diyerek tanımlayan ilticacı Adnan Tanrıverdi’nin Cumhurbaşkanı Başdanışmanı olarak atanması tesadüf mü?
2- Ak Emniyet de mi geliyor?
Yoksa SADAT sadece alternatif bir oldu olarak dizayn edilmeyip Emniyet’i de mi içine alacak. Ak Ordu’nun yanı sıra Ak Emniyet’te mi hayata geçirilmek isteniyor? Paramiliterler güçler yaratmak için kurgulanan bir yapı legalize mi oluyor? 15 Temmuz Darbe Girişimi’nde sokakları dolduran kimi cihatçıların kamuoyuna yansıyan görüntüleri ilginçti. Suriye’de de savaştıkları iddia edilen bu kişiler; darbe girişimi sırasında, “Polis kardeşlerimiz bizi çağırdı, silah dağıtıldı” gibi söylemlerde bulundular. Bu örneklerden hareketle mevcut bir altyapıya dikkat çekmek mümkün. Ayrıca Son KHK ile Emniyet’e KPSS ile eleman alımının durdurulması ve bundan bir gün önce Tanrıverdi’nin Cumhurbaşkanı Başdanışmanı olması üzerine bir değerlendirme yapmak mümkün.
İstihbarat da mı SADAT’a emanet?
Kurumun yapısı ile ilgili Rusya kaynaklı bazı değerlendirmeler de ilginç. Rusya’da Mihail Gorbaçov’a karşı yapılan darbe girişimin ardından, apolitize edilen yeni bir ordu modeli ortaya çıktığı, SADAT’la bunun bir benzerinin yaratılmak istendiği belirtiliyor. Ayrıca “Erdoğan artık güvenmediği istihbaratı da özel kurumlara havale edebilir” deniyor.
Adnan Tanrıverdi kimdir?
1944 doğumlu Adnan Tanrıverdi, 1964 yılında Kara Harp Okulu’na girdi. 30 Ağustos 1980 tarihinde Binbaşılığa, 30 Ağustos 1984 tarihinde Yarbaylığa, 30 Ağustos 1987 tarihinde ise Albaylığa yükseltildi. 1990’da 8’inci Kolordu Topçu Alay Komutanlığı görevine atandı. Bu görevde iken 30 Ağustos 1992 tarihinde Tuğgeneral oldu. Vakit gibi gerici gazetelerde de yazan Tanrıverdi, 28 Şubat sürecinde, ‘kadrosuzluktan’ emekli edildi. Yükselişi Kenan Evren dönemine denk gelen Tanrıverdi’nin kontragerilla ile ilişkilendirilen Özel Harp Daire Başkanlığı görevi ise oldukça ilgi çekici. Tanrıverdi; İslam ülkelerinin bir irade etrafında birleşmesi ve İslam birliği temelinin atılması için uygun koşulları oluşturma konuları çerçevelerinde çalışan kurumlarda yöneticilik de yaptı. Adaleti Savunanlar Derneği (ASDER) ve Adaleti Savunanlar Stratejik Araştırmalar Merkezi Derneğini’nde (ASSAM) görev aldı. Tanrıverdi’nin Avrupa’da AKP’liler dışında kimseyi bünyesine almayan ve ilişkileri ‘gizli’ olarak nitelendirilen Avrupa Demokratik Birliği (UETD) ile de bağları bulunuyor. 28 Şubat 2012’de SADAT’ı kuran emekli asker Adnan Tanrıverdi, son olark Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Başdanışmanı oldu.
***
Rejimi değiştiriyorlar
Muhalefet vekilleri SADAT’la ilgili kaygılarını BirGün’e paylaştı. Özetle aktarıyoruz:
Fikri Sağlar- CHP Vekili
“Kenan Evren ve Turgut Özal’ın benzer bir muhafız alayı kurdurduğu biliniyor. SADAT benzeri yapıların yurt dışında da örnekleri var. Söz gelimi Kongo’da Devlet Başkanı’nın yenilenmesiyle tasfiye edilen askeri yapı yerine İsrail desteğiyle ‘Leviran’ diye bir birim oluşturuldu. Erdoğan’ın Özel Harp ve kontrgerillaya havale edilen bir muhafız alayı ile kendini koruma fikrine kapıldığını görüyor ve kesinlikle yadırgıyoruz. Neden mevcut, uzman kadrolar dururken güvenlik işinin gayri nizami harp konusunda eğitimli şahıslara havale edildiği şüpheli. SADAT sadece Erdoğan’ı koruyan bir yapı olacak! Oysa öncelikle halkın güvenliği, evrensel hukuk kurallarının teminatındadır. Türkiye’de daha farklı bir şey oluyor. Can sıkıcı yerlere gidiyoruz. Darbeden mağdur olduklarını söyleyenler darbe yapıyorlar! Son derece tehlikeli bir gelişme. Yeni bir Türkiye yaratılıyor, ülkenin yapısal dönüşümü sağlanıyor! Muhalefet ise eleştiri ve tavır koyma konusunda etkisiz.”
Sibel Yiğitalp- HDP Vekili
“Bu yapıya Lice’de Cizre’de, Silvan’da, Bismil’de dikkat çektik. Defalarca devlete sorduk! Lice’de köylüleri yakmaya kalkanlar kimdi? Cevap alamadık! Esudullah TİM üzerinden soru önergeleri verdik. Bölge’deki tüm yıkımlar ve halka vahşet uygulayanlar görmezden gelindi. Bunları yapanların bağlantıları neydi, nerelerdi? Devlet sahici bir yaklaşım sunmadı. Bilinenler bilmezden gelindi. Acaba şimdi bu yapılar legalize mi ediliyor? Lice’de köylüleri yakmaya kalkanlarla ilgili tanıklıklar var. Bismil’de yaşları 16’dan küçük 4 çocuk vahşice parçalandı. Bunların başına Esudullah TİM yazıldı. Cinayetleri işleyenlerin değil bunları anlatmaya çalışanların suçlu olduğu bir ülke istiyorlar. Buna ‘Yeni Türkiye’ diyorlar. Bölge’de Arapça konuşan, tekbir getiren gruplara tanık olduk. Devlete, SADAT’la ilişkilerini sorduk, cevap alamadık. Şimdi kurumun başkanı Erdoğan’ın Başdanışmanı oldu. Türkiye’de rejimi değiştiriyorlar.”
Tur Yıldız Biçer- CHP Vekili
“Tanrıverdi, Suriye iç savaşının yükseldiği dönemde kurulan SADAT’ın başındaki isim. Popüler bir söylemle kurum, kendisini TSK’ya paralel bir silahlı güç olarak görüyor. Bu bile SADAT’ın ne tür karanlık bir organizasyon olduğunu gösteriyor. Ayrıca ‘bu tanım’ hem uluslararası hukuk hem de iç hukuk açısından oldukça sorunlu ve bağlayıcı. Ortaya, ‘SADAT hangi yasal statü içerisinde kuruldu, uluslararası hukuk açısından karşılığı var mı, bu karanlık yapının başındaki ismin Başdanışman olması ülkeyi uluslararası alanda sıkıntıya sokar mı?’ benzeri sorular çıkıyor! Uçakları düşürüldükten sonra Rusya’nın BM Güvenlik Konseyine verdiği ve daha sonra tedbir koyarak geri çektirdiği dosyanın büyük bölümü SADAT’la ilişkili. Yapı, Bölge’de Esedullah TİM adıyla çıkan bir güçle ilişkilendirildi. Sonuç olarak Özel Harpçi emekli Tuğgeneral Tanrıverdi’nin Saray’a Başdanışman olmasını ‘ordunun yeniden yapılandırılması isteğiyle’ birlikte okumalıyız. SADAT, öncelikle Erdoğan’ın alternatif ordusu için zemin teşkil ediyor. Karşımızda karanlık bir tablo var!”

Öyle bir şirket düşünün ki! Türkiye Varlık Yönetimi Anonim Şirketi ve Türkiye Varlık Fonu

Kanun teklifi özeti

“Teklif ile; büyüme oranında artış sağlanması, sermaye piyasalarının büyüme ve derinleşmesinin hızlandırılması, İslami finansman varlıklarının kullanımının yaygınlaştırılması, yapılacak yatırımlarla ek istihdam sağlanması, savunma, havacılık ve yazılım gibi teknoloji yoğun stratejik sektörlerdeki yerli şirketlerin sermaye ve proje bazında desteklenmesi, büyük altyapı projelerine kamu kesimi borcu arttırılmadan finansman sağlanması, katılım finansmanı sektör payının artırılması, arz güvenliğini sağlamak üzere, Türkiye için önem taşıyan doğal gaz ve petrol gibi yurt dışındaki stratejik sektörlere yasal ve bürokratik kısıtlamalara bağlı olmaksızın doğrudan yatırım yapılabilmesi amacıyla Türkiye Varlık Fonunun kurulması öngörülmektedir.”

Nasıl gerekçelendiriliyor:
Kanun teklifini sunanların “gerekçe”leri:

“Başlangıçta kamu kaynakları ve çeşitli fonlardan aktarmalarla oluşturulan Türkiye Varlık Fonu kaynakları, zamanla kendi kaynağını yaratan bir yapıya sahip olabilecektir. Bu çerçevede, ilk aşamada Devlete ait çeşitli fon ve gelirlerin belirli bir yüzdesi alınarak Türkiye Varlık Fonunun kaynaklarını oluşturması planlanmaktadır.
Ulusal Varlık Fonları, kamuya ait çeşitli varlıkların belirli kurumsal yönetim ilkelerine bağlı olarak yönetileceği şekilde düzenlenen özel amaçlı yatırım fonlarıdır. Söz konusu fonlar ile kalkınmanın lokomotifi olan reel sektör yatırımlarına, stratejik sektör, şirket ve projelere uzun vadeli kaynak sağlanması yoluyla kalkınmanın hızlandırılması, ekonomide sürdürülebilir büyüme oranlarının yakalanması ve ekonomik istikrarın sağlanması amaçlanmaktadır.”
Bahsedilen çeşitli fon ve gelirlerin kaynağı
“Bu düzenin kaynağı, emekçilerin primlerinden oluşan İşsizlik Sigortası Fonu (İSF) ve yine emekçilerin, yoksulların, düşük gelirli toplum kesimlerinin vergilerinden oluşan genel bütçedir.”
Aynı zamanda zorunlu Bireysel Emeklilik Sistemi (BES) ve özelleştirilecek kamu kurumlarının varlıkları eklenebilir. Yöne tasarıdan kaynak ve finansmanı ile ilgili şu bilgileri alıyoruz:

“Türkiye Varlık Fonunun kaynakları ve finansman sağlanması
MADDE 4-

1. Türkiye Varlık Fonunun kaynakları;
a. Özelleştirme Yüksek Kurulu tarafından; özelleştirme kapsam ve programında bulunan ve Türkiye Varlık Fonuna devrine karar verilen kuruluş ve varlıklar ile Özelleştirme Fonundan Türkiye Varlık Fonuna aktarılmasına karar verilen nakit fazlasından,
b. Bakanlar Kurulu tarafından; Türkiye Yarlık Fonuna aktarılmasına veya Şirket tarafından yönetilmesine karar verilen kamu kesimine dair kamu kurum ve kuruluşlarının tasarrufu altında bulunan ihtiyaç fazlası gelir, kaynak ve varlıklardan,
c. Türkiye Varlık Fonu tarafından yurtiçi ve yurtdışı sermaye ve para piyasalarından ilgili mevzuat kapsamında yer alan izin ve onaylar aranmaksızın her türlü yöntemle sağlanan finansman ve kaynaklardan, oluşur.
2. Sermaye piyasası aracı ihraçlarında her bir ihraca özgü olarak Şirketin gerek duyması halinde 6/12/2012 tarihli ve 6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu ve ilgili mevzuatta öngörülen yöntemler izlenebilir. Bu durumda 6362 sayılı Kanun çerçevesinde Kurul ücreti ödenmez.
3. Finansman sağlanırken Türkiye Varlık Fonu portföyü üzerinde teminat, rehin, kefalet ve ipotek tesis edilebilir.”

Varlık fonu nedir?

“Ulusal varlık fonu (UVF) cari işlemler fazlası veren ülkelerin yabancı para rezervlerindeki artışın yarattığı bir değerlendirme arayışından doğan bir kavram olup, basit anlamda, bir havuz oluşturan söz konusu rezervlerle finanse edilen devlet kontrolündeki yatırım kurumları olarak tanımlanmaktadır.”
Dünya genelinde fon yapılanmalarının cari işlemler fazlası veren ülkeler tarafından oluşturulduğu belirtiyorlar. 81 ülkenin fon kaynaklarına bakıldığında; bunların 50’sinin genel ağırlığı petrol yanı sıra benzin, maden ve minerallerden oluştuğu görülmektedir. 27 ülkenin fon kaynağı “mal dışı”, 3 ülkenin kamu arazileri, 1 ülkenin ise hükümet kredileri olarak görülmektedir.
Türkiye cari açık veren bir ülke olarak nasıl bir açıklama getiriyor?
“Torba yasa ile Cumhuriyet tarihinin en ölçüsüz, en sermayeperver ve en esnek teşvik istemi getiriliyor. Öngörülen teşvik sisteminin özü “mesele yatırımsa gerisi teferruat” şeklinde özetlenebilir. Türkiye Varlık Fonu ile bir yandan sermayeye yönelik teşvikler öte yandan hükümetin giderek kaynak bulmakta zorlandığı fantastik ve büyük projeler için kaynak bulunması hedefleniyor. Sermayeye yönelik teşvik sisteminde köklü değişiklikler yapılıyor. Bu teşvik isteminin özellikleri şöyle özetlenebilir: Ölçüsüz, denetim dışı, esnek ve cömert. Bu teşvik sistemi Özal’ın bile hayallerini zorluyor.”
“Türkiye cari açık veriyor. Petrol geliri de yok. Elinde yalnızca 35 milyar dolarlık işsizlik fonu var. Bu fon da Devlet iç borçlanma senetlerine yatırılmış durumda. Yani zaten bu fon kullanılıyor.
Diğer kaynaklar, silah sanayini geliştirmek için kurulan Savunma Sanayi Fonu ile özelleştirmelerden kalan paranın toplandığı Özelleştirme Fonu. Ayrıca 45 yaşın altındaki çalışanlardan her ay kesilecek BES primlerinin oluşturacağı kaynak, Karayolları, DSİ, TRT gibi özel bütçeli kuruluşların, kimi KİT’lerin ellerindeki arsa ve binalardan oluşan varlıklarının Özelleştirme İdaresi eliyle satılması olabilir.
Özelleştirme gelirlerinin fona aktarılmasında ortaya çıkan bir çelişki var: ‘’Devlet bir kamu altyapı yatırımını özelleştirecek, gelirini fona aktaracak başka altyapı yatırımlarını destekleyecek.’’ Kaldı ki özelleştirme nereye kadar? KİT’lerin tamamına yakını özelleşti.”
Tasarı/yasayla hedeflenen ne?
“Tasarıyla hedeflenen, daha önceki askeri darbe ve ekonomik kriz dönemlerinden çok daha keskin biçimde devletin üretim süreci ve gelir bölüşümüne -sadece sermaye sınıfının çıkarları lehine olacak biçimde- müdahale etmektir.
Esas olarak devletin sermayeyi teşvik sisteminin “esnekleştirilmesi”ni içeren “Türkiye Varlık Fonu Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı”yla daha önce hiçbir burjuva hükümetinin cesaret edemediği bir cömertlikle, üretim süreci ve kamusal alan sınırsız biçimde sermayenin sömürüsüne açılmaktadır. Buna göre Ekonomi Koordinasyon Kurulu* tarafından belirlenen yatırım alanları için Bakanlar Kurulu esnek ve özel bir teşvik mekanizması yaratabilecektir.

Özetlersek, Bakanlar Kurulu yetkisinde verilecek bu teşviklerle devlet, patronun her türden vergisini; çalıştırdığı işçinin ücretini, sigorta primini; enerji giderlerini; kredi almaktan doğan yükümlülüklerini üstlenebileceği gibi yatırımlarına ortak olup ve bedelsiz taşınmaz tahsis edebilecektir. Kısacası devlet yoksul, emekçi toplum kesimlerinden topladığı vergilerle patronlara neredeyse “sıfır” maliyetle yatırım ve servet edinme olanağı tanıyacaktır!”
“Bugün uluslararası konjonktür 15 yıl öncesi gibi değildir, AKP bu uzun iktidarı döneminde gerek izlediği uluslararası politikalarda (özellikle Ortadoğu’da) gerekse iç siyasette (artan emek sömürüsü, yoksulluk, gelir eşitsizliği, Kürt sorununda çözümsüzlük vs.) büyük ölçüde yıpranmıştır. Bu koşullarda iktidarını, daha fazla otoriterleşerek sürdürmeye çalışmaktadır.”
“Darbe girişiminin hemen ardından getirilen düzenlemelerin önemli bölümü devletin ekonomik alandaki rolünün yeniden yapılanmasına, kamu varlıklarının özelleştirilmesine ve kamuda esnek, güvencesiz çalışmanın yaygınlaştırılmasına ilişkindir. Yani söz konusu yeniden yapılanma, 15 Temmuz darbe girişiminin nedenlerini (neoliberal politikalarla devletin boş bıraktığı sosyal politika alanının inanç temelli STK’lara yani cemaatlere bırakılması gibi) ortadan kaldırmak bir tarafa 36 yıl önce gerçekleşen 12 Eylül darbesi sayesinde uygulamaya konulabilmiş olan neoliberal yapısal uyum programının devamıdır. Türkiye’de 24 Ocak 1980 kararlarıyla kabul edilen neoliberal politikalar, 36 yıldır yürürlükte olan darbe yasalarının yanı sıra ikisi yerli (1994 ve 2001 krizleri) biri küresel (2008 krizi) ekonomik krizler ile -postmodern olarak nitelenen- 28 Şubat ve -e-muhtıra olarak nitelenen- 27 Nisan askeri müdahalelerinin de katkısıyla uygulama olanağı bulmuştur. Darbe girişiminin ardından getirilen düzenlemelere bakınca, 15 Temmuz 2016’yı da neoliberal politikaların yaşama geçirilmesinde önemli merhaleler olarak saydığımız tarihler arasında değerlendirmek mümkündür.
AKP’nin kuruluşu, 2002’de tek başına iktidara gelmesi ve 14 yıldır bu iktidarı sürdürmesinde ekonomik ve siyasi krizler önemli rol oynamıştır. Kısaca anımsatmak gerekirse: AKP, 2001 ekonomik krizinin beraberinde gelen siyasi kriz ortamında kurulmuş ve bu kriz koşullarının yarattığı kaosu fırsata çevirerek 2002 Kasım ayında tek başına iktidara gelmiştir. İktidarının ilk gününden itibaren 2001 krizi sonrası Kemal Derviş tarafından yasal alt yapısı oluşturulan ve toplumun geniş kesimlerinin haklarını ortadan kaldırmayı içeren neoliberal yapısal uyum programının gereklerini toplumdan fazlaca tepki almadan ve hatta toplumsal desteğini daha da arttırarak uygulamayı başarmıştır. Bunu yaparken 12 Eylül cuntacılarının dahi gerçekleştiremediği ölçüde devleti sosyal işlevlerinden uzaklaştırmış, devletin -piyasanın (yani sermayenin) hizmetine amade olacak biçimde- dönüştürülmesinde önemli yol kaydetmiştir. Öte yandan AKP, 2007 yılında 27 Nisan e-muhtırasını fırsata dönüştürmeyi bilmiş; böylece hem genel seçimlerde yeniden tek başına iktidara gelmiş hem de Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı olmasıyla birlikte devletin içinde gücünü arttırarak, neoliberal politikalar doğrultusunda devletin yeniden yapılanması konusunda attığı adımları daha da artırmıştır.”

Devlet şirket olarak mı yönetilecek?

Taslak Madde 2’de Türkiye Varlık Yönetimi Anonim Şirketi (Şirket) kuruluşu ve faaliyet alanı hakkında şu bilgiler verilmiştir:
MADDE 2 (1) Başbakanlığa bağlı, ana faaliyet konusu bu Kanunda belirtilen fonların kurulması ve yönetimi olan, profesyonel yönetim ilkelerine göre yönetilen, ÖZEL HUKUK HÜKÜMLERİNE TABİ Türkiye Varlık Yönetimi Anonim Şirketi (Şirket) kurulmuştur.
1. Şirket, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihte başka hiçbir işleme gerek kalmaksızın ticaret siciline resen tescil olunur.
2. Borsalarda işlem gören yerli ve yabancı şirketlerin hisse senetleri, özelleştirme kapsam ve programına alınanlar dahil Türkiye’de kurulan ihraççılara ait paylar, Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 Sayılı Karar hükümleri çerçevesinde alım satımı yapılabilen yabancı kamu, özel sektör ve kamu borçlanma araçları ile ihraççı payları, vadeli mevduat, katılma hesabı, tüm tahsisli Hazine taşınmazları ve mevduat sertifikaları, altın ve diğer kıymetli madenler ile bu madenlere dayalı olarak ihraç edilen sermaye piyasası araçları, fon katılma payları, repo ve ters repo işlemleri, kira sertifikaları, gayrimenkul sertifikaları, varantlar ve sertifikalar, takasbank para piyasası işlemleri, türev araç işlemlerinin nakit teminatları ve primleri, özel tasarlanmış yabancı yatırım araçları ve ikraz iştirak senetleri, ulusal yatırımlar ile uluslararası alanlarda diğer devletler ve/veya yabancı şirketler tarafından yapılacak yatırımlara iştirak ve bunlarla sınırlı olmamak üzere diğer yatırım araçları işlemleri Şirket tarafından Türkiye Varlık Fonu adına gerçekleştirilir.”

“Öyle şirket düşünün ki, özel hukuk hükümlerine tabi ama Başbakanlık’a bağlı.
Kurulur kurulmaz Ticaret Sicili’ne tescil edilmiş sayılacak.
Ama Kurumlar Vergisi’ne tabii değil.
Tahvil ihraç edecek, repo – ters repo yapacak, gayrimenkul sertifikaları çıkaracak, yabancı şirketlerin yatırımlarına ortak olacak.
Ama Sermaye Piyasası Kanunu’na tabi değil.
Her düzeyde yüzlerce çalışan istihdam edecek.
Ama Devlet Memurları Kanunu’na tabi değil.
Onlarca ihale açacak, milyonluk alımlar yapacak.
Ama ihale mevzuatına tabi değil.
Otoyol, Kanal İstanbul, 3. köprü, 3. havalimanı, Akkuyu Nükleer Santralına finansman sağlayacak.
Ama Sayıştay denetimine tabi değil.
Meseleyi biraz daha açmak adına bir ayrıntı paylaşalım: Kanun teklifinin 8. maddesinin gerekçesinde, bu Fonun hangi yasalara tabi OLMAYACAĞI listelenmiş. Bir A4 sayfasına yakın bu listede ben 18 kanun ve KHK saydım.”
Özelleştirilmesinin önü açılan kuruluşlar (113)
1. Atatürk Orman Çiftliği
2. Avrupa Birliği Eğitim ve Gençlik Programları Merkezi Başkanlığı
3. Basın İlan Kurumu Genel Müdürlüğü
4. Borsa İstanbul Anonim Şirketi Başkanlığı
5. Boru Hatları ile Petrol Taşıma A.Ş. (BOTAŞ) Genel Müdürlüğü
6. Çanakkale Savaşları Gelibolu Tarihi Alan Başkanlığı
7. Çay İşletmeleri (ÇAY-KUR) Genel Müdürlüğü
8. Darülaceze Başkanlığı
9. Devlet Hava Meydanları İşletmesi Genel Müdürlüğü
10. Devlet Malzeme Ofisi (DMO) Genel Müdürlüğü
11. Doğal Afet Kurumu Sigortaları Başkanlığı
12. Elektrik Üretim A.Ş. Genel Müdürlüğü
13. Enerji Piyasaları İşletme Anonim Şirketi
14. Ereğli Kömür- Havzası Amele Birliği Biriktirme ve
15. Yardımlaşma Sandığı Başkanlığı
16. Eskişehir 2013 Türk Dünyası Kültür Başkenti Ajansı Genel Sekreterliği
17. Et ve Süt Kurumu Genel Müdürlüğü
18. Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğü
19. EXPO 2016 Antalya Ajansı Genel Sekreterliği
20. EXPO 2020 İzmir Yönlendirme Kurulu Başkanlığı
21. Gayrimenkul Anonim Şirketi Genel Müdürlüğü
22. Hamitabat Elektrik Üretim ve Ticaret A.Ş. Genel Müdürlüğü
23. İller Bankası Anonim Şirketi Genel Müdürlüğü
24. Kalkınma Ajansları
25. Kefalet Sandığı Başkanlığı
26. Kemerköy Elektrik Üretim ve Ticaret A.Ş. Genel Müdürlüğü
27. Kıyı Emniyet Genel Müdürlüğü
28. Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumu (MKEK) Genel Müdürlüğü
29. Merkezi Finans ve İhale Birimi Başkanlığı
30. Merkezi Kayıt Kuruluşu
31. Milli Piyango İdaresi Genel Müdürlüğü
32. Milli Savunma Bakanlığı Akaryakıt İkmal ve NATO POL
33. Tesisleri İşletme Başkanlığı
34. Posta ve Telgraf Teşkilatı Anonim Şirketi Genel Müdürlüğü
35. Soma Elektrik Üretim ve Ticaret A.Ş. Genel Müdürlüğü
36. Süper-Toto Teşkilat Başkanlığı
37. Sulama Birlikleri
38. Sümer Holding A.Ş. Genel Müdürlüğü
39. Şeker Kurumu Başkanlığı
40. T.C. Devlet Demiryolları İşletmesi (TCDD) Genel Müdürlüğü
41. T.C Ziraat Bankası A.Ş. Genel Müdürlüğü
42. Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü (TİGEM)
43. Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu Başkanlığı
44. Tasarruf Mevzuatı Sigorta Fonu
45. Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı
46. Toplu Konut İdaresi Başkanlığı
47. Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO) Genel Müdürlüğü
48. Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası Başkanlığı
49. Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları Taşımacılık
50. Anonim Şirketi (TCDD Taşımacılık A.Ş)
51. Türkiye Demiryolu Makineleri Sanayi Makineleri Sanayii A.Ş (TÜDEMDAŞ) Genel Müdürlüğü
52. Türkiye Denizcilik İşletmeleri A.Ş. Genel Müdürlüğü
53. Türkiye Elektrik Dağıtım A.Ş. (TEDAŞ) Genel Müdürlüğü
54. Türkiye Elektrik İletim A.Ş. Genel Müdürlüğü
55. Türkiye Elektrik İletim A.Ş. Genel Müdürlüğü
56. Türkiye Elektrik Ticaret ve Taahhüt A.Ş Genel Müdürlüğü
57. Türkiye Elektromekanik Sanayi A.Ş. Genel Müdürlüğü
58. Türkiye Halk Bankası A.Ş. Genel Müdürlüğü
59. Türkiye İhracat Kredi Bankası A.Ş. (TÜRK EXIMBANK) Genel Müdürlüğü
60. Türkiye İhracatçılar Meclisi Genel Sekreterliği
61. Türkiye Kalkınma Bankası A.Ş. Genel Müdürlüğü
62. Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu (TKİ) Genel Müdürlüğü
63. Türkiye Lokomotif ve Motor Sanayi A.Ş. (TÜLOMSAŞ) Genel Müdürlüğü
64. Türkiye Petrolleri A.O. (TPAO) Genel Müdürlüğü
65. Türkiye Radyo-Televizyon Kurumu Genel Müdürlüğü (TRT)
66. Türkiye Sanayi Sevk ve İdare Enstitüsü Başkanlığı
67. Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş. Genel Müdürlüğü
68. Türkiye Uydu Haberleşme ve İşletme (TÜRKSAT) A.Ş. Genel Müdürlüğü
69. Türkiye Vagon Sanayi A.Ş. (TÜVASAŞ) Genel Müdürlüğü
70. Türkiye Yatırım Destek ve Tanıtım Ajansı Başkanlığı
71. Yeniköy-Yatağan Elektrik Üretim ve Ticaret A.Ş. Genel Müdürlüğü

B) Özel bütçeli diğer idareler

1. Ölçe Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığı
2. Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu
3. Atatürk Araştırma Merkezi
4. Atatürk Kültür Merkezi
5. Türk Dil Kurumu
6. Türk Tarih Kurumu
7. Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü
8. Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu
9. Türkiye Bilimler Akademisi
10. Türkiye Adalet Akademisi
11. Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu
12. Spor Genel Müdürlüğü
13. Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü
14. Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü
15. Orman Genel Müdürlüğü
16. Vakıflar Genel Müdürlüğü
17. Türkiye Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü
18. Türk Akreditasyon Genel Müdürlüğü
19. Türk Standartları Enstitüsü
20. Türk Patent Enstitüsü
21. Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü
22. Türkiye Atom Enerjisi Kurumu
23. Savunma Sanayi Müsteşarlığı
24. Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı
25. Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı
26. GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı
27. Özelleştirme İdaresi Başkanlığı
28. Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü
29. Ceza ve İnfaz Kurumları Tutukevleri İş yurtları Kurumu
30. Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü
31. Mesleki Yeterlilik Kurumu
32. Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı
33. Karayolları Genel Müdürlüğü
34. Türkiye Yazma Eserler Başkanlığı
35. Doğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı
36. Konya Ovası Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı
37. Doğu Karadeniz Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı
38.Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü
39. Türkiye Su Enstitüsü
40. Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu
41. Kamu Denetçiliği Kurumu
42. Türkiye İnsan Hakları Kurumu

Emperyalizmin Tetikçileri Ve Çeteleri Yenilecek!

ÖSO adı altında aslında olmayan bir “ordu” ismi ile fikirleri ve eylemleri IŞİD’den farklı olmayan ve muhtemelen geçmişte IŞİD adı altında savaşanların da yer aldığı çetelerle birlikte Suriye “bataklığı”na girmiş oldu.
Hedefin, IŞİD ve YPG olduğu açık olarak ilan edilen girişimde asıl hedefin, başta Kürt halkı olmak üzere Rojava’da yaşayan tüm halkların, eşit, özgür bir şekilde inşa etmeye çalıştığı ortak ve kardeşçe yaşam olduğu açıktır. Yoksa “IŞİD operasyonu”na en azından Antep’ten başlamaları gerekirdi.
Suriye’nin bugüne kadar yakılıp yıkıldığı; yüzbinlerce insanın katledildiği; milyonlarcasının yurtlarını terkettiği; kadınların köleleştirildiği; çocukların göç yollarında boğulduğu vahşet tablosunun, emperyalist efendileri ile birlikte birinci elden sorumlusu olan bu ülkenin egemenleri, gözlerini kör eden Kürt düşmanlığı yüzünden daha büyük yıkımların tetikleyicisi durumundadırlar.
Bugüne kadar katliam ve tecavüz çetelerinin barbarlığına karşı, insanlığın değerlerini bayraklaştıran ve tüm dünya halklarının saygınlığını kazanan Rojava’lı devrimcileri, PYD’yi IŞİD ile aynılaştırma politikalarına kendileri dışında inanacak kimseyi bulamayacaklar.
Bölgemizde süren emperyalist paylaşım savaşında, emperyalistler, işbirlikçi bölge devletleri ve çeteleri halkların ortak direnişi ile yenilecek.
Emperyalizm ve Çeteleri Yenilecek Direnen Halklar Kazanacak!
Yaşasın Halkların Eşitliği, Özgürlüğü, Kardeşliği!
Kaldıraç / 24 Ağustos 2016

Barbarlık, Halkların Ortak Mücadelesiyle Yenilecek

Emperyalistlerin Suriye’de, çeteler eliyle yürüttükleri savaş, ortaya çıkan Rojava devrimi başta olmak üzere sahada yaşanan gelişmelerle başarısızlığa uğrama yönündedir. Efendilerinden aldıkları işaretle Suriye savaşında aktif rol üstlenen T.C devleti, IŞİD başta olmak üzere katliam ve tecavüz çetelerine açıktan destek vermiş bu çerçevede Antep’i IŞİD’in lojistik merkezine dönüştürmüştür. 3 günde Şam’ı alıp Emevi Camii’nde namaz kılma hayali kuranlar yaşadıkları yenilginin en ağır faturasıyla karşılaşmıştır. Suriye savaşındaki başarısızlığa, Kürt illerindeki insanları ve yerleşim yerlerini yok ederek Kürt halkının direnişini bitirme hayallerinin de suya düşmesi eklenmiştir. İçerde ve dışarıda yaşanan yenilgilerin büyüklüğü iktidar krizini derinleştirmiş, darbeler sürecinin zemini oluşturmuştur.
Suruç’un, 10 Ekim Ankara Katliamı’nın faili kimse, Antep’teki katliamın faili de odur.
Suriye’den pay almak için bu ülkede iç savaşı körükleyenler, kendi yönettikleri topraklarda her gün bombaların patlatıldığı, çatışmalarını yaşandığı iç savaş koşullarını yaratmıştır. Bir düğün törenine bile bombalı saldırı düzenleyecek kadar alçaklaşan çeteleri yaratanlar, onlara tüm olanakları sunanlar bu katliamın sorumlusudur. 10 Ekim iddianamesinde yer aldığı üzere Kürt düğünlerine saldırı düzenleme planları olduğu bilinen IŞİD’e kol kanat gerenler, emekçilerin ve halkların adaleti önünde hesap verecektir.
Kaldıraç / 21 Ağustos 2016

Ermenek davasında karar çıktı

Ermenek’te 18 işçinin hayatını kaybettiği maden katliamıyla ilgili görülen davada karar çıktı. Kararda maden sahibi Saffet Uyar’a ve madende teknik nezaretçi olarak çalışan Ali Kurt’a 13 yıl 9 ay hapis cezası verildi.
Karaman’ın Ermenek İlçesi’nde bulunan Has Şekerler Madencilik’e ait maden ocağında 28 Ekim 2014’te 18 işçinin hayatını kaybetmesiyle sonuçlanan iş cinayetiyle ilgili görülen davada karar çıktı.
Kararda madende teknik nezaretçi olarak çalışan Ali Kurt’a da 13 yıl 9 ay hapis cezası verildi.
Cemile Karaca’ya 6 yıl 8 ay, Yavuz Özsoy’a 18 yıl 9 ay, Engin Yetim’e 5 yıl 6 ay 20 gün, Naci Özsoy’a 3 yıl 1 ay 15 gün, Abdullah Özbey’e 11 yıl 3 ay hapis cezası verildi.
Sendika.Org / 20 Temmuz 2016

Eğitim-Sen: “OHAL’i fırsat bilip güvencesizliği hayata geçiriyorlar”

Eğitim Sen MYK üyeleri yazılı açıklama yayımlayarak, “2007 yılında 20 bin 314 olan sözleşmeli öğretmen sayısı, üç yıllık bir zaman diliminde üç kattan fazla artarak 73 bin 950’ye ulaştı. 2010 yılında son verilerek, bu istihdam biçimine göre öğretmen ataması durduruldu. Bugün ise KHK ile hükümet sözleşmeli istihdam yöntemine yeniden başvurdu” denildi.
OHAL’i Fırsat Bilip Güvencesizliği Hayata Geçiriyorlar
Eğitim-Sen açıklamasında, ‘sözleşmeli öğretmenlik’ gibi esnek ve güvencesiz istihdamın temel biçimi olan bir uygulamayla öğretmen açığının kapatılmasının amaçlanmasının kabul edilemez olduğuna değinilerek, “Darbe girişiminden çıkarılacak ders, kamu personeli rejiminde kadrolaşma çabalarına son verilerek güvenceli istihdamın ve liyakat ilkesinin benimsenmesi olmalıdır. Etkili yargı denetiminden kaçırılmış ‘sözlü sınav’ uygulamalarının, sadece kadrolaşmaya hizmet edeceği açıktır. Bu nedenlerle aynı işi yapan emekçiler arasında hiyerarşik ilişkiler yaratmak yerine dayanışmayı temel alan; öğretmen açıklarının kadrolu ve güvenceli atamalarla gidermeyi hedefleyen politik bir yaklaşım benimsenmesini talep ediyoruz” denildi.
Direnişteyiz.org / 29 Temmuz 2016

Kemal Türkler katledilişinin 36. yılında anıldı

Temmuz 1980 tarihinde İstanbul Merter’deki evinden çıktığı sırada uğradığı saldırıyla katledilen Anadolu işçi sınıfı önderlerinden Kemal Türkler, DİSK üyeleri ve ailesi tarafından İstanbul Topkapı Mezarlığı’ndaki mezarı başında anıldı.
Sınıf mücadelesinde hayatını kaybedenler için yapılan saygı duruşunun ardından Türkler Ailesi adına konuşan Kemal Türkler’in kızı Nilgün Türkler Soydan, ortak mücadele etmeye her zamankinden daha çok ihtiyaç duyulan günlerden geçildiğini belirtti.
Daha sonra söz alan Birleşik Metal-İş Genel Başkanı Adnan Serdaroğlu, 1 Mayıs’ta Taksim Meydanı’nı işçilere kapatan hükümetin, şimdi demokrasi söylemiyle kendi yandaşlarını ücretsiz otobüslerle meydanlara taşıdığını eleştirdi.
“Sivil darbe de, sokağa saldıkları çeteler de bizi teslim alamaz”
Son konuşmayı DİSK Genel Başkanı Kani Beko yaptı. Beko, başarısız bir askeri darbe girişiminden sonra sivil bir darbeyle karşı karşıya olduklarını belirtti. “Bu sivil darbeyi ancak omuz omuza verebilirsek durdurabiliriz” diyerek ortak mücadele çağrısı yapan Beko, “12 Eylül faşist cuntası DİSK’lileri teslim alamamıştır; bugünkü sivil darbe de, sokağa saldıkları çeteler de teslim alamayacaktır!” ifadelerini kullandı.
İşçi Gazetesi / 22 Temmuz 2016

Irkçılar halka teşhir edildi

Halka yalan söylemek suçtur!
“Devlet millet ele ele” “Fethullahçı ve bölücü terör örgütlerine karşı imza at” “Ordu, polis gençlik el ele” gibi söylemlerle Arap Alevi Halkının yoğun yaşadığı bir bölgede Irkçı ve milliyetçi söylemler geliştirmekle beraber; Ali İsmail Korkmaz’ın, Abdullah Cömert’in Ahmet Atakan’ın katillerinin seviciliğini yapmak, Suriye’de kardeşlerimizin kafasını kesen, ciğer yiyen katil sürülerine destek sunan Saray-AKP çetelerini aklamaya çalışmak, halkta “Saray Darbesi” sempatisi uyandırmak ve Saray-AKP çağrısıyla Boğaziçi Köprüsünde kafa kesen çetelerin tuttuğu sözde “demokrasi” nöbetine de destek olmaya çağırmak gibi algı operasyonları yapmak isteyen Saray-AKP sözcülüğüne bürünmüş Vatan Partililer Kaldıraç Okurları tarafından teşhir edildi. Bu teşhir halk tarafından destekle karşılanırken, orada geçen süre içerisinde de halktan hiç bir imza desteği sağlayamadılar.
Bizler Ne Orduya, Ne Saraya, Ne Çetelere Geçit Vermeyeceğiz!
Halkımız da farkındadır ki; Kendimizden ve devrimcilerden başka güveneceğimiz kimsemiz yoktur!
Katiller halka hesap verecek!
Halk düşmanları yenilecek direnen halklar kazanacak!

İzmir Barış Bloku’nun Cizre açıklamasında gözaltına 26 kişi ilk duruşmaya çıktı

26 kişinin “terör örgütü propagandası” ile yargılandığı davanın ilk duruşması öncesi EĞİTİM-SEN ve İzmir Barış Bloku saat 09.30’da adliyenin nünde bir araya gelerek, yapılan hukuksuzluğu teşhir etmek için basın açıklaması gerçekleştirdi.
İzmir Barış Bloku adına basın açıklamasını okuyan Coşkun Üsterci, AKP’nin Haziran seçimlerinden bu yana iktidarda kalabilmek adına başlattığı yıkım ve katliam politikalarına değindi. Üsterci, “Sur’dan Cizre’ye, Nusaybin’den Lice’ye Kürt illerinde taş üstünde taş bırakılmadığını; yaşam hakkı özgürlük ve güvenlik hakkı, işkence ve kötü muamele yasağı başta olmak üzere Anayasa ve Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler ile koruma altına alınmış olan hemen tüm hak ve özgürlüklerinin ihlal edildiğini ifade etti.
Son bir yılda gerçekleşen canlı bomba saldırılarının da AKP’nin hoşgörüsü ve zafiyetinden kaynaklandığını belirten Üsterci, “Çıkarılan yasalar ile yasama ve yargı tümüyle AKP iktidarının kontrolü altına girmiştir,” diyerek, savaş suçlarına dokunulmazlık verildiğini; savaşa karşı muhalefet edenlere ise baskı uygulandığını vurguladı.
Cizre’de sokağa çkma yasağının sürdüğü sırada, 60’tan fazla insanın topluca yakılarak öldürülmesine karşı sokağa çıkan ve”suça ortak olmayacaklarını” belirtenlere, basın açıklaması sırasında saldıran kolluk kuvvetleri, onlarca kişiyi gözaltına almıştı. Çeşitli siyasi parti, sendika ve derneklerin başkan ve yöneticilerinin de olduğu onlarca kişinin bugün terör propagandası ile yargılandığını açıklayan Üsterci, “Dünya alem biliyor ki, barış savunucuları vicdanlarının seslerini dinleyerek sadece hakikatin propagandasını yaptılar. Artık mızrak çuvala sığmıyor. Cizre’de 100’den fazla Kürdün bodrumlarda yakılarak öldürüldüğünü bugün bütün dünya biliyor ve konuşuyor,” ifadelerinde bulunarak, Türkiye’nin yetki ve otoritesini tanıdığı uluslararası örgüt ve insan hakları gözlem ve inceleme heyetlerinin AKP iktidarı tarafından kabul edilmediği ve delillerin karartıldığının altını çizdi.
Saldırıların ve yapılan hukuksuzlukların korku ve gözdağı vermeyi amaçladığının ifade edildiği açıklamada, “kendini muktedir sananlar her yerde sürekli kaybediyorlar; Suriye’de, Rojava’da, siyasette, ekonomide, ahlakta…Kazananlar ise bizler, bu ülkenin onur ve vicdan sahibi barış ve yaşam savunucuları olacak”, denildi. Basın açıklamasının ardından sloganlar eşliğinde duruşmaya geçildi.