Ana Sayfa Blog Sayfa 200

Fransız Bilimsel Araştırmalar Merkezi’nden Sosyolog Gülçin Erdi Lelandais ile Röportaj

 

İ.G:  Takip edebildiğimiz kadarıyla Fransa’da “yeni iş yasası tasarısı” pek yeni değil ve her gündeme geldiğinde protestolarla karşılanıyor. İçeriğinden ve protestoların temel talebinden bahsedebilir misiniz?

G.E.L: Fransa’da özellikle 1995 yılından bu yana, dönemsel olarak iş yasaları ve çalışanların hakları ile ilgili olarak sol olsun sağ olsun hükümetler reformlar ortaya atıyorlar. Bu süreç, ilk olarak 1995’de Alain Juppé Hükümeti’nin (sağcı) emeklilik yaşını yükseltmek istemesiyle başlamıştı. Bu emeklilik reformu Fransa’da çok büyük tepki aldı ve haftalar süren bir genel grev ve eylemlilik sürecini başlattı. Pierre Bourdieu gibi tanınmış entelektüeller de toplumsal hareket içerisinde bizzat yer alarak kitleleri ayakta tuttular ve yasa sonuç olarak geri çekilmek zorunda kaldı. Ama bu çok uzun sürmedi. 2003 yılında iktidarda yine sağ bir hükümet vardı ve emeklilik yaşı yine masaya geldi. Yine kitlesel eylemler oldu haftalarca; ama sonuçta yasa geçti. Daha sonra Nicolas Sarkozy “daha çok kazanmak için daha çok çalış” sloganıyla haftalık 35 saat çalışma süresini esnekleştiren bir yasayı çıkardı. 2006 yılında, içinde Sarkozy’nin de olduğu Dominique de Villepin Hükümeti bu sefer,  CPE “İlk iş sözleşmesi” yasa tasarısını öne sürdüler. Hükümete göre işsizlik, gençler arasında oldukça yaygın olduğu için gençlerin işe girmesini kolaylaştırmak gerekiyordu. Bunun yolu da iş şartlarını esnekleştirmekten, işverenlere ise alımlarda ve işten çıkarmalarda bir takım rahatlıklar tanımaktan geçiyordu. CPE Yasası bir şirkete, işe aldığı bir gencin deneme süresini 1 yıl olarak belirleyip, bu 1 yıl sonunda işten hiçbir tazminat vermeden çıkarabilme hakkını veriyordu ve tabiki lise ve üniversite öğrencilerinin büyük tepkisiyle karşılaştı. Haftalarca süren yoğun eylemlilik süreçlerinden, işgal edilen üniversitelerden ve eylemlerin gittikçe kitleselleşip işçileri de kapsaması ve sertleşmesinden sonra hükümet, bu yasayı geri çekmek zorunda kaldı. Son olarak şu anki sosyalist hükümet, işsizliğin çözümünün yine bu bilindik önerilerle çözüleceğini düşünüyor. Yani; mümkün olabildiğince esneklik, işten çıkarmanın kolaylaşması, haftalık resmi çalışma süresinin de facto ortadan kalkması, işten çıkarma tazminatlarının asgariye indirgenmesi vb. Tüm bu önlemleri sadece işsizliği azaltmak değil, aynı zamanda Fransız şirketlerinin de rekabet gücünü artırmak amacıyla yaptıklarını belirtiyorlar. Yani onlara göre bunun şartı çalışanların haklarını tırpanlamak ve şirketlerin giderlerini düşürmekten geçiyor. Tüm bu sürece baktığımızda böylesine işçi karşıtı, neoliberal bir yasanın ilk defa ısrarla bir sosyalist hükümet tarafından savunulduğunu görüyoruz. Fransız Sosyalist Partisi, zaten çok uzun zamandır adı sosyalist olmasına rağmen tamamen neoliberal bir parti haline geldi. Bu durum, üzücü olmakla birlikte yeni sol siyasi alternatifleri yaratmanın  her zamankinden çok daha fazla gerekli olduğunu bize göstermesi açısından önemli. Bunu eylemlerde de görmek ve hissetmek mümkün. Eylemlere katılanlar ve üniversiteleri işgal eden gençler, bu yasanın tamamen geri çekilmesi için mücadele ediyorlar şu anda. Hükümetin, yasayı reform edelim önerisine de ne gençler ne sendikalar (bir iki sağ sendika haricinde) kimse sıcak bakmıyor.

İ.G: Son protestoların oldukça kitlesel olduğunu biliyoruz. Basına genel olarak gençlerin, özellikle öğrencilerin protestosu yansıyor. Peki işçi ve emekçilerin katılımı ve tepkisi nasıl?

G.E.L: Fransız halkının büyük bir çoğunluğu yasaya karşı çıkıyor. France Info Radyosu’nun yaptırdığı anketlere göre; bu oran %71 düzeyinde ve Fransızlara göre, bu yasa en başta patronların işine gelecek. Bununla birlikte sendikaların çağrı yaptığı eylemlerde yine de 1995 ve 2003’de gözlenen kitleselliği henüz görmek mümkün değil. Eylemlerde, en önde olanlar gençler ve öğrenciler. Ayrıca pek çok üniversitede işgaller gerçekleştirildi. Ancak henüz öğrenci gençlikle, işçi sınıfının birlikteliğini tam olarak göremiyoruz eylemlerde. Üniversite hocalarının da katılımı zayıf seyrediyor. Yasa, sosyalist hükümetin olduğu için sosyalistler de sokağa inmiyorlar maalesef. Sendikalar, kendi kitlelerini örgütleyip eylemlerde önemli bir yer almaktalar; ama kitlesel işçi katılımı henüz çok yüksek düzeyde değil. 2006’da işçi-gençlik birlikteliği daha yoğun sağlanabilmişti. Zaman içerisinde bunun tekrar kurulması mümkün.

Büyük Kitlesel İşçi Hareketleriyle Karşılaşmak Mümkün

İ.G: İş kanununda yapılmak istenen bu değişikliği  ve karşılaştığı direnişi de göz önünde bulundurursak, Fransa’daki işçi ve emekçi kesim ile ilgili analizleriniz ve öngörüleriniz nelerdir?

G.E.L: Şu an için Fransa’da işçi ve emekçi kesiminde, diğer ülkelere oranla bir bezginlik ve eylemsizlik gözlemlemek mümkün. Toplumsal örgütlülük oldukça zayıf. Özel ve kamu sektöründe çalışanlar arasında dayanışma ve birliktelik yaratma konusunda sorunlar var. Özel sektör çalışanları, memur statüsüne sahip olanların ayrıcalıklara sahip olduklarına inanıyor. Oysa memurların maaşları 2010 yılından beri artmadı ve Avrupa’nın en düşük maaşlarını almaktalar. Özel sektörde ise esneklik ve süreli sözleşmelerin yaygınlaşması örgütlülüğe ve sendikalaşmaya ket vurmakta. Ancak direniş hareketleri belli olmaz. Bazen hiç beklenmedik bir anda, beklenmedik bir noktadan çok büyük kitlesel işçi hareketleriyle karşılaşmak mümkün olabilir. Fransa’da bu, genel olarak hükümetin yasa tasarılarına karşı oluşuyor. Yaklaşık 1 yıl sonra cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerinin yapılacak olması da bu eylemsizliği arttıran faktörler. İnsanlar, seçimlerde oyumu verip, öyle cezalandırayım diye düşünüyor.

Türkiye’de Mücadelenin Yaygınlaştırılması Gerekiyor

İ.G: Türkiye’de de iş kanununda değişiklik- kiralık işçilik, kıdem tazminatının gaspı- gündemde. İşçi ve emekçilere ne söylemek istersiniz?

G.E.L: Türkiye’de ve diğer ülkelerde yaşanan tüm bu süreçler aslında küresel düzlemde gittikçe hakim olan ve 2008’de kendi içinde yaşadığı büyük krize rağmen bir türlü geriletilemeyen neoliberal ideolojilerin yansımaları bana göre. O nedenle; tek tek değil, bir bütün olarak ele alınmalılar. Dünyanın her yerinde neoliberalizm, kendini dönüştürerek yenilemeyi, yerel şartlara ayak uydurmayı ve sonuç olarak daha da güçlenerek yoluna devam etmeyi çok iyi becerebilen bir ideoloji. Onu geriletmenin yolu ise bana göre, tüm emekçilerin birlikte örgütlü mücadele vermesinden geçiyor. Bu mücadelenin içerisinde gençlerin, feministlerin ve çevrecilerin de yer alması gerekiyor. Çünkü neoliberal ideoloji aslında bir yaşam biçimi ve ancak bu yaşam biçimine karşı ortak bir alternatif yaratıldığı noktada geriletilebilir. Bunun için de mücadelenin sadece sınıf mücadelesi ve işçi haklarıyla sınırlanmaması, onları merkezine koymaya devam eden ama diğer mücadeleleri de direnişin paydası yapabilecek bir mücadelenin yaygınlaştırılması gerekiyor. Ne işçi sınıfının, ne öğrencilerin, ne çevrecilerin tek başlarına yürüttükleri bir mücadeleyi neoliberalizm gibi tüm kolları toplumu her şekilde sarmış bir ideolojiye karşı kazanabilmeleri mümkün gözükmüyor.

İ.G: Teşekkürler. Dayanışmayla.

İşçi Gazetesi- 30 Nisan 2016

TMMOB Paralel Yıkım Ekibi mi?

Erdoğan’ın açıklaması şöyle:

“Yapmak için, inşa etmek için mücadele ederken;  birileri de yıkmak için çalışıyor. Adı Mimarlar Mühendisler Odası. Bir yerde abide yükselecekse, hemen yargıya gitmek işleri… Dertleri inşa etmek değil, yıkmak. Bizim her projemiz birileri tarafından protesto edilip yargıya götürülmüştür. Hatta yargıdan engelleyici kararlar çıkartılmıştır. Çünkü bunlar paralelle beraber çalışıyor, tam paraleller. Köprü yaparız,  karşımızda bunlar. Turizm projesi yaparız  karşımızda bunlar. Konut yaparız, hastane yaparız karşımızda bunlar. Elektrik üretmek için baraj yaparız, karşımızda bunlar. Kim bunlar; muhalefet partileri ile meslek odaları ile ünlüleriyle  ünsüzleriyle bunlar yıkım ekibi. Tabii Avrupa Parlamentosu gibi bunlara dışarıdan destek verenler var. Bu projeleri hayata geçirmek için teknik ve finansla mücadele etmedik, bir de bu yıkım ekibiyle mücadele ettik. Milletimiz bu mücadelede bizi yalnız bırakmadı. Önce haktan, sonra halktan aldığımız güçle projeleri hayata geçirmeye devam edeceğiz.”

Erdoğan, TMMOB’a bağlı meslek odaları genel kurul seçimlerini yine ağırlıklı olarak demokrat-sol-sosyalist listelerin kazanmasına içerlemiş olmalı…

TMMOB, Saray katından gelen bu saldırıya cevaben bir açıklamayla yanıt verdi. Açıklama şöyle:

“Paralel İle Çalışmıyoruz Ama Kafamızın Dikine Gidiyoruz”

Cumhurbaşkanı, bir açılış töreninde yaptığı konuşmada yine TMMOB’u hedef alarak, TMMOB adına “paralel” dediği eski yol arkadaşlarıyla çalışmakla suçlamıştır.

Cumhurbaşkanı açıklamasında: “Bizim yaptıklarımıza bunların hayali bile ulaşamaz.” demiştir.

Bu cümleye tamamıyla katılıyoruz. Çünkü yalnızca biz değil, bu ülkede yaşayan hiç kimsenin hayal edemeyeceği bir dönüşüm yaşanmıştır 14 yılda. Mesela kamunun elinde tek fabrika, tek kamu hizmeti kalmamıştır. Sağlıktan, güvenliğe ve eğitime kadar her şey özelleştirilmiştir. Vatandaşın bütün kişisel verileri telekomünikasyon, elektrik ve doğalgaz şirketlerine verilmiştir; genetik yapısı dahi özel hastane acillerinde depolanmaktadır.

Vatandaş her satış işlemi ile yeniden ve yeniden özel şirketlerin metası haline getirilmektedir.

Kamunun ortak varlığı olan; kıyılar, ormanlar, limanlar, dereler ve meralar Bakanlar Kurulu kararlarıyla şirketlere ve kişilere peşkeş çekilmektedir. Bununla da yetinilmemekte; kentlerimize, konutlarımıza ve yaşam alanlarımıza dönüşüm gerekçeleriyle el konulmaktadır. Özel mülkiyet de teminat altında değildir. Vatandaşı koruyacak hiçbir hukuki güvence kalmamıştır.

Ülkemiz mezhep ve etnik aidiyet temelinde kamplaştırılmış, küçük bir kıvılcım ile kopacak bir iç savaşın eşiğine gelmiştir.

AKP’nin yerlere göklere sığdıramadığı dış politikası bölge coğrafyamızı ve denizlerimizi artık bir mezarlık haline getirmiştir. NATO ülkemizde her yere yerleşmiştir.

Güvencesiz, işsiz, geleceği iktidarın iki dudağı arasında insanların yaşadığı, dokunsan dağılacak bir ülkeyi hayal etmek kolay mıydı Sayın Cumhurbaşkanı?

AP’ye gelince; Irak, Yugoslavya, Afganistan, Libya, Suriye, Ukrayna’yı kan gölüne çevirip; göçmenleri yollarda, denizlerde öldürenlerle, “geri alım” anlaşmasını TMMOB’un yaptığını düşünen olmasa gerek! Ayrıca, şu anda her bakanlık, hangi hizmeti sunacaksa AB projesi adı altında hizmetleri ihale etmektedir. İş Kurma ve Hizmetlerin Serbest Dolaşımı adı altında müzakere edip, Türkiye vatandaşlarına iş alanı bırakmayan projelere karşı çıkmak suçsa; evet, bu konuda biz suçluyuz. Uluslararası sermayenin ve işbirlikçilerinin ülkeyi yağmalamalarına seyirci kalamayız; çünkü biz bu ülkenin evlatlarıyız ve ülkemizle bağlarımızı kimsenin koparmasına izin veremeyiz. Biliyoruz ki, bu ülke yoksa biz de yokuz, hak da hukuk da…

Bizler,  kendi ülkesinde sömürge mühendis, mimar ve şehir plancısı olmaya razı olamayız.

“Paralel”le hiç kesişme noktamız olmadı. Kesişenler düşünsün.

Ülkenin kurumlarını, toprağını-suyunu, ormanını-merasını, kıyısını-kumunu, parsel parsel yağmalamadık. Hep yağmanın karşısında olduk, teşhir ettik.

Paralel ile çalışmıyoruz; ama kafamızın dikine gidiyoruz. Ülkemiz, halkımız, mesleğimiz ve geleceğimiz için büyük bir aşkla çabalıyoruz.

Bilimi ve tekniği, emperyalizmin ve sömürgenlerin değil; emekçi halkımızın hizmetine sunmakta kararlıyız!

Tarih yargılayacaksa böyle yargılasın…

TMMOB / 21.04.2016

İşten Atılan Borcam İşçileri Aileleri İle Birlikte Eylemde

Ereğli’nin Terzi  Köyü sınırları içerisinde bulunan Borcam Madencilik Sanayi ve Ticaret A.Ş Ereğli Alacaağzı Kuvars Kumu Üretim Tesisleri önüne anneleri, eşleri, çocukları ve akrabaları ile gelen işçiler, işten atılmaları protesto etti.

‘Sendika hakkımız engellenemez’ , ‘Borcam işçisi taşeron istemiyor’,  ‘İşten atıldık, işimizi geri istiyoruz’ yazılı dövizler taşıyan işçiler; “Borcam şaşırma sabrımızı  taşırma”, “Direne direne kazanacağız” sloganları attı.

Dev Maden-Sen örgütlenme uzmanı Mustafa Alkış, Borcam’da yaşanılan süreç hakkında bilgi verdi. Borcam’da yaklaşık 7 yıldır çalışan işçilerin bir hafta önce sadece sendikaya üye oldukları için işten atıldıklarını belirten Alkış, işyeri şefinin kendisini bir işçiye dövdürüp fotoğraflarını çekerek darp raporu aldığını, işçilerin anayasal hakkı olan sendikalaşmalarının küfür, hakaret ve tehditle engellenemeyeceğini söyledi.

İşçilerden Turgay Eraslan’ın annesi Yaşare Eraslan da oğlunun izin dönüşünde müdürleri ve amirleri tarafından azarlandığını ve iş gösterilmeden işveren tarafından yeniden izne çıkarıldığını ve oğlunun hakkını sonuna kadar koruyacağını söyledi.

Dev Maden Sen / 14 Nisan 2016

Soma Davası: “Önce İş Baskısı Arttı, Emniyetsizlik Arttı, Bacalar Isınmaya Başladı”

Duruşmada ilk olarak katliamdan yaralı olarak kurtulan madenci Ahmet Mutluer tanık olarak ifade verdi. Mahkemeye fotoğraflar da sunan Mutluer beyanlarında madende sürünerek çalıştıklarını, işçi sayısının artmasıyla çalışma şartlarının kötüleştiğini, iş yükünün ve baskıların arttığını ifade etti.

Mutluer, “Önce iş baskısı arttı. Emniyetsizlik arttı. Bacalar ısınmaya başladı. Havanın serin olması gereken yerde sıcaklık artışları başladı.” dedi. Madende eğitimlerin yetersiz olduğu belirten Mutluer, “Bize düzenli eğitim verilmedi.” şeklinde konuştu. Üretim baskısının arttığını da iddia eden Mutluer, “Üretim baskısı artmaya başlamıştı. Bir vardiya 1500 ton kömür çıkarıyorsa diğer vardiyalardan 2000 ton kömür çıkarılması isteniyordu. Nefes almakta güçlük çekiyorduk. Sıcaktan bunalıyorduk. Bu şartlarda çalışıyorduk.” diye konuştu.

Özer’in ifadesinin ardından Kınık, Soma, Bergama ve Kütahya Asliye Ceza Mahkemeleri’nde işçilerin talimatla alınan ifade tutanaklarının okunmasına devam edildi. İfadelerde işçilerin birçoğu madende sıcaklık artışı, iş güvenliğinden yoksunluk gibi konulara değinirken, gaz maskelerinin bakım ve kontrollerinin yapılmadığı ve olay anında çalışmadığını söylemesi dikkat çekti.

Duruşmalar bu şekilde sürerken 26 Nisan günü Soma’da Demir Export Madencilik Şirketi’nin ocağında kompresör arızası meydana geldi. Yeterli oksijen verilemeyince ocak tahliye edildi ve 5 işçi hastaneye kaldırıldı.

Sabah saatlerinde mekanize üretim yapılan Demir Export’a ait maden ocağında kompresör arızası ortaya çıktı. Oksijen eksikliğine bağlı olarak 5 işçi Soma Devlet Hastanesi’ne kaldırıldı, 3’ü ayakta tedavi gördü, 2’sine oksijen verilerek tedavi uygulandı. Eynez Bölgesi’nde geçen yıl üretime başlayan Demir Export şirketine ait ocaktan yaklaşık 50 işçinin çıkarıldığı, ilk belirlemelere göre içeride kimsenin bulunmadığı belirtildi.

Direnişteyiz3.org / İşçi Gazetesi / imctv.com – 13-26 Nisan 2016

İnci Plastikte Direniş Devam Ediyor

7 Mart 2016 tarihinden beri direnişte olan ve 24 saat fabrika önünden ayrılmayan işçilerin birliğini ve mücadelesini engellemeye çalışan İnci Plastik patronu, fabrika içerisindeki yürüyüş yolu üzerine önce köpek bağlattı, kullandığı aracı işçilerin üzerine sürerek bir işçiyi yaraladı ve ardından işçilerin yürüyüş yoluna güvenlik görevlileri ve şeritlerle barikat kurarak baskılarına devam etti.

İşçiler ise baskılara ve engellemelere rağmen barikatların üzerine yürüyerek, engelleri aşıp mücadelelerindeki kararlılığı gösterdi.

İşçilerin taleplerine kulak tıkayan ve işçilerin iradesini tanımayan patron, baskılarla saldırılarını sürdüreceğinin sinyalini veriyor. Patronun keyfi tutumlarına karşı ise hem sendikadan hem de sermaye devletinden atılan bir adım yok.

İşçi Gazetesi / 15 Nisan 2016

Dostcam İşçileri Çiğli’de Yürüyüş Düzenledi

İşçiler, “Renault işçisi yalnız değildir” yazılı dövizler taşıyarak ve sloganlar atarak Renault’tan atılan ve kendileri gibi direnişte olan işçilere de dayanışma mesajı verdi.

İşçiler adına konuşan 10 yıllık Dostcam işçisi Süleyman İssi, bugüne kadar çeşitli fedakârlıklara katlanarak çalıştıklarını ve şirketin bu sayede büyüdüğünü belirterek, “Buna rağmen baskıya ve işten atılmalara maruz kalan bizleriz. Bunlara karşı bir araya gelip sendikalaşmak istediğimizde kapı önüne konulduk. 100’e yakın arkadaşımız işinden, ekmeğinden edildi.” dedi.

Dostcam işçileri olarak, firma yönetiminin sendika ve işten atılmalar konusunda temsilcileri ile görüşme yapmasını istediklerini belirten İssi, “Çiğli esnafını, halkını, işçileri maddi-manevi dayanışmaya çağırıyoruz. Sadece Dostcam değil, bugün Renault işçileri de hakları için direniyor. Renault işçisi yalnız değil. Bugün her yer direniş alanı olmalı.” diye konuştu.

İşçi Gazetesi / 10 Nisan 2016

Yeni Çeltek’te Maden İşçilerinin Direnişi Kazandı

Madenin kapatılmasını ve Soma’ya gitmeyi kabul etmeyen işçilerin, 24 Mart’ta başlattıkları açlık grevi eylemi 9’uncu gününde kazanımla sonuçlandı. Direniş, devlet yetkilileriyle yapılan görüşmenin ardından sona erdirildi.

220 maden işçisi, yerin altında açlık grevine devam ederken işçilerin aileleri ve yakınları da maden girişi önünde direnişlerini sürdürüyordu.

Anlaşmanın ardından açıklama yapan T. Maden- İş Yeni Çeltek Şube Başkanı Hakan Çatal, TKİ Genel Müdürü ve Çalışma Bakanlığı müsteşarları ile sendika genel başkanı Nurettin Akçul ve genel başkan yardımcısı eşliğinde bir görüşme gerçekleştirdiklerini söyledi. Görüşmenin sonucunda anlaşmaya varıldığını aktaran Çatal, madenin kapatılmayacağı, işçilerin Soma’ya gitmeyecekleri ve madenin bir hafta içinde faaliyete geçeceği anlaşmasına vardıklarını dile getirdi.

İşçi Gazetesi / 13 Nisan 2016

Deri Fabrikasında 7 İşçi Metan Gazından Zehirlendi

Fabrikanın arıtma tesisinde bulunan çamurların biriktirildiği 2,5 metre derinliğindeki havuzda arıza yaşandı. Bunun üzerine işçilerden biri, arızayı gidermek için havuza girdi. İçinde bir miktar çamur bulunan havuzda metan gazının biriktiğinden habersiz işçi, baygınlık geçirdi. Bunun üzerine fabrika çalışanı dört işçi, baygınlık geçiren arkadaşını kurtarmak için havuza girince onlar da metan gazından zehirlendi. Kurtarma çalışmasına katılan iki işçi de havuzun başında metan gazından etkilenince zehirlenen personel sayısı yediye ulaştı.

İşçi Gazetesi / 20 Nisan 2016

ODTÜ İşçileri: ‘Kiralık İşçi Olmayacağız!’ 

“Kiralık İşçiliğe ve Güvencesiz Çalışmaya Hayır” ve “Özel Statülü Sözleşme Değil, Kamu’da Güvenceli Kadro İstiyoruz” pankartlarıyla ODTÜ A1 kapısında basın açıklaması yapan DİSK/ Genel-İş üyesi işçilere Eğitim-Sen Ankara 5 Nolu Şube ve Tez Koop-İş ODTÜ İşyeri Temsilciliği ile öğrenciler destek verdi.

İşçiler sık sık: “Kadro Hakkımız Söke Söke Alırız!”, “Birleşe Birleşe Kazanacağız!”, “Kiralık İşçi Olmayacağız!” sloganları attı.

DİSK Genel-İş Genel Başkanı Remzi Çalışkan’ın da katıldığı eylemde basın açıklamasını DİSK Genel-İş Ankara 2 Nolu Şube Başkanı Turan Kütükbaş yaptı. Başbakan ve Maliye Bakanı’nın kadro ile ilgili açıklamalarını hatırlatan Kütükbaş, yapılanın aldatmaca olduğunu, hayata geçirilmek istenen düzenlemenin taşeron işçilerin durumunu daha da gerileteceğinin aşikâr olduğunu söyledi. Kütükbaş, bu düzenleme yasalaşırsa taşeron işçilerin bugünkü durumlarını arar hale geleceklerini belirtti. DİSK Genel Başkanı Remzi Çalışkan da meclis gündemine gelen ve kiralık işçiliğin önünü açan yasa tasarısını asla kabul etmeyeceklerini söyledi.

İşçi Gazetesi / 7 Nisan 2016

Çin’deki İphone Fabrikası İlk Kez Görüntülendi!

İşçiler, her sabah üstlerini değiştirerek pembe ceketleri, mavi başlıkları ve plastik terlikleriyle sabah yoklamasına katılıyor. Bir iPad yardımıyla yüzleri taranıyor. İşçiler, henüz piyasaya sürülmemiş herhangi bir teknolojinin dışarıya sızdırılma ihtimaline karşı metal dedektörlerden geçiyor.

90 futbol sahası büyüklüğünde!

Pegatron Corp fabrikası, 90 futbol sahası büyüklüğünde ve fabrikanın iç işleyişi şimdiye kadar bir sır gibi saklanıyordu. Fabrika ile ilgili işçilerin düşük ücretlerle uzun saatler çalıştırıldığı daha önceleri gündeme gelmişti. Fabrika kapılarını ilk kez batılı gazetecilere açıyor.

İşçi fazla çalışmaktan öldü!

Çin İşçi İzleme Kurumu’na göre işçiler, bu fabrikada ayda 2,020 yuan yani 950 TL ücret alıyor. Ürettikleri iPhone’ların Çin’deki fiyatı ise 6488 yuan yani yaklaşık 2 bin TL.

Fabrikadaki yoğun çalışma temposu işçilerin sağlığını etkiliyor. Geçtiğimiz şubat ayında 26 yaşındaki Tian Fulei isimli bir işçinin, fabrikada 12 saat çalıştıktan sonra öldüğü belirtildi. Tian Fulei, Şangay yakınlarında diğer işçilerle birlikte paylaştığı bir yatakhanede ölü bulunmuştu.

Fabrika yönetimi ise işçinin ölümü ile çalışma koşulları arasında bir bağlantı olmadığını savunuyor.

Kaynak: Ajanslar / İşçi Gazetesi – 25 Nisan 2016

Perspektif

Taksim’in gölgesinde Kadıköy: 2025 1 Mayısı

Son yıllarda her yıl olduğu gibi, 2025 yılı 1 Mayıs kutlamalarında da, devlet-sol ve sendikalar arasında bir “manevra savaşı” devreye girdi. Her yıl 1 Mayıs...