Ana Sayfa Blog Sayfa 191

Çilem Doğan kefaletle tahliye edildi

Kendisine sistematik şiddet uygulayan eski eşine karşı özsavunma hakkını kullandığı için tutuklanan ve kefalet ile tahliye edilen Çilem Doğan, bundan sonra kadın mücadelesinde yer alacağını söyledi. Doğan, “Kirpiğimizin yere düşmemesi için mücadele edeceğiz. Kadınlarımız yere düşmesin diye mücadele edeceğiz” dedi.

Adana’da kendisini fuhuşa zorlayan ve şiddet uygulayan eski eşine karşı özsavunma hakkını kullandığı için 15 yıl hapis cezasına mahkum edilen Çilem Doğan’ın 50 bin TL kefaletle tahliye edilmesine karar verilmesinin ardından Doğan’ın babası tarafından kefalet parası yatırıldı. Paranın yatırılmasının ardından Tarsus C Tipi Kadın Kapalı Cezaevi’nde bulunan Doğan tahliye edildi.

Cezaevi çıkışı çok sayıda kadın tarafından alkışlar ile karşılanan Doğan, burada kısa bir açıklama yaptı.

Bu kararı beklediğini ifade eden Doğan, çok mutlu olduğunu kadın mücadelesi veren bütün kadınlara ve avukatlara teşekkür ettiğini söyledi. Bundan sonra kendisinin de kadın mücadelesi yürüteceğini belirten Doğan, “Kirpiğimizin yere düşmemesi için mücadele edeceğiz. Kadınlarımız yere düşmesin diye mücadele edeceğiz” dedi.

Çilem Doğan’a Tehdit, Evine Saldırı!

Çilem Doğan’ın kefaletle tahliye edilmesinin ardından, Doğan’ın öldürdüğü eşi Hasan Karabulut’un ailesinden ve yakınları tarafından tehdit edildiği ortaya çıktı. Çilem Doğan’ın avukatı İsa Ayanoğlu, Çilem’e yönelik tehditlerin devam ettiğini belirterek, “Dava sürecinde Çilem’in ailesini yaşadığı eve yüzü maskeli kişiler tarafından molotof atıldı. Yapılan incelemelere rağmen yapanlar bulunamadı” dedi.

Cumhuriyet’in haberine göre, Doğan’a yönelik tehditlerin devam ettiğini fakat herhangi bir koruma kararı aldırmayı düşünmediklerini söyleyen Ayanoğlu, “Ülkemizdeki koruma tedbirleri yetersiz. Bu yüzden koruma kararlarının da anlamsız olduğunu düşünüyorum. Bir insanı fanusa hapsedemezsiniz. Çilem’e yönelik karşı tarafın ailesinden ve ailesinin yakınlarından tehditler var. Ölen şahıs bir organize suç şebekesinin yöneticisiydi. Ona aidiyet duygusuyla bağlı kişilerin Çilem’e yapacağı bir saldırı beklenen bir şey” ifadelerini kullandı.

Özsavunma yapan Nevin Yıldırım ile Yasemin Çakal’ın tutuklulukları ise sürüyor

2 çocuk annesi Nevin Yıldırım, 29 Ağustos 2012 günü kendisine silah zoruyla tecavüz eden 2 çocuk babası 35 yaşındaki Nurettin Gider’in başını bir çuvala koyarak, “İşte namusuma uzananın kellesi” diye köy meydanına atmıştı.

nevin-yıldırım

Nurettin’i vurduğunda 5 aylık hamile olan Nevin, devletin tecavüzü meşrulaştıran “Sen doğur biz bakarız” yaklaşımı nedeniyle, 7 Kasım 2012 tarihinde isteği dışında bu bebeği dünyaya getirmek zorunda bırakılmıştı.

Tutuklanıp Isparta Cezaevine konan Nevin; “tasarlayarak canavarca hisle kasten adam öldürmek” iddiasıyla ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istemiyle yargılanmıştı. Olay ilk olduğu sırada “Tecavüzcüsünü öldürüp namusunu temizleyen kadın” olarak onay gören Nevin, bir anda medyada, evlilik dışı ilişki yaşadığı erkeği öldüren “canavar kadın” olarak tasvir edilmeye başlanmıştı.

Kendisine ve çocuğuna, sürekli işkence yapan kocasını öldürerek öz savunma yapan ve bir röportajında “Çocukken saf hayallerim vardı evlilik konusunda. Ama evliliğin iyi bir şey olmadığını çabuk öğrenmiştim. Ailemde yapılan evliliklerin hiçbiri mutlu değildi, şiddet vardı. Annem zaman zaman bana kızınca “saçını kapatacağım”, “seni evlendiririm bak” gibi sözler ederdi. Evlilik bir tehditti yani.” diyen Yasemin Çakal’ın davası da tutuklu olarak devam ediyor.

yasemin-çakal

Silah satışlarında Almanya ve Fransa’nın ciddi yükselişi

Suudi Arabistan, Hindistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin en fazla silah ithal eden ülkeler olduğu görülen raporda, Körfez ülkelerinin “ABD’ye olan ba- ğımlılığının azaldığı” yorumu da paylaşıldı.

Almanya’nın geçtiğimiz yıl 4,8 milyar dolarlık silah satışı yaptığına dikkat çekilen raporda, bu miktara küçük silahlar ve mermi satışlarının dahil olmadığı belirtildi.

Üçte biri savaş bölgelerine satıldı

Raporda dikkat çekilen bir başka nokta ise, ABD ve Rusya’dan sonra üçüncülüğe kadar yükselen Almanya’nın silah satışlarının ciddi bir kısmının Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki savaş bölgelerine yapılmış olması.

Almanya’nın en önemli silah alıcıları arasında, Suudi Arabistan ve Katar gibi radikal örgütleri destekleyen ve insan hakları ihlallerinin yoğun yaşandığı ülkeler geliyor. Bir başka önemli müşterisi olarak ise Cezayir ve Mısır geliyor.

Fransa bu yıl içinde Mısır ve Hindistan gibi ülkelere savaş uçağı satışlarıyla son yılların en önemli silah ve askeri malzeme anlaşmalarına imza atmıştı.

Suudiler, Hindistan ve BAE

Jane’s Raporu’na göre, Suudi Arabistan hala dünyanın en büyük silah ithalatçısı olarak önde geliyor. Suudiler, geçtiğimiz yıl 9,3 milyar dolarlık silah satın alırken, bu yıl için ise 10 milyar doların üstünde bir rakam öngörülüyor.

Listenin ikinci sırasında ise 1,3 milyarlık nüfuslu Hindistan gelirken, Birleşmiş Arap Emirliklerinin (BAE), 3 milyar dolarlık silah alımı yaparak üçüncü sıraya yükselmesi dikkat çekti.

Aynı rapora göre, geçmişte büyük oranda Amerika Birleşik Devletleri’nden silah satın alan Suudi Arabistan ve Katar gibi ülkelerin, giderek daha fazla başka ülkelerden silah aldığı kaydedildi. Bu da, Körfez ülkelerinin “ABD’ye olan bağımlılığının azalması” şeklinde yorumlandı.

Kaynak: direnisteyiz3.org

Tahran Toplantısı

Lübnan’da yayımlanan El-Ahbar Gazetesi, İran, Rusya ve Suriye Savunma Bakanlarının görüşmesinde, ABD ve Rusya’nın Suriye’de ilan ettiği ateşkesin ağırlıklı gündem olduğunu bildirdi.

Habere göre, ateşkesin kırılganlığı konusunda görüş birliğinin bulunduğu toplantıda tüm yetkililer ateşkesi terörist gruplara gelişmiş silahlarla silahlanma ve yeniden yapılanma fırsatı verdiğini vurguladı.

Rusya’nın, ABD tarafından ‘ılımlı’ diye nitelendirilen silahlı gruplara verdiği sürenin dolduğunu ve Şam’la Tahran’ın bu gruplara yönelik ciddi bir karşılık verilmesini istediğini belirten El-Ahbar Gazetesi, ateşkesle birlikte Şam-Moskova-Tahran ekseninin terörist gruplar karşısında seyirci kaldığını ve Suriye Ordusu’nun da savunma pozisyonuna çekildiğini ifade ederek haberini şöyle sürdürdü: “Bu üç ülkenin kararı açıktı. Terörizme karşı pratik adımlar atmak ve Amerika’nın ılımlı diye nitelediği gruplarla mücadele etmek. Bu kararları hayata geçirmek için bir takvim belirlendi. Bunun ilk aşaması Suriye’nin kuzeyinde uygulanacak.”

Bazı kaynakların bildirdiğine göre; bu eksenin askeri hareketliliği, teröristlerin lojistik yardım hattının kesilmesi ve onların her bölgedeki ilerleyişinin durdurulması için Türkiye sınır hattında olacak.

Askeri eylemlere paralel olarak siyasi ve diplomatik baskı da uygulanacak ve terörü destekleyenlere mesajlar gönderilecek. Bunu Rusya üstlenecek ve Amerika aracılığıyla Türkiye’ye, Suudi Arabistan’a ve terörü destekleyen diğer ülkelere terörist gruplara, askeri yardım yapmayı durdurun ve siyasi yolda hareket edin mesajı verilecek.

Bu askeri operasyonlarla da desteklenecek. Terörist gruplara yardımın sürdürülmesi halinde tüm silahlı gruplar hedef alınacak ve ateşkes fiilen yürürlükten kaldırılmış olacak.

İran Savunma Bakanı Hüseyin Dehkan, toplantıda Suriyeli ve Rus meslektaşlarına: “Suudi Arabistan ve Amerika’nın teröristleri ılımlı diye nitelemesi açık bir yalandır, bölgede istikrarın sağlanabilmesi için terörist gruplara yönelik askeri operasyonlar yapılması değişmez bir ilkedir.” dedi.

El-Ahbar Gazetesi, haberinin sonunda İran, Suriye ve Rusya Savunma Bakanlarının Tahran’da yaptığı üçlü görüşmede alınan ve çoğu gizli olan kararların uygulanması için bir takvim belirlendiğini yazdı ve bu görüşmenin ardından Suriye’de terörle mücadele konusunda yeni bir dönem başlayacağını öne sürdü.

Kaynak: direnisteyiz3.org

H&M’nin Kamboçya fabrikaları işçi cehennemi!

Cirosu Kamboçya’nın GSMH’sinin iki katı!

Kamboçya, Vietnam ve Bangladeş gibi ülkelerdeki 900 tekstil fabrikasında 1.6 milyon işçi, dünyanın en büyük giyim satış mağazasına sahip İsveç tekeli H&M’e giysiler dikiyor. Kamboçya’da üretilen tekstil ürünlerinin en büyük alıcısı H&M’nin cirosu Kamboçya’nın gayrisafi milli hasılasının iki katı.

Geçtiğimiz yıl 27 milyar İsveç kronu kâr eden H&M’nin Kamboçya’daki fabrikalarındaki işçiler, cehennem benzeri koşullarda çalıştırılıyor.

Asia Floor Wage Alliance’in Kamboçya’daki fabrikalarında 251 kadın işçiyle yaptığı söyleşilerin yer aldığı bir belgesel film, H&M’nin işçilerin haklarını güvence altına alan uluslararası sözleşme ve kuralları ihlal ettiğini gösterdi.

Kamboçya’da yasalar çalışanların kadrolu olmalarını güvence altına almasına rağmen yasa H&M’ye üretim yapan fabrikalarda uygulanmıyor. İşverenler işçilerle 3 veya 6 aylık geçici kontrat yapıyor. Hastalanan ya da fazla mesai yapmayı reddeden işçilerin sözleşmeleri uzatılmıyor ve işlerine son veriliyor. İşçilerin sendikalarda örgütlenme çabaları ve düzenledikleri toplantılar da askeri polisler tarafından engelleniyor.

İşten atılmamak için kürtaj yaptırıyorlar

Fabrikalarda kadınlara yönelik cinsel taciz oldukça yaygın. Tola Moeun adındaki kadın işçi, H&M’nin politikalarından, fabrikalarda çalışanların çoğunluğu kadın olduğu için en çok kadınların zarar gördüğünü, hamile kalan kadınların işten atılmamak için çoğu kez kaçak kürtaj yaptırmak zorunda kaldıklarını ve kürtaj sırasında bazı kadın işçilerin yaşamlarını yitirdiklerini söylüyor.

Bu yılın nisan ayında İsveç’in 800 bin tirajıyla en fazla satan gazetesi Aftonbladet de, Kamboçya’da H&M’ye üretim yapan fabrikalarda çalışan işçilerin çalışma ve yaşam koşullarını araştırmıştı.

İşten atılmaktan korktuğunu söylemesine rağmen gazeteye açıklamalarda bulunan Vina adındaki kadın işçi, H&M’nin fabrikalarını, değişik kıstasları temel alarak gümüş, altın ve platin olarak sınıflandırdığını, kendisinin de en iyi kategori olan platin’de yer alan bir fabrikada çalıştığını söylüyor.

Günde 12 saat çalışma ayda 217 dolar maaş

Saat ücretinin 84 cent olduğunu, geçinebilmek için haftanın 7 günü günde 12 saat çalıştığını ve eline ayda 217 dolar geçtiğini söyleyen Vina, “Köyde kalan ailemi ziyaret edemiyorum. Geceleri alışveriş yapmaya bile gidecek zamanım kalmıyor. Hiç bir sosyal yaşamım yok” diyor.

Asia Floor Wage Alliance yetkilileri, geçinebilmeleri ve insan onuruna yaraşır bir yaşam sürdürebilmeleri için Kamboçya’da işçilere en az 410 dolar aylık ödenmesi gerektiğini söylüyor.

Şirketin ortağına fabrikalara ziyaret yasağı

H&M’nin fabrikalarında işçilerin çalışma ve yaşam koşullarına yönelik eleştirilerin yoğunlaşması üzerine H&M’nin hisselerinin 0.5’lik bölümüne sahip Nordea Bankasının şefi Sasja Besik, 2014 yılında Kamboçya’da giderek 1400 işçinin çalıştığı bir fabrikayı ziyaret etmişti. Daha sonra da işçileri 30 derece sıcaklıktaki fabrikada yerde yemek yerken gösteren filmleri Youtube’de yayımladı. Filmin gerçekleri yansıtmadığını iddia eden H&M, Bejik’in diğer fabrikaları ziyaret etmesini yasakladı.

Geçtiğimiz yıl H&M yöneticileri, fabrikalarda çalışan işçilerin ücretlerini 157 dolardan 217 dolara yükseltmek için Kamboçya’da yeni bir proje başlattıklarını ve örnek seçtikleri bir fabrikadaki tüm işçilerin aylık ücretlerinin 217 dolara yükselttiklerini açıkladılar. Ancak aradan bir yıldan fazla bir süre geçmesinen rağmen fabrikanın adını açıklamamakta direniyorlar.

Kamboçya’da H&M’nin bir fabrikasında terzi olarak çalışan Vina, H&M’nin işçiler için bir şey yaptığını görmediğini belirttikten sonra “Tersine durumumuz daha da kötüleşti. Daha fazla, daha hızlı çalışmaya ve fazla mesai yapmaya zorlanıyoruz. Ayda en az 3-4 işçi çalışırken bayılıyor. İşveren tuvalete daha az gidelim diye bize verdiği içme suyunu da azalttı” şeklinde konuşuyor.

Murat Kuseyri / Evrensel – 18 Haziran 2016

Hurşit Külter ve “gözaltında kaybetme”

Demokratik kesimlerin, Külter’in sağ olarak bulunması için mücadelesi sürerken, ay boyunca yaşananlar ise devletin Kürt Halkı’na yönelik savaş konseptinin nasıl yaygınlaştırıldığı, tüm hak arama mekanizmalarının devre dışı bırakıldığını gösterdi.

27 Mayıs: Külter gözaltında

27 Mayıs Cuma günü, Külter’in polis ve askerlerin kullandığı twitter hesaplarından gözaltında olduğuna dair fotoğraflar paylaşıldı. Daha sora paylaşımlar çekildi ve paylaşım yapan hesap askıya alındı.

28 Mayıs: Hakkınızı helal edin

Külter’in; ailesine, “Hakkınızı helal edin” diye yazdığı son mesajı ortaya çıktı. Külter Ailesi aynı gün, Uludere Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusunda bulundu.

29 Mayıs: Devlet inkâra başvurdu

Külter Ailesi ve avukatlarının başvurusu üzerine; Şirnex Emniyet Müdürlüğü, Külter’in gözaltında olduğunu inkâr etti. Şirnex Valisi ise aynı gün: “Bazı sosyal medya paylaşımlarında, Hurşit Külter isimli şahsın emniyet tarafından gözaltına alındığına dair paylaşımlar yapılmaktadır. Söz konusu şahıs, emniyet birimlerimiz tarafından gözaltına alınmamıştır. Kamuoyuna saygıyla duyurulur.” diyerek, Külter’in gözaltında olduğunu kabul etmedi.

İnsan Hakları Derneği (İHD) başvurusu ise 23. Jandarma Sınırı Tümen Komutanlığının: “Bu isimde birisi gözaltında değil” açıklaması ile inkâr edildi.

30 Mayıs: Külter için BM’ye başvuruldu

HDP Şirnex milletvekilleri Leyla Birlik ve Aycan İrmez, Meclis Başkanlığı’na soru önergesi vererek, Külter’in akıbetini İçişleri Bakanı Efkan Ala ve Başbakan Binali Yıldırım’a sordu.

HDP Grup Başkanvekili İdris Baluken ise Hurşit Külter’le ilgili Bakan Efkan Ala ile görüştü.

Aynı gün Külter Ailesi’nin Şirnex Emniyet Müdürlüğü, Cumhuriyet Savcılığı, 23. Jandarma Sınır Tümen Komutanlığı ve Şirnex Valiliği’ne yaptıkları başvurular sonuçsuz kaldığı için Külter Ailesi avukatları Birleşmiş Milletlere (BM) başvuruda bulundu. Avukatlar, BM’nin Külter’in akıbetini Türkiye’ye sormasını istedi.

31 Mayıs: Görgü tanıkları ortaya çıktı

Külter’in gözaltına alındığına dair bir görgü tanıkları DİHA’ya konuştu. Tanıklar, Külter’in özel harekatçılar gözaltına alındıktan sonra zırhlı araca bindirildiğini ve Şirnex Emniyet Müdürlüğü’ne bağlı Gümüştepe Özel Harekat Şube Müdürlüğü’ne götürüldüğü söyledi.

1 Haziran: İHD, Külter’in akıbetini sordu

İHD yöneticileri, Adalet Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Şirnex Cumhuriyet Başsavcısı ve Şirnex Valisi’ne seslenerek, “DBP Şırnak İl Yöneticisi Hurşit Külter nerede?” diye sordu.

2 Haziran: Oğlumu diri istiyorum!

Külter’in 55 yaşındaki annesi Kerime Külter, oğlunun devletin elinde olduğunu söyledi ve “Oğlumun dirisini istiyorum” çağrısında bulundu.

3 Haziran: Külter ailesi Ankara’ya geldi, konu AİHM’e taşındı

Hurşit Külter’in kardeşi Ebubekir Külter, Ankara’ya gelerek Meclis’te CHP ve HDP gruplarıyla görüştü. CHP ve HDP grupları Külter’in bulunması için mücadele edecekleri sözünü verdi. Aynı gün İHD avukatları, Hurşit Külter’in bulunması için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) başvuruda bulundu.

4 Haziran: Bu kez Cumartesi Anneleri arasından seslendi

Hurşit Külter’in akıbeti bu kez Cumartesi Annelerinin, 584’üncü buluşmalarında soruldu. Külter Ailesi de Cumartesi Anneleri’nin eylemine katılırken, Külter’in annesi Kerime Külter’in “Oğlum nerede?” diye soran ses kaydı, Galatasaray Meydanı’nda dinletildi.

5 Haziran: Yeni görgü tanıkları ortaya çıktı

DİHA’ya konuşan yeni görgü tanıkları, Külter’e Gümüştepe Özel Harekat Şube Müdürlüğü’nde 7 gün boyunca işkence edildiğini söyledi. Başka bir görgü tanığı ise, Külter’in çok bitkin olduğunu gözlemlediklerini ve 23. Jandarma Sınır Tümen Komutanlığı’na götürüldüğünü iddia etti.

Change.org internet sitesi üzerinden; gözaltında ölümlere, kayıplara bir yenisi eklenmemesi için Hurşit Külter adına İçişleri Bakanlığı’na gönderilmek üzere bir imza kampanyası başlatıldı.

6 Haziran: İddialar üzerine harekete geçildi

Külter’in, 23. Jandarma Sınır Tümen Komutanlığı’nda tutulduğu iddiaları üzerine İHD üyesi avukatlar, konunun Genelkurmay’a sorulması için Şirnex Cumhuriyet Savcılığı’na başvuru yaptı.

Aynı gün Hakikat Adalet Hafıza Çalışmaları Derneği, Helsinki Yurttaşlar Derneği, İnsan Hakları Derneği, İnsan Hakları Gündemi Derneği,  Türkiye İnsan Hakları Vakfı ile Êlih (Batman), Amed (Diyarbakır), Şirnex ve Wan barolarından oluşan 9 insan hakları örgütü; devletten, Külter’in akıbetinin açıklamasını isteyerek, kamuoyuna çağrı yaptı.

Barış Bloku ise, Hurşit Külter için Genelkurmay Başkanlığı’na çağrı yaptı. Külter’in akıbetinin bir an önce açıklanmasını istedi.

8 Haziran: Külter’i bulmak zorundayız

Sivas Katliamı’nda yakınlarının kaybeden ailelerin, 23 yıldır avukatlığı üstlenen ve faili meçhul cinayetlere karşı yıllardır mücadele veren insan hakları savunucusu CHP Ankara Milletvekili Şenal Sarıhan, Külter’i bulmak zorunda olduklarını, yoksa devlet politikasında kritik bir eşiğin daha aşılacağını söyledi. Sarıhan, tüm demokratik kesimlere Külter’in bulunması için çağrı yaptı.

10 Haziran: Bir görgü tanığı daha

Kentte yürütülen operasyonlarda yer alan ismi saklı bir korucu, rütbeli askerlerin kendi aralarında yaptığı konuşmalarında, 23. Jandarma Sınır Tümen Komutanlığı’nda tutulan Külter için askerlerin: “Ya ötecek ya da kafasına sıkılacak.” dediklerini aktardı.

12 Haziran: Sebahat Tuncel’in açıklaması

DBP Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel, partisinin Diyarbakır’daki toplantısında Külter’in akıbetini sordu.

Tuncel, yöneticileri Hurşit Külter’in durumuna dikkati çekerek, “Kendisinden hiç haber alamıyoruz. Şırnak Valisi’nin bu duruma açıklık getirmesi gerekir. Toplumu tatmin edecek herhangi bir açıklama resmi makamlarca yapılmamış. Bu toplantı aracılığı ile bir kez daha arkadaşımızın akıbetini soruyoruz. Biz, arkadaşımızın can güvenliğinden endişe ediyoruz. Külter ile birlikte yeni kayıpların olacağının mesajı verilmek isteniliyor.” dedi.

Cihaner: Devletin sorumluluğu var

Külter’in bulunması için çağrı yapan isimlerden biri de CHP İstanbul Milletvekili olan İlhan Cihaner. Türkiye’nin, 90’lı yıllarda yaşanan faili meçhul ve gözaltında kaybetme olaylarından ders çıkarması gerektiğini söyleyen Cihaner: “Herkesin ezbere bildiği bir şey var; devletin yurttaşına karşı yaşam hakkı noktasında yükümlüğü vardır. Hem yaşamına kastetmeyecek hem de yurttaşın yaşam hakkına yönelik olası riskleri ortadan kaldıracak.” dedi.

Aradan geçen bunca süreye rağmen Külter Ailesi ve kamuoyunu tatmin edecek bir açıklamanın devlet tarafından yapılmamasını kabul edilemez olarak gören Cihaner, şunları söyledi: “Maddi gerçek ne olursa olsun; Külter, ister kamu görevlileri tarafından kaybedilsin, isterse başkaları tarafından kaybedilsin; devletin burada sorumluluğu var. Teknolojiyi göz önüne aldığımızda, kameralarla kamusal alanları takip mekanizmalarını düşündüğümüzde, bugüne kadar Külter’in bulunması gerekiyordu. Umarım bir an önce bulunur.”

Cihaner, Milli Savunma Bakanlığı tarafından teklif edilen ve kolluk güçlerinin yargılanmasına engel olacak yasa tasarısına da dikkat çekti ve “Özellikle şu sıralarda parlamentoya gelen tasarıda kamu görevlileri ilgili soruşturma başlatılması izne başlanmışken, bu tarz olayların yaşanması vahim. Bu tarz olayların devamının gelmemesi, idari bir pratik haline dönmemesi için herkesin bu tasarıya karşı da hassasiyet göstermesi gerekiyor.” dedi.

Kaynak: DİHA, direnişteyiz.org

“Kimse elini taşın altına koyup maden ocaklarında örgütlenelim kaygısı taşımıyor”

Maden işçilerinin esarete karşı direnişi sürüyor. Hakları gasp edilerek ortada bırakılınca kendilerini madene kapatan Zonguldak Kilimli maden işçilerinin direnişi sürerken gittiğimiz Zonguldak’ta, Türkiye Taş Kömürü Kurumu (TTK) işçilerinden İsmet Hacıbektaşoğlu ile görüştük. “Zonguldak’ta, madenlerde neler oluyor?” Muhabirimiz sordu, Hacıbektaşoğlu yanıtladı.

 

Direnişin sekizinci gününe girerken gelişen süreci kısaca özetler misiniz?

Öncelikle burada iki ayrı şirket var. Deka ve Balcınlar madencilik şirketi. Arkadaşların bize söylediğine göre iki şirkette çalışan toplam madenci sayısı 245… Deka madenciliğe 4 Nisanda kayyum atanmış. 6 Mayısta da Balcınlar madenciliğe kayyum atanmış. Kayyum atandıktan sonra ocakta çalışmalar durdurulmuş. Dolayısıyla arkadaşlarımız işsiz kaldılar. Yılbaşından Nisan’a kadar Deka madencilik işçileri, Mayısın altısına kadar da Balçınlarda çalışan madenci arkadaşlarımız maaş almamışlar. Bu arkadaşlarımızın ilk eyleme başlama sebebi maaşların ve kıdem tazminatlarının ödenmesi ve çıkış verilmesidir. Sonra da biz yolumuza bakalım bu nedenlerden dolayı direniş başlamıştır. Bu arkadaşlarımız bu süre içerisinde Zonguldak’ta bazı eylemler yaptılar. Valilik binası önünde iki üç gün yattılar. Limanın oradaki maden şehitleri anıtında eylem yaptılar. Daha sonra cadde üzerinde bir binanın çatısına çıkarak seslerini duyurmaya çalıştılar. En sonunda da hiçbir çözüm gelişmeyince daha doğrusu şöyle bir şey önerildi onlara, geçen Çarşamba günü yani bir hafta önce valilik emniyet müdürlüğü SGK genel müdürlüğü kayyum ve bakanlık müfettişinin olduğu bir toplantı yapıldı. Çıkan öneri şuydu biz herhangi bir şey yapamayız. Siz tek taraflı çıkışlarınızı verin. İstifa edin çünkü sigortaları aktif görünüyor. İşsizlik maaşına başvuran işsizlik maaşına başvursun. Başka işe girecek olanlar da işe girsin. Tabi işçiler bunu kabul etmediler, çünkü belli avukatlarla görüştüler. Bazı avukatlar istifa etseniz de bir şey olmaz, haklarınızı alırsınız dediler ama bazıları da kesinlikle istifa etmeyin istifa ederseniz geriye dönük haklarınızdan feragat etmiş olursunuz dediler. İkilemde kalan arkadaşlarımızla ne yapalım diye sohbet ettik. Bir grup madenci arkadaşımız buradan ayrıldıktan sonra kendilerini ocağa kapatıp eylem başlatmışlar.

 

Madene giren ekip kaç kişi?

Tam sayıyı bilmemekle birlikte ilk giren ekip 75-80 civarında. Burada birlikte sohbet ettiğimiz işçi arkadaşlarımız da madem böyle bir şey başladı biz de gidelim dediler. Bu olay duyuldu tabi. Bunun üzerine Deka ve Balçınlar madencilikte çalışan diğer madenciler de orada toplandılar. Böylece eylem başlamış oldu.

 

Madenlere kayyum atanması ve rödovans ile çalıştırılması hakkında ne düşünüyorsunuz? Çünkü Soma’da, Ermenek’te gördüğümüz çalışma koşulları burada da karşımıza çıktı.

Aslında yıllardan beri söyleniyor. Madencilik iş kolunda rödovans işçi kiralama taşeron çalışmanın olmayacağını herkes biliyor. Hiçbir şekilde bu uygulamalardan vazgeçilmiyor. Soma’da 301 insanımızı kaybettik ama orda aynı şekilde çalışma devam ediyor. O insanlar da unutuldular bir şekilde, peşlerinden dua okumaktan başka yapılan hiçbir şey yok. Burada da aynı şeyler yaşanıyor. Bugün burada bir eylem yapılıyor bir dram yaşanıyor, birçok yerde özel şirketlere ait madenlerde dram yaşanıyor. Maaşlarını düzenli alamıyorlar, çalışma saatleri çok uzun, maaşlarının bir kısmını patrona geri iade ediyorlar. Patronlar işçi üzerinden kredi çekiyor, işçi işsiz kalma korkusuyla kredi çekiyor bütün bunlar bu civarda yaşanıyor ve bunları herkes biliyor. Bunu bilmiyorum diyen yetkililer yalan söyler. Herkes bunun farkında. Çünkü yapılan bazı toplantılarla konuşmalarla herkesin bu konuya vakıf olduğunu biz biliyoruz.

AKP’nin madenlerde sürdürdüğü taşeron, özele verme ve özel şirketlere bir şekilde rödovans yolu ile devlet ocaklarını devretme ve bu şekilde yaptığı şeylerin ardından 2010’da 30 madencinin öldüğü Karadon faciası, daha sonra 2013’te yine 8 madencinin öldüğü Kozlu’da özel şirketin işlettiği madende grizu patlaması ve 2014’te Soma ve Ermenek yaşandı. Bunlar gösteriyor ki özel şirketlerin iş yaptığı madencilik sektöründe işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemleri tam alınmadığından dolayı madenlerin bir şekilde devlet eliyle işletilmesi ve rödovans ile kiraya verilmemesi gerekiyor.

 

Direnişçi işçilerin gelinen noktada taleplerinden bahseder misiniz?

Eyleme başladıklarında üç dört aylık ödenmemiş maaşlarımız ödensin kıdem tazminatımız ödensin ve çıkışımız verilsin… Ancak dün akşam yerel bir televizyon kanalında katıldıkları canlı yayında “artık bu taleplerin bir üst aşaması bu saatten sonra biz işte istiyoruz. Çünkü bugün burada teslim olursak ve herhangi bir işe yerleştirilmezsek zaten adımız eylemci işçiye çıktı, bizi hiçbir şirket işe almaz. TTK veya burası iş garantisi de istiyoruz” dediler. Ücret talebiyle başlayan eylem bugün iş talebine de dönüşmüş oldu.

 

Eylemi bitirmeye yönelik bazı haberler de dolaşıma sokuldu tabi bu arada…

Bu eylem açlık grevi olarak başlamadı. Sadece madene girecez ve hakkımızı alana kadar çıkmayacağız talebiydi. Açlık grevi falan söz konusu değildi. İlk iki gün böyle bir şey yoktu. Basında yer alan haberlerin bir kısmı asılsız. Bu yaratılmaya çalışılan algı yanlış. Kimsenin burada paralel diye bir derdi yok. Haklı taleplerini duyurmak için eyleme başladılar. İlk başta açlık grevi olarak değil haklı taleplerini duyurmak için başlatılan eylemde; “içeriye yemek göndermek istiyoruz emniyet izin vermiyor”, “gizli gizli yemek yeniliyor” haberleri eylemi itibarsızlaştırmaya yönelik söylemler. Tekrar söylüyorum yiyen olur olmaz orası ayrı dışardaki aileler ve işçiler ocağa yemek göndermek istiyorlar ama emniyet güçleri bunu engelliyor. Şekerli suyu biz gönderiyoruz diyorlar. Şu an sağlıkları moralleri iyi aldığımız haber bu. Ancak aşağısı müthiş soğuk ben de maden işçisiyim 8 gün madende kalmayı kim hayal edebilir. Biz günde 7,5 saat çalışıyoruz madende 3-5 saatten sonra kendimizi dışarı atmanın telaşına düşüyoruz. Dile kolay herkes 8 gün karanlık ve soğuk bir odada yaşadığını hayal etsin ve ona göre duyarlı olsunlar.

 

Zonguldak halkının direnen maden işçilerine desteği nasıl?

23 Mayıs Pazartesi günü Kilimli Cumhuriyet Meydanından ocak ağzına kadar yürümeyi planlıyorduk. Ailelerin ve onlara destek olan maden işçilerinin çağrısıyla toplanıldı, yürüyüşe başladık. Bölüm mahallesinde polis barikatıyla yolumuz kesildi. Dediğim gibi çağrı yapıldı belli insanlar uğraştı duyarlılık oluşsun diye. Burada bizim aldığımız duyumlar emniyet güçlerinin belli kuruluşların belli kişileri arayarak mitinge katılmamaları yönünde telkinlerde bulunduğu, provakasyon olacağı yönünde şeylerin yayıldığı söyleniyor. Doğrudur yanlıştır orasını bilemem. Oraya gelen insanlara baktığımızda bunun doğru olabileceği de gözüküyor. Çünkü orada maden işçileri ve ailelerinin dışında bir avuç duyarlı halk ve sol görüşlü insanlar vardı. Katılım azdı. Bu bir baskının oluşturulduğunu gösteriyor halk üzerinde. Eylemden sonra yaşananlar da bunu gösteriyor. Bir işçiye, ‘dışardan gelenler gitsin biz emniyetle hallederiz’ gibi sözler sarfettirildi. Kalabalık bir işçi grubunun müdahalesi ile o arkadaş durduruldu. İşçiler, ‘onlar bize desteğe geldi’ diyerek o arkadaşa tepki gösterdiler. Bu olaydan yaklaşık bir saat sonra Maden Mühendisleri Odası Başkanı KESK yöneticileri ve üyeleri Halkevi üyeleri Kilimliye dönüşte hiçbir sebep yokken slogan herhangi bir eylem yokken saldırıya uğradılar. Saldırıda iki öğrenci arkadaşımız ciddi şekilde yaralandı. Bir arkadaşımızın kolu kırıldı. Bu basına belli kişiler tarafında farklı yansıtıldı. Kürtler pkklılar diye yansıtıldı. Bunu yapanlar ortaya çıkacaktır yakında, suç duyuruları yapıldı.

İktidarla beraber omuz omuza olmanız gerekiyor. Onun dışında çok aykırı hareket ettiğinizde bir şekilde yolunu buluyorlar. Ya paralelci diyorlar ya başka bir şey deyip el koyabiliyorlar. Bu anlamda Türkiye’den çok farklı değil Zonguldak bence.

 

Zonguldak bölgesinde hangi özel maden şirketleri var? Özel şirketlerde çalışan işçi sayısı nedir?

Şimdi o konuda tüm şirketlerin isimlerini bilme gibi bir şansımız yok. İşte dediğimiz gibi, Demir Madencilik, Deka Madencilik, Şalvaroğlu, eylemde olan Balçınlar var. Bir sürü şirket var hepsinin ismini söyleyemem. Bu şirketlerin dışında bir de kaçak çalışan yerler var. Bu rödövans sahalarında kaçak çalışan ocaklar da var. Kaç kişinin çalıştığına dair şöyle bir şey var; yılbaşından önce yasa çıkmadan önce yaklaşık 5 bin civarında insan olduğu söylendi ama şu an 2 binlerde sanıyorum özel ocaklarda çalışanlar. Zaten bu yansıma sadece oraya değil. Bu 2 asgari ücret vesaire uygulaması TTK’ya da yansıdı. TTK’da da bugün işçi sayısı 8.800 civarına düştü. 2009’dan beri KPSS ve küçük alımlar dışında alım yapılmıyor. Şu anda TTK’nın ocaklarında bile üç kişinin yapması gereken işi iki kişi yapıyor. O anlamda da bir sıkıntı var. Yani, eğer buraya işçi alınmazsa TTK’ya da önümüzdeki süreçte bir müdahalenin olacağını hepimiz biliyoruz aslında. Artık işletmesini mi kapatırlar, başka bir şey mi yaparlar, özele mi devrederler bilmiyoruz ama bir şey olacak. Çünkü bu şekilde TTK’nın da sürdürülme şansı yok. Bunu herkes söylüyor, görülüyor da zaten.

 

TTK’nın şu anda açık kaç ocağı var?

Bizim beş müessesemiz var. Karadon, Üzülmez, Kozlu, Amasya ve Armutçuk müesseseleri var, buralarda kömür üretimi yapılıyor şu an.

Bölgede işçi eylemleri artmaya başladı. Bunun arka planında neler var? Madencileri nasıl bir yakın gelecek bekliyor? Sizce önümüzdeki süreçte tepkiler, mücadele nasıl bir yol izler, nereye evirilir?

Madencilik sektörü Türkiye’de çok sıkışmış vaziyette. Kömür de linyit de… Bundan belki taş ocaklarını, mermer ocaklarını falan ayırmak gerekir ama kömür ve linyit anlamında bir sıkışmışlık var. Dediğim gibi 2 asgari ücret vb. uygulanmasından dolayı patronlar açısından ücretleri ödememe, işçiye bu kadar ücret vermeme gibi bir yol izlemeye çalışıyorlar. Bunun için de farklı yöntemler geliştiriyorlar. Şimdi burada durum böyle, Soma var Yeni Çeltek var. Şimdi çok net bilmiyorum açık söyleyeyim ama Soma’da bu çift asgari ücretin uygulandığı da söyleniyor. Farklı söyleyenler de var onu konuşmak lazım. Ben Soma katliamından sonra gidip de görüşmedim hiç kimseyle. Bu konuda yanlış bilgi de vermek istemem. Ama Yeni çeltek var mesela, onu söylemekte fayda var. Yeni Çeltek’te biliyorsunuz oranın patronu da Soma Madencilik, oradaki işçileri Soma’ya götürmek istedi ama madenci arkadaşlarımız kendilerini ocağa kilitleyerek eylem başlattılar ve ocağın tekrar açılmasını sağladılar. Şöyle bir şey var burada, yönetenler açısından bir sıkışıklık var aslında madencilik sektörü konusunda. İnsanlar, özellikle madenciler herhangi bir hak talebi için kendilerini madene kilitledikleri zaman herkes çaresiz kalıyor. Bir şey yapamıyorlar. Talepleri yerine getireceksiniz, o direnişi başka türlü kırma şansınız yok. İşçi eğer kararlıysa sonuna kadar, kıramıyorsunuz. O anlamda bence şeyi de söylemek lazım bu arada, Yeni Çeltek’te böyle teslim olan işverenler, yönetenler, bugün burada teslim olmak istemiyorlar. Aslında bu sorun çözülmeyecek bir sorun da değil. Demin dedik ya ilk başta sadece ücret ödemesini istiyorlardı. Yani üç beş trilyon eski parayla, üç beş milyar vardı, her neyse, ödenebilirdi ve bu eylem bitirilebilirdi ama geri adım atmak istemiyorlar. Çünkü bugün burada da geri adım atarlarsa yarın TTK’ya dair de bir şeyler planlanıyor. O zaman da işçiler kendini madene kilitlediğinde ne yapacağız korkusu var. Onun için de bence bu eylemi bir şekilde kırmanın yoluna gidiyorlar. Şunu da söyleyelim, (“sen söylediklerimi toparlarsın, illa aynısını yazmana gerek yok” diye espri yapıyor) bugün maden sektöründeki örgütlü sendikalar, Dev-Maden-Sen’i bir kenara bırakıyorum onlar zaten daha yeni örgütleniyorlar. Bir de Türkiye Maden İş sendikası var, Soma ve Türkiye’nin bazı illerinde örgütlü bir sendika. Daha büyük bir sendika…

Bence sendikacılar bulundukları durumdan memnunlar kardeşim. Kimse elini taşın altına koyup da başka yerlerde, maden ocaklarında örgütlenelim, patronla karşı karşıya gelelim emek harcayalım diye bir kaygı taşımıyor. Her ne kadar bu sendikaların örgütlenme uzmanları, bilmem neleri olsa da, bunlara paralar ödense de ben içten gelen bir gayret olduğunu düşünmüyorum.

 

Zonguldak’ta maden işçilerinin çoğunluğu Genel Maden İş Sendikası (GMİS) üyesi mi? GMİS’in işçiler arasında saygınlığı, güvenilirliği ne oranda var? Neden sesleri duyulmuyor?

Şimdi, Zonguldak’ta maden sektöründe örgütlü Genel Maden İş Sendikası var. Yalnız bu sadece Türkiye Taş Kömürü kurumuna ait iş yerlerinde örgütlü. Yani özel sektör ocaklarında örgütlü değil. Özel sektörde, Hema Madencilik’te ve Denfa Madencilik’te bir örgütlenme çalışması yapıldı. Daha önce Star şirketinde bir örgütlülük olmuştu ama tabi Star kapanınca üyeler de gitmiş oldular. Şu anda Denfa’da da üyeleri kalmadı, orada yaşanan ayrı sıkıntılar var, orası başlı başına bir konu zaten. Ama bizim deminden beri bahsettiğimiz, Zonguldak’ta var olan özel ocaklarda herhangi bir sendikal örgütlenme yok. Biz bugüne kadar sendikaya, sendika yöneticilerine buralarda örgütlenmenin önemini anlatmaya çalıştık, özel ocaklarda çalışan işçilerin de sendikal güvenceye alınması gerektiğiyle ilgili… Ama bu konuda geçmişten beri hiç çabaları da yok, buna dair bir hedefleri de yok. Her ne kadar birileri söylese de zaman zaman, sadece dilin söylemesiyle olmuyor bu. Yani bir şekilde yapmıyorlar, bir sürü kaygılar taşıyorlar. Bunu da herkes biliyor aslında.

Örgütlenmenin iki şekli var. Ya patronla anlaşırsın ve örgütlenirsin, ya da gidersin işçileri gerçekten ikna edersin ve örgütlersin. Şimdi burada nasıl sıkıntılar var? Burası küçük bir kent. Herkes patronu tanıyor, patron sendikacıyı tanıyor, mafyatik işler konusunda zaten kömür patronlarının durumları belli, herkes bunu biliyor Zonguldak’ta. O yüzden sendikalaşmaya izin vereceklerini düşünmüyorum. Onun dışında işçiyi örgütleme konusunda da gerçekten iyi bir çaba sarf etmek gerekiyor. Çünkü işçiler işsiz kalacağım korkusuyla ilk başta yanaşmayacaklardır. Bunun için uğraşmak gerekiyor. Çaba harcamak gerekiyor. Bugüne kadar, bugünkü sendikacılar da dahil bu konuda çaba sarf etmiyorlar, etmeye de niyetli olduklarını ben düşünmüyorum.

 

TTK işçilerinin hakları, çalışma koşulları ile özel şirket işçilerinin koşullarını kıyaslarsak nasıl bir tablo söz konusu?

Demin dedim ya, Zonguldak’ta hem kamu eliyle hem özel sektör eliyle üretim yapılıyor. Kamu sektöründe çalışan işçi arkadaşlarımızın, biz de dahiliz buna, ücretleri konusunda herhangi bir aksama yok. Ücretlerimiz 2014 Eylül ayında çıkan iki asgari ücret yasasıyla bugün brüt iki asgari ücret üzerinden ücretlerimizi alıyoruz. İkramiyelerimizi alıyoruz. Yani maaşlarımızda, ikramiyelerimizde herhangi bir sıkıntı yok. Ama özel sektörde bu böyle değil. Özel sektörde zaten bu yasanın çıkması çalışan sayısının 5 binden 2 bine düşmesinin sebeplerinden birisi. Özel sektörde patronlar bu işe kendince çözüm buldu; İki asgari ücreti ödemekten kaçtılar çünkü maliyeti onlara ağır geldi. Onun için işçi çıkartma yoluna gittiler. Ayakta duranlarda da bizim duyduğumuz kadarıyla-ki bunu herkes biliyor aslında, işçiler bunu dillendiriyorlar; iki asgari ücreti yatırıyor işveren, atıyorum 2800 lira yatırıyor, ama 800-900 lirasını geri iade alıyor elden. Yani işçi buna ses çıkartamıyor, çünkü işsiz kalma korkusu var. İş yok başka Zonguldak’ta. Onun için de 1.900, 2.000 liraya çalışmak mecburiyetinde kalıyor. Yani burada gayri yasal bir durum var. Bunu herkesin bilmesine rağmen buna müdahale etme şansları da yok. Çünkü kanıtlayamıyorlar. İşçi gidip ihbar edemiyor. Ücretler konusunda böyle…

Meselenin işçi sağlığı ve güvenliği boyutu… Orada nasıl uygulama farklarından söz edebiliriz?

İşçi sağlığı iş güvenliği konusunda demin de söyledim, TTK’ya ait ocaklarda bu konuya gereken önem gösteriliyor ama özel ocaklarda bu yapılmıyor. Çünkü maliyeti yüksek şeyler. İşçi sağlığı iş güvenliği konusunda alınacak tedbirler, koruyucu donanım, ocakların iyileştirilmesi konusunda özel sektör ocaklarında sıkıntı var. Sosyal haklar konusunda bizim elbette koruyucu donanım olarak maskemiz veriliyor, gözlüğümüz baretimiz var, iş elbisemiz veriliyor, çizmemiz veriliyor ama özel ocaklarda bunlar da yok. Onlar kendi ceplerinden alıyorlar. Bizim yılda beş ikramiyemiz var, onların öyle bir şeyleri de yok. Bizim kömür istihkakımız var, yılda 3 ton 600 kilo, onlarda böyle sosyal haklar yok. Tamamen kuru maaşla çalışıyorlar, onun da bir kısmını patrona geri veriyorlar işsiz kalma korkusuyla. Bu konuda söyleyeceklerim bunlar…

Çok teşekkür ederiz…

İşçi Gazetesi / 26 Mayıs 2016

Soma Katliamı Davası: Can Gürkan’ın avukatından mahkeme başkanına tehdit

Savunma yapan ilk isim olan Soma Kömür İşletmeleri AŞ Yönetim Kurulu Başkanı Can Gürkan ve Soma Kömür İşletmeleri AŞ Genel Müdürü Ramazan Doğru mahkemeden tutuksuz olarak yargılanmalarını talep ettiler. Gürkan; “Hakkımızdaki iddianame çok ağır. Savcılık yangın var diyor. Ancak bu konuda iddia var, delil yok. Delil olmadığını savcı da söylüyor. Bu olayda organize yanıltma olabileceğine dair çok önemli deliller var. Burada kömür yangını olmadığı belli. Otopsi sonuçları ise kömür yangını diyor. Kömür yangını olmadığını biz biliyorduk. Şimdi bilimde kanıtladı.” dedi.

Yaptığı savunmasında müvekkilinin tahliyesini isteyen Avukat Gök, mahkeme heyetini de “Tutturmuşsunuz bir yangın, ondan başka bir şey görmüyorsunuz. Geçmişte bu tür davalar için verilen kararlar bir kumpas niteliği taşıyor şu anda. Unutmayalım ki keser döner sap döner gün gelir hesap döner” sözleriyle adeta tehdit etti. Gök’ü savunması sırasında yine Abdurrahim Reyhan El Erzincani’ye ait “Yangın Var” şiirini okuması da madenci yakınlarını öfkelendirdi.

Bu tepkiler sürerken ara kararını için açıklamak üzere duruşmaya kısa bir süre ara veren heyet, aranın ardından tutuklu sanıkların tahliye taleplerini reddederek, duruşmayı 9 Ağustos 2016 tarihine erteledi.

DİHA – 14 Haziran 2016

İşçi temsilcisi işten atıldı tüm fabrikalarda üretim durdu

9 Haziran Perşembe günü sabah 10.00’da başlayan iş bırakma gece vardiyasının gelmesiyle devam etti. ABB Kartal fabrikasında saat 16.00’da fabrika bahçesinde toplanan işçilere sendika temsilcisi konuşma yaptılar. Servislere binmeyen işçiler, temsilci işbaşı yapana kadar üretime başlamayacaklarını söylediler. Cuma günü temsilcinin işe geri alınacağının söylenmesi üzerine üretim başladı.

Birleşik Metal’in örgütlü olduğu ABB fabrikalarında (Dudullu, Tuzla, Tuzla/Elmek, Dilovası, Kartal ve İzmir) toplu sözleşme süreci öncesi patronun işten atma saldırısına karşı işçilerin cevabı arkadaşlarına sahip çıkmak, fabrikalarda eylemli dayanışmayı göstermek oldu. ABB işçileri, sendika temsilcisinin işten atılmasını toplu sözleşme süreciyle ilişkili olduğunu, patronun saldırılarına karşı şimdiden hazırlandıklarını söylüyorlar.

gercekgazetesi.net / İşçi Gazetesi – 9 Haziran 2016

Nestle fabrikasında üretim durdu

Fabrika önünde toplanan işçilere hitaben konuşan Tek Gıda-İş Sendikası Genel Sekreteri Mustafa Akyürek; “Fabrikada üretim durdu. Bakım için, yasal sorumluluk gereği içeride kalması gereken belli sayıda işçi arkadaş var. Onların dışında bütün arkadaşlar, dışarıda ve greve katılmış durumda. Bizim talebimiz, 600 lira seyyanen ücret artışıydı. İşveren, çok düşük bir teklifle geldi ve bir ortak nokta bulunamadı. Görüşmeler, grev başlamış olsa bile her an gerçekleşebilir ve her an bir uzlaşma noktası bulunabilir” dedi. Konuşmanın ardından fabrika duvarına “Bu iş yerinde grev vardır” yazılı afiş asılırken, işçiler hep birlikte halay çekti.

Kadro ve iyileştirme istiyoruz

Görüşmelerden olumlu sonuç çıkmayınca ortak kararla “tam kadro” greve çıktıklarını söyleyen 17 yıllık Nestle işçisi Erol Şaşı da; “Daha önce bağlı olduğumuz Öz Gıda İş Sendikası’nın işverenle kurduğu sıkı diyaloglar yüzünden senelerce kandırıldık. Şirket de böyle bir sendikaya alışkın. Bu yüzden görüşmelerden olumlu sonuç çıkmadı. Grevimiz 1 yıl sürse de sonuna kadar bırakmayacağız” dedi.

Greve çıkan işçilerden Murat Balcı ise, yüzde 60’ı asgari ücret alan çalışanların maaşlarının iyileştirilmesi ve sözleşmeli işçilerin kadroya alınmasını istediklerini belirtti.

22 Haziran 2016 – Cumhuriyet